Liberalizmin Serencamı ve Liberal
Öğretinin Temel Unsurları
Doç. Dr. Mithat Baydur
A. Liberal Düşünce Geleneğinin Oluşumu
Giriş
Ortaçağ
feodalitesinden sonra batıda yükselen baskıcı ve
güçlü merkezi krallıkların katı ve adaletsiz yönetim
anlayışları batılı toplumları özgürlük
mücadelelerine batı aydınlarını da özgürlükçü
teorilere yönlendirmiştir. Özellikle İngiltere'de
baskıcı krallara karşı verilen özgürlük
mücadeleleri ve kralın yetkilerinin kısıtlanması
hususunda verilen uğraşılar liberal teorinin
gelişimini sağlamıştır. 17. y.y.'da mutlakiyetçi
görüşlere ağır darbe indiren John Locke, liberal
devlet düzeninin öncüsü olarak sahneye çıkmıştır.'"
John Locke liberalizmin en büyük te-orisyeni ve
öncüsüdür. Locke'ta özgürlük ve mülkiyet hakkı en
önemli unsurlardır. Locke'la başlayan özgürlükçü
teori bazı farklılıklar olsada Montesquieu
(aristokratik liberaliz), J. J. Rousseaü (daha çok
toplumcudur), Benjamin Costant (liberal özgürlük),
Tocqueville (demokraside eşitlik ve özgürlük) gibi
düşünürlerle gelişimini sürdürmüştür. Liberalizm
17. ve 18. y.y.'da biryandan siyasal bir teori
olarak gelişirken öte yandan bir bilim olarak
iktisadın katkıları ile zenginleşmiştir' iktisadi
liberalizmin öncüleri ise Adam Smith, Ricardo,
Malthus, J. Struat Mili gibi klasik İngiliz
iktisatçılarıdır. Bunlar özel mülkiyet, ferdi çıkar
ve serbest rekabet çerçevesi içerisinde iktisadi
liberalizm sistemini oluşturmuşlardır. Bunlar
Fransaa'da J. Babtiste Say takip etmiştir.
Batı'da
coğrafi keşifler ve merkantilist dönemdeki
gelişmeler hem sanayi kapitalizmine hem de bunun
zihni temelim oluşturan liberalizmin gelişimine yol
açmışür. Fransız ihtilali, rönesans ve reform
hareketleri ve sanayi devrimi ile liberal teori
gelişimini hem siyasi hem de iktisadi alanda
güçlendirmiştir. Bağımsızlık Bildirisi, Birleşik
Devletler Anayasası, insan ve Vatandaş Hakları
Bildirisi liberalizmin büyük başarılarındandır'
Liberalizmin batı ülkelerinde gelişme göstermesi
aydınlanma dönemini izleyen yıllarda ve
burjuvazinin siyasal ve ekonomik iktidar alanlarını
ele geçirmeye başlamasına rastlar. Bu itibarla 19.
y.y.'da liberalizm bir burjuva ideolojisi olarak
gelişmiştir. (liberalizm pdf)
19. y.y.'da liberalizm ekonomik, siyasi ve sosyal
pratikle içice gelişmiş ve çok güçlü bir akım haline
gelmiştir. Bütün Avrupa'yı tesiri altına alan
liberalizm bu yüzyılda özellikle İngiltere, Almanya,
Fransa, ve italya'da çok etkili olmuştur, ingiltere,
Almanya, İtalya ve ispanya'da hedefleri devlet
müdahalesi ve kontrolünü en aza indirmek ve daha
serbest bir sosyo-ekonomik düzen kurmak olan liberal
partiler kurulmuştur.
Liberalizmin, devletin sosyal ve ekonomik hayata
müdahalesini öngören sosyalist ve
komünist akımlarla mücadele ettiği gibi aşırı
tutuculuk ve totalizmle de karşı karşıya gelmiştir.
Herşeyde öne çıkardığı özgürlük fikri bütün
devrimlerde ateşleyici bir rol oynamıştır. Monsarşik
mutlakiyetçiliğe karşı verilen savaşta biçimlenmiş
olan siyasal liberalizm, kamu göçüne savunma, adalet
ve kolluk kuvvetlerinin verilmesini öngörmüştür ve
siyasi iktidarın iniştir. Özellikle bireysel
girişimlerin siyasal sistemlerce kısıtlanmasına
karşı çıkmaktadır.
