1980'den Günümüze Türkiye Ekonomisi
Prof. Dr. M. Merih Paya
1980 yılı Türkiye ekonomisinde gerçek bir dönüm
noktasını tanımlamaktadır. 19ö0'lı yıllarda, nispi
bir disiplin çerçevesinde yürütülen Türkiye
ekonomisi 1970'li yıllarda trajik gelişmelere konu
olmuştur. Bu dönemde yaşanan siyasal istikrarsızlık
ortamında Dünya ekonomisini sarsan petrol şoklarına
uyum sağlanamamış, sorunlar sürekli ertelenmiştir.
Bu dönemde, özellikle, ısrarla sürdürülen sabit kur
politikası ekonomiyi tıkamıştır.
1980 yılına yaklaşılırken ülke genelinde pek çok mal
karaborsaya düşmüştür. Çünkü sabit kur politikası
sonucu oluşan döviz sıkıntısı sanayiin ihtiyacı
olan temel girdilerin ithalatım durdurmuştur. Bu
ortamda, yani ekonomik açıdan denizin bittiği
noktada, 24 Ocak istikrar paketi uygulamaya
konulmuştur. Ancak 24 Ocak istikrar paketinin
açıldığı dönemde Dünya genelinde liberalleşme
rüzgarları esmektedir. Bu dönemde liberalleşme,
aynı zamanda petrol şoklarına bir uyumun gereği
olarak da görülmektedir. Liberalleşme eğilimleri
Türkiye'yi de etkileyince istikrar ve liberalleşme
olgulan iç içe girmiş, adeta bütünleşmiştir. Hatta
zaman zaman liberalleşme, istikrar arayışının
ötesine geçmiştir.
Konumuz 1980'den günümüze liberal eğilimli bu
istikrar arayışını değerlendirmektir. Fakat daha
önce son derece tartışmalı bir içeriği olan
"ekonomik istikrar" kavramını tartışalım. Teoride,
makro ekonomik istikrar iki şekilde tanımlanmaktadır
DBazı iktisatçılar, planlanmış tasarruflar ile
planlanmış yatınmlann çalışması halinde makro
dengenin oluştuğundan söz ederler ve ekonomik
istikrarın kurulduğunu kabul ederler.
2) Bazı iktisatçılar planlanmış tasarruflar ile
planlanmış yatınmlann örtüştüğü bazı durumlarda
bütün makro piyasaların dengede olmayabileceğini
savunurlar. Bu iktisatçılara göre makro ekonomik
istikrar; para, mal, emek, döviz gibi temel makro
piyasaların birlikte denge konumunda olmasıyla
sağlanır.
Uygulamada ise ekonomik istikrar kavramı son derece
tartışmalıdır. Uygulamada ekonomik istikrar
genellikle şu kriterler çerçevesinde oluşmaktadır.
- Fiyat istikran
- Ekonomik Büyüme
- Ödemeler Tablosu Denkliği
- Tam istihdam
- Adil Gelir Bölüşümü
- Temiz Çevre.
Bazı iktisatçılar, bu kriterleri daha da
çoğaltırken, bazı iktisatçılar, ekonomik istikrarı
fiyat istikrarı ile özdeş kabul etmektedirler.
Özellikle liberal kökenli iktisatçılarda, ekonomik
istikran, fiyat istikran ile özdeşleştirme eğilimi
çok yaygındır.
Genel eğilim ise, fiyat istikrarını önemsemekle
birlikte, bunun yanına diğer bazı kriterleri de
ilave etme yönündedir.
Şu halde, ekonomik istikrarı tanımlamak için önce
temel kriterlerin belirtilmesi gerekecektir.
Ayrıca, ekonomik istikrar tanımının netleşmesi için
belirtilen kriterlerin rakamsal olarak tanımlanması
ve bunların önceliklerine göre sıralanması da
gerekecektir.
Sorunu bu çerçevede ele alınca, ekonomik istikrar
tanımının önemli ölçüde öznel değerler içerdiği
ortaya çıkmaktadır.
Hemen belirtelim ki Türk kamuoyunda istikrar kavramı
çokça telaffuz edilmekle birlikte ciddi bir
tartışmaya konu olmamıştır. Hatta, siyasi
partilerimizin yukarıda ifade ettiğimiz anlamda
ekonomik istikrar tanımına sahip olduklarını dahi
söyleyemeyiz.
Bize göre Türkiye şartlarında ekonomik istikrardan
söz edebilmek için en azından; % 5-6 iktisadi
büyüme; % 3 civarında bir enflasyon ve 1 miyar $'ı
aşmayan bir cari açık düzeyi gerekmektedir.
Bunlardan ilki yani, büyüme hızı, tatmin edici bir
ekonomik performansın varlığına, diğerleri ise bu
performansın kalıcılığına işaret edecektir.
