Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

1923-1929 Yılları Arası Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları ve Milli İktisat Düşüncesi 

Atatürk 1 Mart 1922'de TBMM'ni açarken, iktisadi açıdan Ankara Hükümeti'nin takip etmesi gereken politikayı şöyle izah etmiştir".. .Siyasi iktisadiyatımızın mühim gayelerinden biri de menafii umumryeyi doğrudan doğruya alakada edecek müessesat ve teşebbüsau iktisadiye'yi kudreti maliye ve fenniyemizin müsaadesi nispetinde devletleştirilmesidir. Ezcümle topraklarımızın altında metruk duran maden hazinelerini az zamanda işleterek milletimizin menfaatine küşade bulunabilmek de ancak bu usul sayesinde kabildir Bu açıklama Türkiye'nin gelecekteki politikasına da ışık tutuyordu. 1 Mart 1922'deki konuşmasında ise "Sizlere ekonomik alandaki faafiyetierimizin ana çizgileri ile tesbit etmiş olduğum temel nokta­larım genel olarak açıklamış bulunuyorum, bundan sonra iktisat politikamızda tespit etmiş olduğumuz bu temel esaslara uygun olarak hazırlanacak bir plana göre Bakanlar Kurulumuzun uygulamaya geçmesini bekliyoruz" diyerek, uygulamaya konulmasını istediği ekonomik politikanın devletçilik olduğunu ima etti. Ancak Lozan barışından 1929'a kadar olan dönemde Atatürk'ün tebsit ettiği ekonomik politikayı tam olarak uygulamak mümkün olmadı. Bunun sebepleri şu şekilde özetlenebilir: 

1- Siyasî açıdan Lozan'da isteklerimizin kabul ettirilebilmesi için, yabana sermayeye ve özel sektöre karşı olmadığımızın ifade edilmesi ihtiyacının duyulması. Çünkü Batı, Balkan Savaşı yıllarından itibaren ısrarla Türklerin ecnebi sermayesine karşı kapılarım tamamen kapat­maya çalıştığını iddia ediyordu. Türk tarafından yapılan açıklamalar ise bunun doğru olmadığı yolundaydı. Mesela Tekin Alp "Türkiye'nin hiç bir vakit ecnebi sermayesine karşı tepki göstermediğini ve göstermeyeceğini" belirtiyor ve hükümeti de bu yolda açıklamalar yap­maya davet ediyordu. Atatürk'de, l Mart 1922'de yabancı sermaye konusundaki görüşlerini açıklarken "... Umuru nafıamızda kullanılmak istenilen sermayenin sahiplerine Hükümetimizce her türlü suhuletin ibraz edileceği şüphesizdir.. ."diyor ve bir şartı ilave edi­yordu: "Bu sermayelerin kanunlarımıza tabî olması zaruridir " Ancak Lozan barış görüşmelerinde "Kapitülasyonlar" ele alınırken konu yeniden gündeme geldi. İtilaf Devletleri bilhassa iktisadi menfaatlerinin korunması için kapitülasyonların devamını istediler. Fakat Türk tarafı bu konuda taviz vermediğinden görüşmelere bir süre ara verildi Türkiye bu aradan faydalanarak topladığı îzmir İktisat Kongresi'nde hem kendi iktisadi politikasını belirginleştirdi hem de yabana sermayeye karşı olmadığını bir kere daha ilan etti. Kongrede bağlayıcı nitelik taşıyan kapitülasyonlar reddedildi. Buna karşılık yabancı sermayeye karşı tavır alınmadığını somut delillerle göstermek için bir Amerikan firması olan Chester'e Anadolu'da geniş yatarım ayrıcalıkları verildi. 

2- Devletçiliğin uygulanması içeren yeterli sermaye birikimine sahip olunmaması, bunun yanı sıra sermaye hareketlerini yönlendirecek kurumların bulunmaması. 

3-1916 Gümrük tarifelerinin Cumhuriyetin ilanından sonra 5 yıl daha devam edecek olması. Bir başka deyişle Türkiye'nin 5 yıl daha kendi üretiminin himayesini sağlayamayacak olması. Bunun yanısıra Osmanlı borçlarının 2/3 üne eşit 84.597.495 altin liralık borcun yıllık ödemeleri olan 5.809.312 liranın ödenmesinin 1929'a kadar dondurulmuş olması. 

4-  Bu modeli uygulayacak yetişmiş kadronun, gerekli bilgi birikiminin ve gerekli araçların olmaması. 

5- Ulaştırma sisteminin çok bozuk ve yetersiz olması. 

6- Millî bankacılığın gelişmemiş olması yanında,sigortacılık gibi ticaret türlerinin daha çok yabana şirketlerin tekelinde bulunması.Bu sebeplerden dolayı Atatürk'ün 1922'deki dev­letçilikle ilgili açıklamalarına rağmen 7 Şubat 1923'te toplanan îzmir iktisat Kongresi'nde devletçilikten söz edilmeden millî ekonomi konusunda mümkün olduğu kadar ılımlı bir yol be­nimsendi. Kongrenin genel amacı, gelecekte uygulamaya konacak iktisat politikası hakkında hükümet, tüccar, sanayici, toprak sahipleri ve işçilerle birlik ve beraberliği sağlamak, ve Lo­zan barış görüşmelerinde Millî Hükümet'e, bilhassa yabana sermaye konusunda yöneltilen suçlamaların doğru olmadığını ortaya koymaktı. Ancak kongrede çeşitli grupların, millî eko­nominin korunması, yerli malına rağbetin artırılması, yerli bir burjuva sınıfının oluşturulması, yerli sanayi ve ulaştırma sisteminin geliştirilmesi, kabotaj haklarının Türklere verilmesi, ülke sanayine kredi sağlayabilecek bir devlet bankasının kurulması, doğal kaynakların belirlenmesi . ve işletilmesi, ulaşım ve haberleşmenin geliştirilmesi ve büyük sanayi işletmelerinin ve genel menfaatlar açısından önem taşıyan diğer ekonomik kuruluşların özel sermaye tarafından kurul­madığı takdirde devlet iştirakine ve doğrudan yardımına başvurulması gerektiği gibi konular da tartışıldı.  

Meselâ: Millî Türk Ticaret Birliği "Dahili ve Millî sanayinin inkişapı ve yerli mamûlat ve mevadidi ibtidaiye-nin korunması için bu sahalardaki ithal mallarına gümrük vergisinin konmasını, Türkiye'deki yabana sermayeye taviz ya da tekel hakkı verilmesinin önlenmesi, Türkiye'de faaliyette bulu­nan yabana sermayenin Türk kanunlarına göre teşekkülünü, Türk karasularında serbest taşımacılık hakkının Türklere verilmesini ve mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda para bas­ma yetkisine sahip millî bir bankanın kurulmasını" istedi. Sanayi grubu da Atatürk'ün 1 Mart 1922'deki "sanayii nesciye gibi sanayiin himaye ve ihyası ve bazı mıntıkalarda yeniden teessüs edebilecek diğer sanayiin her surette himayesi nazarı ehemmiyette tutulacaktır..." ve îzmik İktisat Kongeresi'nin açış konuşmasındaki yerli gayri müslimlerin ticarette sahip olduğu etkinliğin azaltılması için hükümetin gerekli önlemleri alacağı ve "...Bugün mevcut olan ve gelecekte kurulmasını temenni ettiğimiz fabrikalarımızda kendi amelemizin müreffeh ve memnun olarak çalışmasını istiyoruz" şeklindeki sözlerine uygun olarak"... memleketimiz­de mevcut ve İhtiyaca kâfi olan mevadd-ı ibtidaiyeye ağır gümrük vaz ile hariçten ithalinin meni ve memleketimizde mevcut olmayıp sanayide lazim olan mevaddi ibtidaiyenin gümrük resminden muaf olarak ithalinin temini..." yanısıra Türklerin elinde bulunan ya da yeni kurulacak olan yerli sanayiin, kanunlarda yapılacak düzenlemelerle korunmasını istedi. Kong­re sırasında bir de iktisat sergisi açılarak sanayi ve zirai kapasitemizin kısmen de olsa hangi se­viyede olduğu tespit edildi. 

Yapılan açıklamalara baktığımız zaman yapılmak istenenlerin yalnız başına ezel sektör tarafından gerçekleştirilmesinin imkânsız olduğu, bir yerde devletçilikten söz etmeksizin devletçilik politikasının izlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim Kongrede "İktisadî Misâk" adı altında tespit edilen 12 maddelik kararda da devletçilik politikası arayışları gözlenmektedir. Ama yukarıda ifade ettiğimiz sebeplerin yanında kapitülasyonların kaldırılmasına rağmen sistemin geride bıraktıklarının bir anda düzeltilmesinin imkânsızlığı yüzünden Cumhuriyetin ilk 10 yılında devletçiliğe geçiş için bir ara dönemin yaşanmasını za­ruri kıldı. Buna rağmen yeri geldiğinde devlet ekonomiye müdahale etti. Çünkü 1923'te Cumhuriyeti ilan eden ve millî bilinci doruk noktaya ulaştıran siyasî kadro ekonomik yatırımlar için özel sektörün de imkânlarının kısıdı olduğu bilincindeydi. Bundan dolayı doğrudan ekonomik yatırımlara girmemekle beraber çeşitli yasal ve kurumsal düzenlemelerle özel sektörü yatırımlara çekmeye çalıştı ve yalnız genel menfaaten ilgilendiren noktalarda ekonomiye iştirak yöntemiyle katıldı 

Bu dönemde devletin iktisadi yapıyı geliştirmek ve mitti finansman kaynaklarını temin etmek maksadıyla başlattığı kurumsal gelişmelerin başında Ziraat Bankası'nın güçlendirilmesi ve İş Bankası'nın kurulması gelir. Bunu şeker sanayinin kurulması takip eder. Devlete ait tüm sanayi işletmelerinin yönetiminin, yeni sanayi işletmelerinin ve maden ocaklarının kurulmasına yardım ve işletmelerle ilgili bütün kredi ve ticaret işletmelerinin yerine getirilmesi amacıyla 1925'te Devlet Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu. Aynı yıl Devlet Ticaret ve Sanayi Odaları kanunu ile odalara kamu tüzel kişiliği kazandırıldı. Buna göre Odalar 19 / 11 / 1925'te yürürlüğe giren nizamnamesine uygun olarak iş çevrelerinin sorunlarını politik karar organ­larına götürebilecekleri ve politik karar organlarının kendileri hakkındaki tepkilerini alabilecek­lerdi.

1926 yılında başbakanlığa bağlı istatistik Umum Müdürlüğünün kurulmasıyla, memleketin iktisadî yapısı hakkında güvenilir bilgiler elde edilmeye başlandı. 1927'de ise, "Milli İktisat Meclisi kuruldu. Meclisin temel amacı kendi deyimleriyle "..  

.Memleketimizde mümkün olduğu kadar seri surette iktisadî bir inkişafa mazhariyeti temin edebilmek ve bu vadide tahaddüs eden müşkülatın izalesi imkânlarını taharri eylemek"ti.  Bu dönemdeki son ku­rumsal gelişme, 1928'de Ticaret ve Tarım Bakanlıklarım çeşitli eleştirilere rağmen birleştirilerek İktisat Bakanlığı'na dönüştürülmesi oldu. 

Yasal gelişmelerin başında Aşar vergisinin kaldırılması ve Teşvik-i Sanayi Kanunu gelmektedir. Aşarın kaldırılması, çiftçinin vergi yükünü hafifletti. Demir yollarının yapımı ise ürünlerin taşınmasına imkân tanıyıp sürüm alanının genişletilmesiyle tarım önemli ölçüde des­teklenmiş oldu 

Teşviki Sanayi Kanunu ilk olarak yukarıda da belirtildiği gibi 1913'te çıkarılmış, 1924'te kısmen değiştirilmiş ve 1927'de günün şartlarına göre yeniden düzenlenmiştir Yeni düzenlemelere göre kanundan beklenen yararlar şunlardır: 

A- Millî sanayimizi ihtiyaçlarımıza yetecek kadar üretimi sağlamak, 

B- İhracat yapabilecek kapasitede belli başlı sanayii müesseseleri kurulamasına yardıma olmak, 

C- Yerli ve yabana sermayelerle çeşitli büyük sanayi kolları kurulurken henüz parasını yatırıma çevirememiş müteşebbislerin ve halkımızın birleşerek toptan veya ferdi olarak sanayi yatırımlarına girişebilmesine imkân tanımak şeklinde özetlenebilir:

Kanunun sanayi işletmelerine tanıdığı ayrıcalıklar da şunlardır: 

A- Hükümetin sanayi kuruluşları için gerekli toprağı, belli kurallar dahilinde parasız ola­rak vermesi; 

B- Kanundan faydalanan kuruluşlara, yurt içinden temin edemedikleri lüzumlu malze­meler için gümrük muafiyeti sağlamak, malzemeleri deniz ve demir yollarından ucuz tarife ile (% 30 indirimli) taşımak,

