1985 Savings & Loans Krizi
1980’lerin ortalarında yaşandığı sırada ‘1930’dan
beri ABD mali kuruluşlarının yaşadığı en büyük
çöküş’ olarak nitelenen (Curry ve Shibut, 2000: 1)
bu kriz etkilerini 1990’ların başına kadar
sürdürdü. ABD’de her yıl 100 civarı banka battı.
Asıl olarak gayrimenkul sektörüne kredi veren
finans sektöründe başlayan bir kriz olması ve ciddi
biçimde ABD’deki en büyük banka iflası salgınına yol
açması bakımından tıpkı İngiltere gayrimenkul
piyasası krizi gibi 2007 morgıç krizine yönelik
önemli bir işaret olarak algılanması gereken bir
krizdir.
Savings&Loans denen finansal kuruluşlar/ya da
‘banka’lar, başka ülkelerde de benzeri bulunan ama
büyük ölçüde ABD’ye özgü bir türdü. Bir adları da
‘thrift’ idi.
Bunlar bir cins kooperatif-banka sayılabilirdi.7
Yerel kuruluşlardı. Borç verme olanakları yasal
olarak büyük ölçüde sadece ev kredilerine yönelikti.
Mevduatları 40 bin $’a kadar devlet tarafından
sigortalanmıştı. 1966’dan beri de yıllar boyunca
Regulation Q denen yasal çerçeve içinde
kredilerinin faiz tavanı %5,5 ile -yani o zamanki
banka kredi faizlerinin %0,25 üzerinde
-sınırlandırılmıştı. Bu kuruluşlar kendi
yerellikle-rinde zaten iyi tanıdıkları insanlara
kredi veriyor; ciddi de bir risk almıyorlardı.
ABD’de FED’in başına geçen Paul Volcker 1979’da
%13,3’e varan enflasyonu ve onunla birlikte
fiyat-ücret-fiyat tırmanışı şeklinde giden sarmalı
durdurmak için ilk iş olarak faizleri yükseltti. Bu
durum S&L’lar için ciddi bir sıkıntı kaynağı oldu.
Artan faizler nedeniyle mudi kaybetmeye
başlamışlardı. Yasal olarak hala verebilecekleri
kredinin sınırı belliydi. Ama bankalar vb artık daha
yüksek faizlerle borç verebiliyordu. Öyle olunca da
S&L’ların fon kaynağı olan yerel müşteriler de
bankalara kayıyordu.
Çare olarak deregülasyon S&L kuruluşlarını da kapsar
hale getirildi. Tıpkı aynı yıllarda Türkiye’deki
bankerler gibi bazı S&L’lar gazete ilanlarıyla para
toplamaya başladılar. Sıfırdan başlayan kuruluşların
bir iki senede dev boyutlarda ulaştığı gözlendi.
Her yerde S&L’ların yarattığı konut kredilerinin
hızına yetişmeye çalışan inşaat faaliyetleri
sürüyordu. Aslında 1970’lerin enflasyonunun
yarattığı bir gayrimenkul modası zaten vardı.
Bankalar tüm dünyada biraz da mevcut -enflasyon
nedeniyle sermaye erimesi, 1980 başlarındaki faiz
serbestliği nedeniyle tüm dünyada yükselen faizler
ve ‘azgelişmiş ülkelere, özellikle Latin Amerika’ya
verilen borçlardan uğranılan zararlar- zor
durumlarından kurtulmak için gayrimenkul sektörüne
hücum etmişler, kredilerini buraya
yönlendirmişlerdi.
“Değişim ani ve göz alıcıydı. 1980’ler öncesi ABD
bankalarının gayrimenkul kredileri portföylerinin
%10’undan daha azken, 1980’lerin ortalarına
gelindiğinde bazı bankalar kredi portföylerinin
%50-60’ını gayrimenkullere hasretmişlerdi.
