1998
Asya ve Rusya Krizleri
Asya'da 1987'den başlayarak ortaya çıkan finansal
krizin çeşitli nedenleri vardır.
Kriz sonrasında yapılan değerlendirmeler finansal
krize giren ülkelerde yeteri kadar ciddi bir mali
sektör gözetim ve denetim mekanizmasının
bulunmadığını, mali sektöre ilişkin erken uyarı
mekanizmalarının işlemesini engelleyecek
eksiklikler olduğunu, mali sektöre ilişkin
kuralların ciddi olarak uygulanmadığını, mali
sektörün gereği kadar şeffaf olmadığını ortaya
koymuş bulunmaktadır.
Kore, Tayland ve Endonezya kendi paralarını asıl
olarak ticari ve mali ilişkide bulundukları Japon
Yeni yerine dolara peg etmişlerdir. Kore 1996'da
peg uygulamasını kaldırdıysa da finansal sorunların
birikmesini engelleyememiştir. Dış denge bozulmaları
sonucunda Asya ülkelerinde 1995'ten itibaren dış
ticaret açıklan ve cari açıklar büyümeye
yönelmiştir.
Asya ülkelerinin özel kesim kuruluşlarının ve
bankalarının kısa vadeli dış borçlarında büyük
artışlar ortaya çıkmıştır.
Asya ülkelerinde kısa vadeli borçlarla uzun vadede
getiri sağlayacak yatırımlar finanse edilmiştir.
Borç verenler bu yaklaşımın bir
vade uyumsuzluğu (mismatching) yaratacağını ve riski
büyüttüğünü ihmal etmişlerdir. Başlangıçta kârlı
alanlara kanalize olan yabancı sermaye, bu alanlar
daraldıkça daha az kârlı alanlara giderek riskin
büyümesine neden olmuştur.
Bölge
ülkelerinin izledikleri politikalar, bunların
birbirleriyle ve Japonya'yla olan yakın ilişkileri
bütün bu ülkelerin yabancı yatırımcılar tarafından
aynı pota içinde kabul edilmesine yol açmıştır.
Dolayısıyla yabancı yatırımcılar, aynı bölgede yer
alan ve ekonomik gücü, piyasa kuralları daha zayıf
olan ülkelere portföy yatırımları ve doğrudan
yatırımlarda aceleci davranışlar içine girip riskin
büyümesine neden olmuşlardır.
Genellikle bir piyasaya giriş ve çıkışlar
yatırımcılar açısından sürü güdüsü çerçevesinde
gerçekleşir. Girişteki sürü güdüsü etkisi daha
yavaş, çıkıştaki etki ise çok daha hızlı olur. Asya
ülkeleri açısından da böyle olmuştur. Bölgesel
etkiyle birleşen sürü güdüsü, portföy yatırımcılar
mı, bu ülkeleri aynı anda hızla terk etmeye
yöneltmiş, bu da krizin boyutunu büyütmüştür.
Yabancı yatırımcıların bu şekildeki eksik inceleme
ve değerlendirmeleri ve para kazanmadaki
aceleciliği sonuçta önemli ölçülerde para
kaybetmelerine yol açmıştır.
Rusya'nın durumu aslında Asya ülkelerinden tümüyle
farklıydı. Rusya'da Asya ülkelerindeki bütün
olumsuzlukların var olduğu bilinen bir gerçekti.
Dolayısıyla kriz sonrasında ortaya çıkmış olan
hiçbir gelişme aslında bir sürpriz
oluşturmamaktadır. Rusya'nın kriz ortamına
girmesinin ardındaki temel neden IMF'nin kaynak
yetersizliği içine girmesi sonucu Rusya'ya olan
desteğini askıya almış olmasıdır. IMF bu kararını
açıkladığı anda Rusya krize girmiş oldu. Zira
Rusya'ya giden herkes, parasal yatırımlarının günün
birinde IMF tarafından kurtarılacağını düşünerek
gitmiştir. Aksi anlaşılınca herkes bu piyasadan
kaçmaya yönelmiştir.
Krizin büyümesiyle birlikte IMF eleştirilerinin
dozu da yükselmeye başlamıştır. Bu eleştirilerin
bir bölümü doğrudur. IMF'nin, ülkelere yaptığı
önerilerin yanlışlığından çok yatırımcıların
yanılmasında oynadığı dolaylı rolün
eleştirilmesinin daha haklı bir yaklaşım olduğu
kanısındayız. Çünkü IMF'nin önerileri zorlayıcı
değildir. Buna karşılık IMF'nin, önerilerini
uygulamayan ülkeleri bütün dünyaya çok daha etkin
yollarla ilan etmesi gerekirdi. Nitekim sonraları bu
yolda yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Asya ve Rusya krizlerinin Türkiye'ye etkisi
sonradan ve dolaylı yoldan oldu. Yeni yükselen
pazarlarda (emerging markets) yaşanan ve önce
bölgesel olarak algılanan bu kriz, bir süre sonra
bütün yeni yükselen pazarlar için ortak bir kriz
olarak görülmeye başlandı. Bunun sonucu yabancı
yatırımcılar, paralarını alıp ülkelerine döndüler.
Başlangıçta bu krizlerden çok fazla etkilenmeyen
Türkiye'nin, bu aşamada uluslararası sermaye
piyasalarından borç alması giderek bir sorun haline
gelmeye ve ödemeler dengesini olumsuz olarak
etkilemeye başladı. Türkiye 2000 yılına bu
sıkıntıları bünyesinde taşıyarak bir başka deyişle
kriz virüsünü almış olarak girdi.
|