Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sahte Liberalizm 

Prof. Dr. M. Naci Bostancı 

Montesquieu başeserinde, kanunların niçin tarihe ve topluma göre değiştiğini, bir yerde geçerli olan ilkenin bir başka yerde niçin uygulanmadığını, tarihsel ve kültürel farklılık­ları aşkın bir kanun sistematiğine ulaşılıp ulaşı­lamayacağını araştırmıştı.

"Kanunların Ruhu'ndaki bu çabanın saygıdeğer, siyasi düşünce tarihi açısından zenginleştirici, ancak asıl amacına varma bakı­mından beyhude olduğu aşikardır. 

Çünkü bağlam farklılığı, soyut adlandır­ması itibariyle evrensel görülen her kavramı bazı temel karakteristikler bakımından ay­nı/benzer, muhtevaya ilişkin bir çok özellikte ise farklı hale getirmektedir. 

Bağlamı yaratan sadece belli bir top­lumsallığa ait kültürel dünya değildir; onu da kapsayacak şekilde, her toplumun içindeki dinmek bilmez ideoloji ve iktidar savaşları, güçlerin vaziyeti, kendi özgül bağlamını yara­tır. 

Medeniyet tarihinin somuttan soyuta, kaba ayırımlardan rafine analizlere, kas gücün­den zekaya bir değişim yaşaması gibi, iktidar mücadelelerinin yürütüldüğü zemin de, artık savaş meydanlarından daha fazla kavramların dünyasıdır. (siyasi liberalizm) 

Bir kere daha evet, "Kelimeler, kelime­ler, kelimeler..." 

Coşkuyla kullanılan sıfatlar, sahiplerinin soylu ideolojilerini hasımlarının gözünde za­limliğe dönüştürmekte, yüceltme ve aşağılama konuşanın muhatabına göre sürekli saf değiştirerek adlandırmaları ilginç metaforlara çevir­mektedir

Modern dünyaya yönelik güçlü eleştiri­ler dile getiren Frankfurt ekolü, bu yönelimi "bilinç endüstrisi" olarak adlandırmıştı.

Frankfurt'taki entelektüellere bilinci iş­lemenin bir endüstriye dönüştüğü fikrini ve­ren, şüphesiz son iki yüzyılın toplumsal ve si­yasal tarihiydi.

Ortaçağda istenmediği için kılıçla göv­delerinden ayrılan kafalar, modern dünyada, soft wear'deki hegomonya mücadelesiyle ye­niden kodlanabiliyordu. 

Elbette "bağlamı değişmiş kafa" ötekin­den daha işlevseldir ve yine, imha yerine ürün dönüştürme çağın ruhuna daha uygundur. 

Sonuçta her evrensel dünya görüşü, ev­rensel ve ulusal olmak üzere iki düzeyde hegomanya mücadelesine konu olmakta ve bu yüzden kendilerine ilişkin farklı versiyonlar üretilmektedir. 

Cehaletin Kuşu Alacakaranlıkta Uçar 

Hayli zengin bir içeriğe sahip evrensel hikayesinin üzerine renkli ulusal "yorum"lar geliştirilen liberalizmin, bizim politik dünya­mızda, -benzeri diğer birçok kavramın başına geldiği gibi- iki tür takdiminden bahsedilebilir: 

Birincisi, entelektüel bir ilginin, yargıla­maktan çok anlamaya yönelik bir merakın, ni­hayet popülerleşmiş politik kaygılardan -nis­peten- bağımsız bir değerlendirmenin ışığındaki liberalizm.

Bu liberalizm, Locke'dan Hayek'e uza­nan geleneğin özümsenmiş bilgisine dayalıdır ve taraftarları ile karşıtları, bu geleneğin teşekkülündeki yine tüm taraftarlık ve hasımlığa iliş­kin tartışmalardan haberdar bir şekilde kendi değerlendirmelerini yaparlar.

Liberalizme ilişkin bilgi, ezberlenmiş politik konumu tahkim eden protez bir eklen­ti değildir, kendisidir.

