Osmanlı Devletinin İlk Borçlanma Nedenleri ve Sonuçları: Bir
İmparatorluğun Yıkılışı
17 ve 18.
Yüzyıllar Osmanlı Devleti’nin ciddi mali bunalımlarla
karşılaştığı çağlardır. Vergi gelirlerini yerel toplayıcılara
bırakmış olan merkezi idarenin mali yönden giderek zayıflaması,
bir yandan Galata bankerlerinden faizle para toplarken bir
yandan da paranın değerini sürekli olarak düşürmesini
gerektiriyordu. Fransız bankalarından Galata bankerleri
aracılığıyla 1840’lı yıllarda sağlanan ilk dış borçlardan sonra
giderek tırmanan gereksinim ve baskılar, nihayet 1854 Kırım
savaşının gerektirdiği ek finansman ihtiyacı ve gelir gider
dengesindeki yarattığı büyük açık üzerine Osmanlı’nın ilk tahvil
ihracı yoluyla borçlanmasını doğurdu. Londra’daki Palmers ve
Paris’teki Goldschmind bankalarındın aracılığı ve Mısır eyaleti
vergi gelirlerinin teminat gösterilmesi ile 3.300.000 lira
borçlanıldı. Bu paranın 2.574.000 lirası hazineye girdi, Ancak
bu istikrazdan elde edilen gelirle askeri giderlerin dörtte
birini bile karşılamak mümkün olamıyordu. Savaş harcamaları
nedeniyle ertesi yıl birken daha tahvil ihraç edilmek zorunda
kalındı. Bu kez Rothschilds Bankası aracılığı ile ve Mısır’ın
vergi gelirlerine ek olarak Suriye ve İzmir’in gümrük
gelirlerini de karşılıkla göstermek suretiyle 5.500.000 lira
alındı.
Bunların
ardından yapılan istikrazlarla, 1858 yılında Londra’dan 5 milyon
sterlin, 1860’da Fransa’dan 400 milyon frank alınmıştır. 1862’de
merkezi Londra’daki Ottoman Bank ile 8 milyon sterlinlik yeni
bir anlaşma yapılmış, bu paranın sadece 23.000 lirası maliyeye
verilmiştir.
Alınmak
zorunda kalınan bu borçlar, üretimi ve ulusal geliri yükseltmeye
yarayacak alanlarda kullanılmayarak, en başta ardı ardına
girilen savaşların finansmanı olmak üzere cari harcamalar,
sarayların yapımı gibi yerlerde kullanılmıştır. Bunun sonucu 20
yıl gibi kısa süre içinde Osmanlı İmparatorluğu, 200 Milano
sterlin dış borç yükü altına girmiştir. Yıllık anapara ve faiz
ödemeleri 11 milyon sterlini bulmuştur. Buna karşın Osmanlı
maliyesi tüm yıllık geliri 18 milyon sterlin kadardır. Başka bir
deyişle devlet gelirlerinin %60’ının dış borç ödemelerine
ayrılması zorunluluğu doğmuştu.
Ağır borç
yüküne giren ve bu borçları çeviremez duruma gelen ve yabancı
devletler tarafından Hasta Adam olarak anılmaya başlayan devlete
alacaklılar tarafından çeşitli çıkış yolları önerilmeye
başlandı. Bunlardan biri de yaklaşık bir buçuk yüzyıl sonra
benzer biçimde yinelenecek olan bir öneriydi. 9 Ekim 1873
tarihli Londra Times şunları yazıyordu: “Şu an Türkiye’ye
yapılabilecek tek hizmet, gelir ve gider düzeninin, gerçek
kuralları iyi bilen, Sultan’ın bile müdahalesine izin vermeyecek
şekilde düzenlenmiş engelleme ve sınırlamalarla korunan, prensip
sahibi devlet adamlarındı ellerine bırakarak ciddi bir şeklide
garanti altına alana kadar, hangi nedenlerle olursa olsun bir
tek şilin bile vermeyi reddetmek olabilir”.
Osmanlı mali
yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğinin ilk resmi ve genel
ilanı 1875 sonbaharında Sultan Abdülaziz’in sadrazamı Mahmut
Nedim Paşa hükümeti tarafından alınan moratoryum kararı ile
duyuruldu. Avrupa ve Amerika piyasalarını sarsan 1873 bunalımı,
sermaye ihracının durmasına neden olunca, yeni fonlar bulamayan
Osmanlı için dış borç ödemelerini durdurmaktan başka çare
kalmamıştı. 200 milyon sterlini bulunan bu borçların itibari
değeri yarıya indirildi.
20 Aralık
1881’de muharrem Kararnamesi ile borçların yeniden
yapılandırılmasının yolları açıldı: Düyun-u Umumuiye İdaresi
kuruldu, devletin gelirleri bu idare tarafından toplanıp
alacaklı ülkelerin hesabına aktarıldığı gibi yeni vergilerin
konulması ve iç borçların yönetilmesi de aynı otoriteye
terkedildi. Önce ekonomideki egemenliğini yitiren Osmanlı
İmparatorluğu bir süre sonrada siyaset sahnesinden aynı akibete
uğramaktan kaçınamadı. Ekonomisi iflas eden devletin hukuksal
varlığı da tarihe karıştı.
Kaynak: Reha
Tanör - Finansal Kriz ve Sermaye Piyasası - TSPAKB