Sahte Liberalizm
Prof. Dr. M. Naci Bostancı
Montesquieu
başeserinde, kanunların niçin tarihe ve topluma göre
değiştiğini, bir yerde geçerli olan ilkenin bir
başka yerde niçin uygulanmadığını, tarihsel ve
kültürel farklılıkları aşkın bir kanun
sistematiğine ulaşılıp ulaşılamayacağını
araştırmıştı.
"Kanunların Ruhu'ndaki bu çabanın saygıdeğer, siyasi
düşünce tarihi açısından zenginleştirici, ancak asıl
amacına varma bakımından beyhude olduğu aşikardır.
Çünkü bağlam farklılığı, soyut adlandırması
itibariyle evrensel görülen her kavramı bazı temel
karakteristikler bakımından aynı/benzer, muhtevaya
ilişkin bir çok özellikte ise farklı hale
getirmektedir.
Bağlamı yaratan sadece belli bir toplumsallığa ait
kültürel dünya değildir; onu da kapsayacak şekilde,
her toplumun içindeki dinmek bilmez ideoloji ve
iktidar savaşları, güçlerin vaziyeti, kendi özgül
bağlamını yaratır.
Medeniyet tarihinin somuttan soyuta, kaba
ayırımlardan rafine analizlere, kas gücünden zekaya
bir değişim yaşaması gibi, iktidar mücadelelerinin
yürütüldüğü zemin de, artık savaş meydanlarından
daha fazla kavramların dünyasıdır. (siyasi
liberalizm)
Bir kere daha evet, "Kelimeler, kelimeler,
kelimeler..."
Coşkuyla kullanılan sıfatlar, sahiplerinin soylu
ideolojilerini hasımlarının gözünde zalimliğe
dönüştürmekte, yüceltme ve aşağılama konuşanın
muhatabına göre sürekli saf değiştirerek
adlandırmaları ilginç metaforlara çevirmektedir
Modern
dünyaya yönelik güçlü eleştiriler dile getiren
Frankfurt ekolü, bu yönelimi "bilinç endüstrisi"
olarak adlandırmıştı.
Frankfurt'taki entelektüellere bilinci işlemenin
bir endüstriye dönüştüğü fikrini veren, şüphesiz
son iki yüzyılın toplumsal ve siyasal tarihiydi.
Ortaçağda istenmediği için kılıçla gövdelerinden
ayrılan kafalar, modern dünyada, soft wear'deki
hegomonya mücadelesiyle yeniden kodlanabiliyordu.
Elbette "bağlamı değişmiş kafa" ötekinden daha
işlevseldir ve yine, imha yerine ürün dönüştürme
çağın ruhuna daha uygundur.
Sonuçta her evrensel dünya görüşü, evrensel ve
ulusal olmak üzere iki düzeyde hegomanya
mücadelesine konu olmakta ve bu yüzden kendilerine
ilişkin farklı versiyonlar üretilmektedir.
Cehaletin Kuşu Alacakaranlıkta Uçar
Hayli zengin bir içeriğe sahip evrensel hikayesinin
üzerine renkli ulusal "yorum"lar geliştirilen
liberalizmin, bizim politik dünyamızda, -benzeri
diğer birçok kavramın başına geldiği gibi- iki tür
takdiminden bahsedilebilir:
Birincisi,
entelektüel bir ilginin, yargılamaktan çok anlamaya
yönelik bir merakın, nihayet popülerleşmiş politik
kaygılardan -nispeten- bağımsız bir
değerlendirmenin ışığındaki liberalizm.
Bu liberalizm, Locke'dan Hayek'e uzanan geleneğin
özümsenmiş bilgisine dayalıdır ve taraftarları ile
karşıtları, bu geleneğin teşekkülündeki yine tüm
taraftarlık ve hasımlığa ilişkin tartışmalardan
haberdar bir şekilde kendi değerlendirmelerini
yaparlar.
Liberalizme ilişkin bilgi, ezberlenmiş politik
konumu tahkim eden protez bir eklenti değildir,
kendisidir.
