Liberalizmi Ontolojik Kabullerinden Yola
Çıkarak Sorgulamak
Prof. Dr. İlhan Tekeli
Giriş
Liberalizmin 19901ı yıllarda siyasal ve ekonomik
yaşamı en yaygın biçimde etkileyen ideoloji haline
geldiği görülüyor. Bu ideoloji toplumda bireye ve
insan haklarına verdiği önem, piyasa mekanizmasına
verdiği öncelik, "bırakınız yapsınlar" ilkesini
benimsemesi, seçme özgürlüğünü genişletme arayışı,
etkinlik alanı sınırlandırılmış bir hukuk devleti
savunması gibi özellikleriyle tanınıyor. Temelde
insana güvenen iyimser bir ideoloji İnsana iki
yönden güveniyor. Bir yandan bir insanın kendisi
için iyi olana ancak kendisinin karar
verebileceğine, öte yandan insanın akılcılığına
inanıyor. Bu nitelikleriyle aydınlanma
geleneğinden kaynaklanıyor. Böyle olunca da
evrensel olarak geçerlilik iddiasını taşıyor. Yaşamı
bütün olarak sarmaya çalışıyor.
Oysa siyasal pratik içinde uygulanırken çoğu kez
liberalizmin bütünlüğü parçalanarak ele alınıyor.
Genellikle ekonomi ve siyasal alanda liberalizm diye
ikiye ayrılıyor. Ekonomi alanında liberalizm
benimsenirken liberalizmin siyasal yönü yadsınıyor.
Liberal ekonomik doktrini benimsediğini ama siyasal
alanda muhafazakar olduğunu söyleyenler
çıkabiliyor. Bunu söylerken muhafazakarlık ile
liberallik arasındaki karşıtlığı görmezden
gelebiliyorlar. Siyasal pratik içinde bu tür
çelişkiler her zaman karşımıza çıkabilir. Siyasal
yaşamda önem verilen, kavramlar arası tutarlılıktan
çok alınan sonuçtur. Kuşkusuz her siyasal
ideolojinin nihai mihenk taşı pratiktir. Pratikteki
başarılar ya da başarısızlıklar o ideolojinin
varlığını sürdürmesini ya da yeniden formüle
edilmesi gereksinmesini doğurur.
Bu nedenle de siyasal alanda bir ideolojik
çerçevenin tartışılması pratikteki sonuçları
üzerinden yürütülür. Ama ben bu yazıda tamamen
farklı bir tutum izlemeye çalışacağım.
Liberalizmin, bir ideoloji olarak, pratik
üzerinden değil, ontolojik kabulleri üzerinden bir
eleştirisini yapmak istiyorum. Her toplum kuramı ve
net toplumsal ideoloji gibi liberalizmin gerisinde
de birey, toplum ve toplum birey ilişkisinin
niteliği üzerinde gizli ya da açık olarak yapılmış
ontolojik kabuller bulunmaktadır. Bu ontolojik
kabuller büyük ölçüde, geliştirilen kuramı ya da
ideolojiyi belirlemiştir. Eğer liberalizmin
ontolojik kabullerinin her birinin ideolojik
sonuçlarının ne olduğunu açıkça ortaya koyabilirsek,
bu ontolojik kabullerin değişikliklerinin nasıl
farklı sonuçlar yaratabileceği de açıklık
kazanacaktır. Böylece de liberalizmin ontolojik
kabullerinden kaynaklanan içkin sorunları kolayca
görülebilecektir. (liberalizm anlamı)
Liberalizmin Ontolojik Kabulleri Üzerine
Liberalizmin birinci kabulü bireye ilişkindir. Bu
birey hedonisttir, sadece kendi hazzını en çoğa
çıkarmaya çalışır, ikinci kabulü ise topluma
ilişkindir. Toplum bu atomistik bireylerin bir
arada bulunmasından oluşur. Ayrı bir varlık düzeyi
teşkil etmez.
Bu iki kabul bir arada ele alındığında görülmektedir
ki liberalizm sadece bir tek varlık düzeyi kabul
etmektedir. O da birey düzeyindedir. Toplumun ayrı
bir varlık düzeyi oluşturduğu kabul edilmemektedir.
Toplumsal düzey bireyin seçmeleri, eylemleri
sonucunda kendiliğinden oluşandır. Böyle olunca da
toplumsal düzeyden ister yapı olarak ister
ulaşılmak istenilen bir amaç olarak bireyin
kararlarını seçmelerini etkileyen bir tesir
gelmemektedir. Bu, bireyi seçmelerinde özgür
bırakan bir ontolojidir, Önceden tanımlanmış bir
toplumsal' iyi yoktur. Bireyin özgürlüğünü
sınırlamak için *de önemli bir neden kalmamaktadır.
