OSMANLI DEVLETİNDE MALİ BUNALIM
VE SEBEBLERİ
Savaşlar ve iç karışıklıklar, Osmanlı Devleti'ni
maddi ve manevi. kayıplara uğratmış; toprak
kayıplarının yanı sıra ülkenin idari, mali,
ekonomik, adli ve sosyal bakımdan düzenini
bozmuştur. Yapılan savaşların bir sonucu olarak da,
Anadolu'da yer yer karışıklıklar çıkmış, iç . düzen
bozulmuştur. Devletin bu karışıkları önlemek için
uzun bir mücadeleye girmesi, mali durumunda
bozulmasına ve sıkıntılara düşmesine zemin
hazırlamıştır (Halaçlıoğlu, 1988; 29). Askerlerin
ulufeleri (maaşları) ve savaşların başka giderleri,
Devlet hazinesini bomboş bir hale getirmiştir.
Hazineye gelir bulup bu giderleri karşılamak için,
türlü türlü vergiler çıkarılıp salınmıştır. Devlet
ekonomisinin bozulması, bazı iç ihtiyaç maddelerinin
dışarıdan sağlanmasına yol açmış ve bu sayede. de
bir kısım paranın yurt dışına çıkması, mali
istikrarsızlığın daha da büyümesine yol açmıştır.www.ekodialog.com
Tanzimatla birlikte uygulanmaya çalışılan ekonomik
ve mali politikalar içine düşülmüş olan bunalımların
daha da artmasına neden olmuştur.
İşte bizi burada içine düşülmüş olan mali ve
ekonomik- bunalımın nedenlerini araştırmaya
çalışacağız.
A - Toprak Düzeninin Bozulması
Osmanlı Devleti'nin toprak düzeninde temelde İslam
arazi hukukunda yer alan ikta sistemi üzerine
kurulmuştur. ikta sistemi beytülmaldan görev almaya
hak kazanmış kimselere kira karşılığında verilen
araziden ibarettir.
Tımar ve zeamet sistemi Osmanlı Devleti'nin kuruluş
dönemlerinde Sultan Orhan zamanında Çandarlı Kara
Halil Paşa tarafından ihdas olunmuştur. Bu usul
askerlik ve maliye bakımından çok önemlidir (Karamursal,
1989; 198). Tımar, devletin miri araziden- belirli
bir kısmının, yıllık gelir toplamının veya bir
bölümü, belli hizmetler karşılığında bir şahsa
verilmesine denir. Miri arazi ise, mülkiyeri
hazineye ait olup, devlet tarafından tapu ile
şahıslara ihale edilerek tasarruf olunan tarla,
çayır, yaylak, kışlık, koru gibi yerlerdir. Arazi,
tımar verilen kimsenin mülkü değildir.Tımar sahibi
araziyi reayaya (halka) işletir, mahsulünden ve
reayadan, devletin alacağı vergileri toplardı. Tımar
sahibi araziyi kendi işleyemediği gibi kendi adına
bir başkasına da işlettiremez.
- Tımar sisteminin kaynağı İslamın ikta
müessesesinden gelmektedir. İkta sistemi
uygulamasına ilk Islam topluluklarında da
rastlanmaktadır.
İkta sisteminin geniş bir uygulamasında Büyük
Selçuklular ve Anadolu Selçuklularında
görülmektedir. Bu dönemde iktalar babadan oğula
intikal etmekte ve üretin1in artması ölçüsünde
memleket imarını teşvik etmekteydi (Turan, 1969;
237). İkta, arazi-ı miriye yada mülkün senevi
vergileri yada öşriyesinin bir kısmının belli
hizmetler karşılığında belirli şahıslara verilmesi
demektir İslam Ansiklopedisi, 1968; 949). www.ekodialog.com
Osmanlı tımar sistemi devletin fetih hareketlerini
güçlendiren bir uygulama olarak uzun süre olumlu
sonuçlar vermiştir. İkta sisteminde toprağın gerçek
mülkiyeti devlette kalır ve umar sahibi belli kamu
hizmetlerini yürütmek ve asker beslemek şartıyla
toprakları başında kalırdı. Osmanlı toprakları ve bu
topraklar üzerinde yaşayan insanlar padişahın mülkü
sayılırdı. Ancak İslam hukukuna göre gerçek
mülkiyetin sahibi Allah'a ait oldugu kabul
edildiginden padişahın mülkiyet hakkı sınırlı bir
düzenleme ve korumadan ibarettir (Karatepe, 1989;
94). Tabii buradaki Allah kavramından, bahsedilen
hukuka göre toplumun veya devletin anlaşılması
gerekmektedir.
