Japonya Ekonomik Kalkınma Modeli
Japonya’yı Asya Kaplanları
olarak adlandırılan diğer ülkelerden ayıran özellik,
Japon kalkınmasının daha uzun bir dönem
kapsamasıdır. Japon kalkınması 1868–1967 yıllarını
içine alan yüz yıllık bir dönemi kapsamaktadır.
Japonya’nın 1800’lerin son
yıllarından itibaren planlı ve programlı bir şekilde
değişik dönemlerde uyguladığı kalkınma stratejisinin
özelliklerini şu şekilde toparlamak mümkündür:
Öncelikle tüketimi kısıcı politikalar uygulanırken,
sosyal güvenlik ve sosyal alt yapı ihmal edilmiştir.
Devlet yatırımları ve özel sektör yatırımlarına
destek önemli rol oynamıştır. Doğrudan verimli olan
makine yatırımlarına öncelik verilmiş ve yatırımlar
için gerekli olan fonlar başlangıçta toprak ve tarım
reformu ile tarımdaki fedakârlıklarla temin
edilmiştir. Daha sonraları ise tüketimi kısıcı
politikaların da etkisi ile yüksek tasarruf oranı
sağlanmış ve bu sayede özel finans kurumları yeterli
miktarda fonu yatırımlara yönlendirebilmişlerdir.
Eğitime büyük fon ayrılmış, böylece yetişmiş işgücü
artırılırken işgücünün arz elastikiyeti
sağlanmıştır. Sosyal barış ve uygulanan kalkınma
politikalarına halkın desteği, milli sorunlarda
birlik yanında, grup halinde disiplinli ve sonsuz
bir irade gücü ile çalışmanın toplumsal özellik
haline getirilmesi sayesinde sağlanmıştır.
Japonya’nın kalkınması beş
döneme ayrılabilir:
1. 1868–1885 Geçiş
Dönemi
2. 1886–1905 Modern
Ekonomik Gelişmenin Başlaması
3. 1905–1930 Yapısal
Oluşum Dönemi
4. 1930–1953 Politik
Olaylar Dönemi
5. 1953’ten Sonrası -
Yeniden Doğuş Dönemi
Geçiş döneminin başında
Japonya, günümüzdeki kalkınmakta olan ülkelerin
görünümündedir. Ekonomi tarıma dayalıydı.
Üretimin %30’u imalât sanayi sektöründe idi ve
bunun da %70’i gıda ve dokuma sektöründe ilkel
yöntemle üretim yapan küçük işletmelere aitti.
Dönemin en önemli sorunu derebeylerine hizmet eden
“Samurai” denilen asker sınıfının tasfiyesidir. Bu
askerler hazineye büyük külfet yüklemelerine karşın
yüksek maaşlarla emekli edilmişlerdir. Bütçe
olanakları tükenince emekli maaşları devlet tahvili
ile ödenmiş ve bu tahviller ile yeni kurulan
bankalara ortak olma olanağı getirilmiştir.
Bankaların banknot ihracını artırdığından enflasyon
yükselmiştir. Bunun üzerine 1882 yılında Japon
Merkez Bankası kurularak deflasyonist politika
izlenmeye başlanmıştır. İzlenen deflasyonist
politikanın ilkeleri şunlardır: Kamu harcamalarının
kısıtlanması, tütün ve içkiye yüksek vergiler,
zarardaki kamu teşekküllerinin tasfiyesi, on yıllık
bir sürede devlet borçlarının bütçe fazlası ile
karşılanması, banknotların kıymetli madenlerle
değiştirilmesinin kabulü, tedavüldeki paranın %20
oranında azaltılması. Bu tedbirler sonucu bütçe
fazlası verimli yatırımlara yöneltilmiş, dış ticaret
dengesi istikrarlı hale gelmiştir. Bu dönemde
gelecek gelişmeler için bir ortam hazırlanmıştır.
1886–1905 yıllarında
geleneksel tarım sektörü yanında önemli bir güç
olmasa da, modern sanayi sektörü bu dönemde ortaya
çıkmaya başlamıştır. İthal edilen teknoloji ve yeni
organizasyon kullanan modern sanayi, dokuma
sektöründe ortaya çıkmıştır. İmalat sanayinin
ihtiyacı olan sermaye birikimi, tarım sektörünün
hızlı gelişmesinden sağlanmıştır. Tarım sektöründeki
verim artışı 1905 yıllarına doğru bir sınıra
ulaşmıştır.
