1929
Dünya Ekonomik Buhranı ve Türkiye
Türk ekonomisi 1923-29 döneminde tamamen ziraî bir karakter
göstermekteydi. Bunda, uzun süre devam eden
savaşların yanısıra az çok sanayi şubelerini
ellerinde tutan gayri müslimlerin savaş yıllarında
Türkiye'yi terk etmek zorunda kalmaları ve onların
boşalttıkları sanayi ve dış ticaret sahalarına yeni
kadroların yerleştirilmemesinin rolü vardır. Bu
sebeple Türkiye, 1929 yılına demir, çelik, makina
v.b gibi teknik malzemelerin yanı sıra un, şeker,
Amerikan bezi gibi bazı temel ihtiyaç maddeleri
bakımından da dışa bağımlı girdi. Bunun önüne
geçilebilmesi için 1927'de yeniden düzünlenip
yürürlüğe konan Teşvik-i Sanayi Kanunu ile sanayi
yatırımcılarının desteklenmesine rağmen kısa vadede
yatırımlarda beklenen gelişme sağlanamadı. Bu
sebeple hükümet iktisadî kalkınmanın finansmanı için
gerekli müesseselerin kurulması ve etkin
organizasyona kavuşturulması gayesiyle 1929'a kadar
dolaylı, 1930'dan sonra doğrudan ekonomiye müdahale
etti. Özellikle sanayiyi, tarımı, ve ticareti
geliştirmek gayesiyle yeni tedbirler aldı. Demiryolu
ve diğer altyapı yatırımlarına önem verdi,
ekonomideki yabancılaşmayı önlemek amacıyla
imtiyazlı yabana şirketlerin elinde bulunan
demiryolları, limanlar, maden işletmeleri, büyük
kentlerin su, elektrik, haberleşme ve taşıma
ihtiyacını gideren işletmeleri millileştirmeye
başladı.
Tarım sektöründe ise az çok piyasaya kapalı
işletmelerin hakimiyeti söz konusuydu. Bununla
beraber ürünlerin nisbeten elverişli fiyatlarla
satıldığı 1923-28 döneminde gerek yeni işletmeleri
kurma, gerekse eskilerini onarma ve daha verimli
tarım aletleriyle donatma yolundaki yatırımlarda
gözle görülür bir artma vardır Türkiye, tarımdaki bu
gelişmelerin yanı sıra 1929'da gümrük tarifelerinin
kontrol hakkının ele geçmesinden doğacak vergi
kaynaklarıyla, aynı yıl yürürlüğe konacak olan alt
yapı programlarının belirli oranlarda finanse edile
bileceği düşüncesiyle, 1929 yılma oldukça iyimser
girdi. Meselâ: Cumhurbaşkanı Atatürk 1 Kasım 1928'de
TBMM'nin 3. dönem
II.
toplanma yılını açarken söylediği "Efendiler vatan iktisadiyat tedbirlerinin
başında addettiğimiz muvassala faaliyetleri
önümüzdeki senelerde gözle görülür neticeler vermeğe
namzettir ..." ve 1929 senesi 1 Kasım'ında 3. dönem
toplanma yılını açarken söylediği "Ziraatte, geçen
istihsal senesi bazı mükalarda tabi tesiratten
ziyade zarar oldu. Bununla beraber vaziyet evvelki
senelerin darlığına nisbeüe umumiyetle normale
yaklaşmıştır denebilir... Ticaret sahasında normal
şeraitin tesis ve takviyesine devam olunacaktır. Bir
sene zarfında teşekkül eden Türk şirketierinin
temsil ettikleri sermaye 15 milyon lirayı
geçmektedir. Bu ve ticaret tahsili için görülen
ziyade rağbet ticarette intibahın kuvvetli
delilleridir... sözlerinden iyimserliğini izlemek
mümkündür. Hakeza dönemin Başbakanı inönü'de aynı
iyimserliği" iktisadî vaziyetimiz ümitle dolu bir
devrededir. Yedi seneden beri bazı mahdut
vilayetlerimizde az çok devam eden ve bilhassa son
üç senede ziyadesiyle darlaşan ziraat ahvali daha
müsait bir devreye giriyor...' şeklinde dile getirdi
Benzer iyimserlikler zaman zaman basında da yer
aldı. Gerçekten de 1929 Buhranı ilk zamanlardan
itibaren bizde zirai ürünlerin fiyatlarında büyük
düşüşlere sebep olmasına rağmen üretimde artma devam
etti. Bunun önemli bir sebebi fiyatların düşmesiyle
azalan gelir miktarlarının bir süre için üretimi
artırma yöntemiyle karşılamanın düşünülmüş
olmasıdır. Ancak fiyatlardaki düşmenin kontrol
edilememesi üzerine bilhassa ihraç ürünlerinden
tütün, pamuk, afyon v.b üretim sahalarında ciddi
daralmalar görüldü Hububatta fiyat düşüşü daha fazla
olmasına rağmen üretim miktarındaki azalma daha
yavaş oldu. Ancak tarım ürünleri fiyatlarındaki
hızlı düşüş, sadece tarımsal gelirleri olumsuz yönde
etkilemekle kalmadı, ekonominin bütün kesimlerinde
kendisini gösterdi Tarım sektöründe görülen
dalgalanmanın Türk ekonomisini bu kadar
etkilemesinin sebebi Türkiye'deki ithal ürünlerinin
tamamını tarım ürünlerinden oluşmasından
kaynaklanıyordu. Dönemin görgü tanıklarından A.
