Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

21. Yüzyılda Türkiye ve Bilgi Toplumu 

Işın Çelebi 

I. Dünyada ve Türkiye'de Bilgi Teknolojisi, Bilgi toplumu kavramı 

Bilgi teknolojisi (BT) konusunda tartış­masız dünya lideri olan ABD, diğer bir çok ko­nudaki stratejik üstünlüğünü bilgi teknolojile­rine boçludur. Bu ülkede, bilgi teknolojisi 800 milyar dolarlık ciro ile bir numaralı sektör hali­ne gelmiştir. ABD'nin bilgi teknolojisi ihracatı ABD'nin sivil ve askeri havacılık ihracatının üç mislidir. Bütün bunlar da artık ABD'nin bilgiye dayalı ekonomi modelinde en son aşamaya ulaştığını göstermektedir. Artık ABD sanayi üretimini başka ülkelere kaydırmakta ve eko­nomisini bilgiye ve hizmete dayalı bir konuma getirmektedir. Çünkü, ABD artık bir malı -ör­neğin silah ya da otomobil- üretenin değil o malın üretim bilgisine sahip olanın dünyayı yöneteceğinin bilincindedir. 

Türkiye bilgi teknolojisi sektörü bugün için sürekli ve sağlıklı bir büyüme göstermek­tedir (yıllık ortalama % 25). 1997 yılında en bü­yük 100 BT şirketinin toplam ciroları 1,5 milyar doları aşmıştır. Bütün bu olumlu gelişmeye karşılık Türkiye'deki toplam BT yatırımlarının GSMH'ya oranı % 0,8 iken, bu oran AB'de % 2, ABD'de ise % 4 düzeyindedir. Yine 1,5 milyar dolarlık BT ciromuzun %70'ni ithal kalemleri oluşturmaktadır (Bugün Türkiye'de hizmet ve­ren BT şirketlerinin hiçbiri Türkiye'de üretim yapmamaktadırlar.). Bu da Türkiye'nin 2000'e iki yıl kala hala teknoloji transfer eden bir ko­numda olduğunu göstermektedir. Yüzde 30'luk katma değer ise Türkiye sınırları içinde tüketil­mektedir. Yani bilgi otoyolu Türkiye için tek yönlü işlemektedir. 

Ülke olarak, bilgi teknolojisini dışardan transfer etmek makus talihimiz olmamalıdır. 

Türkiye, herşeyden önce genç bir nüfu­sa sahiptir ve ülkede iyi yetişmiş BT profesyo­nelleri vardır. Bunlar iyi derecede İngilizce bil­mekte ve nüfusun zeka ile yaratıcılık olarak ol­dukça önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Türkiye'de yeni teknolojilere yatırım yapmayı planlayan özel sektör grupları ortaya çıkmak­tadır. Komşularına oranla Türkiye'nin çok iyi bir telekomünikasyon alt yapısı mevcuttur. Bü­tün bu artı değerlerin ötesinde bize bölgede rekabetçi bir avantaj (competitive advantage) kazandıracak bir deneyimimiz vardır. 

Türkiye 1980'li yıllarda planlı ekonomi­den liberal ekonomiye geçiş sürecini birçok sektörde başarıyla tamamlamıştır. Bu transfor­masyonun sonucu olarak bugün birçok banka­mız ve sanayi kuruluşumuz batı standartların­da hizmet ve mal üretmektedir. Brisa, Beksa ve Netaş'ın aldığı Avrupa Kalite Ödülleri çağdaş standart düzeyimizin en açık kanıtıdır. Hiç şüp­he yok ki tüm başarılı kurumların arkasında Türk insanı tarafından geliştirilmiş ve uygulan­mış BT alt yapıları yatmaktadır, işte bizim en büyük artı değerimiz bu geçiş döneminde edindiğimiz iş tecrübesi ve buna bağlı BT deneyimimizdir. Bu özgün deneyim bugün aynı transformasyondan geçen ülkeler için paha bi­çilmez bir değer arz etmektedir. 

BT projelerini uyarlayanlar, bu projele­rin bir teknoloji projesi olmadığını gayet iyi bi­lirler. Küreselleşen dünyamızda, en son tekno­lojiye dünyanın her ülkesinde erişmek mümkündür. BT projelerinin temelinde "bireyler" yatmaktadır. Bilgi teknolojisini tedarik eden­lerle bunu kullananlar arasındaki uyumlu li­san, başarının ilk ve vazgeçilmez şartıdır. En son teknoloji kullanılmasına rağmen, taraflar arasında uyumlu lisanın bulunmadığı projele­rin akibeti vahimdir. 1980'li yıllarda değişim­den geçen Türkiye'nin BT şirketlerinin, şimdi aynı transformasyondan geçen bölge ülkele­rindeki kurumlar ile ortak lisana sahip oldukla­rı tartışılmaz bir gerçektir. Burada "ortak lisan" dan kasıt yalnızca linguisük anlamda dil olma­yıp; gelenek, bürokratik alışkanlık, dünya gö­rüşü gibi öğeleri kapsayan bir sentezdir. Dola­yısıyla Türk BT şirketlerinin bölgemizdeki transformasyondan geçen ülkelerde yapacak­ları anahtar teslim BT projelerinin başarılı olma şansı "özgün deneyimimiz" ve "ortak lisanı-mız"dan dolayı batılı BT şirketlerinin uygula­yacağı anahtar teslim projelerin başarı şansın­dan çok daha fazladır. 

Bilgi toplumu eğitim

Kamuda, bankalarda ve sanayi tesislerin­de, birçok BT projesi Türk şirketleri tarafından gerçekleştirilecek olan bölge ülkelerinin, doğal olarak Türkiye ile daha yakın bir sinerji içine gi­recek olmaları ve bunun Türkiye'ye kazandıra­cağı stratejik üstünlük, devlet adamlanmızın ve bu ülkelerde değişik işler yapan işadamlarımı-zın gözardı edemeyeceği bir husustur. 

Türkiye'nin bütün bu avantajları lehine bir faktör olarak kullanabilmesi ve bundan stratejik bir avantaj elde edebilmesi devletin sektöre vereceği desteğe de bağlıdır. Türki­ye'de, başarılı sektörler devletin desteğini ala­rak büyümüşlerdir. Devletin bu sektörü des­teklerken olaya bilgi çağı perspektifinden bak­ması gerekmektedir. Sanayi modeline yönelik teşviklerin temel yatırımı insan olan BT sektö­rü için fazla bir değeri yoktur. Dolayısı ile bilgi ekonomisi modeline özgü yeni teşvikler ve destekler vakit geçirilmeden tasarlanıp kanunlaşmalıdır. Ayrıca devlet, devletin küçülmesi ve hizmet kalitesinin artması için biran önce etkin ve koordineli bir şekilde BT yatırımları yapmalıdır. Bu yatırımlar ve işletmesi için mo­del olarak da "out sourcing" yöntemini tercih etmelidir.

Çok genç olan nüfusun eğitilmesinde BT'den mutlaka yaygın ve etkin bir şekilde is­tifade edilmelidir. Böylece genç nüfus daha etkin bir şekilde eğitilirken, nüfusun bilgisayar okur-yazarhğı oranı artacaktır.

Ulu Önder Atatürk Kurtuluş Savaşma başlarken Türk insanına güvenmişti. Türk BT sektörünün temelinde, Türk insanı ve onun beyin gücü yatmaktadır. Türk insanına güven­diğimiz, onu devlet olarak bilişime özgü teş­viklerle desteklediğimiz takdirde Türkiye'nin bilgi toplumu olmak yolunda önemli adımlar atması -örneğin BT yatırımlarının GSMH'a ora­nının %2'ye çıkması-, BT ürün, hizmet ve "know-how" dış satımından iki yıl içinde 2 mil­yar dolar ciroya ulaşması ve bölge ülkeleri üzerinde bir stratejik üstünlük kazanması işten bile değildir.

II. Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler 

1980'lerin ikinci yansında soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte, ekonomik alanda kü­reselleşme sürecinin hızlanmasının yanısıra, bölgesel bütünleşme hareketlerinin yoğunluk kazandığı görülmektedir. Bu çerçevede, Avru­pa Birliği, NAFTA ve Pasifik Bölgesi Entegras­yonları ön plana çıkmış bulunmaktadır. Avru­pa Birliği, NAFTA ve NAFTA'ya dahil ülkeler dışında kalan APEC ülkelerinin 2000lerin ba­şında, yaklaşık olarak, dünya nüfusunun yüz­de 45'ini oluşturmaları ve dünya hasılasının yüzde 85'ini sağlamaları, buna karşılık, dünya ticaret hacminin yüzde 90'mı gerçekleştirmele­ri beklenmektedir.