Bireyin toplum içindeki varlığı diğer bireylerden
tamamen kopuk olarak ele alınmaktadır. Diğer
bireylerin varlığı sadece bireyin özgür seçmelerini
sağlamak amacıyla göz önünde tutulmaktadır. Bu
bireyin özgürlüğünün sınırını diğer bireyin
özgürlüğü çizmektedir. Başka bir deyişle, diğer bir
bireyin varlığı ilişki kurmak için değil, onun
dışsallığından korunmak ve ona dışsallık yaratmamak
için kabul edilmiş olmaktadır. Bu adeta varlığını
ilişkiden kaçınmak için yapılan bir kabuldür.
toplumsal düzey kabul edilmeyince de devletin
varlığı en aza indirgenmekte, işlevi de sadece bu
dışsallıkların oluşmasını engellemek, ontolojik
kabulleri geçerli kılmak düzeyinde tutulmaktadır.
Liberalizmin Ontolojik Kabullerinin Eleştirisi Üzerine
Bir toplum bilim alanının ya da toplumsal
ideolojinin ontolojik eleştirisi nasıl yapılabilir?
Eleştirinin iki farklı biçimde yapılması
olanaklıdır. Bunlardan birincisi gerçeklik
bakımından yapılan bir sınamadır. Her bilim
alanının ontolojisi gerçeğin soyutlanmış bir
temsilidir. Dış gerçeklik üzerinde düşünebilmek
için böyle bir temsil gerekmektedir. Ama ontoloji
bir kez kabul edilerek benimsendi mi dış gerçeğin
yerine geçer ve düşünceyi belirler. Toplumların çok
karmaşık yapıları karşısında gerçekliğin her yönünü
tüm ayrıntılanyla temsil etme olanaksızdır. Ayrıca
çok aynntılandırılmış ontolojilere dayanarak düşünce
geliştirmek de zordur. Bu nedenle genellikle kabul
edilen ontolojiler gerçekliğin çok basitleştirilmiş
bir temsilidir. Böyle olunca da bu basitleştirilmiş
ontoloji üzerine kumlan düşünce de gerçeğin önemli
bir kesimini dışlamak durumunda kalır. Bu da bizi
ontolojilerin ikinci sınanma biçimine
getirmektedir. Bu halde bir ontolojinin kabulünün ne
türde sapmalar yarattığı, hangi tür bakış
açılarının dışlandığı gösterilerek bir irdeleme
yapılır...
Liberalizmin ontolojik kabullerinin
önce gerçeğe ne kadar yakın olduğu üzerinde
duralım. Liberalizmin hedonist sadece kendi hazzını
en çoğa çıkaran atomistik bireyi insanın
gerçekliğinin ne kadar yeterli bir temsilidir? Bu
yaşanan gerçekliğin yani insanın çok tek yanlı bir
temsili olduğu açıktır. Önce insan atomistik bir
birey değildir. însanın temel niteliği başka
insanlarla ilişki içinde olmasıdır. İnsan toplum
içinde varolabilen bir canlıdır. İnsan yaşamdan bir
haz alıyorsa, bu kendi içine doruk, sadece insanın
biyolojik gereksinimlerinin doyurulmasıyla sağlanan
biı haz değildir. Bu hazzın önemli bir kesimi diğer
bireylerle olan ilişkilerinin varlığından
kaynaklanmaktadır, insanın böyle, atomistik değil,
ilişki içinde bulunan bir insan olduğu kabul
edilince de bu insanın salt bencil bir insan
olduğunu kabul etmek de imkansız hale gelir.
İnsanların bencil bir yanının olduğu belki bir
ölçüde savunulabilir bir saptamadır. Ama insanların
ilişki içinde olduğu insanların, üzüntülerine,
kayıplarına, sorunlarına tamamen duyarsız olduğunu
kabul etmek de gerçeğin bir yanını hiç görmemek ve
insana haksızlık etmektir. (türkiye’de liberalizm)
Ayrı bir toplumsal düzeyin varlığını yadsımak da
gerçeği yansıtmak bakımından yetersizlik onaya
çıkarmaktadır. İnsanlar bir toplum içinde
yaşamaktadırlar ve karar verirken, eylemlerinde
seçme yaparken bu toplumsal düzeyin varlığını
sürekli olarak göz önünde tutmaktadırlar.