İkincisi ise, liberalizmin parodisine dö­nüştürülmüş üç beş cümlelik körü bir özetle­medir.

Alana ilişkin bilginin kendi cüz'i bilgisi­nin sınırlarıyla örtüştüğü hamakati içinde dav­ranan ve bu yüzden bilgilerinin yeminli müda­fileri olan liberalizmin dostları ve düşmanları, bu vülger özeti sürekli canlı tutarlar.

Esasen, tüm fikirler için olduğu gibi li­beralizm için de kat'i dostluk ve düşmanlık sı­nırlı bilginin alacakaranlığında mümkündür.

Çünkü alacakaranlıkta uçan sadece minervanın kuşu değil, aynı zamanda "bilme"nin boşluğunu hayaller ve fantezilerle ikame eden  cehaletin kuşudur. 

Özellikle Kitle İletişim Araçlarının pro­fesyonelleri, kamuoyuna, aracın öyküleme tekniğine karşılık gelen fikri üretimleriyle libe­ralliğin kuşa çevrilmiş popüler imgesini takdim ederler.

Burada temel motivasyon, muazzam bir mirasın üzerine oturan liberalizmin birikimi değil, yaşamak için tarihe ve geleceğe ihtiyacı olmayan "kitle"nin alımlama biçimidir. 

Liberalizmin vülger özeti, -iyimser bir bakışla- onun temel haklara ve özgürlüklere saygılı bir düşünce biçimi olduğuna dayanır. (liberalizm ppt) 

Ama bu ifade, kendisini liberal olarak adlandıran geniş bir kitle tarafından takdis edi­lerek, yaşadığımız bu rezil dünyanın kirli işlerine karıştırılmaması gereken bir latince parolaya dönüştürülmüştür. 

Liberal öğreti sanki, sadece uhrevi dünyaya ilişkin ahlaki tavrı temsil eden bir tür iseviliktir. 

Söylenmekte fakat ne yazıkki, diliyle pratiği arasına konulan mesafe dolayısıyla, en başta sahiplerince anlaşılmadığından kuşku duyulmamaktadır.

Tarih içinde yaşanan dünyevi tecrübe­sinden habersizlik, şüphesiz bu mistikleştirme ameliyesinin en büyük yardımcısıdır. 

Böylelikle liberallik, cuma namazları müslümanlığına benzer şekilde sadece kutsa! toplantılarda, panellerde, sempozyumlarda lafzi olarak dile getirilen, coşkun alkışlarla sahibliği onaylanan, ancak dışarı çıkıldığında "el-betteki kendine has şartlara sahip olan bir top­lumsal ve politik ortam"da "akılsız ve faydasız" çıkışlara sebep olmaması gereken bir ritüel olarak yaşanır.

"Liberalsek de o kadar değiliz"dir. 

"Ötekilere saygılıysak da herkes haddi­ni bilmeli"dir. 

"Da" ve "ancak"la vülger liberal ilkelere eklenen bildirimler, "kitab"a değil dar politik ufkun apolojetisiyle çizilmiş keyfi sınırlara atıf yaparlar. 

Liberal değerlerin panteonuyla gerçek hayat arasına çizilen aşılmaz hat, liberallerin kendilerini iyi hissetmelerine ama iddialarının bedelini ödememelerine yarar.

Cehaletten kuvvet alan bu stratejinin ar­kasında, adeta, risk almadan liberal cennete gitmeyi arzulayan bir entrik zekanın varlığın­dan kuşkulanılması için herşey vardır.

Risksiz Strateji 

Türkiye siyasi tarihinin son yirmi yılında sık sık eski milliyetçilerden, eski islamcılardan, eski sosyalistlerden bahsedilmesine rağmen eski liberaller diye bir kategori olmamasında bu stratejinin önemli payı olmalı. 

Çünkü hala bu ekoller gerçek riskler üst­lenmek ve bedeller ödemek durumundayken, liberallik risksiz, bedelsiz bir varoluş hikmetini kendisini tercih edenlere sunabilmektedir. 

