LİBERALİZMİN KARŞISINDA ULUSAL EKONOMİ (HİMAYECİLİK
- KORUYUCULUK) TEZİ
Klasiklerin serbest dış ticaret görüşüne karşı kendi
sanayilerini özellikle ingiltere'nin rekabetinden
korumak isteyen Alman ve Amerikalı düşünürler
"Ulusal Ekonomi Öğretisi" adı altında bir akım
geliştirmişlerdir.
Bu akımın başlangıcını Merkantilist öğretiye kadar
dayandırmak olanağı vardır. Bununla beraber, 1815
Viyana Kongresinde 38 bağımsız devletçiğe ayrılan
Almanya'da bu devletçikler arasında tarife
uygulandığı halde dışa karşı tarifelerin kaldırılmış
olması, Alman düşünürleri arasında bu öğretinin
hızla yandaş bulmasına neden olmuştur. Çünkü böyle
bir dış ticaret rejimiyle Almanya sanayisini
İngiltere'nin rekabetinden korumanın olanağı yoktur.
Bu düşünürler içinde en etkili olanlardan biri,
Frederich List (1789-1846) dir. List, ulusal
sanayiyi korumak için tam aksi bir dış ticaret
rejimi öneriyordu: Ülke içinde serbest ticaret - dış
ülkelere karşı tarife uygulanması. List, klasik
düşünce sistemini bireyci ve liberal olduğu için
eleştiriyor ve ekonomik olayların yaratıcısının
birey değil, toplum olması nedeniyle sorunların her
ülkenin kendi ulusal ekonomisinin koşullarına ve
gelişme sürecinde vardığı aşamalara uygun olarak
düşünülmesi gerektiği tezini savunuyordu.
List'e göre, bir ulusun zenginliği o ulusun sahip
olduğu "girişim gücü"ne bağlıdır. Sanayileşmede
gecikmiş bir ülke, Klasiklerin de savundukları gibi,
serbest ticarete ve o günkü koşulların izin verdiği
uluslararası işbölümüne razı olursa, ekonomisi
giderek zayıf düşer ve "girişimci gücünü" yitirir.
Oysa bu ülkeler, geçici olarak ve kendi ulusal
ekonomileri açısından gelişme potansiyeli taşıyan
alanlarda koruyucu gümrükler koyarak üretici
güçlerini daha hızlı geliştirebilirler.
Ulusal ekonomi öğretisinin ve himayeciliğinin
Amerika'daki temsilcisi Henry Carey'dir (1793-1879).
Çağının Amerika'sının koşullarından etkilenmiş ve
Klasik Okulun salt Avrupa'nın koşullarından doğan
bir çok kavram ve kuramını reddetmiştir. Örneğin,
Carey'e göre Malthus'yen Nüfus Kuramı yanlıştır.
Nüfus genişledikçe fakirlik artmaz, aksine ülke
ekonomisinin durumu düzelir. Nüfusuna göre geniş
topraklara sahip Amerika'da bu fikrin savunulmuş
olması kolayca anlaşılır. Aynı şekilde Carey, rantın
gitgide daha kötü nitelikli topraklara gidilmesi
nedeniyle doğduğunu da kabul etmez. Çünkü Amerika
Birleşik Devletleri'nde, Avrupa'nın aksine nispeten
kötü topraklardan iyi nitelikli topraklara gidilmiş
ve bu nedenle de tarımda azalan verim yerine, artan
verim durumu geçerli olmuştur. Şu halde büyüme
sonunda ekonominin sürekli durgunluğa girmesi söz
konusu değildir; yeter ki sanayileşme sürecinde yeni
doğan sanayiler ve hatta tarım kesimi dış rekabetten
korunabilsin.
KLASİKLERİN BİLİMSEL YÖNTEMLERİNE KARŞI TARİHÇİ OKUL
Tarihçi Okul genellikle Alman düşünürleri tarafından
geliştirilmiş ve savunulmuştur. Bunların klasiklere
karşı eleştirileri yöntem konusunda olmuştur.
Alman Tarihçi Okul'a göre klasikler ekonomi
biliminin kuramsal çatısını kurarken genellikle
tümdengelim (dedüksiyon) yöntemini kullanmışlar,
soyutlamalara gitmişler ve akılcılığa fazla ağırlık
vermişlerdir. Bu suretle ortaya sağlam e mantıklı
bir çerçeve çıkmıştır ama bu çerçeve gerçeklere
uymamaktadır. Çünkü tümdengelim, soyutlama ve
akılcılıkla heı zaman ve her ülke için geçerli
ekonomi ilkelerinin ortaya konmasına olanak yoktur.
Toplumlar sürekli bir değişim ve yenileşme
içindedir. Bu nedenle, ekonomi bilimi tarihçi bir
yaklaşımla ve diğer bilimlerle işbirliği yaparak bu
değişim ve yenilenmeyi incelemelidir. Böylece Klasik
Okulun kuramları gibi kesin olmayan, nisbi niteliğe
sahip kuramlar ileri sürülebilecektir. Ekonomi
kuramı nisbi (göreceli) olmalıdır, çünkü bütün
toplumsal kurumların zaman ve mekân içerisinde
değişik olması dolayısıyla toplumlar da çeşitli
zaman ve mekânlarda değişik aşamalarda
bulunmaktadırlar.
Ekonomide mutlak nitelikte evrensel yasalar yoksa,
Klasiklerin evrensel yasalara dayandırdığı doğal
düzen de yoktur. Şu halde toplumu optimum refaha
(gönence) ekonomik liberalizm değil, yerine göre
yapılacak kamu müdahaleleri götürebilir. Ülkeler
arasında da liberalizm söz konusu değildir. Ulusal
ekonominin korunması için sürekli gümrük himayesi
şarttır.
Görülüyor ki, çıkış noktası farklı da olsa, Alman
Tarihçi Okulu da Ulusal Ekonomi Öğretisi gibi eninde
sonunda koruyuculuğa (himayeciliğe) gelmektedir. Hem
Tarihçi Okul'un genel düşünce sisteminde, hem de
sonunda himayecilik noktasına gelinmesinde
geleneksel Alman romantizminin etkilerini görmemek
olanaksızdır. Sanayileşmede İngiltere ve Fransa'nın
gerisinde kalınması, bu ülkenin düşünürleri arasında
bir az gelişmişlik kompleksi ve Klasik Liberal
Öğretiye bir tepki yaratmıştır. Sonuç olarak da,
ülkeyi hızla sanayileştirmede birey yerine devlete
görev verilmek istenmiştir.
Alman Tarihçi Okul, ekonomik hayata kamu
müdahalesinin öncülüğünü yapmakla, Batı Avrupa
ülkelerinde devletin toplumsal nitelik kazanmasında
etkili olmuştur. Ayrıca ekonomi tarihi
araştırmalarına geniş ilgi uyandırmıştır.