21. Yüzyıl (Bilgi Çağı) ve İslamiyet
Dr. İ. Ertan Yülek
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (H.Ş.)
Bilgi çağı ile
dine, özellikle İslamiyet'e yönelme birbiriyle
örtüşmektedir. Önümüzdeki çağ bilgiye hakim olanın,
diğerlerine nazaran çok üstün durumda olacağını
işaret etmektedir. İslamiyet'in ilme ve bilgiye
verdiği değer, İslamiyet'i bilenler için aşikardır.
Bu noktadan hareketle, "Bilgi Çağı"nın aynı zamanda
"İslam Çağı" olacağı düşünülemez mi? (E. Y.)
Bu yazı, uzun zamandır düşündüğüm bir konuyu dile
getirmek amacıyla yazılmıştır. -Beni bir mühendis
olarak bu yazıyı yazmaya yönelten ve adeta mecbur
eden unsur, dünyada ve Türkiye'deki gelişmelerin
zorlamasıydı. Mesleki ilgi alanımın oldukça dışında
olan bu konu hakkındaki bu kısa deneme, konuya ilgi
duyanlar için bir giriş mahiyetindedir. Şüphesiz bu
konu ile yakından alakadar olacak kişiler bu konuda
ciltler dolusu kitap yazılabileceğini takdir
edeceklerdir.
"Bilgi Çağı", "Zenginliklere ulaşmanın başlıca aracı
olarak bilgi", "Bilgi tabanlı örgütler", "Bilgi
İktisadı", son birkaç yıldır bu, ve benzeri yeni
terimlerle karşılaşmadığımız neredeyse tek bir gün
geçmiyor. Kuşkusuz bunlar boş sözler değil ve
"akıllı biletler", "İnternet bankacılığı", "bilişim
kurultayları" gibi birkaç yıl öncesine kadar hayal
bile edemeyeceğimiz yenilikler artık günlük
hayatımızın birer parçası haline geliyor.
Çocuklarımız bilgisayarı, bu eşsiz bilgi, iletişim
ve yenilik aracını kullanmayı ve kendi
varlıklarının bir uzantısı haline getirmeyi
inanılmaz bir çabuklukla öğreniyorlar.
Yaygın kullanımıyla, çağımızın "Bilgi Çağı" olduğu
söylenmektedir. Bu çağda yaşayan toplumlar ise
bilgi toplumlarıdır. Bu terim; İngilizcedeki "Infomıation
Society"nin Türkçe karşılığı olarak
kullanılmaktadır. Halbuki bunun daha doğru Türkçe
karşılığı "Bilgilendirme Toplumu"dur. Yani, bilgiye
ulaşmanın çok kolay olduğu bir ortamı ifade
etmektedir. Diğer bir deyişle, "Information Society"
ile ifade edilmek istenen mana, bir yönüyle,
bilgisayar, mikro elektronik ve iletişim'
teknolojisindeki yenilikler ve bu yeniliklerin,
bilginin etkin kullanımında sağladığı desteği, öbür
yönüyle de Information kelimesinin içerdiği ve
talepkar olan kitlenin pasif bir biçimde üretilen
bilginin alıcısı konumuna gelişini ve zihinlerin
biçim-lendirilişini ifade etmektedir.
Maddeci (eşyacı) bir aklın ürettiği, "Müspet ve
Tecrübeye dayalı İlim" olarak bildiğimiz, pozitivist
ve deneyci bilimsel bilginin, dünyaya, insan
zihnine ulaşan tek yol olarak girişiyle yaşanmaya
başlayan, "Bilim ve Din Karşıtlığı" henüz yeterince
aşılmış bir olgu değildir.
