KARAMSAR KLASİK EKONOMİSTLER
Kapitalist ekonominin, kendi dinamiği gereği eninde
sonunda sürekli bir durgunluk dönemine gireceğini
ileri süren klasik ekonomistlere Karamsarlar
(kötümserler) denir. En tanınmış iki karamsar,
Robert Malthus (1766-1834) ve David Ricardo
(1772-1823) dur.
1 - Robert Malthus (1766-1834)
Bir kır soylusunun oğlu olan Malthus'un ana tezi,
mülkiyet ve toplumsal eşitsizlik üzerine kurulu olan
liberal düzeni haklı göstermek, temize çıkarmaktı.
Bu konudaki düşüncelerini, 1798 yılında ve adını
koymaksızın, "Nüfusun İlkesi^Üzerine Deneme" ve
1820'de "İktisadın İlkeleri" adlı eserlerinde
açıkladı.
Bu eserlerden birincisi, o devre göre ileri derecede
sosyalist olan William Godvin'in fikirlerini
çürütmek amacıyla kaleme alınmıştır. Godvin 19.
yüzyılın başlarında İngiltere'de görülen yoksulluğun
nedenini üretim örgütlenmesinde yani özel mülkiyette
bulmuştu. Ona göre, bu yoksulluğa son verebilmek
için yalnızca, 1795 yılında ingiltere'de kabul
edilen yeni yasayla yoksullara yardım etmek değil,
toplumu da yeniden düzenlemek gerekmektedir.
Malthus'a göre, toplumdaki fakirliğin nedeni, besin
maddeleri üretiminin bir aritmetik diziye, nüfusun
ise bir geometrik diziye bağlı olarak çoğalmasıdır.
Böylece, besin maddeleri üretimi gitgide artan
nüfusa yetişemez, yeterli olamaz duruma gelmektedir.
Bu nedenle devlete sosyal bir yön vermek
anlamsızdır. Sosyal yardımlar besin maddeleri
üretimini hızlandıramaz, ama nüfus artışını
hızlandırır.
Malthus, "Nüfusun ilkesi Üzerine Deneme" adlı
eserinde şunu yazıyon
"Kesin olarak kabul edilebilir ki, nüfus hiçbir
engel tarafından durdurulamadığı takdirde, her 25
yılda bir iki katma çıkmakta ve devirden devre bir
geometrik dizi halinde çoğalmaktadır."
Yıllar |
Geometrik Dizi (Nüfus) |
Aritmetik Dizi (Gıda Maddeleri) |
1 |
1 |
1 |
25 |
2 katı |
2 katı |
50 |
4 katı |
3 katı |
75 |
8 katı |
4 katı |
100 |
16 katı |
5 katı |
Nüfus artışının eğilimi bu olduğuna göre, insanlığın
geleceği karanlıktır, insanlık açlığa doğru
gitmektedir.
Nüfus ve gıda maddeleri arasındaki dengesizlik
iki şekilde görülebilir. Bunlardan
biri, Malthus'un erdemsizliktir, diye
adlandırdığı ve bizim bugün doğum kontrolü dediğimiz
yöntemdir ikincisi ise, moral cebir (restraint),
yani yeterli sayıda bireyin belirli bir zaman ya da
bütün ömürleri boyunca evlenmekten ve çocuk
yapmaktan vazgeçmesidir. Öte yandan Malthus, nüfusun
gıda maddeleri artışını geçmesi eğilimi doğal
engellerle de önlenebilir, diyor. Bunlar, açlıklar,
büyük ve salgın hastalıklar, afetler, savaşlar ve
eksik beslenme gibi öğelerdir.
Malthus, nüfus sınırlamasının ancak moral restraint
üzerine kurulabileceği sonucuna varır. Ama bu
önlemin, kalıtsal mülkiyete dayanan ve servetlerin
eşitsizliğini benimseyen bir toplumda uygulanabilir
olduğunu ileri sürüyor aynı zamanda. Gerçekten de,
eşitlemeci bir toplumda kimi insanların yerine niçin
başka bir takım insanların evlenmekten vazgeçmesi
gerektiğini anlamak güçtür diyor. "Herkes eşitse ve
benzer koşullar içinde bulunuyorsa, bir bireyin
niçin kendini, başkaları tarafından gözetilmeyen ve
uyulmayan bir ödevi yerine getirmek zorunda duyacağı
açıklanamaz."