Hamdi Başar, tarım ürünlerindeki fiyatların
düşmesinden sosyal yapının nasıl etkilendiğini izah
ederken '...Köy gittikçe fakirleşiyor, yaşanmayacak
hale geliyordu. Hele son- Dünya buhranıyla beraber
mahsul ve bilhassa buğday fiyatlarının düşmesi
büyük bir panik husule getirmişti. Köylü mahsûlünü
satarak tohum masraflarım bile karşılayamıyor, öbür
taraftan vergiler banka faiz ve rüsumlarını ve
piyasa borçlarım ödemek için tazyik altında
kalıyordu..." demektedir. Oysa mahsûlün nisbeten
para ettiği krizden önceki dönemde köylünün yeme ve
giyinmesinde bir düzelme bir bolluk görülmekteydi
Buhranın bizdeki ilk belirtileri Türk parasının
hızla değer kaybetmesi şeklinde görüldü. Türk
parasının 1923'ten itibaren yavaş bir şekilde
seyreden değer kaybı Mayıs 1929'dan itibaren
hızlanması üzerine bir panik havası doğdu.
Türk parasının buhran yıllarında değer kaybının hızlanmasının
çeşitli sebepleri vardır. Bunları şu şekilde
özetlemek mümkündür.
1 - Savaş yıllarında mahsur ve birçok ihtiyaçtan mahrum yaşamının
verdiği endişeyle Lozan barışından sonra ithal
ürünlere karşı halkın aşırı rağbeti.
2- Yeni gümrük tarifelerinin tatbiki; Gümrük tarifelerinin yeniden
düzenleneceği tarihin önceden açıklanması, ithal
malı ile ticaret yapan bazı tüccarların kısa süre
içinde çok yüksek miktarda malı getirmelerine yol
açtı. Dönemin başbakanı İsmet İnönü tüccarların bu
telaşı için "... Masum ruhlar, kendi on liralarını
tehlikeden kurtarmak için döviz tedarikine
kalkmışlar ve herkesin aynı telaşıyla kendi on
lirasını değil evini, dükkânını, tarlasını,
istikbalini tehlikeye atacağını fark etmez
olmuşlardır..." dedi.
3- Harici borçların ödenmesine başlanacak olması
Bu husus Türkiye için siyasal bir problem de yarattı. Çünkü Türkiye
buhrana karşı alınan önlemlerden dolayı Osmanlı
borçlarının şimdilik ödenemeyeceğini, dolayısıyla
Aralık 1928'de borçların ödenmesiyle ilgili
imzalanan mukavelenin uygulanmayacağını
göstermiştir.
4- Psikilojik etkenler, asılsız söylentiler v.b sebeplerden dolayı
halkın, Türk parasının değer kaybedeceği endişesiyle
elinden çıkararak îngiliz parasıyla değiştirmeye
çalışması.
Başbakan inönü 12. 12. 1929'daki ünlü konuşmasında bu hususu
açıklarken "... kötü niyetiı ve imansız olanlar için
meydan, zehir saçacak tam bir fırsat gösteriyordu.
Devletin mübaaya ihtiyacı ileride daha fazladır.