Bugün, bilgi çağı olarak nitelendirilmeyi hak eden
şartlarda egemenliğinin gücü ve kapsamı çok daha
artan Bilimsel Bilgi, 17. yy.dan bu yana Avrupa
merkezli bilimsel gelişme süreci içinde oluşan
bilim-din karşıtlığının, bütün dünyada zımnen de
olsa kabul gördüğü sürecin bundan böyle de din
aleyhine gelişmeye devam edeceği düşünülebilir.
insan zihnini ikiye bölen bu anlayış; ülkemizde hem
dine karşı, hem de dindar olanların ortak
anlayışıdır. İlerlemenin, kalkınmanın doğaya ve
topluma egemen olmasıyla mümkün olacağını savunan
anlayış ile bilimsel bilginin bu rolünü kabul eden,
fakat, dini (manevi değerleri) bu süreçte bir
manivela olarak gören anlayışın, nihai amaç
bakımından birbirinden hiçbir farkı yoktur. Eğer
temel hedef, insan varoluşunun nihai amacından
bağımsız, salt insanın çıkarlarına hizmet eden bir
kalkınma, ilerleme ise bu durumda dini bir kenara
atmamak için hiç bir sebep yoktur. Bu amaçlar için
dini muhafaza etmenin faydası olmadığı açıktır.
Dolayısıyla doğayı ve insanı yorumlamada hakimiyet
kuran bilimsel bilgi; doğayı dönüştürme ve toplumu
yönlendirme işlevini de tekelinde bulunduruyor. Bu
bilimsel bilginin, toplumsal değerlerden,
siyasetten ve iktidar ilişkilerinden bağımsız,
özerk bir faaliyet olduğu söylenegelmiştir. Ancak
belirtilen anlamda bilimsel bilginin, böylesi bir
bağımsız özerk tabiatı olmadığı, aksine insan şuuru
üzerinde denetim ve hakimiyet kuran bir toplumsal
aracın parçası durumunda işlev gördüğü açıktır.
Ancak, insan zihnini ikiye bölen ve bir bölümünde
bilimsel bilgi ve diğer bölümünde dini inancı
barındırmaya çalışarak her birine ayrı bir işlev
yükleyen anlayışın, geçmişte olduğundan farklı
olarak, Enformasyon Toplumunda hiçbir şansı
olmayacaktır. Bu durum insanı, toplumu ve evreni
yorumlamada, dini referans alanların şimdiye kadar,
bilimsel bilgi karşısında aldıkları pozisyonu
değiştirmeleri gereğine işaret eder. Alınacak yeni
pozisyonda ilk kavranılması gereken şey; "Bilimin"
toplumsal değerlerden, siyasetten ve iktidar
ilişkilerinden bağımsız, özerk bir faaliyet
olmadığı ve toplumsal yaşam açısından bilgi ile
inanç arasında kurulan ayrım çizgisinin hiç de öyle
belirgin bir çizgi olmadığıdır.
Dinin yerini bilimin tutacağı düşüncesi, yukarıda
değindiğimiz çarpık gelişmenin ürünüydü. Oysa bilim
kuruluşu ve işleyişi itibariyle Din'le karşı
karşıya konulmaz yapıdaydı, çünkü, din-dışı bir
gelişme göstermiş olsa bile, bilim,
nesnenin.nesneyle münasebetini incelerken iyi ve
kötü ayrımı yapmayı, güzele ve çirkine mesnet
sağlamayı, hayır ve şer hakkın-da değer yargısı
getirmeyi öngörecek bir yapıdan yoksundu. Bugün
artık aklı başında herkes için dinle bilimin
çatışması söz konusu olmaktan çıkmıştır. Bilimin
kendini yerleştirdiği alan, aşağı yukarı İslam'ın
ona tanıdığı alandır; "matematik denklemler" artık
doğayı değil, onunla ilgili bilgimizi gösteriyordu,
bu demektir ki, yüzlerce yıldan beri yapılageldiği
üzere, doğayı anlatmaktan vazgeçilmiştir. Oysa on
yıl öncesine kadar bu, bütün kesin bilimlerin doğal
amacı sayılmaktaydı Doğayı anlatmaktan vazgeçmek
demek tabiatın mahiyetini açıklamaya girişmenin
bilimin sınırı dışında olduğunu kabul etmek demek
değil midir'
Bu noktada bir hatıramı anlatmadan geçemeyeceğim:
"1970 yılında Komünizmin en haşmetli devrinde
Sovyetler Birliği'ne gitmiştim. Orada kaldığını üç
ay içerisinde, materyalist ve tam bir pozitivist
anlayışın hakim olduğu, dinin 1920'lerden beri
dışlandığı bir ateist toplumda, dini olmayan
spiritüalist bir anlayışın rejimin itici ve
geliştirici bir gücü olduğunu gördüm.