1905–1930 yıllarında
sanayileşme hızla yayılmıştır. Daha önce yılda
ortalama %2 olan verim artışı bu dönemde kişi başına
%6’yı bulmuştur. Tarım sektöründeki verim artışı ise
yıllık %2-3 arasında sabit kalmıştır. Tarım sektörü
yerinde duraklarken, sanayi sektöründeki hızlı
gelişme sebebiyle bu iki sektör arasındaki mesafe
gittikçe açılmaya başlamıştır.26 Sanayi
sektöründeki canlanmada 1904 yılında başlayan Rus
harbinin, alınan borçlarla finanse edilen
ithalattaki artışın ve genel fiyat seviyesinin
yükselmesinin etkisi olmuştur. Birinci Dünya Savaşı,
Japon dış ticaretini büyütmüştür. İthalat artmışsa
da, ihracatın da artması kronik ödemeler dengesi
bozukluklarını önlemiştir. Ancak, enflasyonist bir
dönem yaşanmıştır. İhracat birden azalmış, dış
pazarlar tıkanmıştır. Sonuç olarak sanayi üretimi
kısılmıştır. Bu sarsıntı nedeniyle işgücü tasarrufu
sağlayan büyük yatırımlara gidilmiş, firmalar
arasında birleşmelere gidilmiş ve “zaibatsu” denilen
dev teşebbüsler doğmuştur. Geleneksel sektörler ile
modern sektörler arasında verimlilik ve ücretler
bakımından mevcut açık daha büyümüş ve bu durum
sosyal ve ekonomik çalkantılara yol açmıştır.
Politik olaylar dönemi
olarak adlandırılan 1930–1953 yıllarında İkinci
Dünya Savaşı’ndan dolayı kalkınma hızı azalmıştır.
Üretim azalışı, ülkenin fiziki tahribatından
kaynaklandığı gibi, ulaştırma olanaklarının
bozulması ve kolonilerin elden çıkması neticesi
hammadde tedarikindeki sorunlardan da
kaynaklanmıştır. Japonya askeri güç olmaktan
çıkarılarak ordusuz hale getirilmiştir. Bu durum,
uzun bir süre, 1970’li yıllara kadar Japonya’nın
askeri masraflardan kurtulmasına yol açarken,
kaynakların tekrar yatırıma yönelmesine yol
açmıştır. Ayrıca İşgal İdaresi’nin bazı uygulamaları
şok etkisi yapmıştır. Komünizmle mücadele için
Japonya’da ikinci defa toprak ve tarım reformu
yapılmış, demokratik sendikacılık özendirilmiş ve
eğitime önem verilmiştir.
1953’ten sonra Japonya
kendi kimliğine kavuşmaya başlamıştır. 1955 yılında
GATT, 1956 yılında Birleşmiş Milletler ve 1964
yılında OECD örgütlerine üye olmuştur. 1953–1960
arasında yılda %9.5 oranında büyüme kaydedilmiş,
GSMH’nın %30’unu Japonya yatırımlara
aktarabilmiştir. Batı ile teknoloji farkının
giderilmesi için, teknoloji ithaline büyük önem
verilmiştir. Ağır sanayi hâkim sektör haline
gelmiştir. Demir-çelik yatırımları on misli
artmıştır. Daha sonraki dönemlerde, makina imalat
sanayii, motorlu taşıt sanayi, kimya sanayii, enerji
sektörü, elektronik sanayii ana yatırım alanlarını
oluşturmuştur.
Japon devleti bazı temel
sanayi kollarını kurup özel sektöre devrettikten
sonra sanayi sektörüne devamlı kol kanat germiş ve
himaye etmiştir. Devlet kalkınmada bizzat yatırım
yaparak veya özel sektörü destekleyerek önemli rol
oynamıştır. Özel olarak kurulan finansman örgütleri
yatırımlar için yeterli fon sağlayabilmişlerdir.
Sonuç olarak Japonya 150
yıla yakın bir sürede kalkınmasını sağlayarak,
gelişmiş ülkeler arasında girmiştir.
“Japon modelinin bugünkü
işleyişiyle aynen tekrarlanması mümkün değildir.
Tarihi gelişmesi içinde izlendiğinde Japon
kalkınmasının bir mucize olmadığı da görülmektedir.
Japonya Batı ülkelerindeki başarılı deneyimleri
izlemiş ve ekonomisine mal edebilmiştir. Buna
karşılık, Japon deneyimlerinin başka ülkeler
tarafından kopyalanması mümkün değildir. Bunun en
önemli sebebi; aynı insan faktörünün diğer ülkelerde
olmayışıdır. Her kalkınma modelinin temelinde yatan
bu faktör Japonya’da kendine has bir özellik
taşımaktadır.”
Japon kalkınması belki taklit edilmez, ancak
ekonomide izlediği yol ve geçirdiği aşamalar
değerlendirilerek, her ülkenin özel koşullarına göre
yararlı olabilecek sonuçlar çıkarılması mümkündür.
|