Devlet paranın kıymetini tutabilmek için bütün
servetini sarf etmiştir. Hükümet milli parayı düşüre
düşüre sıfıra yaklaştıracak sonra az bir bedel ile
parayı piyasadan toplayıp devlet bankası açacak ve
yeni para çıkaracak gibi spekülatörlerin
propagandalarıyla, halkı Türk parasını elden
çıkarmağa yönelttiklerini..." belirtir
5- Para kredi işletmelerini ülke düzeyinde konrol edecek bir
kuruluşun bulunmaması. Cumhurbaşkanı Atatürk böyle
bir müessesenin eksikliğini önceden tesbit ederek 1
Kasım 1928'de TBMM'nin 3. dönem 2. toplanma yılını
açarken şöyle demişti: "Cumhuriyetin kâğıt
parasının değiştirilmesi hitam bulmuştur. Cumhuriyet Bankası'nın
sene zarfında açılmasına muvaffakiyetimiz, yüksek ve
esaslı icraatımıza hakikaten iftihar olunacak bir
ilave olacaktır ve 1 Kasım 1929'da "Senelerden beri
malî sahada devam eden İslahat bu seneki
faaliyetimizde de yeni mevzular bulacaktır... Devlet
bankasının teşkiline dair kanun da Türkiye Büyük
Millet Meclisi'ne takdim olunacaktır" ifadelerini
kullanmıştır. Atatürk'ün direktifleriyle 1928'de
kuruluş çalışmalarına başlanan Merkez Bankası ancak
1930'da açılabildi. Kuruluş aşamasında Alman
iktisatçıları K. Muller, ardından da Hjalmar
Schout'a, Türkiye' de böyle bir bankanın kurulması
için gerekli zemin bulunup bulunmadığı konusu
inceletildi.
6- Spekülatif faaliyetleri körükleyen yabana bankalar üzerinde
gerekli kontrolün sağlanmaması. Spekülatif nitelikli
bu bankalar kısa süre içinde 2 milyon 770 bin TL
sermaye ile 58 milyon 668 bin TL mevduat toplamayı
başardılar. Bu miktar para krizi içinde bulunan
Türkiye için önemli bir kayıptı.
7- Halkın yerli malı kullanımı ve tasarruf konusunda
bilinçsiz olması ve bazı ithal mallarına karşı
aşırı rağbeti, Başbakan înönü, bunun önüne geçilmesi
için şöyle dedi "eğer istihsalimiz kifayet
etmiyorsa ve çalışkan vatandaş ekmekle kahve
arasında muhayyer kalacaksa onun kahveyi tercih edip
dermansız düşmemesi için gücümüzün yettiği kadar
kulağına bağıracağız. Güzel lavanta sürünmüş ince
ipekler içinde Türk kızlarının cılız ve ciğeri
çürümüş hale gelmesine muvaffakat etmeyeceğiz..."
İnönü halkı tasaruf etmeye ve yerli malını
kullanmaya özendirmek İçin bizzat Atatürk'le
birlikte yerli kumaştan elbise yaptırdı. Bankalarda
tasarruf hesaplan açtırdı. Ancak halk bir süre daha
yerli malına rağbet etmediği için tüccarlar yerli
mamullerini, Avrupalı diye sattılar. Bu durum
çeşitli zamanlarda tahkikatların açılmasına sebep
oldu.
Buhran sırasında görülen bu olumsuzluklar iç ve dış
ticaret hadlerini bozdu. İthalat hacmini daralttı.
Hükümetin bütçe gelirlerini önemli ölçüde azalttı
1923-29 yıllan arasında Türkiye'nin dış ticareti,
ham madde ve tarımsal maddelerin ihracı ve her türlü
mamul maddelerin ithalinden oluşuyordu. Yapılan
ithalatın önemli bir bölümü milli ekonominin
kurulmasına kaynak teşkil eden malzemelerden
oluştuğundan 1929'dan sonra iç üretimin artmasını
sağladı
Türkiye buhrana girmeden önce Lozan Antlaşması'nın
özel şartlan sebebiyle gümrüklerine tam olarak sahip
olmamakla birlikte miktarını az da olsa artırmayı
başarmıştı. ihraç mallarına prim vermek, bir ihraç
bankası kurmak, ihraç mallarının standardizasyonunu
sağlamak bu başarının içinde sayılabilir. Alman bu
tedbirlerin yanı sıra buhran yıllarında düşen
fiyatlara karşı Türkiye birbiri ardından gelen iyi
hasılat yıllarının katkısıyla daha fazla mal ihraç
ederek buharana karşı tedbir almaya çalıştı. Bunun
sonucunda 1930'dan itibaren ihracatımızda belirli
oranlarda artma görüldü.
|