Siyasi liberalizm, iktidarın sınırlandırması ile
ilgili olarak kuvvetler ayrılığı, ademi
merkeziyetçilik ve temsili demokrasi ilkelerini
savunmuştur. Ayrıca kişi hak ve özgürlüklerinin
teminatı olan hukuk devleti anlayışı da liberalizm
çerçevesinde gelişmiştir. İktisadi liberalizm
alanındaki gelişme ise kendini piyasa ekonomisi ve
sözleşme özgürlüğü biçiminde göstermiştir.
Liberalizmi besleyen başka bir kaynak ise aydınlanma
felsefesi ve rasyonalizm akımı olmuştur.
Sanayi devriminin ortaya çıkardığı işçi sınıfının
problemleriyle bu dönemde revaçta olan marksist ve
kollektivist tepkilerin de etkisi ile liberalist
sistem zayıflamış ve bazı alanlarda devlet
müdahalesini kabul etmiştir.
1930 İktisadi Bunalımı ve Keynesyen teorilerin
uygulaması liberalizmin iktisat teorisine büyük bir
darbe indirmiştir. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler" düşüncesinin yerini arz ve talebin devlet
müdahalesiyle yönlendirildiği bir düşünce ve sistem
almıştır. 1. Dünya Savaşı ve 1929 krizinden sonra
liberalizm bunalıma girmiştir. Liberalizm
düşmanları bu düşünceyi acımasızca eleştirmeye
başlamışlardır. Bu hücumlara Jacques Rueff, Ludving
Von Mi-ses, Friedrich August Von Hayek ve Wolter
Lippman gibi neo-liberaller bütün bu eleştirileri
çok güzel bir şekilde cevaplandırmışlar ve
liberalizmin yeniden yükselmesini sağlamışlardır.
Liberalizmi yeniden yorumlamışlar ve muhafazakar
olduğu kadar nostaljik de olan bu liberal anlayış,
Atlantik'in her iki yakasında da bolca taraftar
toplamıştır. Modern bir liberalizmin bu anlayıştan
türeyişi hemen gerçekleşmiştir. Liberalizm her
zaman devletçilikle -anarşizm ve faşizmle-
kominizin gibi zıt kutuplar arasında genelde üçüncü
bir yol olarak kendisini gösterir.'
Liberalizmin bireyi ve onun özgürlüğünü ön plana
çıkarması insan hak ve özgürlüklerinin doğup
gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Özgürlüklerini
bir bütün olarak ve güçlü bir şekilde ele
almaktadır (ekonomik, siyasal ve sosyal). Bireyin
hak ve özgürlüklerine saygı göstermek ve bunlan
korumak amacıyla hukuk devleti anlayışı,
anayasacılık faaliyeti ile sosyal, ekonomik, siyasi
hak ve özgürlükleri güvence altına almıştır.
Liberalizmin
Tarihi Gelişim Sürecindeki Temel Özellikleri ile Hak
ve Özgürlükler Bağlantısı
liberalizm 17. ve 18. y. yıllarda siyasi ve iktisadi
bir düşünce sistemi olarak gelişmiştir. Bu gelişimin
siyasi boyutu tabii hukuk ve in-san hakları
teorisiyle sosyal sözleşme ve anayasacılık
teorilerine dayanıyordu. İktisadi boyutta ise
piyasa ekonomisi ve sözleşme özgürlüğü şeklinde
kendisini göstermektedir. Ayrıca bu dönemde
aydınlanma felsefesi ve rasyonalizm akımı da bu
düşünce geleneğini etkilemiştir.
1. Klasik Liberalizm ve Özellikleri
a) Tabii Hukuk ve İnsan Haklan Anlayışı
Tabii hukuk düşüncesinin başlıca hareket noktası
akıl ve insan tabiatıdır. Akıl, tabii hukukun
kaynağı ve pozitif hukukun düzenleyici ilkesidir.
Kant, hukuk özgürlüğü gerçekleştirmelidir, çünkü
insanın en tabii hakkı özgürlüktür, diyor. Kant,
olması gereken hukuku savunmuştur. Fakat tabii hukuk
teorilerinin
mutlak olması onların somut durumlara uygulanmasını
zorlaştırmıştır.
Çağımızda
insan haklarının en büyük dayanağı da tabii hukuk
doktrinleridir, insan hakları konusunda devletin
sınırlandırılması ve bireye özerk bir konum
verilmesi çok önemlidir. Klasik liberal öğretinin
en büyük teorisyeni olan John Locke'a göre insanın
temel ve vazgeçilmez üç hakkı vardır: Hayat,
özgürlük ve mülkiyet hakkıdır Tabii hukuk
anlayışının hukukun laikleştirilmesindekı başarısı
liberaliz min bir başarısı olarak görülmüştür.
