Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

1998 Asya ve Rusya Krizleri

Asya'da 1987'den başlayarak ortaya çıkan finansal krizin çeşitli nedenleri vardır. 

Kriz sonrasında yapılan değerlendirmeler finansal krize giren ülkelerde yeteri kadar ciddi bir mali sektör gözetim ve denetim me­kanizmasının bulunmadığını, mali sektöre ilişkin erken uyarı me­kanizmalarının işlemesini engelleyecek eksiklikler olduğunu, mali sektöre ilişkin kuralların ciddi olarak uygulanmadığını, mali sektö­rün gereği kadar şeffaf olmadığını ortaya koymuş bulunmaktadır.

Kore, Tayland ve Endonezya kendi paralarını asıl olarak ticari ve mali ilişkide bulundukları Japon Yeni yerine dolara peg etmiş­lerdir. Kore 1996'da peg uygulamasını kaldırdıysa da finansal so­runların birikmesini engelleyememiştir. Dış denge bozulmaları so­nucunda Asya ülkelerinde 1995'ten itibaren dış ticaret açıklan ve cari açıklar büyümeye yönelmiştir. 

Asya ülkelerinin özel kesim kuruluşlarının ve bankalarının kısa vadeli dış borçlarında büyük artışlar ortaya çıkmıştır. 

Asya ülkelerinde kısa vadeli borçlarla uzun vadede getiri sağla­yacak yatırımlar finanse edilmiştir. Borç verenler bu yaklaşımın bir vade uyumsuzluğu (mismatching) yaratacağını ve riski büyüttüğü­nü ihmal etmişlerdir. Başlangıçta kârlı alanlara kanalize olan ya­bancı sermaye, bu alanlar daraldıkça daha az kârlı alanlara giderek riskin büyümesine neden olmuştur.

 Bölge ülkelerinin izledikleri politikalar, bunların birbirleriyle ve Japonya'yla olan yakın ilişkileri bütün bu ülkelerin yabancı ya­tırımcılar tarafından aynı pota içinde kabul edilmesine yol açmış­tır. Dolayısıyla yabancı yatırımcılar, aynı bölgede yer alan ve eko­nomik gücü, piyasa kuralları daha zayıf olan ülkelere portföy yatırımları ve doğrudan yatırımlarda aceleci davranışlar içine girip ris­kin büyümesine neden olmuşlardır. 

Genellikle bir piyasaya giriş ve çıkışlar yatırımcılar açısından sürü güdüsü çerçevesinde gerçekleşir. Girişteki sürü güdüsü etkisi daha yavaş, çıkıştaki etki ise çok daha hızlı olur. Asya ülkeleri açı­sından da böyle olmuştur. Bölgesel etkiyle birleşen sürü güdüsü, portföy yatırımcılar mı, bu ülkeleri aynı anda hızla terk etmeye yö­neltmiş, bu da krizin boyutunu büyütmüştür.

 Yabancı yatırımcıların bu şekildeki eksik inceleme ve değerlen­dirmeleri ve para kazanmadaki aceleciliği sonuçta önemli ölçüler­de para kaybetmelerine yol açmıştır. 

Rusya'nın durumu aslında Asya ülkelerinden tümüyle farklıy­dı. Rusya'da Asya ülkelerindeki bütün olumsuzlukların var olduğu bilinen bir gerçekti. Dolayısıyla kriz sonrasında ortaya çıkmış olan hiçbir gelişme aslında bir sürpriz oluşturmamaktadır. Rusya'nın kriz ortamına girmesinin ardındaki temel neden IMF'nin kaynak yetersizliği içine girmesi sonucu Rusya'ya olan desteğini askıya al­mış olmasıdır. IMF bu kararını açıkladığı anda Rusya krize girmiş oldu. Zira Rusya'ya giden herkes, parasal yatırımlarının günün bi­rinde IMF tarafından kurtarılacağını düşünerek gitmiştir. Aksi an­laşılınca herkes bu piyasadan kaçmaya yönelmiştir.

 Krizin büyümesiyle birlikte IMF eleştirilerinin dozu da yüksel­meye başlamıştır. Bu eleştirilerin bir bölümü doğrudur. IMF'nin, ülkelere yaptığı önerilerin yanlışlığından çok yatırımcıların yanıl­masında oynadığı dolaylı rolün eleştirilmesinin daha haklı bir yak­laşım olduğu kanısındayız. Çünkü IMF'nin önerileri zorlayıcı de­ğildir. Buna karşılık IMF'nin, önerilerini uygulamayan ülkeleri bütün dünyaya çok daha etkin yollarla ilan etmesi gerekirdi. Nitekim sonraları bu yolda yeni düzenlemeler yapılmıştır.

 Asya ve Rusya krizlerinin Türkiye'ye etkisi sonradan ve dolay­lı yoldan oldu. Yeni yükselen pazarlarda (emerging markets) yaşa­nan ve önce bölgesel olarak algılanan bu kriz, bir süre sonra bütün yeni yükselen pazarlar için ortak bir kriz olarak görülmeye başlandı. Bunun sonucu yabancı yatırımcılar, paralarını alıp ülkelerine dön­düler. Başlangıçta bu krizlerden çok fazla etkilenmeyen Türkiye'nin, bu aşamada uluslararası sermaye piyasalarından borç alması gide­rek bir sorun haline gelmeye ve ödemeler dengesini olumsuz olarak etkilemeye başladı. Türkiye 2000 yılına bu sıkıntıları bünyesinde ta­şıyarak bir başka deyişle kriz virüsünü almış olarak girdi.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri