|
Liberalizm Üzerine Düşünceler
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi
Genel Olarak
İnsanlar aynı dili konuşsalar bile terimlere
verdikleri anlamlar aynı olmayabilir. Marksizim'in
revaçta olduğu yıllarda, "islâm ve Marksizm"
kitabı'nın yazan M. Rodinson, kendisinin de "marksist"
olduğunu, ne var ki "marksizm"in tek olmayıp yüz
türlü marksizm anlayışının var olabileceğini ileri
sürüyordu. Bizde Batı'dan gelen terimlere anlam
yükleme bakımından henüz uzlaşma sağlanamamıştır.
Bazdan "liberalizm"! bir "kurtuluş yolu" olarak
görürken, bazıları için de bu terim - "liboşizm "e
çevrilerek- bir nev'i sövgü malzemesi haline
getirilmiştir. Bu durumda, liberalizm hakkında ne
düşünüyorsunuz? diye soranlara cevap vermeden önce
"siz önce liberalizmden ne anladığınızı söyleyin ki,
ben de bu liberalizm anlayışı hakkında görüşümü
belirteyim" demek zorunludur.
Bu terimi
kullananların ne demek istediklerini belirtmeye
çalışalım ve sonra bir hüküm verelim.
"Liberalizm" Terimi Ardındaki Kavramı Tanımlama Denemesi
Akılcı bir Tabi Hukuk düşüncesine sahip olanlar,
insanın seçim özgürlüğüne sahip
olduğunu, hakkında yasaklayıcı bir kural bulunmayan
bir eylem biçimini gerçekleştirmede, insanın
(birey) ilke olarak özgür olduğunu kabul ederler (Asl-ı
Ibaha). Ancak; insanın bu temel özgürlüğünü ilke
olarak kabul ettikten sonra, başkasına zarar veren
eylemleri "Devlerin yasaklayacağını ve yaptırıma
bağlayacağını da belirtirler, islâm'ın temel
ilkeleri esasen evrensel İlahî Tabi Hukuk
ilkeleridir ve "asi olan ibahadır" ilkesinden sonra
"islâm'da zarar yoktur" ve "zarar izale edilir"
ilkeleri de gelir.
Akılcı yöntemi tutarlı olarak izlersek,
Liberalizm'in ancak bu anlamda ilâhî- Tabiî Hu-kuk'un
onayını alabileceğini görürüz. Şu halde İlâhî Tabiî
Hukuk'un "asl-ı ibaha"sı yerine "asi olan bir
eylemin yasak oluşudur" görüşüne tepki gösteren
liberalizm; bu tepkisinde haklı sayılır. Bu anlamda,
doğru bir liberalizm anlayışı için de esasen ilâhî-
Tabiî Hukuk'tan ayrılmaya gerek yoktur. Ne var ki "asl-ı
ibaha " savunmanlığı yönünde, temel insan
hürriyetini sağlamak için tepki gösterme nasıl doğru
bir tutum olursa, "İslam'da zarar yoktur" ilkesine
tepki gösteren bir liberalizm anlayışı da tamamen
yanlış olur.
islam'ın temel yöntem ilkesi; tamamen akılcı
yöntemin temel ilkesi demektir: Akıl ile vahiy
arasında çelişki veya karşıtlık olamaz. Her ikisi de
Allah'ın bağışıdır. Şu halde mesela altın para
sistemi içinde mutlak olarak, kağıt para sistemi
çerçevesinde de enflasyon haddini aştığı oranda:
faiz yasağını aklın tasdik etmesi gerekir.
(liberalizm ve marksizm)
Oysa bizdeki "liberalist" veya kendi deyimleri ile
"Liberal" düşünce akımı ile ilk karşıtlık da bu
noktadan başlar. Hatta "iktisat" alanı dışında
oldukça muhafazakâr görünen bazı müslümanlar bile
faiz (riba) yasağı karşısında "Liberalizm"e
katılırlar.