(liberalizm türkiye)
b) Sosyal Sözleşme ve Anayasacılık
Locke, Hobbes, Rousseau gibi sözleşme teorisyenleri
siyasal itaat yükümlülüğünü sosyal bir sözleşme
varsayımına dayandırmışlardır. Tabii halde yaşarken
daha güvenli yaşamak ve özgürlüklerini korumak için
sosyal bir sözleşmeyle sivil topluma geçtikten sonra
siyasi sözleşme (devlet otoritesinin kurulması)
ile-de temel hak ve özgürlüklerin korunması ve
güvenliğin sağlanması şartı ile devlete itaat
etmeye toplum söz vermiştir. Locke'a göre hayat,
mülkiyet, özgürlük haklarıyla bunların türevlerinin
korunması temel amaçtır'
Modern devlette ise sözleşmenin yerini anayasa
almıştır. Liberal teorilerin katkılarıyla gelişen
anayasalarda bireylere ekonomik, sosyal, siyasi
alanda geniş hak ve özgürlükler tanınmış ve bunlar
güvence altına alınmıştır. Anayasa ile hak ve
özgürlüklerin korunması şartıyla insanların siyasal
itaat yükümlülüğü temellendirilmektedir.
Anayasacılığın özü devlet iktidarının birey
haklarıyla sınırlandırılmışıdır.
Locke'a göre devlet güvenlik ve koruma görevinin
dışına çıkar ve adaletsiz davranırsa meşruluğunu
yitirir ve halkın direnişiyle karşılaşır. Yani
halkın direnme hakkı vardır, diyor. Kant ise, halkın
direniş hakkı yoktur sadece şikayet hakkı vardır,
diyor. Aksi halde anarşi ortaya çıkar, diyor.
Montesquieu'da halka direnme hakkı vermiyor.
Locke'a göre yasama ve yürütme güçlerinin de
ayrılması gerekmektedir. Hobbes'in sosyal
sözleşmesi bunlarınkinden farklıdır.
Hobbes merkeziyetçidir. Ona
göre devletin mutlak otoritesi vardır.
c) Piyasa Ekonomisi ve Sözleşme Özgürlüğü
Liberal iktisadın temel prensibi olan la-issez-
faireci politik iktisadın temellerini Adam Smith
atmış ve Ricardo geliştirmiştir. Klasik iktisat
tekelci olmayan bir serbest pazarın hem daha etkin
hem de uzun vadede herkesin yararına ve herkese en
iyi hizmet eden bir süreç olduğunu ön görüyordu.
Serbest piyasa mekanizması içerisinde bireyler
özgürce kâr ve faydalarını azamileştirmek için
mübadelede bulunurlar ve bu süreçte kamu yararı da
gerçekleşmiş olur (görünmez el). Devletin bu
piyasaya müdahalesi bu dengeyi ve piyasayı bozar.
Sözleşme özgürlüğü bir yandan bireysel özgürlüğün
iktisadi alandaki bir uzantısı öte yandan da serbest
piyasa düzeninin temel dayanağı olarak gelişmiştir
d) Aydınlanma Felsefesi ve Rasyonalizm
Rönesansla başlayan akılcılık akımının devamı olarak
ve de ortaçağ hristiyan skolastizmine karşı olarak
çıkmıştır. Laiklik ve hümanist dünya görüşünü
bilime inançla birleştirmiştir. Aydınlanma
felsefesinin militan bir laiklik anlayışı vardır.
Bunun nedeni de dini taassubun gelişmeyi
engellediği tezidir.
Siyasal düşüncenin laikleşmesi liberal talepleri
takviye etmiştir. Esasında liberalizmin
başlangıçtaki temellerinden biri dini hoşgörü ve
siyasal iktidarın dünyevileştirilmesi etrafında
şekillenmiştir. Laikleşme süreci liberalizmin temel
değeri olan bireyselliğin gelişmesine de yardımcı
olmuştur.
2. Sosyal Liberalizm, Thomas Hill Green ve Refah
Devleti Teorileri
Sanayi devriminin ortaya çıkardığı işçi sınıfının
problemleriyle bu dönemde revaçta olan Maraist ve
Kollektivist tepkilerin de etkisiyle liberalizmi
yeniden yorumlayarak ona sosyal ve pozitif bir
içerik kazandırmak amacıyla sosyal liberalizm ortaya
çıkmıştır.
Liberalizm artık «endir.i burjuva sınıfının
ideolojisi olmaktan çıkıp genel bir toplumsal ve
siyasal felsefe haline gelmeye mecbur hissetmiştir.