Bu kriterler çerçevesinde 1980'den günümüze Türkiye
ekonomisini değerlendirelim.
1987 sabit fiyatları ile 1980 yılından günümüze
ekonominin gelişme hızı aşağıda verilmektedir.
1987 Fiyatları ile GSMH'nin Gelişme Hızı
1980 |
-2.8 |
1989 |
1.6 |
1981 |
4.8 |
1990 |
9.4 |
1982 |
31 |
1991 |
0.3 |
1983 |
4.2 |
1992 |
6.4 |
1984 |
7.1 |
1993 |
8.1 |
1985 |
4.3 |
1994 |
-6.1 |
1986 |
6.8 |
1995 |
8.0 |
1987 |
9.8 |
1996 |
7.1 |
1988 |
1.5 |
1997 |
8.0 |
|
|
|
|
Aşağıda yeralan bazı OECD ülkelerinde Dolar bazında
kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla tablosu
Türkiye'deki büyümenin yetersizliğini ortaya
koymaktadır.
1980-1987 arasındaki 18 yılın ortalama büyüme hızı %
4.5 olmuştur. Kendi başına % 4.5'luk büyümeyi vasat
bir performans olarak tanımlama eğilimindeyiz. Çünkü
yüksek nüfus artışı gözönüne alındığında kişi başına
düşen gelir önemli ölçüde erimektedir.
Performans
kriterlerine uyum sağlayabilmek için Türkiye
ekonomisinin aşağıdaki tedbirlere ihtiyacı olduğunu
düşünmekteyiz.
1) Türkiye ekonomisi ciddi bir kaynak sıkıntısı
içersindedir. Bilindiği üzere bir ülke ekonomisinde
kaynaklan geliştirmenin iki yöntemi vardır. İlk
yöntem piyasalarda iradi tasarrufları uyaracak ve
bunları ekonomiye sokacak etkin bir finansal
sistemdir. Türkiye'de banka ve sermaye piyasasından
oluşan finansal sistem yetersiz olduğu gibi kendi
içinde ciddi sorunlar barındırmaktadır.
Fiyat istikrarı, gayri iradi tasarrufları
örgütleyen kamu maliyesi açısından da büyük önem
taşımaktadır. Kamu kesimi toplumu ihtiyaç duyduğu
altyapı hizmetlerini yeterli düzeyde örgütlerken
geniş ölçüde kendi kaynaklarına dayanmalıdır.
Günümüzde olduğu gibi çok yüksek faizli kredilerle
yapılan altyapı yatırımları yetersiz düzeyde
kaldığı gibi kamu kesimini ödenemeyecek düzeyde bu
borç yükü altına sokmaktadır.
Fiyat istikrarı, kamu kesiminin makul maliyetlerle
borçlanmasını sağlayacaktır. Bunu basit bir hesapla
açıklayalım. Kamu kesiminin borç yükü 30 milyar
Dolar civarındadır. Bu oranla borç yükünün yıllık
maliyeti Dünya'da geçerli faiz oranlanna göre 3
milyar Dolar bile değildir. Buna karşılık, 1988
bütçesinde 7 aylık faiz giderleri 35 katrilyon
düzeyindedir.
Şüphesiz ki, kamu maliyesinin en önemli sorunu aşırı
faizlerle şişmiş iç borç yüküdür. Ancak, sosyal
güvenlik kurumları da bütçeye küçümsenmeyecek
külfetler oluşturmaktadır.
Türk ekonomisinin gelişimini engelleyen bir diğer
unsur, mafyanın ekonomik ilişkilerdeki etkisidir.
Basından izlediğimiz ve artık şaşırma duygumuzun
kaybolmasına yol açan haberler Türkiye'de meşru
olmayan ekonomik ilişkilerin önemli bir ağırlık
kazandığını göstermektedir. Hatırlatalım ki
Rusya'nın yaşamakta olduğu büyük trajedinin
gerisindeki temel sorun, mafyanın ekonomik
varlığıdır. Rusya örneği, belirli bir noktadan
sonra mafya ile başa çıkabilmenin zorluğunu açıkça
ortaya koymaktadır.
Türkiye ekonomisinin yetersiz performansında dış
dengeler de etkilidir. Türkiye'de kayıtdışı ithalat
önemli boyutlara ulaşmış olup haksız rekabet
yaratarak döviz kaybına yol açmaktadır. Diğer
taraftan Türkiye gerçekçi kur uygulayarak aşan
büyümüş dış ticaret açığını makul düzeylere
çekmelidir. Son üç yılda Tefe ile 1 Dolar ve 1.5
DM'dan olan kur sepetinin karşılaştırılması TL'deki
aşırı değerlenmeyi ortaya koymaktadır.
|