|
Gözlem, Deney ve Veri
Bu kavramsal tanımlamalar her şeyi aydınlığa kavuşturmamaktadır.
Çünkü uygulamada en çok tartışmaya neden olan konu
kuram, veri, gözlem ilişkisidir. Gerçek
hayatta, yani fiili bilimsel etkinlik sürecinde,
aksiyom, varsayım, hipotez, kuram model ayınmları
belirsizleşmekte, aksiyomların gözlemle, kuramların
veri ile ilişkileri oldukça karmaşık hale
gelmektedir. Bu ilişkileri açıklamaya yönelik iki
temel yaklaşım sözkonusudur. Pozitivist görüş,
deneysel verilere ilişkin gözlem önermeleri ile
kuramsal önermelerin birbirinden ayrılabileceğini
söylerken. antipozjtivistler buna şiddetle karşı
çıkmaktadırlar. Antipozitivistlere göre. gözlem
kuram yüklüdür, anlamlar teori bağımlıdır
ve olgular teori yüklüdür. Yani. farklı
teoriler, aynı olgudan farklı şeyler gözlemlerler,
her kelime içinde yeraldığı teorik çerçeveye göre
anlam kazanır ve neyin olgu olarak kabul edileceğini
teori tanımlar (Suppe, 1974. s. 191).
İktisatta bu kuram ve veri ilişkisinin
açıklığa kavuşturulduğunu söylemek mümkün değildir.
"Teori, 'olguları' algıladığımız yoldur ve bir teori
olmaksızın olguları algılayamayız" (Friedman. 1959.
s. 34). " "Ancak teori yardımıyla olguların neler
olduğunu belirleyebiliriz" (Mises, 1960. s. 28).
"Bilgi büyük oranda paradigmaya özgüdür. Olgular
söyleme özgüdürler: Olgular paradigma ve kurama
özgüdür. Teoriler paradigmaya özgü anlam
taşımaktadırlar. Teori ile olgu arasında algıyı
yöneten ve her biri bağımsız birer veri değil, ürün
olan kültür, paradigma ve deneyimin aracılık ettiği
bir karşılıklı bağımlılık sözkonusudur " (Samuels.
1990, s. 6). 'Tümüyle dışımızda; kuramdan,
gözlemden. ölçümden bağımsız: herkes için aynı;
belirli bir gerçek, olay yoktur. Olayların kişiye,
gözleyene ve gözleme, bilgi düzeyine, duygu ve bilgi
araçlarına göre değişmesi doğaldır" (Bulutay, 1986.
s. 3).
Bu alıntılara bakarak, kuram ile gözlem-olgu
arasındaki ilişkinin niteliği konusunda yerleşik
iktisadın antipozitivist bir tavır takındığı sonucu
çıkarılamaz. Tersine yerleşik iktisadın tercihinin.
kuram ile deneyi birbirinden ayırma eğiliminde
olduğu söylenebilir. Çünkü iktisadın deneysel bir
bilim olabilmesi için. gerçek dünya konusundaki
bilgilerin, köken olarak gerçek görüngülerin bazı
özelliklerinin gözleminden çıkarsanması gerektiği
görüşü yaygın olarak benimsenmektedir (HoScombe,
1989, s. 37). Tamamen uygulamaya yönelik
çalışmaların bile. öncelikle kendilerine bir teorik
çerçeve çizmeleri, bu konuda yanıltıcı bir izlenim
verebilir. Zira bu teorik çerçeve çizme olgusu,
uygulamayla teorinin içiçeliğinin kabul edildiği
biçiminde yorumlanabileceği gibi, bu ikisinin ayrı
şeyler olduğu varsayımının temel alındığı biçiminde
de yorumlanabilir.
|