Özetlersek: Liberalizm; akılcı yöntemi ile birlikte
Tabiî Hukuk düşüncesinden ayrılmadığı, onu tutarlı
olarak tasdik ettiği sürece,
Tabiî Hukuk'un sadece "asl-ı lbaha"smı vurgulayan
ve önce çıkaran bir terim konumuna gelir. Bu ilkeyi
kabul ettikten sonra "Lâ zarar..." ilkesini kabul
etmezse ve ideal toplum düzeninin faiz oranının
sıfıra indiği bir toplum düzeni olduğu görüşünü
bilimsel olmayan bir kurgu, bir düş olarak
nitelerse, Tabiî Hukuk ana caddesinden sapmış ve 'L'beralizm"
adını verdiği bir dünya. görüsünün yedeğine
girmiş olur. Bu dünya \f "-üşünün küçük adı
"Liberalizm " olabilir, soyadı ise "Kapitalist
emperyalizm "dır. Bu soyadını benimseyenler;
"Kapitalist emperyalizm"in karşısına çıkarılan
"materyalist-sosyalist" dünya görüşünün "Komünist
son çağ" kavramına da, Tabiî Hukuk'un "faiz oranını
sıfıra indiği ideal son çağ" kavramına da karşı
çıktıkları gibi karşı çıkarlar ve bunun da bir
"hayal-i ham" olduğunu söylerler. Bu sözlerinde
haklı çıkmışlar, 1917'de Ekim Devrimi ile sefere
çıkan diyalektik- materyalist (tarihî materyalist)
sosyalizm gemisi; yüzyılın sona ermesine on yıl
kala karaya oturmuştur. Bu da ortak soyadları
"kapitalist emperyalizm" olan "liberalist"görüşlerin
itibarının artmasına sebep olmuştur.
Oysa bu "haklı çıkma"nın sebebi; bu anlamda
liberalist görüşlerin Tabiî Hukuk'tan ayrıldıkları
noktada değildir. Tabiî Hukuk taraftarları da bu
geminin er geç karaya oturacağını, çünkü
materyalist bir temele dayatılmaya çalışılan bir
iktisadî yapının insanları özgeci ve idealist
kılmada başarılı olamayacağını, aynı insanların
bencil kazanç hırslan da okşanmadığı için, sonuçta
iktisadî plânların iflas edeceğini biliyorlardı.
Kapitalist emperyalizmin daha uzun ömürlü olacağı da
apaçık ve bilinen bir şeydir: Bu dünya görüşü;
dindarlan karşısına almaktansa, makyavelist
yöntemlerle yedeğine almayı yeğler. Ilâhî-Tabiî
Hukuk'un temsilcisi olan evrensel doğru Din,
"insanlar, insan baklan açısından mutlak olarak
eşittirler" ilkesinden ödün vermez iken,
"liberalizm", bu ilkeyi sadece bir "sandık bası
ilkesi"'olarak, "herkesin tek ve eşit oyu vardır"
anlamında yorumlar.
Liberalizm; faiz yasağından yan çizdikten sonra,
ikinci sapmasını da "Sosyal Devlet"
ilkesinden yan çizmekle gösterir. Evrensel din "ul-ül-emr;
çaresiz ve kimsesiz olanların yardımcısıdır, onların
hayat seviyesini yükseltebildiği ölçüde kendi hayat
seviyesini de yükseltebilir" der. Emîr-ul-Mü'minîn
Ali; bu ilkeyi bütün açıklığı ile ve tekrar tekrar
belirtir. O'nun arkadaşlarından Ebu Zer de bu uğurda
canını feda edenlerdendir. Batılılar "liberalizm'in
kökenlerini Eski Yunan'da, o dönemlerin 'materyalisi"
sayılan düşünürlerinde ararlar, islâm Dünyası'nda
"Liberalizm'in kökleri ise, "erken makyavelist"'ve
"münafık", Iran fethi sonrası savaş zenginlerinde
aranmalıdır. Bu "Liberalizm", İslâm'ın Maun
Düzeni'ne karşı bir "liberalizm" idi.