İnsanların algıladığı eylem fırsatları ya da
sınırlamalar toplumsal düzey tarafından
belirlenmektedir. Bu toplumsal düzey içinde belli
bir yapı bulunmaktadır. Başka bir deyişle belli bir
ilişki kalıbı vardır. Ama bu düzey bireylerin
eylemleriyle zaman içinde sürekli değişmektedir.
Böyle bir değişmenin yaşanmakta olması bireylerin
kararlarında, eylemlerinde bu yapıyı göz önünde
tutmamaları sonucu doğurmaz. Tersine böyle bir
yapının farkında olarak karar verirler, ondan
etkilenerek eylem yaparlar.
Bu kısa irdeleme gösteriyor ki günlük yaşantımızda
bizim algıladığımız toplum ve birey ontolojisi
liberalizmin ontolojik kabulleriyle uyum içinde
değildir. O zaman önemli bir soru ortaya
çıkmaktadır. Liberalizm neden bizim sağ duyumuzla
uyum içinde olmayan bir ontoloji seçmiştir? Bu
sorunun yanıtını anca! liberalizmin ontolojik kabulü
yerine bireyi iliş ki içinde olarak gören, toplumun
da bireyder farklı bir varlık düzeyi olduğunu
varsayan, bireyin eylemlerini kararlaştırırken
toplum düzeyinin varlığını göz önünde tutan ama bu
eylemlerin birikerek toplumsal düzeyi
değiştireceğini de kabul eden bir ontoloji
benimsendiğinde ileri sürülecek olan siyasal
ideolojini nasıl değişebileceği ortaya konulduğuna;
açıklık kazanacaktır. Böyle bir çözümleme
liberalizmin ontolojisinin sonuçlar açısından yani
ikinci türdeki, bir eleştirisi olacaktır.
Önce toplumun ayrı bir varlık düzey olarak kabulünün
sonuçları üzerinde duralım Önce böyle bir kabulün
tehlikesine değinelim. Bu düzeyin bireyden bağımsız
kendi başın bir düzey olarak kabul edilmesi insanın
özgürlüğü üzerinde bir baskı kurmak için kullanıla
bilmektedir. Bu düzey ister insanın seçmelerinden
bağımsız bir yapı olarak ortaya konu: sun, ister
ulaşılması gereken bir amaç olara formüle edilsin
inşam şeyleştirmektedir. B şeyleşen insan yaşarken
gerçekte daha önet den kendisine toplum tarafından
biçilen rol oynar hale getirilmektedir. Böyle bir
ontoloji seçme otoriterliğe gerekçeler
oluşturmaktadır. Oysa liberalizmde olduğu gibi ayrı
bir varlı düzeyi olarak kabul edilmezse toplumsal di
zen, onun yarattığı sorunlar, istenilmeyen yönleri
tamamiyle tartışma dışı kalmaktadır. B toplumsal
düzenin eleştirisi ancak bireyleri seçme
özgürlüklerini kullanıp kullanmadıkla açısından
yapılabilmektedir, bunun dışında eleştiriler için
bir dayanak kalmamaktadır.
Oysa burada değinilen iki yönlü sakıncaların her
ikisinde de kaçınmak olanağı vardır. Hem bireyin
seçme özgürlüğünü koruya hem de toplum düzeyinin
varlığını kabul ederek onu da eleştiri gündeminin
içinde altında ontolojik konum olanaklıdır. O da
toplum düzeyin bireyin seçmelerine bağlı olarak ol
saçağını kabul ederek sağlanabilir. Giddens'
yapılanma kuramının gerisinde bulunan ontolojik
kabullerde olduğu gibi.
Şimdi de biraz atomistik, hedonist
birey kabulü üzerinde duralım. Günümüzde hakim
ekonomi yaklaşımı neo-klasik iktisat yazınının
arkasında böyle bir kabul vardır. Neo-klasik iktisat
çerçevesi içinde marjinal maliyetin fiyata eşit
olması halinde ekonominin işleyişinin optimum
olacağı yani. kaynakların optimum dağılımını
sağlayacağı söylenmektedir. Oysa hu optimum anlayışı
toplumda gelirin yeniden dağılımını gündem dışı
tutan bir Pareto optimumudur. Bu, liberalizmin
bireyi temsil biçimiyle yakından ilişkilidir. Oysa
bu bireyi ilişki içinde bir birey olarak temsil
edersek çok farklı bir sonuca varırız. Bir bireyin
yaşamdan aldığı hazzın sadece kendi tüketimine
bağlı olmadığını, ilişki içinde olduğu bireylerin
tüketiminin de buna katkıda bulunduğunu kabul
edersek toplum içinde gelirin yeniden dağıtımına
olanak veren yeni optimumlar ortaya çıkar.
