2008 Global Finansal Krizi ve Sonrası
Uluslararası fınansal sistem ile ilgili olarak yukarıda açıklanmaya
çalışılan tarihi süreçte mali piyasalarda meydana
gelen krizler, mevcut sistem ile ilgili sert
eleştirileri de beraberinde getirmiştir.
Bu eleştirilerden biri de Dünya Bankası'nda 1997 ve
2000 yılları arası başkan yardımcı ve baş ekonomist
olarak da çalışan dünyaca ünlü Nobelli iktisatçı J.Stiglitz'ten
gelmektedir. Stiglitz 2003 yılında kaleme aldığı
"küresel fınansal sistem nasıl reforme edilir" adlı
makalesinde; Global fınansal sistemde bir şeylerin
yanlış gittiğini, fonların, bu fonların bol olduğu
zengin ülkelerden fon açığı olan ülkelere doğru
gitmesi gerektiğini; böylece küresel ekonomik
istikrara yardım edeceğini ancak mevcut sistemin
bunu sağlamaktan uzak olduğunu belirtmektedir. Bunun
sonucunda fınansal krizlerin olağan hale geldiğini
ileri sürmektedir. Öyle ki; sorulması gerekenin kriz
olup olmayacağından çok, nerede olacağıdır. Bir
hesaplamayla geçtiğimiz 35 senede 100 tane krizin
olduğunu ve görevi küresel fınansal sistemin
istikrarını sağlamak olan FMF'nin meseleleri daha da
kötüleştirerek başarısız olduğunu ifade etmektedir.
(Stiglitz, 2003
http://hir.harvard.edu/index.php?page=article&id=l
102 30.12.2009)
Mevcut sistemin fonları varlıklı ülkelerden fakir ülkelere
yönlendirmek yerine Amerika'yı, dünyanın en büyük
borçlu ülkesi haline getirdiğini işaret etmektedir.
(Stiglitz, 2003
http://hir.harvard.edu/index.php?page=article&id=1102
30.12.2009)
Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere akan özel kesim
fonlarının büyük miktarlara ulaştığı ve bir anlamda
kamu kesiminin yerini aldığı yeni bir çağın
müjdelendiği bu döneme eleştiri getirirken, bu
eleştirisinde bu fonların çok az ülkeye özellikle de
Çin'e gittiğini ve mevcut fonların çokça ihtiyaç
duyulan çevre, sağlık ve eğitim gibi alanlara
yönelmediğini belirtmektedir. Bu fonları, işler
iyiyken gelen fakat işler kötüyken kaçan spekülatif
amaçlı sıcak para olarak nitelendirmektedir. Bu tip
fonları da ekonomik dalgalanmaların en önemli
sebepleri arasında görmektedir. (Stiglitz, 2003
http://hir.harvard.edu/index.php?page=article&id=1102
30.12.2009)
Esasında burada suçlanması gerekenin bu fonların sahiplerinin değil
de Amerikan hazinesi ve IMF olması gerektiğini
vurgulamaktadır. Bu iki kurumun da gelişmekte olan
ülkelere, piyasalarını bu tip spekülatif para
akımlarına açmaları halinde istikrara
kavuşacaklarına dair verdiği güvencedir. Ancak bu
denli bir piyasa liberalizasyonu gelişmekte olan
ülkeler için de büyük risk içermektedir. (Stiglitz,
2003
http://hir.harvard.edu/index.php?page=article&id=l
102 30.12.2009)
FMF piyasa ekonomisi mucizesinin her türlü sorunu
çözebileceği ileri sürmektedir. Ancak FMF'nin bir
anlamda fikir babası sayılan Keynes, ekonomik bir
çöküş olduğunda para politikasının ekonomiyi rayına
sokmada yetersiz kalacağını, devletin harcamalarını
artırmasının ya da vergileri düşürmesi gerektiğini
söylemektedir. Para piyasasının eksikliğinden
dolayı, bazı ülkelerin mali genişlemeyi finanse
edecek fonlara ulaşmada sıkıntıya düşeceğini bu
yüzden de zorluğa düşen ülkelere fon temin edecek
uluslar arası kurumlara ihtiyaç olacaktır.(Stiglitz,2003
http://hir.harvard.edu/index.php?page=article&id=l
102 30.12.2009)
Ancak, ekonomik krizleri çözmek için mali genişlemeye imkân vermek
yerine IMF, ekonomik düşüşleri daha da kötüleştiren
aksi politikalara ülkeleri zorlamıştır. (Stiglitz,
2003
http://hir.harvard.edu/index.php?page=article&id=1102
30.12.2009)
Küresel finansal sistemdeki başarısızlığın merkezinde uluslararası
rezerv sistemi gelmektedir.Ülkeler ihracatlarına
olan talebin azalması ve dış yatırımcıların
güvenlerinde bir azalış meydana gelmesi ihtimaline
karşılık önemli miktarda rezerv tutma yoluna
gitmektedir.Bugün ülkeler çeşitli şekillerde altın
ve Amerikan hazine bonosu dâhil rezerv tutmaktadır.