Orhan Gazi zamanında tımar sistemi için çeşitli
ilkeler konulmuştur. Bunlar; tımarların sebepsiz
yere geri alınmaması, sahibinin ölümü halinde bu
kimsenin oğluna intikal etmesi, çocuk küçük
ise hizmet edecek yaşa gelinceye kadar
hizmetkarların sefere gitmesidir (Cin, 1985; 59).
Tımar sisteminin birçok faydalarının bulunduğu
söylenebilir. Tımar sahipleri ekonomik, mali ve
diğer görevleri yerine getirmiş, tımar düzenine
bağlı olan gelirler artmış, tarımsal verimlilik
toprağın iyi işlenmesi ile arttırılmış, yol ve
köprülerin yapımı ve hayvan yetiştirme konusunda
ülkede imar ve hayvancılığın gelişmesine de katkıda
bulunmuştur.
Osmanlı toprak düzeninin temelini teşkil eden tımar
sistemini bu şekilde kısaca özetledikten sonra bu
sistemin bozulmasının nedenlerini incelemeye
çalışacağız.
Osmanlı Umar sisteminin bozu1masının iç ve dış olmak
üzere birçok nedenleri bulunmaktadır. Bunlar:
- Zamanla gelişen iç ve dış şartlara bağlı olarak
tımar vergilerinin yetersiz hale gelmesi, tımarların
kapıkulluğunu tercih etmelerine yol açmış, ganimet
gelirlerindeki azalış, tımar sisteminin askeri
yönden öneminin düşmesine neden olmuştur.
- 16.yy.da meydana gelen büyük nüfus artışı, fetih
hareketlerinin durması nedeniyle, sınırları belli
çiftçilere kapasitesinin üzerinde bir yük
getirmiştir. Yeni toprakların ziraata açılamaması,
nüfusun ticaret ve sanayiye kaydırılamaması zamanla
bu yükün daha da ağırlaşmasına neden olmuştur.
- Devlet hazinesi para sıkıntısı çekmeye başlayınca
ilk iş olarak tımar gelirlerine el atmış, tımarlar
küçültülerek fazla topraklar padişah hasları
(padişah ve ailesi ile vezirleri ait topraklar)
olarak hazineye mal edilmiştir. Tımar gelirlerinin
hazineye mal edilmesi yönünde atılan ilk adım, bu
toprakların iltizama verilmesiyle atılmıştır.
- Tımar sisteminin çözülmesine paralel olarak maaşlı
asker sayısında büyük bir artış meydana gelmiştir.
Bu da bütçe giderlerini büyük çapta arttırmıştır. www.ekodialog.com
- Tımar sisteminin bozulmasında bu toprakların vakıf
haline getirilmeleri de önemli rol oynamıştır. Tımar
topraklarının vakıf haline getirilmesi hazine
gelirlerini olumsuz yönde etkilemiştir
- Tımar toprakları zamanla özel mülkiyete
konu olmağa başlamıştır. Bu toprakların özel
çiftlikler haline gelmesinde tefeciliğin önemli
etkisi olmuştur. Devlet giderlerinin artması vergi
yükünü arttırmış, borcunun ödeyemeyen reaya,
toprağını tefeci ye bırakmak zorunda kalmıştır.
- Siyasi ve ekonomik güçlükler ahlaki bozulmalara,
rüşvet ve faizliğin artmasına neden olmuştur. Askeri
yönü üstün gelen tımar sisteminin sarsılmasında
kapıkullarının dirlik sahibi olmaları da önemli
etken olmuştur.
- Savaşların uzun sürdüğü dönemlerde vergi
yükünün artması köylüleri tefecilere itiyordu.
- Anadoludan geden eski dağlardan beri önemli olan
Hint ve İran yollarının eski önemlerini kaybetmeleri
ticari açıdan Dünya güç dengesinin sarsılmasına ve
yön değiştirmesine neden olmuştur.