Üstelik bu politikaların savunucuları birbirlerine karşı yürüttükleri mücadelede kimi zaman liberalleri kazanmak ve cephelerini tak­viye etmek için yapmadık fikri soytanlık bırak­mamaktadırlar.

Dışındaki tüm ekollerin gülümseyen bir yüzle mavi boncuk uzatması, liberalizmin ken­dinden hoşnutluğunu artırıyor olsa gerektir. 

Fakat anlaşılıyor ki, toplumsal sorunlar karşısında bir aktör olma yerine, oyunu ve oyuncuları idare eden bir hakem rolüne so­yunma, liberal çizginin yukarda zikredilen "herkesin gözdesi olma" biçimindeki "akılcı stratejisini" tahkim etmektedir. 

Bu yüzden, "Bırakınız yapsınlar, bırakı­nız geçsinler"in coğrafyamıza tercümesi "kayıt­sızlıktır.

Bugün "gerçekten kim liberal?" diye so­racak olursanız, herhalde çok az sayıda politi­kacı ve aydının ismi hatırlanacaktır. 

Onların hatırlanmasının nedeni "ben li­beralim" diye bağırmaları değil, her halükarda ilkeleri savunmalarıdır.

Geniş kitlelerin desteklediği kimi parti­lerin kendilerini liberal olarak adlandırmaları ise, sadece kerameti kendinden menkul safdil bir iddiadır. 

Bunlar, dünyayı ve metafiziği birleştiren "ilkel" kabileler gibi, ismen yapılacak adlandır­maların ruhlar dünyasındaki bir takım enerjile­ri harekete geçireceğini ve biz insanoğlunun çabasına gerek kalmaksızın kendini gerçekleş­tireceğini ümid ediyor olsalar gerektir.

Sözlerden Alaaddin'in cini olması bek­lenmektedir.

Ama bu cinin çağdaş versiyonu, Beckett'in gelmeyen Godot'sudur.

Kızılderili çadırlarının ortasına dikilmiş manitunun totemi ne ölçüde ilahı temsil edi­yorsa, bunların parti propaganda kitaplarına yazdıkları liberallik de o ölçüde liberalizmi temsil ediyordur. 

Unutulmamalıdır ki, kelimeler sadece kelimelerdir, onlara hayat veren, ruh veren, anlam veren doğrudan hayatın kendisi, onların hayatı biçimlendirmede oynadıkları rollerdir.

"Kelimeler, kelimeler, kelimeler" tam da otantik anlamıyla hayatı "bilmelidir.

Kendilerine liberal diyenler, hiç şüphe­siz ölü olan kelimelere yaşadıkları toplumsal ve siyasal coğrafyada hayatiyet kazandıramıyorlarsa, sadece zevahiri kurtardıkları zannının aynalardaki yalancı görüntüsüne konuşurlar. (liberalizm tarihi)

Kendilerine konuşurlar. 

"Körler ve sağırlar, birbirlerini ağırlar," olur.

Bugün Türkiye'deki liberallik kof bir söz yığınıdır, risklere karşı en emin sığınaktır.

Eski "marjinaller"in bugünki liberallikle­ri, açık denizlerin fırtınalarında harab olmuş yılgın yelkenlilerin, kendilerini güvenli bir li­mana atmalarına benzemektedir. 

Onarılacaklar ve hayatlarının son tango- sunu mutlu bir şekilde yaşayacaklardır.

Kim onlara bir söz söylemeye cür'et edebilir? 

Herşeyi görmüş, yaşamışlar, rüzgara karşı yelken açılmaması gerektiğini acı tecrü­belerle öğrenmişlerdir.

Onlar yürümekle aşınmayan sokaklar­dan gelmişlerdir, soylu hayalleriyle hakikatin trajedisinin nasıl bir çırpıda yer değiştirdiğinin şahidi olmuşlardır.

Bu yüzden, Türkiye'nin politik coğraf­yasında iğdiş edilmiş liberal değerler, anıdan ibaret kalıntılarıyla, harab olmuş "macerape­rest" ruhlara onurun son sığınağı olur.

