Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Liberalizm Üzerine Düşünceler 

Prof. Dr. Hüseyin Hatemi 

Genel Olarak 

İnsanlar aynı dili konuşsalar bile terimle­re verdikleri anlamlar aynı olmayabilir. Marksizim'in revaçta olduğu yıllarda, "islâm ve Mark­sizm" kitabı'nın yazan M. Rodinson, kendisinin de "marksist" olduğunu, ne var ki "marksizm"in tek olmayıp yüz türlü marksizm anlayışının var olabileceğini ileri sürüyordu. Bizde Batı'dan ge­len terimlere anlam yükleme bakımından he­nüz uzlaşma sağlanamamıştır. Bazdan "libera­lizm"! bir "kurtuluş yolu" olarak görürken, bazı­ları için de bu terim - "liboşizm "e çevrilerek- bir nev'i sövgü malzemesi haline getirilmiştir. Bu durumda, liberalizm hakkında ne düşünüyorsu­nuz? diye soranlara cevap vermeden önce "siz önce liberalizmden ne anladığınızı söyleyin ki, ben de bu liberalizm anlayışı hakkında görüşü­mü belirteyim" demek zorunludur. 

Bu terimi kullananların ne demek iste­diklerini belirtmeye çalışalım ve sonra bir hü­küm verelim.

"Liberalizm" Terimi Ardındaki Kavramı Tanımlama Denemesi Akılcı bir Tabi Hukuk düşüncesine sa­hip olanlar, insanın seçim özgürlüğüne sahip olduğunu, hakkında yasaklayıcı bir kural bu­lunmayan bir eylem biçimini gerçekleştirme­de, insanın (birey) ilke olarak özgür olduğunu kabul ederler (Asl-ı Ibaha). Ancak; insanın bu temel özgürlüğünü ilke olarak kabul ettikten sonra, başkasına zarar veren eylemleri "Dev­lerin yasaklayacağını ve yaptırıma bağlayaca­ğını da belirtirler, islâm'ın temel ilkeleri esasen evrensel İlahî Tabi Hukuk ilkeleridir ve "asi olan ibahadır" ilkesinden sonra "islâm'da za­rar yoktur" ve "zarar izale edilir" ilkeleri de gelir. 

Akılcı yöntemi tutarlı olarak izlersek, Liberalizm'in ancak bu anlamda ilâhî- Tabiî Hu-kuk'un onayını alabileceğini görürüz. Şu halde İlâhî Tabiî Hukuk'un "asl-ı ibaha"sı yerine "asi olan bir eylemin yasak oluşudur" görüşüne tepki gösteren liberalizm; bu tepkisinde haklı sayılır. Bu anlamda, doğru bir liberalizm anla­yışı için de esasen ilâhî- Tabiî Hukuk'tan ayrıl­maya gerek yoktur. Ne var ki "asl-ı ibaha " sa­vunmanlığı yönünde, temel insan hürriyetini sağlamak için tepki gösterme nasıl doğru bir tutum olursa, "İslam'da zarar yoktur" ilkesine tepki gösteren bir liberalizm anlayışı da tama­men yanlış olur.

islam'ın temel yöntem ilkesi; tamamen akılcı yöntemin temel ilkesi demektir: Akıl ile vahiy arasında çelişki veya karşıtlık olamaz. Her ikisi de Allah'ın bağışıdır. Şu halde mesela altın para sistemi içinde mutlak olarak, kağıt para sistemi çerçevesinde de enflasyon haddi­ni aştığı oranda: faiz yasağını aklın tasdik et­mesi gerekir. (liberalizm ve marksizm)

Oysa bizdeki "liberalist" veya kendi de­yimleri ile "Liberal" düşünce akımı ile ilk kar­şıtlık da bu noktadan başlar. Hatta "iktisat" ala­nı dışında oldukça muhafazakâr görünen bazı müslümanlar bile faiz (riba) yasağı karşısında "Liberalizm"e katılırlar. 