(liberalizm ve kapitalizm)
Green, Hegel ve Kant'tan etkilenerek pozitif
özgürlük anlayışını esas alan ve devletin rolünü
artıran ve ona aktif görevler tanıyan bir liberal
anlayış geliştirdi. Green'e göre özgürlük sadece
bireysel bir kavram olmayıp aynı zamanda toplumsal
bir kavramdır. Siyasal itaat yükümlülüğünü ortak
toplumsal amaçların kabul edilmesine bağlamaktadır,
Devleti var oluşun ön şartı olarak kabul etmekte ve
ahlakla siyasi itaati aynı düzeyde görmektedir.
Green'i izleyen yeni liberallerden Hop-lıous ise
bireysel özgürlükle devlet faaliyetlerini
bağdaştırmaya çalışmıştır. Rekabetçi kaza-ııımcılığm
yerini işbirliği ve ortak yasama sorumluluğunun
alması gerektiğini savunmuştur. Democracy and
Reaction adlı kitabında sosyalistlerle liberallerin
farklı yönlerden gelerekay-nı noktada buluştuklarını
ve birbirlerini tamamladıklarını söylemektedir.
Teorisinde devlete geniş yetkiler vermektedir.
Başka bir yeni liberal olan Hopson ise pratik
sosyalizm dediği sınırlı kollektivizmi organik
toplum görüşüyle temellendirmiştir. Kollektivizm
sadece uygun olduğu yerde uygulanmalıdır, diyor ve
devleti toplum organizmasının beyni olarak görüyor.
Devletin bireysel özgürlükleri korumakla kalmayıp
bireylerin bilgi ve becerilerini artıracak ve
onları teşvik ederek yeni fırsatlar ortaya
çıkarmalıdır, diyor.
Sosyal liberallerin etkisiyle bireysel özgürlük ve
negatif devlet üzerine kurulu klasik liberalizmin
yerini toplumsal özgürlük ve aktif
devlet anlayışı almaya başlamıştır. Yeni
liberalizmin görevi bireyi devletten çok özel
organizasyonlann baskısından kurtarmaktı. Bu ise
adil ücret, çalışma, dinlenme, fırsat eşitliği vb.
demekti. Bu sosyal reformcu, refah devleti taraftan
düşünceler zamanla batı demokrasilerinin hakim
düşünce ve pratiği haline gelmiş-tir.' Esasen sosyal
libeıalizm dönemi liberalizmin bir kriz dönemi
olarak ortaya çıkmıştır.
Refah Devletinin Yeni Teorileri
Bu konuda birçok teorisyen sözleşme yöntemini
kullanarak refah devleti, yeniden dağıtımcı
politikalar, dağıtıcı adalet, sosyal adalet,
özgürlük ve fırsat eşitliğinin sağlanması ve bireyin
korunması gibi konularda teoriler geliştirmişlerdir.
Daha büyük sosyal ve ekonomik avantajlar uğruna
herkesin eşit özgürlüğünden vazgeçilemeyeceği
üzerinde durmuşlardır. Bunlardan bazıları
şunlardır: Jonh Rawls, Brian Barry, Bruce
Ackerman'dır.)
3- Liberalizmin Yeniden Yükselişi ve Neo-Liberaller
Neo-liberalizm, liberal gelenekteki "sosyal
liberalizm" ve "refah devleti" doğrultusunda 20.
yüzyılda kendisini gösteren liberalizmden
uzaklaşmaya karşı klasik liberal tezlerin yeniden
canlanmasını ifade etmektedir. Burada klasiklerden
farklı olarak devletin ekonomik teorisi
geliştirilmiş ve devletin rolü geleneksel
hizmetlerden başka eğitim ve sağlık gibi alanları
da kapsar duruma gelmiştir. Bu gelişmelerin
öncüleri 1930'lu yıllarda Ludwing Von Mi-ses ve daha
sonra asıl temsilcisi Friedrich A. Hayek'tir. Bunlar
kendilerini muhafazakar liberaller olarak
tanımlamaktadırlar.
Hayek'in Temel Görüşleri
Avusturya iktisat ekolüne mensup olan Hayek uzun
yıllar iktisat ve siyaset teorisi alanında eserler
vermiştir. Günümüz liberalizminin de asıl
temsilcisidir. Liberalizm hakkındaki düşüncelerini
şöyle özetleyebiliriz: Hayek'e göre iktisadi
alandaki en uygun siyaset minimal devlet olmasıdır.
Piyasanın devlete önceliğini de aşağıdaki ilk iki
maddeye bağlamaktadır Serbe5f piyasa
düzeninin en büyük savunucularından birisidir.