Onlar, imanlarının solgun bir versiyonunu kendi içlerinde kurtarıyor gibi olmanın sefil tesellisine yaslanırlar. 

Biraz cesaret gösterenlerin liberal değil| de diğer siyasetlerden sayılması, bizdeki liberalizmin bu amorf yapısından kaynaklanmak­tadır.

Çünkü ancak hiçbirşey değilseniz, liberalsinizdir, eğer tavrınızdan bir politik karakter olduğunuz anlaşılıyorsa, asla liberal sayılamaz­sınız. 

Zulme Karşı Liberalizm 

Liberalizmin tarihine baktığımızda, bur­juva sınıfının bir iktidar mücadelesi ideolojisi olduğuna dair yorumları haklı çıkartacak ör­nekler görürüz. 

Wallersteın'ın tanımıyla, "tehlikeli sınıf­lama karşı onların yönelebilecekleri sosyaliz­min düşük değerli bir ikamesi olarak üretildiği görüşü, "toplumsal mühendislik"in imkanları­na ziyadesiyle anlam atfetmiş entrik kurgusuna rağmen, "açıklayıcı" çağrışımlara sahiptir.

Fakat ahlaki önermelere dayalı her ide­oloji, sahibi olan sınıfların çıplak çıkarlarına hizmet etmeyi reddeden bir dille bumerang gi­bi geri döner.

Liberal değerler de -genellikle- arkasın­daki sınıfın taleplerine meşruluk kazandıran bir örtü değil, bu taleplerin despotikleşen eği­limlerine karşı bir engel rolü oynamıştır.

Liberalizmin iki yüz yıllık tarihini bir cümlelik önermeye indirmek ve burada belli bir illiyat bağı vazetmek, gerçek hayat karşısın­da sözün gücüne kendisinden daha fazla de­ğer yüklemek olacaktır.

Büyük anlatılar bundan daha fazlasını haketmektedir.

Onların içindeki farklı temleri okumak ve nihai senaryoyu daha analitik bir muhake­menin üzerine kurmak gerekir.

Mesela, liberallerin Avrupa'da ve Amerika'da evrensel insan haklarının savunucuları olarak ödedikleri bedeller hatırlanmalı, neticede bugünkü modern dünyayı aydınlatan temel değerlerdeki asli payları teslim edilmelidir. 

Farklı ideolojilerdeki totaliter projeler, diskurları ne olursa olsun, bürokratik despo­tizmde zımni bir uzlaşmaya varırlarken, bunu hemen her zaman reddeden liberaller olmuş­lardır.

Rorty haklıdır; çünkü dünyanın parçalı hakikati hiçbir söz dağarına kendi özgül haki­katini başkalarına dayatma hakkını vermez. 

Katolik ökümeniğin logosunu bir başka bağlama taşıyan Marksizm ve Faşizm, "yüksek ahlaki değerler"i temsil ettikleri yanılsamasının üzerindeki dehşeti görünmez kıldığı bir zalim­likle davranırlarken, liberaller her tür katolikliğe karşı çıkmışlardır.

Bu yüzden dil oyunlarına mukavim bir "zalimliğe karşı olma" ve "dayanışma", libera­lizmin nihai noktadaki sağlam sınırlan olarak durur.

Nerede?

Geliştiği kendi coğrafyasında.

Anlaşılıyor ki, Montesquieu'nün Kanun­lar için bulamadığı evrensel ruh, liberalizm için de sözkonusu değil.

Herkesin liberalizmi kendisine.

Neticede, liberalizmin tarihinden bize düşen ise sadece bir gölge oyunu galiba.

Aktörleri kadar fikirleri de sadece gölge olan bir hayal.

O şimdi liberal birisi olarak burjuva sınıfının çıkarları için uğraşıyor, öyle mi?

Tüm kelimeleri sahte olan bu önermeye inanıyor musunuz?

Öyleyse iyi eğlenceler liberalizmin say­gıdeğer yandaşlan, dostları ve düşmanları.

İyi eğlenceler Türkiye.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005