"Liberal" Olmak
Gazeteci, Yazar; Taha Akyol
Türkiye artık eski kavramlara sığmıyor. Kavramları
yenilemek, varolan fikirlere de yeni nitelemeler
eklemek bir ihtiyaç haline gelmektedir.
Değerli hukukçu Doç. Dr. Sami Selçuk, "liberal
Atatürkçü" olduğunu söylüyor! Neden resmi söylem ve
kanunlardaki "Atatürk ilke ve inkılapları", yahut
tek parti devrinden kalma "Kemalizm" gibi kavramları
tekrarlamakla yetinmiyor da, Atatürkçü olduğunu
belirtirken bir de "liberal" demeye gerek duyuyor?
"Liberal sol" eğilimli değerli yazar Kürşat Bumin,
yeni yayınlanan kitabında, "liberal" kavramını
ilginç bir bağlamda kullanmış. Rahmetli anayasacı
Prof. Ali Fuat Başgil, 1953'te yazdığı "Din ve
Laiklik" adlı kitabını, o sırada çıkarılan yasakçı
bir kanun sebebiyle yayınlayamamış, "değiştirmek"
zorunda kalmıştı. Kür-şat Bumin, zihinlerimizi
düşünmeye "kışkırtan" bu ilginç kitabında
yasakçılığı eleştirirken, bu olayı da anlatıyor.
Dikkat çekici husus, Bumin'in Başgil'i "Müslüman
liberal" olarak nite-lemis olmasıdır.'
Bir "siyasi
islamcı"nın, ya da bir Kema-list'in, her hangi bir
kişi ya da akımı "müslüman liberal" Siye
nitelediğini hiç duymuş muyduk?! Başgil, gerçekten,
daha 1940'larda Türkiye'de "liberal devlet"
kavramını savunan ilk hukukçu ve düşünürlerimizden
biridir.
Başgil, Kemalist laikliği eleştirmiş, buna karşılık
liberal bir laikliği savunmuş muhafazakar bir hukuk
bilgini ve düşünürdü. Özellikle 27 Mayıs darbesi
sırasında darbecilerle alkışçıları tarafından
"mürteci, yobaz" diye suçlanmıştı. Ticaniler de.
Başgil de "mürteci" idi
Şimdi ise, Kürşat Bumin Başgil'i "müsüman liberal"
olarak niteliyor. Ben olsam "muhafazakar liberal"
derdim.
Görülüyor ki, gelişen Türkiye'de gözümüz hayata
açıldıkça hayatın renklerini anlatmak için yeni
kavramlara ihtiyaç duyuyoruz. Resmi ideolojinin
kalıplarını aşan, yeni boyutlar kazanarak
zenginleşen ve çeşitlenen düşünce hayatımızın "Islami"
kanadında da "liberal" kavramı ilgi çekmeye
başlıyor.
İslam felsefesi uzmanı ve birinci sınıf dindar bir
düşünür olan Prof. Mehmet Aydın diyor ki:
"Sosyalizm, (islam düşüncesinde) mesela sosyal
adaletle ilgili bazı hususların boyutlarının
anlaşılmasında yardımcı olmuştur... Liberalizm söz
konusu olduğunda ise, acaba benim kaynağım Kur'an,
birey bakımından ne söylüyor, bireyin yeri nedir,
birey düşüncesinin önemi nedir? diye merak
ediyoruz. Oradan yola çıkarak diyoruz ki, isteyen
inansın, isteyen inanmasın..
Değerli düşünür Prof. Aydın, bu sözleriyle, yeni
kavramların mevcut düşüncelere nasıl yeni boyutlar,
zenginlikler kazandırabileceğini çok güzel
anlatıyor.
Resmi ideoloji ve Liberalizm
Halbuki, tek parti devrinde resmi
ideoloji, bütün siyasi felsefeleri, bu arada
liberaliz bile yasaklamış, Kemalizmden başka
fikirleri gereksiz, hatta zararlı ilan ederek
siyasi kültürümüzü kısırlaştırmıştır. Eleştirisiz ve
rekabetsiz bu ortamda Kemalizm de konformizme,
durgunluğa sürüklenmiştir. Atatürk zamanında bile,
bunca inkılap yapıldığı" halde, sistematik bir
"inkılabın ideolojisi" oluşturulamamış, sürekli bir
felsefe sıkıntısı çekilmiştir.