- Avrupada sanayinin büyük bir hızla gelişmesi savaş
teknolojisinin de hızla gelişmesine neden olmuş,
savaşlarda ateşli silahlar önem kazanmış,
sipahilerin savaş gücü de sarsılmıştır.
- Osmanlı Devleti, gerileme döneminin ekonomik,
siyasal ve sosyal sıkıntılar içinde toprak düzenini
ıslah etmeyince yada yeni bir toprak sistemi
kuramayınca, tımar sistemini ilga etmiştir (Tekir,
1988; 65-69).
Görüldüğü üzere tımar sisteminin bozulmasında birçok
faktör etkili olmuştur. 17. asırda yaşayan Kaçibey
tımar sisteminin bozulmasını kendi ismini taşıyan
risalesinde şöyle açıklamıştır
"Zeamet ve tımar isteyenler bir günde yüzbin akçe
tımara hak sahibi oldular. Boşalan tımar ve
zeametIer de eski kanunlara aykırı olarak İstanbul
tarafından verilmeğe başlandı. 1leri gelenler ve
vükela, boşalan yerleri adamlarına ve akrabalarına
verip, islam memleketlerinde olan tımar ve zeametin
seçmelerini şer-i şerife ve yüksek kanuna aykırı
olarak kimini 'paşmaklık yaparak, kiminin padişah
has'ına katarak, kimini mülk, olarak, kimini vakıf
olarak, kimini vücudu sıhhate olan kimselere
emeklilik olarak verip, bütün zeamet ve tımar ileri
gelenlerin yemliği oldu.
Koçibey risalesinde belirtildiği gibi tımar sistemi
rüşvetle bozulmağa başlamıştır. öte yandan
gelirlerin iltizam usulü ile toplanması da
mültezimlerin köylüye zulüm ve baskı yapmasına neden
olmuş bu da toprağın ekilmemesine ve toprağın terk
edilmesine neden olmuştur.
B - Ekonomik Kapitülasyonlar
Genel olarak politikacılarımız ve bazı
tarihçilerimiz 19.yüzyılın 2. yarısından bu yana
Osmanlı ekonomisinde görülen döküntüyü eski
padişahların ve bu arada Fatih Sultan Mehmet'e veya
Kanuni Sultan Süleyman'ın Cenevizli, Venedikli ve
Fransızlara "bahş" ettikleri veya İstanbul alınınca
yeniledikleri ekonomik kapitülasyonlara bağlarlar.
Bu görüş yanlıştır. Bu ve onlardan sonra devletin
güçlü bulunduğu dönemlerde kapitülasyonları "bahş"
etmekteki amaç ticaretin gelişmesini ve o yoldan
yurdun zenginleşmesiyle devlet gelirlerinin
artmasını sağlamaktı ve bu yön sağlanıyordu. Zamanla
Osmanlı Devleti'nin gücünün azalması yüzünden
kapitülasyonlar sonucu kurulu düzen yanlız durmakla
kalmamış, ekonomik bak:ımdan da verilen ek
kapitülasyonlar yıkıcı bir etki meydana getirmeye
başlamıştır. Bu sonuç Fatih ve Kanuni'den kalma
kapitülasyonlar olmasalardı da yine ortaya
çıkacaktı, çünkü OSMANLI Devleti'nin başında
bulunanlar, kısa bir süre için de olsa, . M.Ali
Paşa'nın elinden varlıklarını ve hele hanedanın
tahtını kurtarmak için herşeye razı olacak bir
anlayış içindeydiler. Dolayısıyla ekonomik
güçsüzlüğümüzde Fatih'lere, Kanunilere suç yüklemek
yersizdir. Suçlu olan 19.yüzyıl olaylarını
yönetemeyen ve onlarla baş edemeyen zamanın
büyükleridir (Bayur, 1989; 41-42)Kapitülasyonların
Osmanlı ekonomisinde çöküntüye sebep olmasının
tarihi seyrini kısaca özetledikten sonra şimdi de
etkilerini inceleyelim.
1- İç Gümrük Vergilerinin Kaldırılması:
Kapitülasyonlarla, ilk olarak yabancı tüccarların
mallarını iç pazarlara sürmesini güçleştiren iç
gümrük duvarlarının yok edilmesi gerekiyordu.