Amerika kendi bonolarına olan talepten
kazanırken,gelişmekte olan ülkelere ise maliyeti
yüksek olmaktadır.Örneğin fakir bir ülkedeki
şirketin Amerika'daki bir bankadan %18 faizle 100
milyon dolar borç aldığını düşünelim.Rezerv
politikası gereği de ülkenin 100 milyon dolar rezerv
tutmak istediğini ve bunu da Amerikan hazine bonosu
olarak tuttuğunu düşünelim. Yıllık 18 milyon dolar
faiz öderken borçlanma gereği, Amerikan hazine
bonosu getirişi ise 1.25 milyon dolardır.Fakir
ülkeden Amerika'ya 16.75 milyon dolar net transfer
olmaktadır.(Stiglitz, 2003
http://hir.harvard.edu/index.php?page=article&id=l
102 30.12.2009)
Global Finansal sistemde ortaya çıkan bu çarpık durum, gelişmekte
olan ülkelerin yüzleşmek durumda olduğu bir durum
olmakla beraber, nihayet gelişmiş ülkelerin de 2008
yılında bir anlamda mevcut sistemin kurbanı olduğu
ortaya çıkmıştır. Sistemin tekrar sağlıklı bir
şekilde işlemesi için bir takım paradigmaların
değişmesi gerektiği yönünde uzun zamandan beri dile
getirilen ancak uygulamaya konulması hususunda çabuk
davranmayan batılı otoritelerin de artık durumun
ciddiyetinin farkına varmış oldukları yaptıkları
konuşmalardan da anlaşılmaktadır.
Paradigma değişimini öneren kişilerden biri olan
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet, 2009 yılı
başlarında yaptığı bir konuşmada, bir önceki
paradigmanın nispeten kısa dönem piyasa dengesine
dayalı olduğunu ifade ederken, yeni paradigmanın şu
3 temel düşünceye dayanması gerektiğini
belirtmiştir.
• Kararlı ve kararsız dengeyi ayırt etmemizde daha kararlı
olmamızı gerektirecek orta ve uzun dönemli bir
sürdürebilirlik fikri.
• Şoklara dayanıklılık. Belirli bir fınansal durumun
sürdürülebilirliği hangi seviyede olursa olsun
şoklara dayanıklı olunması gerekmektedir, Bu
şokların sadece ekonomik ve mali çevreden
kaynaklanmayacağı gibi, jeopolitik çevreden de
gelebilecek ya da doğal afetlerce de
tetiklenebilecektir. Dayanıklılık bu yüzden
zorunludur.
• Holizm (bütüncü yaklaşım).Mevcut küresel fınansal
sistem, ihtiyatlı uygulamalar, muhasebe kuralları,
denetim kalitesi, likidite , risk yönetimi ve kredi
değerlemesi gibi birçok faktörün uygun şekilde
yönetilmesine bağlıdır.Bu holistik yaklaşım belli
başlı unsurları kapsamalıdır, yani uzun dönem
sürdürebilirlik, genel makro politikaların
dayanıklılığı ve ekonomik ve fınansal
istikrarsızlığın en önemli sebeplerinden olan büyük
iç ve dış dengesizliklerin kararlı
şekilde ortadan kaldırılması.
(Trichet, 2009
http://www.bis.org/review/r090116a.pdf
10.10.2009)
Amerikan Merkez Bankası FED'in Başkanı Ben Bernanke Dış İlişkiler
Konseyinde yaptığı konuşmada Finansal Sistemi bir
bütün olarak düzenleyen bir strateji olması
gerektiğini; özellikle bankaların güçlü ve efektif
düzenleme ve denetiminin, sistemik riski düşürmek
için olmasına rağmen bu amaç için yeterli olmadığını
belirtmektedir. Bu stratejinin 4 önemli kriteri
olarak;
• Batmayacak kadar büyük ya da birbiriyle bağlantılı
diye düşünülen fınansal kurumların problemlerini
görmek gerekecektir.
• Finansal sistemin altyapısını oluşturan sistemleri,
kuralları ve anlaşmaları, problemli zamanlarda
sistemin işlemesi için güçlendirmelidir.
• Ölçüsüz dönemsel nitelikliliğe (procyclicality)
neden olmamasını sağlamak için düzenleyici
politikalar ve muhasebe kuralları gözden
geçirilmelidir.
• Sistemik riski izlemekle görevli bir
otoritenin, fınansal sistemi şu an
yaşadığımız krizlere benzer krizlerden koruyup korumayacağının
üzerinde düşünmek gerekecektir.(Bernanke,2009
http://www.cfr.0rg/publicati0n/l8733/
26.04.2010)
|