Bugünkü Türkiye o dönemleri çoktan aşmıştır. Atatürk
artık bir ideolog ve doktrin babası olarak değil,
milli bir kahraman ve devlet kurucusu olarak geniş
bir fikirler yelpazesinde, bayrak gibi, saygı
duyulan bir milli semboldür.
Atatürk gibi milli bir sembolle, belli bir
konjonktürün ürünü olan Kemalizmin bu ayrışması,
ülkemizde yeni fikirlerin ve eleştirel düşüncenin
gelişmesi bakımından önemli bir süreçtir.
Türkiye'de artık akademik çevrelerde de "irtica-
aydınlık" atgözlüğüne hapsolmadan bilimsel
çalışmalar yapılmakta, siyaset kültürümüz yeni
kavramlar kazanmaktadır.
Fakat bu gelişme hünüz çağdaş düzeyde değildir ve
özellikle askerin siyasetteki ağırlığının arttığı
zamanlarda özel bir Kemalizm yorumu otoriter
dönemlerin gerekçesi olarak kullanılmaktadır.
Tanklar, iç politikaya daima bu gerekçeyle müdahale
etmiştir. (sol liberalizm)
Prof. Metin Heper'in 1977'de yazdığı "Atatürkçülük:
Karizmanın emredici 'siyasal çerçeve'ye
dönüşmesi"''" başlıklı bilimsel makalesinden
esinlenerek diyebiliriz ki, ülkemizde "mevzuat" ve
hukuk, "karizma" içinde kalmakta ve liberal
değerlere açılması gecikmektedir. Hatta "karizma"
hukuk devleti fikrinin ve uygulamasının gelişmesini
frenlemektedir. Bu da sivil toplum üzerinde otoriter
"devletçi seçkinler"in egemenliğinin "muhafaza"
edilmesine yaramaktadır; otoritenin
liberalleşmesine değil...
Toplumdaki radikal akımları besleyen kaynaklardan
biri, devletin kendisinin otoriter bir örnek
oluşturması, otoriter bir siyasi kült re modellik
etmesidir!
Her radikal "kendi" otoriter devlet ütoj yasının
kavgasını yapmaktadır. Siyasi kültürü müz nasıl bir
açılımla bu otoriter kısır döngüyü aşabilir?
"Radikal İslam" tabiatı gereği, Kemalizı de resmi
ideoloji olduğu için Türkiye'de siya; kültürün yeni
açılımlar kazanmasına katkıda bulunamaz.
Sol ise
"sosyal demokrat" olamamaktadır.
Siyasi kültürümüzde yeni açılımlar sağlayabilecek
modern siyasi felsefe olarak libera lizm
gözükmektedir.
Resmi Kemalizmin yetersizliğini gören bir
Atatürkçünün "liberal Atatürkçülük" deyimini
seçmesiyle, İslam düşüncesinin tarihte durakladığı
noktadan çağımıza doğru evrimleşmesi için
liberalizmle tanışması gerektiğin, söyleyen bir
İslam felsefecisinin görüşleri, tesadüfi değildir.
Liberal değerlerin etkisi solda da yavaş yavaş
hissedilmektedir. Görülüyor ki, bizde liberalizm
sadece entellektüel bir siyasi felsefe sorunu
olmayıp, resmi ideolojinin yorumu ve hukuk
anlayışımızın "açılım" yapması bakımından da
önemlidir: Resmi ideoloji ve yargı hukuku "içtihat
kapıları kapalı" bir dogma mı olacak, yoksa liberal
değerlere de kapılarını açacak mı?
Önemle belirteyim ki, Kemalizmin, liberal aşıyla
yenilerek yaşatılması gereken milli mirası da
vardır: Millet ve üniter devlet kavramları gibi...
Neden Liberal Değerler
Çağımızda bütün geleneksel ya da varolan ideoloji,
felsefe ve kültürlerin liberal değerlere
açılmasının önemi, liberalizmin hürriyetçi,
uzlaşmacı, müzakereci özelliklerinden gelmektedir.