Aynı yılın Aralık ayının görülmedik derecede güzel
ve ılık bir gecesinde, ateist rejimde doğup büyüyen
ve yetişen, dünyaca meşhur kristal fizikçisi,
değerli dostum, merhum Hudu Mehmedov ile Bakü'de,
Hazer'in kıyısında bulunan şirin bir parkta, kah
oturarak, kah yürüyerek, sabahın ilk ışıklarına
kadar ilim ve din üzerine münakaşa demiyorum ama
sohbet ettik. Sonuçta ikimiz de aynı noktalarda
buluştuğumuzu farkedince rahmetli: "Ya Er-tan bey,
görüyorsun ki ilimle de aynı noktaya geliniyor."
dedi. Bunun üzerine ben de, " Evet doğnı Hudu bey,
ancak ben kendimi bildim bileli, de ki, 7 yaşından
beri aynı fikirlere sahibim, siz ise, bu hakikate
ancak 35 yaşında ulaşabildiniz." Ve ilave ettim;
"Hem herkesi Hudu bey gibi büyük bir alim ve
yaratılışın sırrı ile alakalı bir kristal fizikçisi
yapmak mümkün değildir."
Buradan çıkan sonuç aşikardı. İslamiyet, ilime
gerçekten büyük önem vermektedir, İlim asla gerçek
din İslamiyet ile çatışmıyor, aksine ilim nihai
amacının bilginin gerçek sahibini bulmak olduğunu
idrak ederek, onun haklılığını ortaya koyuyordu.
Dünyadaki semavi ve dünyevi dinler ile, felsefi
akımların hiçbirisi, ilime, bilgi edinmeye ve
bilgiye islam dini kadar önem vermemiştir. Kur'an-ı
Kerim'in ilk ayeti, Allah'ın ilk emri, dolayısıyla
islam'ın anahtan "oku" olmuştur.
islam Dininin ilime verdiği önemi ve bu konuda ne
kadar teşvik edici oluşunu yüce kitabımız Kur'an-ı
Kerim'de bir çok yerde görebilmekteyiz;
"Kime de hikmet verilmişse ona çokça hayır
verilmiştir." (Bakara, 269)
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Ez Zümer,
6)
"Ve onlardan bilgide derinlik kazanmış olanlara...
Büyük bir mükafat vereceğiz." (Nisa, 162)
"Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim
verilenleri derecelere yükseltir." (El -Mücadele,
11)
"Rabbim benim ilmimi artır, de" (Taba, 114)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) de insanları ilime
teşvik etmiştir:
"Alimler, enbiyanın varisleridir."
"İlim talebi, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.
"
"Yeryüzündeki alimler gökteki yıldızlar gibidir."
"Hoş geldin itim öğrenmek isteyen. Melekler, ilim
öğrenene sevgilerinden dolayı kanatlarını açarak,
etrafında göğe kadar yükselen bir halka meydana
getirirler."
"Alimin abide üstünlüğü, benim sizin en alt derecede
bulunanıza olan üstünlüğüm gibidir."
Bu konuda daha bir çok ayet ve hadis yazmak
mümkündür.
Öte yandan, Kur'an-ı Kerim'i sırf bilimsel açıdan
ele alarak incelediğimizde, onun bize insanlar
tarafından keşfedilmeden çok önce haber verdiği
bilimsel gerçeklerden dolayı hayrete düşmemek
imkansızdır.
1-) Kainatın Yaratılması: "Sonra (Allah'ın iradesi)
göğe yöneldi; o zaman gök duman halinde idi."