Gümrük. fiyatlan yükseltiyor ve sürümü azaltıyordu.
Avrupa ülkeleri sanayinin gelişmesini sağlamak ve
malların sürümünü kolaylaştırmak için Osmanlı
Devleti'nin zayıf olduğu bir dönemde gümrük
vergilerini kaldırttılar.
2- Küçük Sanatların / Zenaatın Çöküşü: İç
gümrüklerin kaldırılışıyla iç pazarlar Avrupa
mallarıyla doldu. Piyasaya giren bu malların çokluğu
birçok malın satılamamasına ve fiyatların çok
ucuzlaması sonucunu doğurdu. Öte yandan kültür
erozyonu nedeniyle ülkede yaşantı ve ihtiyaçların
değişmesi gözlendi. Bu ihtiyaçları iç piyasa
karşılayamadığı için, Avrupadan birçok mal ithal
edildi. Bu mallar yerli mallar ile müthiş bir
rekabete girdi ve küçük sanatlar yavaş yavaş sönmeye
başladı. Ayrıca yabancı tüccarlar ülke içindeki
hammaddeleri ihraç ettiklerinden esnaf ve zenaatkar
işleyecek mal bulamayacak hale geldiler.
3- Lonca ve Gediklerin Çöküşü: Loncalar ve gedikler,
Osmanlı Devleti'nin organize ekonomi döneminin
sağlam esnaf kuruluşlarıydı. Kapitülasyonların
doğrudan veya dolaylı etkileri ile '.YU kuruluşlar
da zaman içinde ortadan kalktı.
4 - Dış Ticarette Değişmeler: 19.yüzyılın ortalarına
kadar Osmanlı Devleti'nin doğrudan veya transit
ihracaatı ithalatının çok üzerindeydi. 1850 de
bunlar birbirine denkti. 1878-1913 yıllan arsındaki
ithalat ve ihracatın değer bakımından
karşılaştırıldığında Osmanlı dış ticareti açık
vermiştir. Bu açıklar borçlanma ile kapatılmağa
çalışılmıştır.
5 - Vergilere Olan etkiler Devletin ihtiyaçları
artıyor, buna karşılık gelir yükselmiyordu. Ülkede
bulunan yabancıların hiç bir vergi yükümlülükleri
olmadığı için bunlara ait vergi kaynaklarından
yararlanılamıyordu.Yabancılara vergi koyma
girişimleri de Avrupa devletlerinin baskısı sonucu
gerçekleşmemişti.Tüketim vergileri ve gümrük
vergileri geliştirilemediği için doğrudan vergiler
devletin önemli gelirlerinden birini oluşturuyordu.
1836 tarihli Osmanlı bütçesinin vergi gelirleri
bölümünde vasıtalı vergilerin tutarı, vasıtasız
vergilerin tutarının % 50-60 kadarıdır.
Osmanlı Devleti, gelirini vasıta vergiler veya
gümrük vergileri ile arttıramıyordu. Durum böyle
olunca, devlet gelirlerinin arttırılması için
sürekli olarak vasıtasız vergiler yükseltilmeğe
çalışılıyordu. Ama yabancılar hiç bir vergi
ödemiyordu. Dolayısıyla, vergi yükü tüm ağırlığı ile
millete yüklenmiş oluyordu. Vasıtasız vergilerin
ağır yükünü daha çok çiftçiler, vasıtalı vergilerin
yükünü de genellikle kent halkı çekiyordu. Devletin
giderleri süratli olarak yükselirken, gelirler aynı
oranda artmıyordu, Sonuç olarak, kapitülasyonlar,
devleti serbest bir maliye politikası izleyemez
duruma düşürmüştü. Osmanlı Devletinin vermiş olduğu
kapitülasyon hakları ve imtiyazlarla ekonomi
alanında bütün Avrupa'nın sömürdüğü bir ülke haline
geldiği ortaya çıkmaktadır (Nebioğlu, 1986; 34-35).
C- Askeri Harcamalardaki Artışlar
Askeri birliklere üç ayda bir ödenmesi gereken "mevacipler"(aylık
ödemeler) hazinenin en önemli gider kalemiydi.