‘Gayrimenkulde hareket var’ deniyordu. ‘Finansör
varsa inşaatçı da vardı’ Gayrimenkul fiyatları hızla
yükseldi. Ve bankaların durumu çok iyi gözükmeye
başladı. (...) Bankaların cömert kredi politikası ve
ev fiyatlarının enflasyo-nist fiyatlandırılması
gayrimenkul sektöründe bir inşaat maniası
ortaya çıkardı. Bir süre sonra bu hastalık dünyanın
bütün gelişmiş ekonomilerini etkileyecekti.”8
(Seidman, 1996: 58)
Kısa sürede inşaat arzları talebi aştı ve ortalık
yarım kalmış ‘condo’ tabir edilen konutlarla doldu.
Burada dikkat edilmesi gerek bir şey de inşaat
arzlarının ille de gerçek yapılaşma niyetlerine
işaret etmemesiydi. Toplanan para inşaatlara harcan-madığı
için de bu inşaatlar yarım kalmaya mahkumdu. Birçok
S&L için bu süreç varlıklar ve yükümlülükler
arasında ciddi bir vade uyumsuzluğu (mismatch)
anlamına da geliyordu. ‘Dışardakiler’den
topladıkları kısa vadeli fonları, ‘içerdekiler’e (insiders)
uzun vadeli olarak plase ediyorlardı. Bekleneceği
gibi sistem çökmeye mahkumdu ve çöktü. Aniden doğup
hızlı yükselen bir S&L olan Empire S&L battı.
Empire’ın çö-küşü aslında yeni doğmakta olan bütün
bir S&L sektörü finans imparatorluğunun da çöküşünü
tetikledi. 500 civarında S&L battı. Bir o kadarı da
devletçe başka kurum-larla birleştirilip ortadan
kaldırıldı.
S&L krizinin yarattığı zararın büyüklüğü
tartışmalıdır. Kimileri 100 milyar $’dan az kimileri
ise 500 milyar $’dan fazla tahmin yapmaktadır (Mishkin,
1992: 70). FDIC’in resmi açıklamasına göre ise
doğrudan kriz nedeniyle 1986-95 arasında batanların
sayısı 1043 adetti ve bunların varlıkları 500 milyar
doları aşıyordu. Hükümetin tasfiye sürecinden sonra
halühazır değer hesaplarıyla yapılan FDIC’in resmi
ma-liyet tahmini 152 milyar $’dır. Bunun 29,1 milyar
$’ı S&L’ların kaynaklarından karşılanırken, zararın
%81’i yani 123,8 milyar $’ı ise ABD’li vergi
mükellefinin cebinden çıkmıştır (Curry ve Shibut,
2000). S&L’ların böyle göz göre göre usulsüzlük
yapabil-mesinde devlet yöneticilerin payı büyüktü.
Örneğin Lincoln S&L’u California’dan tam 5 senatör
destekliyordu. Bunlardan biri de Obama’nın son
seçimdeki rakibi John Mc Cain’den başkası değildi.9
S&L kuruluşlarının çöküşünün 2007 krizine giden
yolda birden fazla kanaldan etkisi oldu. Bir
tanesine değinelim: S&L’lar çökünce onların borçları
ikincil piyasaya düştü. Ve fiyatları da tıpkı
1982’deki diğer banka borçları gibi değerlerinin çok
altın-da satıldı. Dönem daha önce anlattığımız kimi
sebeplerle menkul değer borsalarının ve yatırım
bankacılığının yükselişi devriydi. En büyük borsa
aracı kuruluşlarından Salomon Brothers fırsatı ilk
görenlerdendi. Buradaki borsacılar, S&L’ların morgıç
borçlarını yok pahasına satın aldıktan sonra
bunların değişik kalite ve özellikte çok sayıda
çeşidini birada harmanlayıp, yeniden paketleyerek
onları yeni menkul değer-ler kılığına soktu.10
İşte 2007 Morgıç Krizi’nde başrolü oynayan
‘yapılandırılmış’ fi-nans ürünleri tarih sahnesinde
ilk kez önemli bir rolde böyle boy gösterdiler. Bu
tür ürünler ortaya çıkıp daha önceden belli bir
kabul ve yaygınlık kazanmasaydı 2001-2007 morgıç
balonu ne bu kadar uzun sürer –dolayısıyla bu kadar
çok şişebilir- ne de dünyaya bu kadar çok
yayılabilir, bu kadar büyük reel etkilere sebep
olabilirdi.