İkincisi ise, liberalizmin parodisine dönüştürülmüş
üç beş cümlelik körü bir özetlemedir.
Alana ilişkin bilginin kendi cüz'i bilgisinin
sınırlarıyla örtüştüğü hamakati içinde davranan ve
bu yüzden bilgilerinin yeminli müdafileri olan
liberalizmin dostları ve düşmanları, bu vülger özeti
sürekli canlı tutarlar.
Esasen, tüm fikirler için olduğu gibi liberalizm
için de kat'i dostluk ve düşmanlık sınırlı bilginin
alacakaranlığında mümkündür.
Çünkü alacakaranlıkta uçan sadece minervanın kuşu
değil, aynı zamanda "bilme"nin boşluğunu hayaller ve
fantezilerle ikame eden cehaletin kuşudur.
Özellikle Kitle İletişim Araçlarının
profesyonelleri, kamuoyuna, aracın öyküleme
tekniğine karşılık gelen fikri üretimleriyle
liberalliğin kuşa çevrilmiş popüler imgesini takdim
ederler.
Burada temel motivasyon, muazzam bir mirasın üzerine
oturan liberalizmin birikimi değil, yaşamak için
tarihe ve geleceğe ihtiyacı olmayan "kitle"nin
alımlama biçimidir.
Liberalizmin
vülger özeti, -iyimser bir bakışla- onun temel
haklara ve özgürlüklere saygılı bir düşünce biçimi
olduğuna dayanır. (liberalizm ppt)
Ama bu ifade, kendisini liberal olarak adlandıran
geniş bir kitle tarafından takdis edilerek,
yaşadığımız bu rezil dünyanın kirli işlerine
karıştırılmaması gereken bir latince parolaya
dönüştürülmüştür.
Liberal öğreti sanki, sadece uhrevi dünyaya ilişkin
ahlaki tavrı temsil eden bir tür iseviliktir.
Söylenmekte
fakat ne yazıkki, diliyle pratiği arasına konulan
mesafe dolayısıyla, en başta sahiplerince
anlaşılmadığından kuşku duyulmamaktadır.
Tarih içinde yaşanan dünyevi tecrübesinden
habersizlik, şüphesiz bu mistikleştirme ameliyesinin
en büyük yardımcısıdır.
Böylelikle liberallik, cuma namazları müslümanlığına
benzer şekilde sadece kutsa! toplantılarda,
panellerde, sempozyumlarda lafzi olarak dile
getirilen, coşkun alkışlarla sahibliği onaylanan,
ancak dışarı çıkıldığında "el-betteki kendine has
şartlara sahip olan bir toplumsal ve politik
ortam"da "akılsız ve faydasız" çıkışlara sebep
olmaması gereken bir ritüel olarak yaşanır.
"Liberalsek de o kadar değiliz"dir.
"Ötekilere saygılıysak da herkes haddini
bilmeli"dir.
"Da" ve "ancak"la vülger liberal ilkelere eklenen
bildirimler, "kitab"a değil dar politik ufkun
apolojetisiyle çizilmiş keyfi sınırlara atıf
yaparlar.
Liberal değerlerin panteonuyla gerçek hayat arasına
çizilen aşılmaz hat, liberallerin kendilerini iyi
hissetmelerine ama iddialarının bedelini
ödememelerine yarar.
Cehaletten kuvvet alan bu stratejinin arkasında,
adeta, risk almadan liberal cennete gitmeyi
arzulayan bir entrik zekanın varlığından
kuşkulanılması için herşey vardır.
Risksiz Strateji
Türkiye siyasi tarihinin son yirmi yılında sık sık
eski milliyetçilerden, eski islamcılardan, eski
sosyalistlerden bahsedilmesine rağmen eski
liberaller diye bir kategori olmamasında bu
stratejinin önemli payı olmalı.
Çünkü hala bu ekoller gerçek riskler üstlenmek ve
bedeller ödemek durumundayken, liberallik risksiz,
bedelsiz bir varoluş hikmetini kendisini tercih
edenlere sunabilmektedir.