"Sosyal adalet"i sağlayacak kurallara karşı bir
tepkinin ifadesi idi. iktisat alanında "güçlü "yü
köstekleyecek ve "zayıfı koruyacak kurallara karşı
çıkan "liberalizm'in halk katında itibarı
olmayacağı düşünülebilir. Ne var ki, iki sebeple,
çoğunluğun oyu "liberalizm" yönünde olabilir: Önce,
halk kütleleri Tabiî Hukuk ilkeleri ve bilinci
açısından yabancılaştırılmış durumda oldukları
için, Ebu Zer ve Ali yerine, Kâ'b-ul Ahbar ve Muavi-ye"ye
oy vermeyi tercih edebilirler. Demagoji ve popülizm
araçlan ile, bireylere, içinde bulundukları kötü
şartlardan ancak "serbest piyasa ekonomisinin ve
düzenin, sağlayabileceği bireysel imkanlar sayesinde
kurtulabilecekleri, hatta mümkün olduğu kadar yaygın
bir kurtuluşun bile, aynı düzenin sağlayabileceği
Titan Şirketi usûlü mutluluk zincirleri ile,
piyango, kumar, şans oyunları ile elde
edilebileceği" telkin edilir.
Bu telkin, sosyal adalet sloganları ile kurtuluş
beklerken hayal kırıklığına uğramış halk kütleleri
üzerinde daha başarılı olur. Hukuk Devleti
ilkelerine aykırı davranan bir yönetici kadronun
yanlış uygulamalarından bunalan, "devletçi" görünen
bir tek parti bürokrasisinin baskısından bezen
halk, siyasi alanda daha özgürlükçü görünen bir
"serbest fırka "ya., ardından da "demir- kıraf'a
ümit bağlayabilir. Bu kez de iktisadî anlamda
liberalizmin acısını çekmeye başlar, iktisadî durumu
iyi olmayan
bir ülkede iktidara gelen "liberal" partiler
yönetiminde, o ülke uluslararası kapitalizmin
baskısından soyutlanamayınca, borç gırtlağı aşmış
ise, "Küçük Amerika" olma hedefinin asıl "hayâl-i
ham" olduğunu sezen halk, bu kez de "karacaoğlan"
ümidine kapılabilir, Bu ümidi de boş çıkınca, hele
bir de materyalist sosyalizmin gemisi karaya
oturunca, "liberalizm" yeniden revaç bulur, "Devlet
babanız değildir!" denir, ardından yine Kapitalist
emperyalizmin bağrımıza dayanmış hançerinin acısı
hissedilince tekrar "baba" aranır, baba, işçi ve
köylü oğullarına şefkat vaad eder, ardından Tabiî
Hukuk'un "adalet" kavramı ile maskelenmiş
"liberalizm", "âdil düzen" adı ile ortaya çıkar.
Evrensel Tabiî Hukun'un "sosyal adalet" boyutu da
asla ihmal edilemeyecek olan "adalet" bilincine
eksiksiz olarak ulaşılamadıkça, kapitalist
emperyalizmin kazıklı voyvodaları, insana ancak
"Kazıklardan kazık beğen!" anlamında bir
"liberalizm "ı seçme imkânı tanırlar.
Kazıklı Voyvoda'nın kâhyalığı görevini bilinçle
üstlenmiş "Liberalist'\ere sözümüz yoktur. Bunlar
nasıl olsa bizim sözümüzle programlarını
değiştirecek değildirler. Safderun liberallere bir
çift sözümüz vardır, görüşümüz sorulunca, bunu
söylemek vacip olmuştur. Söyleyelim ve susalım.
Ülkemizin Yeni ve iyi Niyetli "Liberalist'leri
Ancak rasyonalist ve evrensel Tabiî Hu-kıık'a
dayanan dünya görüşleri halka sunulmaya layık
görüşlerdir. Şu halde seçilecek ve bağlanılacak
soyadı, Evrensel llâhî-Tabiî Hu-kuk'tur, yoksa
"Kapitalist emperyalizmin serbest piyasa ekonomisi"
değil! Türk liberalistleri, hiç değilse Locke\\
önder bilmelidirler, Ha- yeki değil! Niçin mi?