Devletin beslemek zorunda olduğu kapıkulu ocakları,
ulufeli kale neferleri ile bazı eyaletlerdeki yerli
neferlerine yapılan harcamalar toplam bütçe
harcamalarının yandan fazlasını oluşturuyor, bazen
üçte ikisini buluyordu.www.ekodialog.com
Mevacip (ulufe) ödemelerindeki
gecikmeler bunalımlara sebep oluyor ve ayaklanmalara
neden olabiliyordu.
Öte yandan şartların zorlama ile ordu mevcudu sabit
tutulamıyor ve mevcudu, çeşitli baskılarla
arttırılıyordu. Kalabalık bir orduya sahip Osmanlı
Devleti kaybedilen topraklar ve gelirlerine rağmen
bu orduyu' beslemek zorunda kalıyordu.
Padişah değişikliklerinde ödenen "cülüs bahşişleri"
de büyük sıkıntı yaratıyordu. Cülüs bahşişleri
yaklaşık ek bir yıllık ulüfe tutarını buluyordu. B u
giderleri karşılamak için ise bazı ek vergiler
tahsil ediliyordu.
Mevaciplerin ve cülüs bahşişlerinin hazine
üzerindeki baskısı gerek merkezde gerek sınır
boylarında birçok bunalımın nedeni olmuştur. Bunun
için çeşitli tedbirler alınmış ancak gerek asker
sayısında gerek mevaiplerde sürekli ve önemli
tasarruflar sağlanamamıştır.
Öte yandan savaş yıllarının barış yıllarından uzun
olması sebebiyle devamlı ek giderler ortaya
çıkmıştır. Barış yıllarında dahi açık veren Osmanlı
bütçesi devamlı açık veriyor ve savaş giderlerini,
normal hazine gelirleriyle karşılama imkanı
olmadığından ek vergiler, iç hazine desteğini, iç
borçlanma vs. ile karşılanma zorunluluğu doğuyordu.
Savaş şartlan mevacip alan askeri kesimlerde bir
şişmeye yol açarken geçim imkanlarının daralması
halkı devlet kapısında bir kadro edinmeğe veya
devlet hizmetinde ise ikinci bir kadro peşinde
koşmasına yol açıyordu. Askeri kesimin vergi dışı
tutulmuş olması reayanın yeniçeri olma özlemini
arttırıyordu.
Şehirlere ve kasabalara imtiyazlı bir kesim olarak
yerleşen Yeniçeri ve Atlı-Bölük süvarisi; vergi
mültezimi, tahsildar ve asayiş işlerinden sorumlu
olarak, Anadolu'da hakim bir duruma gelmişti. Bu hal
ise klasik devlet yönetimini değiştirmeğe yetmişti.
Öyle ki, kapı-kulunun imtiyazlarından faydalanmak
maksadı ile yerli Türk-Müslüman halktan
Bir çoklan, türlü yollarla Yeniçeri sıfatı
takınmışlardı (Yücel, ı 988; XIII). Bir yolunu bulup
yeniçeri olanları ayıklamak devlet için mesele
oluyordu. Divan görevlileri, medreseler, kadılıklar,
evkaf mukataaları, gümrükler büyük bir gizli işsiz
kitlesi barındırarak kanuni cari harcamaları
kabartıyordu (Tabakoğlu, 1985; 205-213).
D - Mali Sistemin Düzensizliği
Tanzimat devrine gelinceye kadar, devletin muntazam
bir vergi sistemi yoktu. Gülhane Hattı Hümayunu ile
kamu maliyesinin vergi ve bütçe ile ilgili
konularına ait önemli yenilikler getirildi. Verginin
adalet prensibine uygun olarak, mükelleflerin ödeme
gücü ile orantılı bir şekilde alınması esası kabul
olunmuştu. İktidar, itidal ve kesinlik prensipleri
konulmuş ayrıca iltizam usulleri kaldırılmış, mali
teşkilat genişleterek memurlar vasıtasıyla
vergilerin tahsili esası konulmuştur.
