Kalkınmacı Devlet
Anlayışı
Bir arada yaşamanın doğal
sonucu olarak ortaya çıkmış kurumların en büyüğü
olan devlet organizasyonunun üstlenmesi gereken
rolün ne olduğu konusundaki tartışma, iktisatçıları
ve sosyal bilimcileri meşgul eden en önemli
tartışmalardan bir tanesidir. Devletin ekonomideki
değişen rolü konusundaki çalışmasında Tanzi,
devletin rolünün tarihsel gelişmelerden kısmen ya da
önemli oranda etkilendiğini ifade eder. Çoğu
sanayileşmiş ülkenin Büyük Bunalım dönemindeki
tecrübelerinin, büyük savaşların, komünizm
tehdidinin ve önceki hükümetlerin politikalarının
etkisiyle devlete rol biçtiklerini ifade eder.
Gelişmekte olan çoğu ülkede ise devletin ekonomik
rolünün bu ülkelerin sömürge olmaları nedeniyle
yabancı güçlerden etkilendiğini belirtmektedir. Bu
konuda Tanzi, bağımsızlık zamanında ülkedeki
teşebbüslerin çok azının devletleştirilebildiği,
büyük kısmının ise sömürgeci güçlerin eline
geçtiğinin örneklerini verir.
Devletin iktisadi rolünü
etkileyen diğer faktörleri de şöyle sıralar: (a)
kültürel veya dini gelenekten gelen sosyal
davranışlar; (b) piyasa veya özel kuruluşların
etkinliği ve devletin ekonomiye ne ölçüde müdahale
ettiğine bağlı olarak iktisadi gelişmişliğin
seviyesi; (c) ekonominin dışa açıklık seviyesi; (d)
doğal tekeller meydana getiren veya ortadan kaldıran
veya finansal piyasalar, telekomünikasyon,
taşımacılık gibi düzenlenmesi gereken yeni alanlar
ortaya çıkartan teknolojik gelişmeler ve son olarak;
(e) devletin etkin müdahalesine olanak tanıyan
sınırları belirleyen kamu yönetiminin kalitesi.
Kapitalist birikim modeli,
bilindiği gibi, yirminci yüzyılın başlarında bir
yapısal bunalım süreci yaşamıştır. Yaklaşık 30 yıl
devam eden bu süreç kapitalizmin Büyük Bunalımı
olarak isimlendirilen 1929 Bunalımı ile başlamıştır.
Bir taraftan uluslararası üretimin ve ticaretin
önemli ölçüde daralmasına neden olan bu bunalım
diğer taraftan da Batı Avrupa ile Kuzey Amerika’nın
sanayileşmiş ülkelerinin gündemine sürekli ve yaygın
bir işsizlik sorunu taşımıştır.
1929 Dünya buhranından
sonra piyasa mekanizmasının, kamusal mallar,
dışsallıklar, ölçek ekonomileri ve eksik rekabet
nedeniyle optimum kaynak tahsisini sağlamada
yetersiz kaldığının görülmesi üzerine kamu
sektörünün ekonomiye müdahalesi giderek artmaya
başlamıştır. Bunun sonucunda devletin geleneksel
işlevlerine ek olarak eşitlikçi bir eğitim ve sağlık
düzeni kurmak, tüm yurttaşlarına sosyal güvenlik
sağlamak, işsizliği önlemek ve ulaştırma ve iletişim
başta olmak üzere altyapı olanakları geliştirmek
gibi ek görevler getirilmiştir. Devlet özel mülkiyet
haklarını korumak, istikrarlı bir ekonomik ortam
oluşturmak, yani esas olarak dalgalanmalardan,
iniş-çıkışlardan ekonomiyi korumak, özellikle de
enflasyon ve işsizliği önlemekle yükümlüdür.
Kapitalist devlet kendi ulusu için bir gelişme
programı uygulamak zorundadır.
Devletin
kalkınmacı niteliği kapitalist üretim biçiminin
evrimine bağlı olarak değişmektedir. Geleneksel
ekonomide kalkınmacı devlet anlayışı, 1970’li
yılların ekonomik bunalımıyla başlayan ve
1990 sonrasında, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından
sonra hızlanan, çok köklü bir değişim sürecine
girmiştir. Bir başka yüzüyle küreselleşme denilen bu
süreç, kapitalist üretim biçiminin yeni bir
aşamasıdır. Küreselleşmenin iki önemli ekseni
bulunuyor. Bunlardan biri sermayenin tüm dünya
üzerinde serbest dolaşımının neredeyse tamamlanıyor
olmasıdır. İkincisi de bilim ve teknoloji alanındaki
gelişmelerdir. Bilindiği gibi bunlardan birincisi
parasal, ikincisi de teknolojik küreselleşme olarak
adlandırılmaktadır. Bu iki nokta günümüzün
kalkınmacı devletinin tanımlanmasında temel alınmak
durumundadır
|