QUESNAY VE FİZYOKRASİ
Merkantilist ilkelerin üç asır boyunca uygulanması,
ideolojik tepki yaratacak sonuçlar vermiştir.
Ekonomik alanda tarımın bilinerek ve istenilerek
sanayiye feda edilmesi ve ticaretle sanayinin kaba
bir tüzükçü anlayışla engellenmesi bir tür kötüye
kullanma sayılmıştır. İşte, fızyokrasi,
merkantilizme karşı bir antitez olarak ortaya
çıkmıştır. Fizyokrasi "doğanın egemenliği" anlamına
gelmektedir. Fizyokrasi ekonomi biliminin ilk
düzenli görüşlerini kapsar. Özellikle 18. yüzyılın
ikinci yarısında Fransa'da gelişmiştir. Uygulama
alanında fizyokrasi sınırlı bir rol oynamıştır.
Fizyokratların görüşleri ancak yirmi yıl kadar
etkili olmuş, 1776'da Adam Smith'in ünlü, "Ulusların
Zenginliğinin Nedenleri ve İçeriği Hakkında
Araştırma", kitabının yayınlanması ile önemini
yitirmiştir.
Fizyokratların temel felsefi görüşleri Rousseau'nun
görüşüne dayanır. Fizyokratlar uyguladıkları
metodolojiyi de gene Rousseau'nun yapıtlarından
almışlardır. Bu yönteme göre sosyal olayları
anlayabilmek için, onları elemanlarına ayırarak
incelemek, sonra bulguları birleştirerek oluşumun
niteliğini saptamak gerekmektedir.
Fizyokrat Okulunun kurucusu Kral
XV.
Louis'nin saray doktoru Françous Quesnay
(1694-1774, kene okunur)'dır. 1756 yılında ilk
ekonomik incelemesi çıkmıştır. Düşüncelerini
Ansiklopediye yazdığı "Çiftçiler ve Tahıllar"
başlıklı iki yazı ile açıklamaya başlamıştır. Söz
konusu inceleme, arazi kiralayıp işlemenin
yarıcılıktan ve bunun yanı sıra da toprağı sürme
işinde beygirin sığırdan üstün olduğunu kanıtlamaya
yönelmiş pratik amaç taşıyan bir yazıdır ve konu
rakamlara dayanılarak tartışılmaktadır.
Ama çok geçmeden Quesnay, çok daha genel görüşler
geliştirmeye başlamıştır. Nitekim, 1758 yılında,
ünlü yapıtı "Ekonomik Tablo"nun yayınlanışmdan sonra
Fizyokratlar diye anılan okulun önderi durumuna
gelmiştir. Aynı okuldan Marquis de Mirabeau, bu
eserin insanlık tarihinde yazı ve paranın bulunması
kadar önemli olduğunu söylemiştir. Quesnay, bu
yapıtıyla Marx' dan önce ekonomik temel üzerine tam
bir sosyoloji kurmak isteyen ekonomik sistemin
yapıcısı sayılmaktadır. Bu kitapta, "ekonomik
dolaşımı", canlı organizmanın "kan dolaşımına"
benzeterek incelemiştir.
Fizyokrat Okulunun öteki ünlü temsilcileri Dupont de
Nemours, A. R. Jaques Turgot, Mercier de la Riviere,
Etienne de Condillac, Le Trosne ve rahip
Beandean'dır.
1
— Fizyokrat Öğretinin Esasları
a) Tabii Düzen
Sosyal bilimler ve ekonomik kuramlar üzerinde ilk
kez net görüşleri olan fizyokratlardır. Bunların
tabii düzenle ilgili çalışmaları, ekonomik düzenin
tümünü içine almak, mantıklı ve tutarlı bir sistem
içinde açıklamak yolunda yapılan ilk denemedir.
Tabii düzen anlayışından çıkardıkları "bırakınız
yapsınlar", felsefî (hatta metafizik) kaynaklı olsa
da, fizyokratlar ekonomik çözümlemenin ve kuramın
geliştirilmesine büyük katkı yapmışlardır.
Fizyokratların ortaya attığı düzen, insanların
mutluluğu için Allah tarafından istenilen bir
düzendir. İnsanlar, uymak üzere bu düzeni tanıyıp
öğrenmelidirler.
İnsanların kişisel çıkarları bu düzene aykırı
bulunamaz. O halde genel çıkarlara uygun olarak
hareket edeceklerdir.