Hürriyet fikrini, dayatma yerine uzlaşmayı, dogma
yerine müzakereyi kabul edeceksek, bu değerlerin
felsefi derinliğine ancak liberalizmi "anlayarak"
ulaşabiliriz.
Mehmet Aydın da bunu anlatıyor zaten.
"Liberalist" olup olmamak önemli değil Ben de şahsen
kendimi "liberalist" olarak tanımlamayı reddederim.
Vurgulamak istediğim husus şudur: Sağcı, Solcu,
İslamcı, Atatürkçü, Marksist, Muhafazakar,
Milliyetçi gibi siyasi kimlikleri ve değerleri
koruyarak da liberal değerlere açılmanın getireceği
olumlu sonuçlar!..
Ülkemizde liberal düşüncenin öncü isimlerinden
akademisyen Atilla Yayla, "Liberalizm" adlı önemli
eserinde, büyük filozof Ha-yek'ten şu alıntıyı
yapıyor:
"Liberalizm prensiplerinde, liberalizmin değişmez
bir dogma haline gelmesini icap ettirecek hiç bir
cihet yoktur; liberalizmin bir defaya mahsus olmak
üzere tesbit edilmiş sabit kaideleri mevcut
değildir. Bir temel prensibi vardır: işlerin
idaresinde kendiliğinden doğan (spontane) sosyal
kuvvetlere kabil olduğu kadar yer verilmeli ve
zorlayıcı, tazyik edici tedbirlerden kabil olduğu
kadar kaçınılmalıdır. Fakat bu prensibin sonsuz
derecede çeşitli tatbik şekilleri olabilir."
İşte liberalizmin her ideolojiye ufuk genişliği ve
analiz derinliği kazandırabilmesi bundandır:
Liberalizm "tek yol" kafasını reddeder, ideolojik
"iç düşman" kavramını, iç politikada "topyekün
savaş" histerisini reddeder. Hukukun içinde, ılımlı
arayışlarla, radikalleri "görüldüğü yerde ezmek"
yerine sisteme entegre edici politikalarla
ılımlılaştırmak gibi tedbirler arar.
Burada liberalizmle çağdaş bilim felsefesi arasında
yakın bir ilişki de vardır: Devrimci ve radikal
ideolojiler bilimi "mutlak doğru" şeklinde
anlarken, Kari Popper'in gösterdiği gibi, çağdaş
bilim felsefesinde bilimsel hipotezler "yanlışlanabilirlik"
alanıyla sınırlı tutulur Dolayısıyla hiçbir siyasi
ideoloji "bilimsel, akılcı, ilerici, itikadi" gibi
gerekçelerle dayatılamaz.
Ve bu sebeple, liberal değerler hem ılımlı olmayı
hem eleştirelliği geliştirir.
İşte bu felsefe sayesindedir ki, bir
kültür olarak liberal değerlerin geliştiği
toplumlarda devrimler, karşı devrimler,
diktatörlükler, kitlevi radikal ideolojiler
görülmemiştir; İngiltere, ABD ve İskandinav ülkeleri
gibi... (Atilla yayla liberalizm)
"Katolik" ve "Jakoben" Fransa ile devrimle karşı
devrimin, sağla solun, dinle laikliğin yaklaşık iki
asır vuruştuğu, kavgalı, krizli bir seyir
izlemiştir.
Liberal değerler ise, "eleştirilemez resmi dogma"yı
da "karşıt dogma"yı da kabul etmediği için
radikalizmi yumuşatır.
Konuyu, muhafazakar - liberal Ali Fuat Başgil'in, 27
Mayıs darbesinin yarattığı kitle histerisine karşı
yazdığı satırlarla noktalamak istiyorum:
"Gelişme ve evrim eleştiri ruhundan doğar...
Eleştiri ruhu, yaratıcı milletlerin ruhudur... İlim
bir takım bilgiler ezberlemek ve ezber bilgileri
tekrar etmek değildir. İlim her şeyden evvel
yaratıcı, eleştiricidir. Eleştiri olmayan
memlekette, ilim doğup yaşayamaz... Fikirden
korkmaymız. Emin olunuz ki, yeryüzünde zararlı tek
fikir, tenkit süzgecinden geçmeyendir...
|