Uruguay Turu dünya ticaretinin çok yön­lü olarak serbestleştirilmesi konusunda katedilen önemli bir aşamadır. Uruguay Tuaı sonun­da vanlan anlaşma ile uygulamayı yönetmek ve gözetmek için Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurulması ve mevcut imalat sanayi ürünlerine ilave olarak tarım, hizmetler ve fikri mülkiyet haklarının da kapsama dahil edilmesiyle artan ticaret hacmine bağlı olarak dünya ülkelerinin refahının yükselmesi imkanı doğmuştur. 

Anlaşmanın, tarım ürünlerine yönelik desteğin ve ihracat sübvansiyonlarının azaltıl­ması, sanayide tarife indirimine gidilmesi, teks­tilde ihracat kısıtlamaları ve kotaların 2005 yı­lında kaldırılması, anti-damping koduna taraf olunması, fikri mülkiyet hakları ve ticaret ile il­gili yatırım tedbirlerinde oluşturulan kurallara uyulması konularında getirdiği yeni düzenle­meler, diğer uluslararası ve bölgesel yükümlü­lüklerimizle birlikte Türkiye'nin dünya ile bü­tünleşmesi için atacağı somut adımlara yol göstermektedir. 

Bilgi toplumu pdf 

Dünyada, üretim sistemlerindeki ve bu­nun dayandığı teknoloji tabanındaki köklü de­ğişimlerle bilgi toplumuna geçiş süreci yaşan­maktadır, ileri otomasyon teknolojisi, yalnızca basit işgücünü değil, belirli ölçüye kadar beyin gücünü de ikame edebilme olanağını vermiş­tir. Bu çerçevede kaliteli insan gücüne daya­nan bilgi, yoğun sanayiler ve ileri üretim metodları, hızlı gelişmenin belirleyicisi olmuştur. Türkiye'nin bu gelişmeyi dikkate alarak ku­rumsal yapısında ve her seviyedeki organizas­yon yapılarında önemli değişiklikleri yapması gerekmektedir.

Küreselleşmenin dinamiğini belirleyen faktörler de hızla değişmektedir. Uluslararası sermayenin akış yönü ve üretim yapısının be­lirlenmesinde geleneksel olarak belirleyici olan niteliksiz ucuz işgücü ve hammadde bol­luğu gibi unsurların önemi giderek azalırken, iyi yetişmiş insan gücüne, etkin işleyen bir pi­yasa mekanizmasına, gelişmiş bir teknolojik ve ticari altyapıya sahip olmanın ve nihai pazarın değişen ve gelişen tercihlerini yakından izleye­bilmenin önemi artmıştır. 

Bugün hiçbir ülkenin dünyayı etkileye­cek güce tek başına sahip olduğu söylenemez. Dünyada, farklı yapılara sahip olan devletler arasında bir kuvvetler etkileşimi mevcuttur. Bu kuvvetler etkileşimi sisteminde, Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada etkinliğinin arttırılabil­mesi için, dünyadaki gelişmıelerin çok iyi izlen­mesi ve yoğun bir'etkileşimde olunması, bunun da yalnrzca ekonomi boyutuyla değil,  uluslararası  ilişkiler,   kültür,  sanat gibi  tüm alanları kapsayacak şekilde gerçekleşmesi ge­rekmektedir. 

Dünya sisteminde karşılıklı etkileşim sürecinde ülkelerin hareket alanlarını belirle­yen bazı koşullar mevcuttur. Çoğulcu-katılımcı demokrasi, sosyal hukuk devleti ve teknik bir devlet olma özelliği, piyasa ekonomisi, uluslar­arası kural ve düzenlemelere uyma, insan hak­lan ve sorumluluklarına saygı, bu çevre koşul­larının temel unsurlarıdır.

Sözkonusu çevre koşulları içinde dün­yadaki gelişmeleri yakından izleyerek, boşluk marjlarını Türkiye lehine olabilecek katma de­ğere dönüştürmeye ve nihai amaç olarak Tür­kiye optimalini sağlamaya yönelik bir strateji izlenmesi gerekmektedir. 