Bunlara karşın, Malthus bu yolun daha iyi olduğunu
ve denenmesi gerektiğini vurgular. Herkes,
geçindireceğinden emin olduğu kadar çocuk sahibi
olmalıdır. Nüfusla dolu bir dünyada yeni doğan bir
kimse, eğer ailesi onu besleyemiyorsa veya toplum o
kimsenin emeğinden yararlanamıyorsa, o gerçekten bu
yeryüzünde fazlalıktır. Bu nedenle evlilik yaşı
olabildiğince ileriye bırakılmalı, evlilik yaşamında
da iffetli (afif) kalınmalıdır.
Malthus'un Nüfus Kuramından başka ekonomik konular
üzerinde ilginç görüşleri vardır. Ancak, Nüfus
Kuramının tartışmaları arasında bunlar gözden kaçmış
ve gereği kadar yansıtılamamıştır. Malthus,
özellikle ekonomik buhranlar üzerinde durmakta,
ulusal gelirin azlığı durumunda, ekonomik yaşama
karışmakla hız verilebileceğine, ulusal gelir
düzeyinin değiştirilebileceğine değinmektedir. Bunun
için iktisatçıların bu sorunları açıklanması için
uğraş vermelerini salık verir.
Birikim konusunda da Malthus'un düşüncesi, birikim
yatırıma eşit olmayabilir. Bunun anlamı,
biriktirilen paraların derhal yatırımlarda
kullanılmayarak bekletildiğidir. Böylece Malthus,
Keynes'in müjdecisi sayılabilir.
2- David Ricardo (1772-1823)
Ricardo, liberal düşünceye ayrı bir yön vermiş ve
Klasik Okul'un ekonomik yasalarının oluşmasına
önemli katkılarda bulunmuştur. İlk sesini 1817
yılında yayınladığı 'Ekonomi Politiğin ve Verginin
İlkeleri"konulu yapıtıyla duyurmuştur.
Klasik ekonomik düşünceyi olgunlaştıranların hemen
hemen hepsi esas itibariyle servetin, yani ulusal
gelirin kaynaklarını araştırmışlardır. Ricardo ise
özellikle ulusal gelirin üretim öğeleri arasında
nasıl dağıldığını ve öğelerin paylarını belirleyen
yasaların neler olduğunu derinliğine
incelemiştir.Aslında Ricardo'nun amacı, her sınıfın
ulusal gelirden hangi oranda bir pay talep
edebileceğini belirlemek ve böylelikle de toplumdaki
çıkar mücadelesini aydınlığa kavuşturmaktır. O,
gelir dağılımı konusunda giriştiği çözümlemeyi,
hemen bir ekonomik büyüme kuramına ulaşma yolunda
kullanmaktadır.
a)
Ricardo'nun Değer Kuramı
Ricardo'nun Smith'e oranla üstünlüğü, ilkin, değişim
(mübadele) değeri konusundaki çözümlemesinde
belirmektedir. Pek haklı olarak, bu sorunu temel
sorun diye kabul ediyor Ricardo ve niçin temel sorun
olduğunu da gösteriyor.
Ekonominin gelişimini açıklayabilmek için, her
şeyden önce sermaye birikimiyle ilgilenmek gerekir;
sermaye birikimi ise, sermaye kârlarının önem
derecesine bağlıdır. Toprak rantı hesaba
katılmayacak olursa; kâr demek, satış fiyatı ile
maliyet fiyatı arasındaki fark demektir. Ve ulus
çapında düşünüldüğü takdirde net hasılanın maliyet
fiyatı, ücretlerin toplamından başka bir şey
değildir. Demek ki kârı açıklayabilmek için:
—Ücret belirleyen yasaları,
—Ürünlerin satış fiyatlarım belirleyen yasaları,
bilmek gerekir.
Ricardo, değişim değerini, malların üretim
giderlerine ve miktarın gereksinmelere oranla az
veya çokluğuna bağlar. Değer bakımından malları
ikiye ayırır. Miktarı istenildiği kadar
arttırılamayan malların değeri, bunların az ya da
çok olmalarına göre değişir. Üretimi istenildiği
kadar çoğaltılabilen malların değerini ise,
üretimlerinde harcanan emek belirler. Değer,
ilerlemiş toplumlarda üretim giderleri ile
belirlenir. Şüphesiz ki, sermaye de emek ürünüdür.
