Türkiye Ekonomisi

Dünya Ekonomisi

Osmanlı Ekonomisi

Finansal Ekonomi

İşletme Ekonomisi

Hizmet Ekonomisi

Kalkınma Ekonomisi

Tarım Ekonomisi

Borsa ve Yatırım

Ekonomi Sözlüğü

Ekonomi Ders Notları

Ekonomi Düşünürleri

Genel Ekonomi Soruları

Özel İstatistik Arşivi

Özel İktisat Konuları

Açık Öğretim İktisat

Ekonomi Kurumları

Kamu Yönetimi

Kamu (Devlet) Maliyesi

Sigortacılık Konuları

Türkiye İktisat Tarihi

Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

IMF’ye Verilen Taahhütlerin Ortaya Koydukları

Bazı bankalara ilişkin temettü dışındaki ortaklık haklarının TMSF’ye devrine yol açan gelişmeleri aniden baş gösteren bir likidite krizine değil de geçmişten gelen yapısal sorunlara bağlayanların savı Türkiye’den alacaklı olan devlet ve kuruluşların bu alacaklarına tahsil yeteneği kazandırılması için yaptıkları girişimlerle de doğrulanmaktadır. Söz konusu alacaklılar, Türkiye’ye bugüne dek açılmış olan kredilerin geri dönüşlerinde yaşanan tıkanıklıkların nedenlerine ve kaynaklarına inerek, IMF eliyle buların ortadan kaldırılmasını istemişlerdir. Türkiye’ye verilen kredilerin büyümesi ve ülkenin borçlanmayı sürdürebilirliğini yitirme tehlikesi karşısında kalan alacaklılar, alacaklarının vadesinde, sorun olmadan karşılanmasını sağlayacak önlemleri bu çerçevede ön plana çıkartmışlardır. Ülke ekonomisinin sağlıklı biçimde ayağa kaldırılmasından çok alacağın tahsili yönünde önlemleri kapsadığı için eleştiri konusu olan bu istemler paketinin karşılanması, Uluslar arası Para Fonu IMF’ye verilen niyet mektubu’nda devlet taahhüdü olarak yer almıştır.

Ülkemizin iki yakasının bir araya getirilmesi önceliği, bu doğrultuda daha önce yapılmış olan yanlışların ortadan kaldırılmasını ya da en azından hızla asgariye indirilmesini kaçınılmaz kılmıştır. Bu yanlışlar, döviz kurlarının ya da faiz oranlarının çıpaya bağlanması türünden üstyapıdaki finansal oynamalarla değil, temeldeki yapısal değişimlerle ortadan kaldırılabilecek ya da en aza indirilebilecek çarpıklıkların sonucu olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Türkiye’nin bu nedenle, yapısal dönüşüm gerçekleştirilmesinin dışında seçeneklerinin neredeyse kalmadığı görülmüş ve bunun böylece açıklanmış olması, kriz olarak adlandırılan ve likidite kaybı gibi yüzeysel sonuçlara bağlanan oluşumun kökünün aslında yapısal sorunlarda yattığının teyidi niteliğindedir. Bu gerçeğin alacaklılar tarafından ortaya konan çeşitli istemlerin karşılanmasına bağlanan çerçevesine bir göz atacak olursak ana hatlarıyla ilk gözümüze çarpan hususlar şunlar olur:

Devlet bakanı ve Merkez Bankası Başkanı tarafından imzalanan mektupta, ülke ekonomisinin yeniden yapılandırılması gereği, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma hedefine yaklaşmasının bir önkoşulu olarak görülmektedir. Ekonomik Politikalar Bildirgesi başlığı altında yıllardır Türkiye’nin büyüme potansiyelinin önünde bir engel teşkil eden yapısal bozuklukların yok edilmesi temel strateji olarak yer almaktadır. Gayrı Safi Milli Hasıla’da öngörülen büyüme, enflasyon oranında hedeflenen düşüş ve dış cari hesaplarda istenilen dengenin sağlanması, “Bu hedefler, üçlü bir yaklaşıma dayandırılarak gerçekleştirilecektir. Bankacılık sektöründeki bozukluklar başta olmak üzere, son krizin doğrudan temelinde yatan bozuklukların düzeltilmesi ve ekonomi yönetiminin şeffaflığının ve özel sektörün ekonominin yeniden yapılandırılması sürecindeki rolünün geliştirilmesine yönelik yapısal politikalar, finansal istikrarı sağlamaya ve enflasyonla mücadeleye devam edilmesine ilişkin maliye ve para politikaları, makroekonomik istikrar, büyüme ve toplumun en muhtaç kesimlerini koruma hedefleri ile örtüşen ücret ve maaş ödemeleri oluşturulması yönünde geliştirilmiş sosyal dialog”.

Daha güçlü bir ekonomi için gerekli yapısal politikalar alt başlığı altında da bu doğrultuda, şeffaflığın artırılması, bankacılık sektöründe “kamu ve TSMF bankalarını köklü bir reforma tabi tutulması en büyük öncelik olmuştur” denildikten sonra en büyük iki kamu bankası (Ziraat Bankası ve T. Halk Bankası), bu bankaların gelecekte karlı olmalarının sağlanması amacıyla, finansal ve işlevsel yeniden yapılandırma gerçekleştirileceği taahhüt edilmiştir. Kamu bankalarındaki sorunların çözümüne koşut biçimde özel bankalarda yeniden sermayelendirmeye ihtiyaç görülmektedir. Bütçe disiplininden kopuşun yol açtığı sorunların ve bunların kamu maliyesine yol açtığı açıkların yinelenmemesi için 2001 yılında kapatılan 27 fonun ardından 2002’de 25 fon daha kapatılacaktır. Sonuçta, Destekleme Fiyat istikrar Fonu (DFİF) hariç tüm bütçe içi fonlar 2002 yılı bütçesi’nde ortadan kaldırılmak ve bütçe dışı fonlar şu beş fon ile sınırlı olacaktır: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Savunma Sanayiini Destekleme Fonu, Tanıtma Fonu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu. Bütçe içi veya dışı yeni fon yaratılmayacaktır.

Niyet Mektubu’nda, alacaklıların istemleri doğrultusunda hazırlanan politikaların Finansal İstikrar ve Büyüme için Makroekonomik Politikalar alt başlığı altında da gelir gider dengesindeki yapısal bozuklukların giderileceği taahhüt edilmiştir. Vergi tabanını güçlendirilerek kamu maliyesi hesaplarının olumlu etkilenmesinin yanında vergi yükünün daha adil dağıtılması da gündemde tutularak buna uygun olarak alınması gerekli önlemlere, belirlenen tarihlerde yerine getirilmesi şart koşullar arasında yer verilmiştir.

Sosyal Dialog, Gelirler Politikası ve Toplumun en muhtaç kesiminin korunması alt başlığı altında da daha iyi yapılandırılmış bir gelirler politikasının gerekliliği ortaya konmak suretiyle, ülkenin ekonomik ve toplumsal tabanında süreklilik kazanmış bulunan elverişsiz yaşam koşullarının temel yapısal nedenlerden kaynaklandığı bu şekilde bir kez daha doğrulanmıştır.

Kaynak: Reha Tanör - Finansal Kriz ve Sermaye Piyasası - TSPAKB

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü - Gizlilik Politikası

Sağlık Bilgileri