21. Yüzyılın eşiğinde küreselleşme eği­limlerinin arttığı dünyada ülkelerin bilgi toplu­mu olma hususu önceliğini korumaktadır. Teknolojik gelişmeler ülkelerin ekonomik ya­pısını etkilediği gibi, siyasi ve sosyal yapısını da değişikliklere uğratmaktadır. Bu sebeple bütün ülkeler bilim ve teknoloji politikalarını bir sistem olarak ele almakta, küreselleşen tek­nolojiye sahip olmak için araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetine önem vermekte, bilgi top­lumunu yakalamaya çalışmaktadırlar. 

Bilgi toplumuna damgasını vuran jene­rik teknolojiler (haberleşme, uzay ve enfor­masyon teknolojileri, biyoteknoloji ve gen tek­nolojileri ile yeni malzeme ve nükleer teknolo­jiler) dir. 

Bilgi toplumunu yakalamada, bilimsel ve teknolojik gelişmeyi sağlayan AR-GE faali­yetleri önemli rol oynamaktadır. Buradaki amaç; bilgiye dayalı ekonomiye geçişi sağla­maktır. Bilim ve teknolojinin küreselleşmesi ve uydu haberleşmesi kanalıyla üretim ve pazar faaliyetleri ekranda ve bilgisayar ortamında bir araya gelmiştir. Bugün artık, ülkeler arası sınır­lar kalkmış, firmalar arası rekabet şartlan oluş­muştur. Ucuz işçilik, sermaye ve teknoloji ne­rede en uygun şartlarda varsa, yeni teknolojiye dayalı yatırımların oralarda yapılması mümkün görülmektedir. Bu sebeple, teknolojiye dayalı ekonomide, araştırmacı insangücü kaynakları­nın geliştirilmesi, yenilikler oluşturma, bilginin dağıtımı ve bunun tüm ekonomik sektörlerde kullanılması (Internet), bilginin gereklerinin tesbiti, yenilikçi firmaların oluşturulması, KOBl'lerde yenilik faaliyetleri, sanayi AR-GE faaliyetlerinde küresel düşünme ve hükümet­lerin endüstriyel yenilikler konusundaki des­teklerinin değeri anlaşılmıştır. Kısaca, ülkelerin bilgi toplumuna girişinin hızlandırılması için bilginin uydulardan temin edilmesi, eğitim ve bilgi transferinin yapılması önem kazanmıştır. 

Bilgi toplumu olmanın önemi 

Arzulanan iktisadi ve sosyal hedeflere ulaşmada piyasalar ile devlete, birbirlerini des­tekleyici ve tamamlayıcı önemli görevler düş­mektedir. Devlet, yerli firmaları geliştirici orta­mı hazırlamanın yanısıra, bir yandan uluslara­rası firmaların yerli üretimdeki payını arttırma­yı kolaylaştırmak diğer yandan ise yerli firma­ların da uluslararası firmalarla dışarıda bağlan­tılar kurmasını desteklemekle yükümlüdür. Bu çerçevede, devlete düşen önemli diğer bir gö­rev, ulusal araştırma ve teknoloji gücünü arttır­mak ve uluslararası firmaların AR-GE faaliyet­lerini dikkatle izlemek, bunlarla bilgi ağları oluşturmaya çalışmak ve firmalararası stratejik ittifakları özendirmektir. 

Bu amaçla, ticaret politikalarıyla yaban­cı sermaye yatırımlarının artan önemini dikka­te alarak firma-içi ticaret ve üretim sürecini uluslararası işbölümünün gerektirdiği biçimde yönlendirmek; rekabet politikalarıyla, sadece iç piyasayı dikkate alan bir yaklaşım yerine uluslararası üretim faaliyetlerini ve uluslararası rekabet gücü kazanmada stratejik ittifakları içeren bir yaklaşımı yerleştirmek; istihdam ve insan kaynakları ile ilgili politikalarla ise işgü­cünün niteliklerini talebe uygun olarak yük­seltmek ve uyumlu bir işgücü piyasasını orga­nize etmek gerekmektedir. 

Türkiye dünya ekonomileriyle bütün­leşme bakımından, bir yandan küreselleşme hareketlerinin içinde yer almış, diğer taraftan da ekonomik güç odakları NAFTA ve Pasifik Bölgesi ile ticari ilişkilerini sürdürmüş ve Avrupa entegrasyonu hareketine tam katılma irade­sini açıklamış bulunmaktadır. 