C- Kuruluşlara Bakanlar Kurul kararıyla üretimleri değerinin % oranında pirim ve belli bölgelerin ihtiyacını sağlayan kuruluşlara, (sekiz vilâyeti aşmamak şartıyla) o bölgeler için 25 senelik ayrıcalık tanımak, 

D- Hükümet ve diğer kamu kuruluşlarının, bazı şartlar dahilinde yerli mallarının yaban­cı ülkelerden gelen mallardan % 10 pahalı da olsa tercihen kullanmalarını sağlamak. Bu mad­deden olmak üzere hükümet kamu kuruluşlarında yerli kumaştan elbise giyilmesi gibi, 28.5.1927 tarih ve 1055 sayılı Teşvik-i Sanayi Kanunu'nu destekleyen yasal düzen­lemeler yaptı. 

E- Mesleki bir yetişme devresi geçirmiş olanların sanayi dallarında çalışmak kaydıyla or­dudan terhis edilmeleri sağlanması. 

F- Hazır olduğu halde çeşitli sebeplerle 1929'a kadar yürürlüğe konamayan sanayiyi koruma konusundaki gümrük kanununun bu kadar geç yürürlüğe girmesinin sebebi Lozan Anlaşması'nda Türkiye'nin 1929'a kadar gümrük tarifelerini yükseltmeyeceğini kabul etmiş olmasıdır. 

Yasal ve kurumsal düzenlemelerle getirilen bu hususların sosyal düşünce yapısında da benimsenmesi İçin gayret sarf edildi. Yerli malı ve yerli sanayi konusunda halka bilgi verildi. Bu gaye ile Cumhuriyetin ilanından hemen sonra Aralık 1925'te "Yerli Mallarım Koruma Ce­miyeti" kuruldu. Bu cemiyet, 12 Aralık 1929'da kurulan Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti'ne ilhak edinceye kadar, memlekette yerli mamulatı ve mensucatımızı teşhir ve vatandaşlara tanıttırılması için bir numune sergisinin açılmasına çalıştı. Fakat muvaffak olamadı Ama izmir'de 9 Eylül, istanbul ve diğer bir çok vilayetimizde yerli malı, Ankara'da da Milli iktisat ve Tasarruf Cemiyeti tarafından 1930'dan itibaren her yıl açılan Yerli mallar ile MM Sanayi ve Numune Sergisi'ne öncülük etti. Aynı şekilde sattığı malı "Yerlidir" demekten adetâ ürken esnafa ve giydiği elbiseye "yerlidir" demekten sıkılan vatandaşa büyük bir gururla "bu mal yerlidir" demek cesaretini aşılamaya gayret etti. Genellikle kadın ve çocuklara yönelik propagandalarıyla "Milli iktisat ve Tasarruf" kollarını teşekkül ettirdi. Öte yandan istanbul Ti­caret ve Sanayi Odası da yerli mallarımızın korunması konusunda, sanayi kanununu da des­tekleyen ilginç öneriler getirdi. Odaya göre millî mallarımızın himayesi henüz sanayi devrine girmemiş olan memleketimiz için hayatı bir mesele teşkil ediyordu. Servetimizin her sene mühim bir miktarı, dahilde hammaddesi bulunan emtiayı imal edemememizden dolayı harice gidiyordu. Bu sebeple yerli malı meselesi tetkik edilip, bunların memleket dahilinde revaç ve sürümleri araştırılırken nazarı dikkate alınacak 4 esaslı nokta tesbit etti. Bunlar: 

1-  Yerli fabrikamıza kredi temini; Çünkü dönemin en büyük problemi, yatırım ve yatırıma için gerekli olan parayı bulmaktı. 

2- Üretici fabrikaların tüccara vadeli mal verebilmelerinin temini; Toptan veya peraken­deci tüccarlarımızın vadeli mal almakta büyüm menfaatleri vardır. Üretici fabrikaların mamullerinin değerini artırmaları için, bu hususa son derece ehemmiyet vermeleri gerekmekte­dir. 

3- Yerli malların kalitelerinin artırılması ve ithal mallan ile rekabet edebilecek seviyeye getirilmesi. 

4- Devlet ve üretici firmaların yanı sıra halkın da yerli mallar, hakkında devamlı ve esaslı propagandalarda bulunması. (Propaganda; büyük şehirlerimizde sergiler açmak ya da gazete­lere ve sinemalara ilan vermek, sigara paketlerinin içine küçük ilanlar koymak v.s gibi vasıtalarla temin olunabilir) şeklinde özetlenebilir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005