Dupont ve Nemours şöyle diyor: "Bir araya gelip
toplanmak için insanlar doğaları tarafından
özlerinde belirlenmiş bir ereğe sahiptirler ve bu
ereğin gerçekleşmesine özgü araçlar keyfe bağlı
şeyler olamaz; çünkü belirli bir ereğe yönelen fizik
edimlerde keyfe bağlı hiçbir şey olamaz. Demek ki
bütün toplumların temel ve kurucu yasalarını içeren
genel ve Özlü bir doğal düzen vardır."
Mülkiyet kurumu bu düzenin gereğidir. Dolayısıyla
hiçbir şey bu hürriyeti kısıtlamaya
yöneltilmemelidir.
Fizyokratlarda hürriyet isteği, tıpkı mülkiyet
hakkına saygı isteği gibi, gittikçe bir dogma halini
almakta ve bu hakkın gerekli bir sonucu olarak
sunulmaktadır. Mübadele hürriyeti mülkiyet hakkından
ayrılamaz, diyor, Le Mercier de La Riviere. Dupont
de Nemours da, "kişisel mülkiyetten ayrılamayan ve
onun kurucu bir parçasını meydana getiren emek
hürriyeti "nden söz ediyor.
Sonuç olarak, devlet ekonomik olayların akışına
karışmazsa, her şey kendiliğinden uyum ve düzen
içinde yürür. Ekonominin başlıca amacı, bu tabii
düzenin yasalarını incelemektir.
b) Net Hasıla
Fizyokratların ileri sürdükleri net hasıla, kaba bir
şekilde bugünkü ulusal gelir anlamının karşılığıdır.
Üretim süreci sonucu elde edilen ürünle, bu üretim
için harcanan servet arasındaki artı yani olumlu
farka denir.
Fizyokratlara göre, net hasıla yalnız tarımdan
alınabilir. Çünkü, doğal güçlerin insanla işbirliği
yaptıkları biricik kesim tarımdır. Bu nedenle,
tarımla uğraşan kesim verimli sınıftır. Yine
fizyokratlara göre, servetin kaynağı üretimdir.
Bunun sonucu olarak çözümlemeleri, servet
yaratılması ve birikim için gerekli 'artık' in hangi
üretim etkinliğinden doğduğunun araştırılmasına
yönelmişti. Bu artığın doğuşunu, toplumun çeşitli
sınıfları arasında dolaşımını incelerken de,
soyutlamayı ve model kurmayı tutarlı bir biçimde
başardılar.
Hem doktor, hem de Dekartçı olan Quesnay, ekonomik
hayatın tıpkı bir makine gibi ya da tıpkı bir canlı
organizma gibi; ki bu tamamıyla aynı şeydir onun
gözünde, işlediğini kanıtlamak istemektedir.
Quesnay, 1758 yılında yayınladığı "Ekonomik Tablo"
adlı yapıtında, yukarıda belirtilen artığın doğuşunu
ve çeşitli toplumsal sınıflar arasında dolaşımını,
bir sistem içinde açıklamıştır. Onun varsayımları:
Toprakta özel mülkiyetin varlığı; toprak
sahiplerinin, tarımsal üreticilerden rant elde
ettiği; üreticilerin kapital sahibi olduğu, tarımsal
üretimde ücretli işçi ve kendi kapitallerini
kullandığı; dış ticaretin bulunmadığı, ekonominin
kapalı olduğu; toplumda tasarrufların ancak
kapitalin yenilenmesine yeter olduğu, net kapital
birikimi bulunmadığıydı.
Öte yandan toplum üç sınıftan oluşuyordu:
—Toprak sahipleri; toprak mülkiyetini ellerinde
tutar,
—Tarımda kiracılar; toprağı işler, üretim yapar.
Gerçek üretken sınıf budur, çünkü tarımsal üretimde
yarattıkları net hasıla, hem kendi geçimlerini, hem
(kral, kilise, kamu hizmetleri gibi toprak
sahiplerinin gelirine dayananlar dahil) toprak
mülkiyetini elde tutanların ve kısır sınıfların
gereksinimini karşılar,
—Kısır sınıflar; iki ayrı kategori içinde
düşünülebilir: Zanaatkarlar, üretim yapmaları için
gerekli tüketimlerinden arta kalan bir fazlalık,
yani net hasıla yaratmaktadırlar. Bununla beraber,
bunlar, üretimde kullandıkları hammaddelerin
kıymetine emekleriyle bir kıymet ilave etmekte,
gelirleri bu kıymete eşit olmaktadır. Bunların
varlığı, tarım ürünlerine "iyi bir fiyat"
sağlayabilmek için gerekli görülmektedir. Elde
ettikleri gelir yarattıkları kıymete eşit olduğu
için, kazanılmış sayılmaktadır. Oysa, hiç bir ilave
kıymet yaratmayan, kısır sınıfın diğer grubunu
oluşturan tüccarlar ve mali sermaye grupları için
durum farklıdır. Gerçi ne çiftçiler, ne zanaatkarlar
bu son gruba hiç benzememekte, kendi geçimlik
tüketimlerinden fazlasını elde etmektedirler.