AT ile tam üyelik hedefi doğrultusunda Gümrük Birliği sürecine giren ülkemiz, küre­selleşmenin avantajlarından en üst düzeyde yararlanabilme fırsatını yakalamış bulunmak­tadır. Bu fırsattan yararlanabilmek için, bu dö­nemde eğiıim ve haberleşme altyapısı ile işgü­cü piyasası başta olmak üzere ekonomik ve sosyal altyapıda, devletin ekonomideki rolü ve organizasyon yapısında köklü değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda eği­tim, bilim ve teknoloji, sanayileşme, ticaret, re­kabet ve işgücü piyasalarıyla ilgili politikaların yeniden düzenlenmesi önem taşımaktadır. Ay­rıca, uygulanacak iktisat politikalarının da uy­gun bir makroekonomik ortamı oluşturması gerekmektedir. 

AT ile Gümrük Birliğinin gerçekleştirili­yor olması, Türkiye'ye bir yandan yeni fırsatlar yaratırken diğer yandan yeni sorumluluklar yüklemektedir. Bu nedenle yapısal nitelikli programların hızlandırılması ve bu alanda so­nuç alınması entegrasyonun ilerdeki aşamala­rının düzgün bir biçimde gerçekleştirilebilmesi açısından önemlidir. 

Gümrük Birliğinden beklenen faydala­rın sağlanabilmesi için, tüm kurumlar ve huku­ki çerçeve gözden geçirilerek yeniden yapılan-dırılmakta ve rekabet ortamının güçlendirilme­sini sağlayacak reformlara ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir. 

Türkiye'nin AB ülkeleri ile olan gelir ve verimlilik farklarını süratle kapatması için, yer­li ve yabancı yatırımların hızla arttırılması ge­rekmektedir. Bu amaçla yaratılacak uygun ekonomik ve sosyal ortam için insan gücünün niteliği yükseltilecek, bilim ve teknoloji politi­kaları ile ekonomik ve sosyal yapıda köklü de­ğişiklikler yapılacaktır 

Ülke refahının arttırılması, insan gücünün düşük katma değerli faaliyetlerden ileri teknoloji kullanımını gerektiren yüksek katma

değerli faaliyetlere kaydırılmasına ve verimliliğin süratle arttırılmasına bağlı bulunmaktadır. 

Bu çerçevede eğitim-öğretim, bilim ve tekno­loji altyapısının geliştirilmesi ve sanayileşmeye yeni bir ivme kazandırılması önem taşımakta­dır.

iyi eğitilmiş genç nüfus 2000'li yıllarda Türkiye'nin en büyük avantajı olacaktır. Bu ne­denle milli değerleri özümseyebilen, evrensel değerlere açık, bilgi üretimine katkıda buluna bilen ve bilgiyi yaratıcı biçimde kullanabilen insan gücünün yetiştirilmesi gerekmektedir. Böylece verimliliği ve refahı arttırmak müm­kün olacaktır. 

Kurumsal yapının, kamu ve özel kesim­deki örgütlenmenin, toplumun yenilenme ve uyum gücünü antıracak şekilde yeniden dü­zenlenmesi ve geliştirilmesi ekonomik ve sos­yal alanda başarının temel şartıdır. Kamu kesi­minin piyasalarla barışık biçimde yeniden ya­pılanması gerekmektedir. Kamu hizmetlerin­den yararlananların mümkün olan alanlarda sağladıkları bireysel faydanın karşılığını ödemeleri esas olacaktır. Ayrıca, geleneksel kamu hizmetleri dışındaki alanlarda da özel kesimin katılımını sağlamak üzere engeller kaldırıla­caktır. 

Sosyal sorunları çözebilecek kurumsal düzenlemelerde, insan kaynaklarının geliştiril­mesi, devletin sosyal görevlerinin yeniden ta­nımlanması, gelir dağılımının ekonomik ve sosyal dengeleri de dikkate alacak bir yapıda iyileştirilmesi, emek piyasasının etkinliğinin arttırılması ve yerel yönetimlerin güçlendiril­mesi önem taşımaktadır. Sosyal devlet anlayışı toplumsal yararın yüksek olduğu eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik konularında yoğunlaştırıla­cak, sübvansiyonlar bütçeleştirilecek, uygula­mada fırsat eşitliği, objektiflik, etkinlik ve ya­rarlananların ödeme gücü dikkate alınacaktır. 

Devletin asli görevlerini tam olarak ya­pabilmesi için, özelleştirme yoluyla üretim ala-nından çekilmesi hızlandırılarak küçülmesi sağlanırken, rekabetçi piyasa koşullarının ha­kim olmasını sağlamak üzere devletin kural koyma ve konulan kurallara uyulmasını sağla- ma işlevleri ağırlık kazanacaktır. 