Çünkü ancak gerçek anlamda "rasyonalist" temele
dayanan ilahî ve evrensel Tabiî Hukuk çerçevesi
dışında, diğer bütün İdeolojiler, ya "akl"ı değil
"Kapitalizmin şeytanetine" dayanırlar, yahut
büsbütün
temelsiz, çürük görüşlerdir, insanlık için yeni bir
hayal kırıklığı hazırlamaktan başka hiçbir şeye
yaramazlar.
Maun Düzeni; sosyal adaleti sağlama vaadi, bir
"serap" değil, insanlığa gösterilmiş ilahi hilafet
ödevidir. Böyle olunca da, "Klasik insan hakları"
arasından kişinin temel hürriyetini haklı ve samimi
olarak gören "liberallerimizin", "asl-ı ibaha"olzn
"Lâ zarar..." ilkesi ne geldiklerinde "ben ustam
Locke, anı a', buraya kadar severim!" diyerek Hayek
in peşine düşmeleri, "Sosyal Adalet Serabı"
başlıklı Kitaplar çevirmeleri, ilâhî- Tabiî Hukuk'a
bağlı olanları derinden yaralamaktadır. Kur'an-ı Ke-rim'in
Mâûn Suresi'nde "Mâûn'u önlemeye çalışanlar"
hakkında açık ve kesin uyarı vardır. Hayek'in ve
benzer düşünürlerin yazdıklarının bu uyarı kapsamına
girdiği de açıktır. Hayek'in ve benzer düşünürlerin
yazdıklarının bu uyarı kapsamına girdiği de açıktır.
Hayek'in görüşlerinin, Kapitalist emperyalizmin
başını çeken ülkelerde, "milli gelir"e, "milli
menfaatler"e değil sadece ferdi düzeyde sosyal
adalete, hakkaniyete zararı olabilir. Türkiye gibi
ülkelerde ise, ayrıca bütün topluma, Türk
ekonomisine zararı olur. Malezya başbakanı; acı
deneyimlerden sonra, bu yargının doğruluğunu gördü
ve açıkladı. Biz de bir kez değil 1838 den beri kaç
kez acı deneyimler geçirdik. Buna rağmen bir türlü
uyanamıyoruz. Ülkemizin iyi niyetli liberalleri
ile, "adil düzen" sloganı ile tamamen çelişik bir
maskeli liberalizmi savunmayı sürdürenleri mutlaka
ve bir an önce uyarmalı, Tabiî Hukuk safında
yerlerini almalıdırlar. Bu saflara ancak Locke ile
birlikte gelirlerse hoş ve safa gelirler. Hayek ile
birlikte gelmelerine imkan ve ihtimal yoktur. Çünkü
bu saflara gelebilmek için tutarlı bir rasyonalist
yöntemin vizesine gerek vardır. Kısaca tekrarlamak
gerekirse; Batı'da modern anlamda liberalizm'in
öncüsü sayılan Locke'un öğretisi doğal ve evrensel
Tabiî Hukuk anlayışından ayrılmış değildir, çünkü
rasyonalizm'den ayrılmamıştır. Locke akılcı olmayan
ve dolayısı ile yanlış düşünce kurgularına
karşıdır. Akılcılığın gereği olan Tabiî Hukuk
ilkelerine sırf bireysel ve bencil .kazanç hırsına
sınır getiriyor diye karşı çıkmamıştır. Oysa, daha
önce insanlık düşünce tarihinde örneklerine
rastlandığı gibi, bir itibarlı ad'ın şeklen
öncülüğünü kabul eden ve aynı ad'dan meşru olmayarak
yararlanan kimseler bu adları gasbederek doğru
öğretiye karlı çıkabilirler. Mesela, Hanefi
mezhebinde İmam Ebü Hantfe'nkı doğru ve akılcı
öğretisine ayın mezhep sınnlan idinde karşı çıkarak
hanefi mezhebini kurucusunun yolundan saptıran
kimseler çıktığı gibi Locke'dan sonra liberalist
