Alt İşverenliğin Tarihi Gelişimi
Alt
işverenlik, üretimin bir örgütlenme modelidir ve
tarihsel geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Batı
Avrupa’da 12. yüzyıldan sonra ticaretin gelişmesi,
el zanaatlarına alternatif bir üretim biçimini
zorladı. Bu yeni üretim biçimi 14 ve 18. yüzyıllar
arasında egemen oldu ve hem ticaret sermayesi
malları doğrudan bağımsız üreticilerden alınıp
pazarlandı hem de ticaret sermayesi "eve iş verme"
modelini yarattı. Zanaatkâr sistemi ile fabrika
sistemi arasında bir geçiş süreci olan bu modelde;
bir aracı (tüccar, fabrika yöneticisi ya da
profesyonel olarak aracılık yapan kimse) evlerinde
ya da küçük atölyelerde çalışan işçilere ham
maddeleri dağıtır, yapılacak işleri tanımlar ve
genellikle parça başına ücret öderdi. Giderek ev
işçilerinin eve iş verme sistemine bağımlılığı
başladı. Böylece iş bölümü artmış üretim parçalara
ayrılmıştı. Fakat üretimin dağınık yerlerde
yapılması, üretimin koordinasyonunu ve kalite
kontrolünü güçleştiriyordu. Bu sebeple ilk
fabrikalar kurulmuş oldu.
Fabrika
üretim sisteminin ilk aşaması olan manüfaktür üretim
aşamasında da, büyük atölyeler işi doğrudan eve iş
verme sistemiyle ya da alt işverenlik zinciri
aracılığıyla küçük atölyelere yaptırdılar. Fabrika
üretim sistemine geçildiğinde de eve iş verme ve alt
işverenlik benzer üretim biçimleri olarak iç içe
varlığını sürdürdü. 1960 yılı ortalarından itibaren
talebin değişken yapısı, gelişmiş ülkelerdeki
kitlesel imalat sanayilerinde ölçek ekonomilerini
zorlamaya başladı. Yeni ürün piyasası koşulları,
işyerlerinde değişken çalışma biçimlerini zorunlu
kıldı. Ancak başlangıçta bu başarılamadı; çünkü
Taylorist ve Fordist tekniklerin getirdiği iş bölümü
ve sendikaların iş standartları, çalışma kuralları
çok
katıydı.
Yönetim, katı statükoları değiştirmeye çalıştığı
zaman sendikalar buna karşı direndi. Bununla
birlikte, yönetimin ürün farklılaşması yaratmak için
montaj hattını birçok parçalara ayırarak yeniden
yapılandırma çabaları başarılı oldu. Ancak bu
uygulama, küçük miktardaki parçaların üretiminde
ekonomik olmayan sonuçlar yarattı. Küçük miktarda
parça üretiminin bu ekonomik olmayan sonuçları, daha
sonra ortaya çıkacak alt işverenlik uygulamalarının
potansiyel sebeplerini oluşturdu61.
Asıl İşveren – Alt İşveren İlişkisinde Sorumluluk
Kanun
koyucu; alt işverenlerin genel itibariyle az
sermayeli ve mali bakımdan güçsüz küçük işverenler
olmaları sebebiyle, çalıştırdıkları işçilerin ücret
ve diğer haklarını ödeyememe ihtimalini göz önünde
bulundurarak asıl işvereni, alt işverenin işçilerine
karşı şartların oluşması halinde sorumlu olduğunu
düzenleyerek alt işveren işçilerini korumak
istemiştir.
Asıl
işveren-alt işveren ilişkisinde asıl işveren, alt
işverenin işçilerine karşı o işyeri ile alakalı
olarak 4857 sayılı İş Kanunu’ndan, iş sözleşmesinden
veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş
sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren
ile birlikte sorumludur (madde 2/VI). Bu müteselsil
sorumlulukta, borçlulardan her biri borcun
tamamından sorumludur ve alacaklının istediği
borçluya başvurma hakkı bulunmaktadır. Ancak,
alacaklı işçi, asıl işverenden ya da alt işverenden
tahsil ettiği işçilik alacağını diğerinden yeniden
talep edemeyecektir.
|