Tüccarlar ve mali sermaye sahipleri ise, ayrıca hiç
bir kıymet ilave etmediklerine göre bu sınıfın
geliri net hasıladan bir indirim, parazitlerin
geliri demektir.
Yaratılan net hasıla insan vücudundaki kan gibi
toplumsal sınıflar arasında dolaşır. Verimli sınıf,
tarım sınıfı olduğu için dolaşım da oradan
başlamaktadır.
Çevresel akım şöyle işler:
Tarımın gayri safi katma değeri 5 milyardır. Bunun 3
milyarı üretim giderleridir; çiftçiler bunu diğer
sınıflara aktaracaklardır. Gelirin 2 milyarını ise,
gıda ve tohumluk gibi gereksinmeler için kendine
ayıracaktır. Buradaki 3 milyar net hasıladır. Bu
miktarın 1 milyarını, gereksinmeleri olan sınai
üretim malları satın almak üzere kısır sınıfa verir,
iki milyarı da krala ve toprak sahiplerine rant
(vergi ve kira) olarak öder. Bunlar bu iki milyarın
bir milyarını gıda maddeleri gereksinmelerini
karşılamak için üretici sınıfa; bir milyarını da,
sınai ürünlere olan gereksinmeler için verimsiz
sınıfa ödeyeceklerdir. Bu duruma göre, verimsiz
sınıfın elinde iki milyar toplanmış olur (Bir
milyarı çiftçilerden, bir milyarı toprak
sahiplerinden olmak üzere). Bu tutar hammadde ve
gıda maddesi satın almak için tümüyle çiftçilere
ödenir. Böylece ekonomik daire kapanmış olur.
c) Tek Vergi ve Serbest Dış Ticaret
Tek vergi düşüncesi net hasıla kuramının bir
sonucudur. Yalnız tarım üretken olduğuna, artık,
tarımda yaratıldığına göre, vergiler yalnız tarımdan
alınmalıdır. Bu artık, tümüyle toprak sahibine
gittiği için de vergi tek vergi olmalı, toprak
mülkiyetini elde tutanlardan ve bir defada
alınmalıdır. Böylelikle tahsili kolaylaşmış, toplama
giderleri azalmış ve yansımadan doğacak ekonomik
bozukluklar Önlenmiş olur.
Fizyokratlar, tek vergi sisteminin başarıyla
yürütülebilmesi için, net hasılanın arttırılması
gereğini de görmüşlerdir. Bunun için, küçük köylü
tarımını, büyük ölçekte üretim yapan kapitalist
tarım işletmeleri durumuna getirmeyi önermişlerdir.
Böylece, bir taraftan yalnız toprağın net hasıla
yarattığını kabul ederek, toprak sahipleri smıfının
varlığıyla, bunların vergi ödemesini
bağdaştırmışlardır; bir taraftan da, kapitalist
girişimci tarımsal üreticinin net hasılayı
arttıracağını göstererek bu sınıfa uygun bir öğreti
(doktrin) kurmuşlardır.
Fizyokratların dış ticaretle ilgili görüşleri şöyle
özetlenebilir:
—En avantajlı dışsatım, tarımsal ürünlerle
yapılanıdır. Çünkü endüstri ürünlerinin ticareti az
kârlıdır.
—Fazla dışsatımda bulunmak amacıyla gıda
maddelerinin fiyatlarını düşürmemelidir. Ticaret,
onunla uğraşanlar için kârlı olsa bile, tümüyle ele
alındığında toplumun çıkarlarına ters düşer.
—Endüstri mallarının dışalımı büyük sakıncalar
doğurmaz.
—Ticaret bilançosu yanıltıcı bir ölçüdür. Çünkü para
olarak bir fazlalık sağlayan ülke zenginleşmiş
sayılmaz.
d)Fizyokrasinin Eleştirisi
—Fizyokratlar merkantilistlerin ticaret ve sanayiye
verdikleri öneme tepki olarak tarımm önemini fazla
büyütmüşlerdir. Yalnız tarım değil, ticaret ve
sanayi de üretken kesimlerdir. Çünkü ekonomide
önemli olan belli gereksinmeleri giderecek
nitelikteki malları üretmektir. Tarım kesiminde
üretilen mallar, tüketiciye iletilmezse (ticaret
kesiminin etkinliği) veya bu mallar işlenerek
(sanayi kesiminin etkinliği) tüketilecek niteliğe
getirilmezse, hiç bir ekonomik değer taşımazlar.