Bu bakımından malların değerini üretimlerinde
kullanılan emek belirlemektedir.
Değerin, malın (emtianın) emek olarak maliyetine
bağlı olduğunu kanıtlayabilmek için, mal
fiyatlarında dalgalanmaları incelemek gerekir:
"Bir şeyin değiştirilebilir değerini yaratan, o şeye
aktarılmış emek miktarı ise, bundan şu sonuç çıkar:
Bu emek miktarındaki her artış, zorunlu biçimde, bu
emeğin kullanıldığı nesnenin değerini de
artıracaktır. Tıpkı bunun gibi, bu emek miktarındaki
her azalış da fiyatın düşmesine yol açar."
İleride Kari Marx, Ricardo'nun Değer-Emek Kuramını
geliştirerek sosyalizme temel yapacaktır.
b) Rant Kuramı
Rant, arazi sahiplerine çiftçinin ödediği kiradır.
Ricardo, arazi sahiplerinin bu gelirinde doğanın
katkısını görmekte, onu nüfusa göre yeteri kadar
verimli arazi bulunmamasına bağlamaktadır.
Rant fikri, açık olmamakla birlikte Fizyokratlarda
ve onların etkisi altında bulunan A. Smith ve
Malthus'ta da vardı. Daha önce açıklandığı gibi
Fizyokratlar net hasılanın yalnızca topraktan ileri
geldiğini ileri sürerken kanıtlarından biri de arazi
sahibinin, asillerin hiç bir iş yapmadan
çiftçilerden aldıkları kiralarla geçinmeleriydi.
Buradaki rant, arazinin yalnızca kirasıdır.
Ricardo'nun rant fikri ise, çeşitli arazi arasındaki
verimlilik farkına dayanmakta ve "Diferansiyel Rant"
adını almaktadır. Ekonomi gelişirken, talep
artarken, nüfus ile kapital miktarı da, miktar
itibariyle sabit olan toprak öğesine oranla artar.
Bunun bir sonucu, üretimin doğal verimi daha düşük
olan topraklara doğru genişlemesi, (ekstansif marjın
genişlemesi) dolayısıyla bu alanda üretim
maliyetinin yükselmesidir. Çünkü, verimi daha düşük
toprakları ekmek gerekince, bunların aynı
verimlilikte olabilmesi için daha çok gübreye ve
çalışmaya gereksinme duyulacaktır. Bunun doğal
sonucu olarak da yeni topraklardan alınacak
ürünlerin maliyeti birincilere göre daha yüksek
olacaktır. Ürünün fiyatı, marjinal topraklar, yani
doğal verimi en düşük topraklarda çalışan tarımsal
firmaların emek ile kapitali kapsayan birim
maliyetini karşılayacak yükseklikte oluşur. Bu
durumda ürünün fiyatı, doğal verimi daha yüksek
topraklardaki üreticilerin birim maliyetinden daha
yüksektir. Fiyat ile marjinal topraklarda birim
maliyet arasındaki fark, Ricardogil (veya
diferansiyel) rantı oluşturur. Marjinal topraklar
ise, hiçbir rant getirmez. Rant, üreticilere değil,
fakat doğal verimi marjinal topraklardan daha yüksek
olan toprakların sahiplerine aittir; tarım, rekabet
koşullarının egemen olduğu bir üretim kesimi olduğu
için, üreticiler arasındaki rekabet, rantın toprak
sahiplerine gitmesini sağlar. Ricardo, bu olayı
şöyle ifade etmektedir:
"Örneğin, 1, 2, 3 nolu topraklar, aynı miktar emek
ve kapital kullanımıyla, 100, 90, 80 karter
hububatı net hasıla olarak versin.
Nüfusa göre verimli toprakların çok bol olduğu yeni
bir ülkede, yalnız 1 nolu topraklan işlemek
gerekecektir. Bütün net hasıla üreticiye ait ve onun
avans verdiği kapitalin kârı olacaktır. Nüfus, 2
nolu toprakların işlenmesini gerektirecek kadar
arttığı zaman, 1 nolu toprakta artan rant
başlayacaktır."