1) Piyasanın tabii düzeni mal. hizmet ve ödüllerin
dağılımı bakımından ras;,
yüksek olan sistemdir.
2) Devletin piyasayı yönetecek ve akılcı bir şekilde
planlayacak bilgi donanımından yoksundur. Bunun için
de devlet, piyasaya müdahale yerine hukukun
uygulanmasını sağlamalıdır.
3) Kanunlar genel ve soyut olmalı, özel durum, kişi
ve grupları gözetici nitelik taşımamalıdır.
Ayrıca yasalar kısa dönemde değişmemeli ki bireyler
uzun vadede geleceğe yönelik öngörülerde
bulunabilsin ve hukuki güvenliğe kavuşmuş olsunlar.
4) Tabii düzen bireylere amaç ihdas etmemeli,
sadece bireysel alanın sınırlarını çizmeli ve
bireylerin amaçları karşısında tarafsız kalmalı.'16»
5) Dağıtıcı adalet anlayışına dayanan
politikaların hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmadığını savunmaktadır. Adalet, değerlerinin
dağıtımıyla ilgili değil, kuralların adil olmasıyla
ilgilidir.'")
6) Hayek geleneksel liberaller gibi negatif
anlamda bir özgürlükten yanadır. O'nun asıl istediği
toplumsal ilerlemenin bir aracı olarak özgürlüktür.
7) Hayek, liberalizm ile demokrasiyi birbirinden
ayırmaktadır. O'na göre liberalizm, devletin amaç ve
kapsamıyla siyasal iktidarın sınırları hakkında 'bir
teoridir. Demokrasi ise siyasal iktidarın
kimin-elinde olduğuyla ilgilidir,
8) Hayek'in sosyal felsefesinde liberal ve
muhafazakar unsurlar içice geçmiş dunımdadır.
9) Merkezi planlamacı, kolletivist ekonomilerin
hem etkinlikten uzak hem de özgürlüklerin
tahribiyle sonuçlanacağı tezi aradan geçen yarım
asır içinde ortaya çıkmıştır. Mustafa Erdoğan
O'ndan Tarihin Doğruladığı Adara diye
bahsetmektedir.
10) Anayasalığın temel amacını gerçekleştirmek için
düşündüğü temel üç güvence; kuvvetler ayrılığı,
hukuk devleti ve yargı denetimidir. Hayek, gerçek
bir kuvvetler ayrılığı sisteminin kurulmasını
ısrarla vurgulamaktadır.
Hayek'ten büyük ölçüde etkilenen teo-risyenlerden
Jewkes merkezi iktisadi planlamanın kişisel
insiyatifi tahrip ettiğini, sorumsuz bir güç
birikimine yol açtığını ve bunun da ayrıcalıkların
ve yiyiciliğin ortaya çıkmasına sebeb olduğunu ileri
sürmüştür. Merkezi planlama hoşgörü, özgürlük ve
toplumsal çeşitliliği tahrip eder, diyor. Aynca
merkezi planlamanın uygulanamayıp olaylann gerisinde
kaldığını ve terkedildiğini belirtmektedir. (modern
liberalizm)
Yine Hayek'ten etkilenen S. Birtton ise Capitalizm
and Permissive Society adlı eserinde serbestiyetçi
bir toplumun ancak serbest ve rekabetçi bir piyasa
ekonomisi ile özgürlüğe ulaşabileceğini savunurken
iktisadi alanda tam bir laissez faireci değildir.
Piyasa ekonomisinde devletin geleneksel
hizmetlerini aşan sosyal refah hizmetlerinin
sağlanmasına izin veren bir etkinliğin olmasını
istemektedir. Birtton'nun modern sosyal
demokrasilerde karşı çıktığı nokta ise yeniden
dağıtımın belli kurallara göre değil de baskı
gruplarının isteklerine göre gerçekleşmesidir. Refah
devletinin ihtiyaç sahipleri için bir güvenlik
şemsiyesi olmaktan çıkıp orta sınıfı kollayan
yeniden dağıtım organizasyonu haline geldiğine
işaret ederek, bu durumu eleştirmektedir.'
Neo-liberallerde hareket noktası olarak rasyonel
birey kavramını ele aldıkları için genelde klasik
liberalizmin temel ilkelerine bağlıdırlar. Neo-liberalizmin
mantıki olarak birbirine bağlı olan temel ilkeleri
şunlardır:
a) Bireyselliğin Değeri ve İnsan Haklan
b) Piyasa Ekonomisi
c) Sınırlı Devlet
d) Hukuk Devleti
e) Liberal rasyonalizm (akılcılık ve reformist
akılcılık)
|