Özetlersek: Liberalizm; akılcı yöntemi ile birlikte Tabiî Hukuk düşüncesinden ayrıl­madığı, onu tutarlı olarak tasdik ettiği sürece, Tabiî Hukuk'un sadece "asl-ı lbaha"smı vur­gulayan ve önce çıkaran bir terim konumuna gelir. Bu ilkeyi kabul ettikten sonra "Lâ zarar..." ilkesini kabul etmezse ve ideal toplum düzeni­nin faiz oranının sıfıra indiği bir toplum düze­ni olduğu görüşünü bilimsel olmayan bir kur­gu, bir düş olarak nitelerse, Tabiî Hukuk ana caddesinden sapmış ve 'L'beralizm" adını ver­diği  bir dünya.  görüsünün yedeğine girmiş olur. Bu dünya \f "-üşünün küçük adı "Libera­lizm " olabilir, soyadı ise "Kapitalist emperya­lizm "dır. Bu soyadını benimseyenler; "Kapita­list emperyalizm"in karşısına çıkarılan "materyalist-sosyalist" dünya görüşünün  "Komünist son çağ" kavramına da, Tabiî Hukuk'un "faiz oranını sıfıra indiği ideal son çağ" kavramına da karşı çıktıkları gibi karşı çıkarlar ve bunun da bir "hayal-i ham" olduğunu söylerler. Bu sözlerinde haklı çıkmışlar, 1917'de Ekim Dev­rimi ile sefere çıkan diyalektik- materyalist (ta­rihî materyalist) sosyalizm gemisi; yüzyılın so­na ermesine on yıl kala karaya oturmuştur. Bu da ortak soyadları   "kapitalist emperyalizm" olan "liberalist"görüşlerin itibarının artmasına sebep olmuştur. 

Oysa bu "haklı çıkma"nın sebebi; bu an­lamda liberalist görüşlerin Tabiî Hukuk'tan ay­rıldıkları noktada değildir. Tabiî Hukuk taraftarları da bu geminin er geç karaya oturacağı­nı, çünkü materyalist bir temele dayatılmaya çalışılan bir iktisadî yapının insanları özgeci ve idealist kılmada başarılı olamayacağını, aynı insanların bencil kazanç hırslan da okşanmadığı için, sonuçta iktisadî plânların iflas edeceğini biliyorlardı. Kapitalist emperyalizmin daha uzun ömürlü olacağı da apaçık ve bilinen bir şeydir: Bu dünya görüşü; dindarlan karşısına almaktansa, makyavelist yöntemlerle yedeğine almayı yeğler. Ilâhî-Tabiî Hukuk'un temsilcisi olan evrensel doğru Din, "insanlar, insan bak­lan açısından mutlak olarak eşittirler" ilkesin­den ödün vermez iken, "liberalizm", bu ilkeyi sadece bir "sandık bası ilkesi"'olarak, "herkesin tek ve eşit oyu vardır" anlamında yorumlar. 

Liberalizm; faiz yasağından yan çizdik­ten sonra, ikinci sapmasını da "Sosyal Devlet" ilkesinden yan çizmekle gösterir. Evrensel din "ul-ül-emr; çaresiz ve kimsesiz olanların yardımcısıdır, onların hayat seviyesini yükseltebil­diği ölçüde kendi hayat seviyesini de yükselte­bilir" der. Emîr-ul-Mü'minîn Ali; bu ilkeyi bü­tün açıklığı ile ve tekrar tekrar belirtir. O'nun arkadaşlarından Ebu Zer de bu uğurda canını feda edenlerdendir. Batılılar "liberalizm'in kö­kenlerini Eski Yunan'da, o dönemlerin 'materyalisi" sayılan düşünürlerinde ararlar, islâm Dünyası'nda "Liberalizm'in kökleri ise, "erken makyavelist"'ve "münafık", Iran fethi sonrası savaş zenginlerinde aranmalıdır. Bu "Libera­lizm", İslâm'ın Maun Düzeni'ne karşı bir "libe­ralizm" idi. 