Üstelik bu
politikaların savunucuları birbirlerine karşı
yürüttükleri mücadelede kimi zaman liberalleri
kazanmak ve cephelerini takviye etmek için yapmadık
fikri soytanlık bırakmamaktadırlar.
Dışındaki tüm ekollerin gülümseyen bir yüzle mavi
boncuk uzatması, liberalizmin kendinden
hoşnutluğunu artırıyor olsa gerektir.
Fakat anlaşılıyor ki, toplumsal sorunlar karşısında
bir aktör olma yerine, oyunu ve oyuncuları idare
eden bir hakem rolüne soyunma, liberal çizginin
yukarda zikredilen "herkesin gözdesi olma"
biçimindeki "akılcı stratejisini" tahkim etmektedir.
Bu yüzden, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler"in coğrafyamıza tercümesi
"kayıtsızlıktır.
Bugün "gerçekten kim liberal?" diye soracak
olursanız, herhalde çok az sayıda politikacı ve
aydının ismi hatırlanacaktır.
Onların hatırlanmasının nedeni "ben liberalim" diye
bağırmaları değil, her halükarda ilkeleri
savunmalarıdır.
Geniş kitlelerin desteklediği kimi partilerin
kendilerini liberal olarak adlandırmaları ise,
sadece kerameti kendinden menkul safdil bir
iddiadır.
Bunlar, dünyayı ve metafiziği birleştiren "ilkel"
kabileler gibi, ismen yapılacak adlandırmaların
ruhlar dünyasındaki bir takım enerjileri harekete
geçireceğini ve biz insanoğlunun çabasına gerek
kalmaksızın kendini gerçekleştireceğini ümid ediyor
olsalar gerektir.
Sözlerden Alaaddin'in cini olması beklenmektedir.
Ama bu cinin çağdaş versiyonu, Beckett'in gelmeyen
Godot'sudur.
Kızılderili çadırlarının ortasına dikilmiş manitunun
totemi ne ölçüde ilahı temsil ediyorsa, bunların
parti propaganda kitaplarına yazdıkları liberallik
de o ölçüde liberalizmi temsil ediyordur.
Unutulmamalıdır ki, kelimeler sadece kelimelerdir,
onlara hayat veren, ruh veren, anlam veren doğrudan
hayatın kendisi, onların hayatı biçimlendirmede
oynadıkları rollerdir.
"Kelimeler, kelimeler, kelimeler" tam da otantik
anlamıyla hayatı "bilmelidir.
Kendilerine liberal diyenler, hiç şüphesiz ölü olan
kelimelere yaşadıkları toplumsal ve siyasal
coğrafyada hayatiyet kazandıramıyorlarsa, sadece
zevahiri kurtardıkları zannının aynalardaki yalancı
görüntüsüne konuşurlar. (liberalizm tarihi)
Kendilerine konuşurlar.
"Körler ve sağırlar, birbirlerini ağırlar," olur.
Bugün Türkiye'deki liberallik kof bir söz yığınıdır,
risklere karşı en emin sığınaktır.
Eski "marjinaller"in bugünki liberallikleri, açık
denizlerin fırtınalarında harab olmuş yılgın
yelkenlilerin, kendilerini güvenli bir limana
atmalarına benzemektedir.
Onarılacaklar ve hayatlarının son tango- sunu mutlu
bir şekilde yaşayacaklardır.
Kim onlara bir söz söylemeye cür'et edebilir?
Herşeyi görmüş, yaşamışlar, rüzgara karşı yelken
açılmaması gerektiğini acı tecrübelerle
öğrenmişlerdir.
Onlar yürümekle aşınmayan sokaklardan gelmişlerdir,
soylu hayalleriyle hakikatin trajedisinin nasıl bir
çırpıda yer değiştirdiğinin şahidi olmuşlardır.
Bu yüzden, Türkiye'nin politik coğrafyasında iğdiş
edilmiş liberal değerler, anıdan ibaret
kalıntılarıyla, harab olmuş "maceraperest" ruhlara
onurun son sığınağı olur.