Ülkedeki arazi son sınırlarına ulaştığında, araziye
fazla emek ve sermaye harcanırsa, azalan verim
yasasına göre verim oranı düşeceğinden, böylece
sağlanan ek verimin maliyeti yine yüksek olacak ve
piyasa fiyatı ona göre ve yüksek düzeyde
oluşacaktır. Böylece, verimli arazide fazla emek ve
sermaye harcanmaksızın elde edilen ürünlerin
maliyeti arasında yine fark doğacaktır.
Bu açıklamalardan çıkan sonuca göre, Rant, arazi
sahiplerine çalışmadıkları halde sağlanan bir
gelirdir.
Rant üç nedene dayanır:
—Malthus'un formüle ettiği nüfus artış ilkesi,
—Tarımda azalan verim yasası,
—Belli bir zamanda aynı mallar için piyasada arz ve
talep dengesine göre tek fiyat bulunması.
c)Ricardo'nun Ücret Kuramı
Ricardo, kendisinden önce ortaya atılan klasik
düşüncelerden yararlanarak ücret kuramını daha iyi
açıklamaktadır. Kendisine göre, emeğin fiyatını
oluşturan iki çeşit ücret vardır: Doğal ücret, cari
ücret.
Doğal ücret, işçinin yaşamasını ve neslinin artmadan
ve eksilmeden devamını sağlayan ücrettir. Doğal
ücret en az geçim düzeyine göredir. Besin
maddelerinin fiyatı yükselirse, doğal ücret buna
koşut (paralel) olarak artabilir. Bu nominal bir
artıştır. Ücret reel olarak yine aynı kalır. İşçi
daha iyi bir hayata kavuşmaz.
Cari ücret, piyasada emek arz ve talebine göre
oluşan ücrettir. Arz ve talepteki değişik ücret
miktarını da etkiler, fakat bu geçicidir. Cari
ücret, doğal ücret düzeyini aşarsa, Malthus'un nüfus
ilkelerine göre insanların sayısı artar. Sonuç, işçi
sayısının çoğalması ve işçiler arasında rekabettir.
Böylelikle cari ücrette düşüklük görülür. Bu
düşüklük doğal ücret düzeyinin altına inerse,
insanların sayısı azalır ve cari ücret miktarı
böylece doğal ücret düzeyi ile yakın ilişki kurarak
seyreder.
d)Diğer Görüşleri
Ricardo, para, banka ve uluslararası ticaret
konusunda da bazı görüşleri ileri sürmüştür. O,
uluslararası değişimlerde de serbest rekabet
koşullarının ülkeleri iş bölümü ve uzmanlaşmaya
götüreceğini savunmuştur. Smith'in Mutlak Üstünlük
Kuramını, Karşılaştırmalı Üstünlük görüşüyle
tamamlamış ve bir ülkenin yalnızca mutlak olarak
üstün olduğu mallarda değil, karşılaştırmalı
(mukayeseli) olarak üstün bulunduğu mallarda
uzmanlaşacağını ileri sürmüştür.
Paranın yalnızca bir değişim aracı olduğunu ileri
süren Ricardo'nun miktar teorisini benimsemiş olduğu
söylenebilir. Otomatik altın standardı veya otomatik
dış denge kuramının kurucusu olan düşünürün, kuramın
işlemesi için banknot miktarını sıkı şekilde altın
sikke miktarına bağlayan tedavül ilkesini savunması
ilginçtir.
Şurası ilgi çekicidir ki, Ricardo, bir yandan
Malthusgil nüfusun "tabii artış" kuramını kabul
ederek, "Fakire Yardım" yasalarına karşı çıkmış,
böylece işçi ücretlerinin artmasını önlemiştir. Bir
taraftan da, toprak rantının artışını önleyecek
politika önlemlerini savunmuştur. Buna karşılık,
kapitalistin kâr haddinin yükselmesini, ekonominin
gelişmesinin koşulu kabul etmiştir. Ricardo,
kapitalizmin katıksız savunucusudur.
Fakat, Ricardo, aynı zamanda bir çeşit mülkiyet -
toprak mülkiyet -ile toplum yararının bağdaşmadığını
da göstermiştir. Tabii düzen anlayışıyla çatışan bu
görüşü, daha sonra diğer mülkiyet çeşitlerine
yöneltilerek, her çeşit mülkiyetin toplum yararıyla
çatıştığı görüşüne de kaynaklık etmiştir. Bu
bakımdan, Ricardo sonrası İngiliz sosyalistleri ve
Marx, Ricardo'ya çok şey borçludur.