"Sosyal  adalet"i  sağlayacak  kurallara karşı bir tepkinin ifadesi idi. iktisat alanında "güçlü "yü köstekleyecek ve "zayıfı koruya­cak kurallara karşı çıkan  "liberalizm'in halk katında itibarı olmayacağı düşünülebilir. Ne var ki, iki sebeple, çoğunluğun oyu "libera­lizm" yönünde olabilir: Önce, halk kütleleri Tabiî Hukuk ilkeleri ve bilinci açısından ya­bancılaştırılmış durumda oldukları için, Ebu Zer ve Ali yerine, Kâ'b-ul Ahbar ve Muavi-ye"ye oy vermeyi tercih edebilirler. Demagoji ve popülizm araçlan ile, bireylere, içinde bu­lundukları kötü şartlardan ancak "serbest piya­sa ekonomisinin ve düzenin, sağlayabileceği bireysel imkanlar sayesinde kurtulabilecekleri, hatta mümkün olduğu kadar yaygın bir kurtu­luşun bile, aynı düzenin sağlayabileceği Titan Şirketi usûlü mutluluk zincirleri ile, piyango, kumar, şans oyunları ile elde edilebileceği" tel­kin edilir.

Bu telkin, sosyal adalet sloganları ile kurtuluş beklerken hayal kırıklığına uğramış halk kütleleri üzerinde daha başarılı olur. Hu­kuk Devleti ilkelerine aykırı davranan bir yö­netici kadronun yanlış uygulamalarından bu­nalan, "devletçi" görünen bir tek parti bürokra­sisinin baskısından bezen halk, siyasi alanda daha özgürlükçü görünen bir "serbest fırka "ya., ardından da "demir- kıraf'a ümit bağlayabilir. Bu kez de iktisadî anlamda liberalizmin acısını çekmeye başlar, iktisadî durumu iyi olmayan bir ülkede iktidara gelen "liberal" partiler yö­netiminde, o ülke uluslararası kapitalizmin baskısından soyutlanamayınca, borç gırtlağı aşmış ise, "Küçük Amerika" olma hedefinin asıl "hayâl-i ham" olduğunu sezen halk, bu kez de "karacaoğlan" ümidine kapılabilir, Bu ümidi de boş çıkınca, hele bir de materyalist sosyalizmin gemisi karaya oturunca, "libera­lizm" yeniden revaç bulur, "Devlet babanız de­ğildir!" denir, ardından yine Kapitalist emper­yalizmin bağrımıza dayanmış hançerinin acısı hissedilince tekrar "baba" aranır, baba, işçi ve köylü oğullarına şefkat vaad eder, ardından Tabiî Hukuk'un "adalet" kavramı ile maskelen­miş "liberalizm", "âdil düzen" adı ile ortaya çı­kar.

Evrensel Tabiî Hukun'un "sosyal adalet" boyutu da asla ihmal edilemeyecek olan "ada­let" bilincine eksiksiz olarak ulaşılamadıkça, kapitalist emperyalizmin kazıklı voyvodaları, insana ancak "Kazıklardan kazık beğen!" anla­mında bir "liberalizm "ı seçme imkânı tanırlar. 

Kazıklı Voyvoda'nın kâhyalığı görevini bilinçle üstlenmiş "Liberalist'\ere sözümüz yoktur. Bunlar nasıl olsa bizim sözümüzle programlarını değiştirecek değildirler. Safde­run liberallere bir çift sözümüz vardır, görüşü­müz sorulunca, bunu söylemek vacip olmuş­tur. Söyleyelim ve susalım. 