(Fussilet, 11)
"inkarcılar bilmezler mi ki, göklerle yer birbirine
bitişik idi; onları biz ayırdık ve canlı her şeyi
sudan yarattık. Hala iman etmezler mi?" (Enbiya, 30)
2-)Dünyanın Dönüşü: " Gök cisimlerinden) her biri,
kendine mahsus hareketiyle, bil yörünge üzerinde
yüzerler." (Yasin, 40)
3-) Güneşin Sonu: " Güneş dürülüp sarıldığı veya
körletildiği zaman" (Tekvir, 1)
içinde bulunduğumuz sistemin merkezi olan güneşin
sonunu da Kur'an onbeş asır öncesinden haber
veriyor. Hem de ilmin şimdi varabildiği gerçeklerden
daha çarpıcı ve ibretlerle dolu olarak.
Bilgi yaratılıştaki ilahi müdahalenin tanınmasıdır.
Bilime varan, bilmede tanınan şey aynı zamanda
unutulan şeydi. Çünkü insanlar bir şeyi tanımakla
onu kendi elleri altında da-ha kolay
tutabileceklerini sanırlar. Oysa ki, "Bilgi",
birşeyi tanımakla onun gerçek sahibini tanımayı
öğretir. Bu yüzden:
"Allah'tan Kulları içinde ancak alimler,
(gereğince) korkar." (Fatır, 28)
"Biz insanlara mesel söyleriz, onları ancak alimler
anlar" (Ankebut, 43)
işte çeşitli sebeplerden dolayı Kur'an-ı Kerim'deki
bu ilahi mesajlara ulaşılamamış, insanlık bu
mesajların içeriğinden yüzyıllar boyu malınım
kalmıştır. Şimdi entelektüel sermayenin gerçek
zenginlik kabul edildiği, gayret ve çabaların artık
"bilgi" için yapıldığı çağımızda, Kur'an-ı Kerim'in
ne dediğine ulaşmak bir an meselesi olup, bunu kimse
engelleyemeyecektir. Toplumlar artık bilgiye nasıl
ulaşacaklarını bilmektedirler.
Internet'e veya benzer bilgi bankalarına, Kur'an-ı
Kerim'in bütün ayetlerinin meali, hadislerin içerik
ve anlamları geçirilecek ve bunlar sadece Müslüman,
mütedeyyin insanlar için değil, her dil, din ve
ırktaki toplumların her katmanındaki insanların
rahatlıkla ulaşıp, referans alabileceği bilgiler
olacaktır. Dolayısıyla insanlardan bilgiyi
(gerçekleri) saklamak mümkün olmayacak, İnsanlar
yanıltıcı bilgilere muhatap olmayacaklardır.
Bilginin gerçek değerini kavrayan ve bunu en iyi
şekilde kullanan dünyaya hakim olacaktır.
Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin müjdesine
göre, İslam'ın engellenemez uyanışı gelişmeye devam
edecek ve XXI. Asır İslam ve iman asrı olacaktır.
Şöyle diyor Bediüzzaman:
"İslamiyetgüneşinin tutulmasına, inkişafına ve
insanlığı nurlandırmasına mani olan perdeler
açılmaya başlamışlar. Kırk beş sene evvel o fecrin
emareleri göründü. Yetmiş birde (Miladi 1951) fecr-i
sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i
kazip'de olsa. otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık
çıkacak."
Sanki birileri, yıllar öncesinden günümüzde
olanların ve gelecekte olacakların haberini
veriyor.