S&L krizinde daha sonra 2007 krizinde ortaya
çıkacak, finansal inovasyonun adaptasyonu zorlayıcı
etkisi, emtia fiyatları (örneğin petrol) ve faiz
oranlarındaki ani oynaklıkların etkisi, devlet
kurumlarının yasalarla oynayışları ayrıca yasaları
kasıtlı olarak esnek ve gevşek uygulayışları (buna ‘forbearance’
deniyordu) gibi pek çok ortak yön vardır. Ama S&L
‘felaketi’ aslında yaşanmayan bir başka felaketin
üstünü örttü. O da ABD’nin en büyük bankalarını
batmanın eşiğine getiren olaylardı.
“Ticari bankaların da başı ciddi olarak dertteydi.
Üstelik bu durum S&L ‘lar meselesinden daha da baş
ağrıtıcıydı; çünkü bankalar ekonominin hem daha
büyük hem daha önemli bir sektörüydü. 1980’lerin
sonları bankaların Büyük Bunalım’dan beri
geçirdikleri en kötü dönemdi. Yüzlerce küçük ve
orta büyüklükte banka batmıştı ve Citibank ve Chase
Manhattan gibi devler de zor durumdaydı. Bütün bu
bankaların sorunu tıpkı S&L’lar gibi çok fazla spekü-latif
kredi vermiş olmalarıydı. 1980’lerin başlarında bu
büyük bankalar Latin Amerika borçları üzerinde kumar
oynadılar. Ve bu borçlar ödenemeyince bu kez amatör
kumarbazlar gibi belki kare ası yakalarız umuduyla
bu kez ticari gayrimenkul kredilerine, bütün bir
sektörü de beraberlerinde bu tür gayrimenkulün
sarhoşluğuna (binge) sürükleyerek, daha da büyük
para yatırdılar. Gayrimenkul sektöründeki hızlı
büyümenin (boom) kaçınılmaz çöküşü bankaları
gerçekten de fena sarstı.” (Greenspan, 2008: 117)
Yukarıdaki alıntı 2007’ler için yazılmadı; olaylar
1980’lerin sonlarında geçiyordu. Yani finans
kuruluşlarının o zamanlar örneğin LBO’lar gibi yeni
borsa yöntemleri ile gayrimenkul kumarına
katılmaları ilk kez 2000’li yıllarda olmadı. Her
şeye rağmen devletin aşırı müdahalesi, biraz da
şansın yardımıyla bu sektörde muazzam zararlara
rağmen olay krize dönüşmedi; bir cins ‘soft
landing’ yaşandı. Sonra da 1990’larla gelen
ekonomik gelişmeyle de riskler ortadan kalktı. 2007
krizinde ticari bankalar bu deneyimin dolaylı bir
sonucu olarak doğrudan gayrimenkul spekülasyonuna bu
ölçüde katılmaktan kaçındılar. Bu kez yatırım
bankaları öne çıktı. 1980’lerin sonu ve 90’lar aynı
zamanda S&L gibi veya yerel bankalar gibi küçüklerin
batmaya bırakıldığı büyük devlerin ise kurtarıldığı
ilk büyük dönemdir. Bundan sonra ‘batmak için çok
büyük’ kavramı devletin ekonomiyi düzenleyici
kurumlarının adeta yazılı olmayan bir kanunu haline
geldi
|