olduğunu söyleyen bir çok kişi ve özellikle
liberalizm'in son müçtehit imamı Fried-rich von
Hayek bu görüşü evrensel Tabiî Hukuktan ve o'nun
ahlak felsefesi alanında doğru akılcı yönteminden
ayırmışlardır. Bu ayırmayı dini inanç sahiplerine
de benimsetebilmek için kendilerinin gerçek anlamda
özgürlükçü oldukları için totaliter düşüncelerden
uzak olduklarını, Rasyonalizm'in pozitivizm'e,
materyalizm'e ve sonuçta totaliter bir düşünceye
müncer olacağını, modernizm'in esasen bu anlamda
anlaşılmak gerektiğini söyler, fakat iktisadî alanda
evrensel tabi hukuk kuralları savunulduğunda
kendileri de göstermelik postmodernist maskeyi bir
kenara bırakıp yine baskıcı bir laiklik anlayışını
savunabilirler. Bu anlamda özgürlükçülük yüzyılın
ilk yarısında esasen şimdi de bombaladıkları Irak'ı
işgal eden ingiliz ordusu komutanının ezan okunması
karşısındaki sözleri ve tutumunu hatırlatır: Bizim
iktidarımıza karşı birşey söylenmiyorsa, bırakın
istediklerini söylesinler! işte ekonomi alanında
liberalist olduğunu söyleyenlerin genel tutumu
aynıdır faiz yasağını savunmadıkça, serbest piyasa
ekonomisine karşı
çıkmadıkça, dini ahlak anlayışı ile bizim kazanç
hırsımıza gem vurmaya kalkışmadıkça, sosyal adalet
(maun) ilkesini uygulamaya geçirmeye çalışmadıkça,
kısaca Hz. Isa ile birlikte borsa haline getirilmiş
olan mabede girerek sarraf masalarımızı devirmedikçe
biz dini inanç sahiplerine karışmayız. Ancak,
borsaya girdikleri takdirde külahları değişiriz'
(devletçilik ve liberalizm)
Oysa bu anlamda maskeli postmodernist liberalizm,
hiç değilse maskesiz olan yanlış ve totaliter
modernist anlayışlardan daha da tehlikelidir. Çünkü
burada maskeli bir batıl vardır. Eskiler: "bâtıl
hemîşe bâtıl- u beyhudedir, veli/müşkil budur ki
suret-i Hak'dan zuhur ede!" demişlerdir. Ve doğru
söylemişlerdir. Söz de modernist totaliter anlayış
yanlış bir akılcılıkla bütün dini inançları akıl
dışı ilan eder ve savaş açarken, postmodern
liberalizm ise "bana dokunmayan ve hele halkın
uyutulmasına yaradığı için batıl olan dini inançlar
bin yaşasın, ancak, bana dokunması tehlikesi olan
Islama karşı bizde modernist lâikler gibi, hatta
onlardan da daha fazla şiddetle uyanık olmalıyız"
demektedir. İslâm ahlak felsefesine bağlı olanlar
ise tutarlı olarak şöyle düşünürler: akıl ve vahiy
arasında çelişki olmasına, karşıtlık olmasına imkan
yoktur. Artık başka peygamber de gelmeyeceğine göre
nasıl faiz yasağını ilga eden Hüseyin Ali Baha'nın
Peygamber olmasına imkan yoksa peygamberler
silsilesinde F. von Hayek adına rastlamamıza da
imkan yoktur. Şu halde, biz adaleti bir düş, bir
serap olarak göremeyiz. Bizim hedefimiz mesela Maun
Suresinde belirtilmiştir, Hayek'in kitaplarında
beyhude aranmasına gerek yoktur. İşte, liberalizm
konusunda sözün özü budur.
|