Bütün mali işlerin yürütülmesi defterdarların
sorumluluğuna bırakıldı, bir kısım mahalli
vergilerin de belediye vilayet meclislerince
alınması esası getirildi. Bütün bu yenilikler
Fransa'da uygulanan sistemden yararlanarak yapan
M.Reşit paşa, sürekli çabalara rağmen, uygulamada
beklenilen başarıyı sağlayamamıştır (Sayar, 1977;
184-185). Esasen, Abdülmecit dönemi devlet adamları
böyle bir düzenlemeyi gerçekleştirebilecek bilgi ve
yeteneğe sahip değillerdi. Keyfi vergi tarih ve
tahhakk.uk edilmesi gibi uygulamaların dışında,
sistemi düzeltmeye yönelik önemli değişiklikler
gerçekleştirilememişti (Tekir, ı 987; ı 3).
1859 yılında dördü Türk, üçü yabancı olan yedi üyeli
bir Islahatı Maliye Komisyonu teşkil edilmiştir.
Ancak memleketin mali ve ekonomik durumu hakkında
aranılan bilgilerin hemen hiç birinin temin
edilememesi dolayısıyla komisyonun çalışmaları
güçlükle karşılaşmıştır. Buna rağmen, dairelerde
toplanan ve araştırılıp belgelendirilmesine imkan
bulunmayan rakam ve bilgilere dayanılarak 1863-1864
yılında ilk bütçenin yapılması sağlanabilmiştir (Feyzioğlu,
1984; 26).
Bundan sonra uygulanmaya gidilen mali
merkeziyetçilik de tam manasıyla başarıya
ulaşabilmiş değildir.
Tanzimat sonrası düzenlemelerde, Osmanlı Maliye
Nazın (Bakanı), hükümetin yüksek bir icra memuru
durumuna getirilmiş olup, padişahın ve sadrazamın
emirlerini yerine getirmekten başka yetkileri
olmayan bir devlet adamı konumunda idi. Diğer
teşkilatlarla irtibatı son derece zayıf olan Maliye
Bakanlığına, bakanlıklar ve diğer kamu kuruluşları
kendilerine ayrılan tahsisatın harcama şekli
'hakkında hesap verme ihtiyacını hissetmiyorlardı.
Hatta bakanlıkların ve kamu kuruluşlarının Maliye
Bakanlığına danışmaksızın Hazine tahvillerini bile
çıkardıkları ve özel gelirleri diledikleri gibi
sarfettikleri olurdu (Tekir, 1987; 12).
G - Enflasyon ve Kağıt Para
Rejimi
1580 yılında İtibaren Amerika'da ucuz ve bol gümüş,
Osmanlı Devletine akmağa başlamış ye tüm Levant
pazarlarını istila etmişti. Bu hal ise Osmanlı
Devleti'nde; İspanya'da olduğu gibi, enflasyon
olgusunu meydana getirmiş ve devletin ekonomik-mali
hayatını olduğu gibi tabakaları, müesseseleri de alt
üst eden etkiler meydana getirmiştir. Çünkü akçe
değerini süratle kaybetmiş ve fiyatlar birden bire
yükselmiştir. Enflasyonun ortaya çıkardığı her türlü
anormal durum, yani paranın değerinin düşmesi, kalp
(kötü) paranın çoğalması, spekülasyon, faiz
hadlerinin yükselmesi, akçeye dayanan tüm Osmanlı
maliyesini ve buna bağlı olarak da iktisadi hayatı
içinden çıkılmaz problemlerle karşı karşıya
getirmiştir (Yücel, 1988; XI)
Osmanlı paralarında esas para birimi dördü bir
dirhem olan akçe ismindeki gümüş para idi. Kıymetli
akçeden de az olmak üzere Halep, Diyarbakır ve
Erzurum da 16.yy'ın ikinci yansında (989 H:1581M)
İran savaşları dolayısıyla sekizi bir akçe olmak
üzere pul kesilmesine müsaade edilmişti Akçenin de
ayarı bozuldukça altınlar ona göre ayarlanırdı (Uzun
çarşılı, 1988; 691).
Enflasyon nedeniyle paranın değerinin düşmesi
Osmanlı toplumunun bir çok müesese ve tabakalarını
sarsmış bundan da en çok etkilenenler dirlik ve
ulufe sahipleri olmuştu.
Kaynak: Doç.Dr.Hakan Ay
Dokuz Eylül Üniversitesi IIBF-Maliye Bölümü
|