Ülkemizin Yeni ve iyi Niyetli "Liberalist'leri 

Ancak rasyonalist ve evrensel Tabiî Hu-kıık'a dayanan dünya görüşleri halka sunulma­ya layık görüşlerdir. Şu halde seçilecek ve bağ­lanılacak soyadı,  Evrensel llâhî-Tabiî Hu-kuk'tur, yoksa "Kapitalist emperyalizmin ser­best piyasa ekonomisi" değil! Türk liberalistleri, hiç değilse Locke\\ önder bilmelidirler, Ha-  yeki değil!  Niçin mi? Çünkü ancak gerçek  anlamda "rasyonalist" temele dayanan ilahî ve  evrensel Tabiî Hukuk çerçevesi dışında, diğer  bütün İdeolojiler, ya  "akl"ı değil "Kapitalizmin şeytanetine" dayanırlar, yahut büsbütün temelsiz, çürük görüşlerdir, insanlık için yeni bir hayal kırıklığı hazırlamaktan başka hiçbir şeye yaramazlar. 

Maun Düzeni; sosyal adaleti sağlama vaadi, bir "serap" değil, insanlığa gösterilmiş ilahi hilafet ödevidir. Böyle olunca da, "Klasik insan hakları" arasından kişinin temel hürri­yetini haklı ve samimi olarak gören "liberalle­rimizin", "asl-ı ibaha"olzn "Lâ zarar..." ilkesi ne geldiklerinde "ben ustam Locke, anı a', buraya kadar severim!" diyerek Hayek in pe­şine düşmeleri, "Sosyal Adalet Serabı" başlıklı Kitaplar çevirmeleri, ilâhî- Tabiî Hukuk'a bağlı olanları derinden yaralamaktadır. Kur'an-ı Ke-rim'in Mâûn Suresi'nde "Mâûn'u önlemeye ça­lışanlar" hakkında açık ve kesin uyarı vardır. Hayek'in ve benzer düşünürlerin yazdıklarının bu uyarı kapsamına girdiği de açıktır. Hayek'in ve benzer düşünürlerin yazdıklarının bu uyarı kapsamına girdiği de açıktır. Hayek'in görüşle­rinin, Kapitalist emperyalizmin başını çeken ülkelerde, "milli gelir"e, "milli menfaatler"e de­ğil sadece ferdi düzeyde sosyal adalete, hakka­niyete zararı olabilir. Türkiye gibi ülkelerde ise, ayrıca bütün topluma, Türk ekonomisine zararı olur. Malezya başbakanı; acı deneyim­lerden sonra, bu yargının doğruluğunu gördü ve açıkladı. Biz de bir kez değil 1838 den beri kaç kez acı deneyimler geçirdik. Buna rağmen bir türlü uyanamıyoruz. Ülkemizin iyi niyetli li­beralleri ile, "adil düzen" sloganı ile tamamen çelişik bir maskeli liberalizmi savunmayı sür­dürenleri mutlaka ve bir an önce uyarmalı, Ta­biî Hukuk safında yerlerini almalıdırlar. Bu saf­lara ancak Locke ile birlikte gelirlerse hoş ve safa gelirler. Hayek ile birlikte gelmelerine im­kan ve ihtimal yoktur. Çünkü bu saflara gele­bilmek için tutarlı bir rasyonalist yöntemin vi­zesine gerek vardır. Kısaca tekrarlamak gere­kirse; Batı'da modern anlamda liberalizm'in öncüsü sayılan Locke'un öğretisi doğal ve ev­rensel Tabiî Hukuk anlayışından ayrılmış değildir, çünkü rasyonalizm'den ayrılmamıştır. Locke akılcı olmayan ve dolayısı ile yanlış dü­şünce kurgularına karşıdır. Akılcılığın gereği olan Tabiî Hukuk ilkelerine sırf bireysel ve bencil .kazanç hırsına sınır getiriyor diye karşı çıkmamıştır. Oysa, daha önce insanlık düşün­ce tarihinde örneklerine rastlandığı gibi, bir iti­barlı ad'ın şeklen öncülüğünü kabul eden ve aynı ad'dan meşru olmayarak yararlanan kim­seler bu adları gasbederek doğru öğretiye karlı  çıkabilirler.  Mesela,  Hanefi  mezhebinde İmam Ebü Hantfe'nkı doğru ve akılcı öğretisi­ne ayın mezhep sınnlan idinde karşı çıkarak hanefi mezhebini kurucusunun yolundan sap­tıran kimseler çıktığı gibi Locke'dan sonra liberalist olduğunu söyleyen bir çok kişi ve özel­likle liberalizm'in son müçtehit imamı Fried-rich von Hayek bu görüşü evrensel Tabiî Hu­kuktan ve o'nun ahlak felsefesi alanında doğ­ru akılcı yönteminden ayırmışlardır. Bu ayır­mayı dini inanç sahiplerine de benimsetebil­mek için kendilerinin gerçek anlamda özgür­lükçü oldukları için totaliter düşüncelerden uzak olduklarını, Rasyonalizm'in pozitivizm'e, materyalizm'e ve sonuçta totaliter bir düşünce­ye müncer olacağını, modernizm'in esasen bu anlamda anlaşılmak gerektiğini söyler, fakat iktisadî alanda evrensel tabi hukuk kuralları savunulduğunda  kendileri  de  göstermelik postmodernist maskeyi bir kenara bırakıp yine baskıcı bir laiklik anlayışını savunabilirler. Bu anlamda özgürlükçülük yüzyılın ilk yarısında esasen şimdi de bombaladıkları Irak'ı işgal eden ingiliz ordusu komutanının ezan okun­ması karşısındaki sözleri ve tutumunu hatırla­tır: Bizim iktidarımıza karşı birşey söylenmi­yorsa,  bırakın  istediklerini söylesinler!  işte ekonomi alanında liberalist olduğunu söyle­yenlerin genel tutumu aynıdır faiz yasağını sa­vunmadıkça, serbest piyasa ekonomisine karşı çıkmadıkça, dini ahlak anlayışı ile bizim ka­zanç hırsımıza gem vurmaya kalkışmadıkça, sosyal adalet (maun) ilkesini uygulamaya ge­çirmeye çalışmadıkça, kısaca Hz. Isa ile birlik­te borsa haline getirilmiş olan mabede girerek sarraf masalarımızı devirmedikçe biz dini inanç sahiplerine karışmayız. Ancak, borsaya girdikleri takdirde külahları değişiriz' (devletçilik ve liberalizm) 