Onlar, imanlarının solgun bir versiyonunu kendi
içlerinde kurtarıyor gibi olmanın sefil tesellisine
yaslanırlar.
Biraz cesaret gösterenlerin liberal değil| de diğer
siyasetlerden sayılması, bizdeki liberalizmin bu
amorf yapısından kaynaklanmaktadır.
Çünkü ancak hiçbirşey değilseniz, liberalsinizdir,
eğer tavrınızdan bir politik karakter olduğunuz
anlaşılıyorsa, asla liberal sayılamazsınız.
Zulme Karşı Liberalizm
Liberalizmin tarihine baktığımızda, burjuva
sınıfının bir iktidar mücadelesi ideolojisi olduğuna
dair yorumları haklı çıkartacak örnekler görürüz.
Wallersteın'ın tanımıyla, "tehlikeli sınıflama
karşı onların yönelebilecekleri sosyalizmin düşük
değerli bir ikamesi olarak üretildiği görüşü,
"toplumsal mühendislik"in imkanlarına ziyadesiyle
anlam atfetmiş entrik kurgusuna rağmen, "açıklayıcı"
çağrışımlara sahiptir.
Fakat ahlaki önermelere dayalı her ideoloji, sahibi
olan sınıfların çıplak çıkarlarına hizmet etmeyi
reddeden bir dille bumerang gibi geri döner.
Liberal değerler de -genellikle- arkasındaki
sınıfın taleplerine meşruluk kazandıran bir örtü
değil, bu taleplerin despotikleşen eğilimlerine
karşı bir engel rolü oynamıştır.
Liberalizmin iki yüz yıllık tarihini bir cümlelik
önermeye indirmek ve burada belli bir illiyat bağı
vazetmek, gerçek hayat karşısında sözün gücüne
kendisinden daha fazla değer yüklemek olacaktır.
Büyük
anlatılar bundan daha fazlasını haketmektedir.
Onların içindeki farklı temleri okumak ve nihai
senaryoyu daha analitik bir muhakemenin üzerine
kurmak gerekir.
Mesela,
liberallerin Avrupa'da ve Amerika'da evrensel insan
haklarının savunucuları olarak ödedikleri bedeller
hatırlanmalı, neticede bugünkü modern dünyayı
aydınlatan temel değerlerdeki asli payları teslim
edilmelidir.
Farklı ideolojilerdeki totaliter projeler,
diskurları ne olursa olsun, bürokratik despotizmde
zımni bir uzlaşmaya varırlarken, bunu hemen her
zaman reddeden liberaller olmuşlardır.
Rorty haklıdır; çünkü dünyanın parçalı hakikati
hiçbir söz dağarına kendi özgül hakikatini
başkalarına dayatma hakkını vermez.
Katolik ökümeniğin logosunu bir başka bağlama
taşıyan Marksizm ve Faşizm, "yüksek ahlaki
değerler"i temsil ettikleri yanılsamasının
üzerindeki dehşeti görünmez kıldığı bir zalimlikle
davranırlarken, liberaller her tür katolikliğe karşı
çıkmışlardır.
Bu yüzden dil oyunlarına mukavim bir "zalimliğe
karşı olma" ve "dayanışma", liberalizmin nihai
noktadaki sağlam sınırlan olarak durur.
Nerede?
Geliştiği kendi coğrafyasında.
Anlaşılıyor ki, Montesquieu'nün Kanunlar için
bulamadığı evrensel ruh, liberalizm için de
sözkonusu değil.
Herkesin liberalizmi kendisine.
Neticede, liberalizmin tarihinden bize düşen ise
sadece bir gölge oyunu galiba.
Aktörleri kadar fikirleri de sadece gölge olan bir
hayal.
O şimdi liberal birisi olarak burjuva sınıfının
çıkarları için uğraşıyor, öyle mi?
Tüm kelimeleri sahte olan bu önermeye inanıyor
musunuz?
Öyleyse iyi eğlenceler liberalizmin saygıdeğer
yandaşlan, dostları ve düşmanları.
İyi eğlenceler Türkiye.
|