Toplumdaki eşitsizliği görmezden gelme olanağı
kalmaz. Artık liberalizmin ontoloji kabullerine
dayanarak eşitsizliği tartışma dışı tutma olanağı
bulunamaz. Yeni ontoloji bu konuyu kaçınılmaz olarak
gündeme taşır. Toplumdaki gelirin yeniden dağıtımı
sosyal nedenlerle razı olunan bir politika olmaktan
çıkar, toplumun etkin işleyişi için gerekli bir
müdahale niteliği kazanır. (yeni liberalizm)
Son Verirken
Günümüzde liberalizm, ideolojisini güçlü olarak
savunabilmek için doğal haklar kuramına
başvurmaktadır. Bireylerin kimse tarafından
kısıtlanmaması gereken hak ve özgürlükleri vardır.
Bireyin mutluluğu araması ve bunun için uğraş
verebilmesi özgürlüklerinin temeli olarak
görülmektedir. Devletin varlık nedeni bireylerin
bu.doğal hak ve özgürlüklerini güvence altına
almaktır.
Liberalizmin özgürlüklere bakışı daha çok negatif
özgürlükler denilen çerçevede ol-maktadır.. Sadece
dıştan gelebilecek baskıcı yönlendirmelere karşı
koruyucu bir özgürleşmedir. Bu özgürleşme anlayışı
değişik bakımlardan eleştiri konusu olmaktadır. Bu
eleştirilerden
biri liberalizmin ontolojisinde toplumdaki
bireylerin özgürlüklerini başarıyla kullanabilecek
aşağı yukarı benzer nitelikleri olduğu
varsayılmakta olmasına yönelmektir. Toplumda
güçsüzlerin var olabileceği olasılığı ta-mamiyle
hesap dışı kalmaktadır. Güçsüzleri kendi
yetersizlikleriyle başbaşa bırakmaktadır. 3unlar
için özgürlüğün ne anlama geldiği
sorgulanmamaktadır.
Bu bakış açısının uzantısında bir başka eleştiri
ortaya çıkmaktadır. Özgürlüklerin kullanılması
bireyin genelleştirilmiş bir kapasiteye sahip olması
halinde anlamlıdır. Genelleştirilmiş kapasitenin
varlığı pozitif özgürlükler diye adlandırılır. Ancak
özgürlüğün bu yönünün varlığı halinde negatif
özgürlükler anlam kazanır, yararlı hale gelir. Bu
genelleştirilmiş kapasite eğitimle elde edilmiş
bilgi ve hünerler olabildiği gibi, parasal ya da
başka tür kapitalin varlığı, bireyin toplumsal
ilişkilerinin genişliği diye de düşünebiliriz. Bir
toplum, bireylerinin bu kapasiteleri elde etmesinde
fırsat eşitliğini sağlayamıyorsa salt negatif
özgürlüklerin savunulması toplumdaki
eşitsizliklerin pekiştirilmesi anlamını
kazanacaktır.
Günümüzde bireyin özgürlüğünü göz ardı eden bir
siyasal ideolojinin destek bulması öngörülemez. Bu
nedenle günümüzde geliştirilecek siyasal
ideolojiler daha kapsamlı yani negatif ve pozitif
özgürlükleri bir arada gerçekleştirmeyi amaçlamak
durumundadır. Oysa Liberalizmin ontolojisi böyle
kapsamlı bir özgürlüğün geliştirilmesine kapalıdır.
Kuşkusuz bir siyasal parti söylemi içinde bir yandan
liberalizme yer verirken pozitif özgürlüğe de
duyarlı kalacağını söyleyebilir. Ama bu eklektik
bir söylem olur. Bu nedenle de çok ikna edici olmaz.
Oysa burada yapıldığı gibi liberalizmin ontolojik
kabulleri eleştirilerek onun yerine, ilişki içinde
birey ve bireye dayanarak oluşturulmuş bir
toplumsal düzeyin varlığını kabul eden bir başka
ontolojiden yola çıkan bir siyasal ideoloji
geliştirilebilir. Bu ideoloji toplumda daha kapsamlı
bir özgürlüğü gerçekleştirirken liberalizmin duyarlı
olmadığı eşitlik, hakçalık gibi kaygılara da
eklektik olmayan yanıtlar verecektir.
|