Yaşadığımız dönemde şahidi olduğumuz tslami
gelişmeler, bu yıllar öncesinin müjdelerini
doğaılayan birer ipuçlarıdır. Bilgiye ulaşma gelişip
kolaylaştıkça, kimilerinin bir takım konulara karşı
olmasının sebepleri ortadan kalkıyor ve sebepleri
ortadan kalkan bu konuların incelikleri insanları
cezbediyor. Dolayısıyla önceleri bağnazcasma uzak
durdukları o fikirlere hayranlıkla sahip çıkarak,
onların savunucusu duaımuna geçiyorlar. Her alanda
kendini ispat etmiş yüzlerce değerli insan İslam'a
koşuyor, uzun yıllar süren arayışları İslam ile
nihayetleşiyor, Porf Dr. Roger Gara-udy'den (Reca
Carudi), Cat Stevens'a (Yusuf İslam), Prof. Dr.
Matırice Bucaille'den Art Bla-key (Abdullah Bin
Buhayna)'ya kadar kendi alanlarında en yüksek
seviyeye gelmiş kişilerin, araştırmaları sonucunda
varabildikleri yegane nokta İslam olmuştur. Nitekin),
gelecekteki İngiltere kralının (ki o kral İngiliz
kilisesinin başıdır) eski eşi Diana'nın Müslüman
olacağını ve bir Müslüman ile evlenmek
İsteyeceğini, 50 yıl önce kimse düşünemezdi. Aynı
şekilde, müstakbel kral Charles'in,
Cambridge'deki Islami Araştırmalar Merkezinin
başkanlığını yapacağını da kimse hayal bile
edemezdi.
Bilim ve onun uygulaması olan teknoloji, pozitivist
bir şekilde kendi mecrasında gelişerek, tabiri
caizse, harikalar meydana getirerek, doğaya sahip
olup, kendisini bu hale getiren insana bile meydan
okuyor ve bireyler, onları r. getirdiklerini ve
getireceklerini insanoğlunun ortak kullanımına
imkan verecek înfor-matique (Bilgi edinme) ve
bilgiye doğru ve süratli ulaşma ortamını
hazırlamakla meşguldür.
İlim, teknoloji ve bilgi entelektüel birer
sermayedir. Ancak buna ulaşabilenler onun
nimetlerinden istifade edebiliyor. Tıpkı yer
altında bulunan bir petrol, doğal gaz veya altın
madeni vs.ye ulaşanlar bu servete sahip olup,
zenginleşerek diğerleri üzerinde hakimiyet
kurabiliyorsa, ilim ve teknoloji de sınırsız bir
servet olup, ona ulaşabilenler ancak ondan
istifade edebilecek ve diğerlerine üstünlük
sağlayabileceklerdir. Bu sebeplerden dolayı bilgiye
sahip olanlar, geleceğe hakim olacaklardır.
Sonuç olarak insanlar, tüm bunları ilahi bir vahiyle
haberdar eden; ve bu meflıumlara çok büyük değer
atfeden İslam'ın, zamanın belli bir kesitinde (hiç
şüphe yok ki, ve ta başında) buluşup örtüştüğünü
kabul edeceklerdir. Bilgi çağında İslamiyet'e
doğaldan ulaşma imkanları artınca, menfi
yönlendirmeler yerini, tarafsızca tanışıklığa
bıraktı ve antipati sempatiye dönüştü. Benim de
zaten iddiam, menfi yönlendirmeyi önleyen Bilgi
çağı, islami bilgilere doğaldan ulaşmayı
sağlayarak, İslam'a yönelmeyi hızlandıracak ve iki
ayrı mekanda aktığı düşünülen, ilim ve İslam, insan
zihninde tekrar buluşup örtüşecektir. İslam güneşi
bütün dünyayı samimi sıcaklığı ve şefkatli nuru ile
aydınlatmaya başlamıştır. Bu, yeni bir dünyanın
başlangıcı, yepyeni bir çağın açılışıdır. Bilgiye
ulaşma yolunda uğraş veren insanlar, bilginin gerçek
sahibiyle tanışacaklar ve bu çağ, bilgiye hakim olup
onu kontrol edenin olacaktır. Dolayısıyla, İlime,
bilgiye ve öğrenmeye son derece ehemmiyet veren
yegane din olan İslam, 21. Yüzyıla damgasını
vuracak, Bilgi Çağı, İslam'ın Çağı olacaktır.
|