Oysa bu anlamda maskeli postmoder­nist liberalizm, hiç değilse maskesiz olan yan­lış ve totaliter modernist anlayışlardan daha da tehlikelidir. Çünkü burada maskeli bir batıl vardır. Eskiler: "bâtıl hemîşe bâtıl- u beyhude­dir, veli/müşkil budur ki suret-i Hak'dan zu­hur ede!" demişlerdir. Ve doğru söylemişler­dir. Söz de modernist totaliter anlayış yanlış bir akılcılıkla bütün dini inançları akıl dışı ilan eder ve savaş açarken, postmodern liberalizm ise "bana dokunmayan ve hele halkın uyutul­masına yaradığı için batıl olan dini inançlar bin yaşasın, ancak, bana dokunması tehlikesi olan Islama karşı bizde modernist lâikler gibi, hatta onlardan da daha fazla şiddetle uyanık olmalı­yız" demektedir. İslâm ahlak felsefesine bağlı olanlar ise tutarlı olarak şöyle düşünürler: akıl ve vahiy arasında çelişki olmasına, karşıtlık ol­masına imkan yoktur. Artık başka peygamber de gelmeyeceğine göre nasıl faiz yasağını ilga eden Hüseyin Ali Baha'nın Peygamber olması­na imkan yoksa peygamberler silsilesinde F. von Hayek adına rastlamamıza da imkan yok­tur. Şu halde, biz adaleti bir düş, bir serap ola­rak göremeyiz. Bizim hedefimiz mesela Maun Suresinde belirtilmiştir, Hayek'in kitaplarında beyhude aranmasına gerek yoktur. İşte, libera­lizm konusunda sözün özü budur.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005