Devletin, fiyatı piyasada oluşan mal ve hizmetlerle ilgili faaliyetleri düzenleyici müda­halesi sınırlı tutulacak, sistemin rekabet kural­ları içinde etkin bir şekilde işlemesi sağlana­caktır. (bilgi toplumu özellikleri) 

Bu hususları dikkate alarak hazırlanmış olan Vll'nci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan 20 projenin gerçekleştirilmesine büyük özen gösterilmektedir. Sözkonusu plan, ülke­mizin kalkınma hedefleri yanında demokratik­leşme sürecine de yön veren temel bir belge niteliğindedir. 

III. Türkiye'nin Orta Vadeli Hedefleri 

*  Sürdürülebilir bir büyümenin gerçek­leştirilmesi,

* Toplumun refah seviyesinin yükseltil­mesi ve gelir dağılımının iyileştirilmesi,

* Üretken istihdamın ve ihracatın arttırıl­ması,

* Sanayileşme ve teknolojik gelişime iv­me kazandırılmasıdır.

Sözkonusu temel amaçlara ulaşılması ancak istikrarın sağlandığı bir ortamda müm­kün olabilir. 

Bu çerçevede kamu kesimi finansman dengesinin sağlanmasına yönelik yapısal re­formlar büyük önem taşımaktadır. Kamu kesi­minin yeniden yapılandırılması sürecinde, ka­munun ekonomideki rolünün belirlenmesi, başta sosyal güvenlik sistemi olmak üzere, ver­gi, özelleştirme, teşvikler, tarımsal destekleme, mahalli idareler ve kamu istihdamı alanların­daki yapısal reformların gerçekleştirilmesi ge­rekmektedir.

Ülkemiz ekonomisinin en önemli so­runlarından birisi, kamu açıklarıdır. Bütçe öde­neklerinin giderek artan bir kısmının faiz har­camalarına ayrılması sonucunda bir maliye po­litikası aracı olma özelliğini kaybeden bütçe­nin, yeniden etkin bir politika aracı haline ge­tirilmesi büyük önem arzetmektedir. Ülke kay­naklarının da harekete geçirilerek iç borç stokunun eritilmesi ve faiz yükünün hafifletilme-siyle bütçeye yeniden esneklik kazandırmak gerekmektedir. 

IV. Yapısal Değişim Programı 

Yapısal değişim politikalarıyla destekle­nen anti-enflasyonist bir programın kararlılıkla uygulanması, 2000 yılında Türkiye'de enflas­yonun tek haneli düzeylere çekilmesinin ön koşuludur.

Ülke deneyimlerinden, bu tür bir prog­ramın başarıya ulaşması için aşağıdaki temel koşulların sağlanması gerektiği anlaşılmakta­dır: 

•Toplumsal uzlaşma ve buna uygun konjonktürün varlığı,

•Programın kamu maliyesinde denge sağlayıcı nitelikte olması,

• Sürdürülebilir ödemeler dengesi yapısı ve ihracatın rekabet gücünü koruyacak döviz kum politikası izlenmesi,

•istihdamı arttırıcı bir ücret-gelir politi­kası,

•Dış desteğin varlığı.

Bu çerçevede toplumsal kesimlerin de desteğini alarak 3 yıllık bir ekonomik istikrar programını uygulamaya koymuş bulunuyoruz. Bu programın ilk dilimini 1998 yılı programı ve 1998 mali bütçesi oluştunnaktadır.

Türkiye'nin çağı yakalaması, gelişmiş ülkeler arasındaki yerini alması, makroekono-mik istikrarı sağlamaya dönük politikalar ya­nında, Türkiye'yi 21. Yüzyıla taşıyacak olan ya­pısal değişimlerin bir aksiyon planı mantığıyla ele alınmasını gerektirmektedir.

Yapısal değişim projelerinin en önemli­leri şüphesiz eğitim, sağlık, istihdam konuları­nı kapsayan insan kaynaklarını geliştirmeye yönelik olanlardır. İyi yetiştirilmiş insangücü ülkelerin rekabet gücünü belirleyen temel un­surdur. Son yıllarda ekonomik alanda belirli bir atılım gerçekleştiren ülkelerin bunu büyük ölçüde eğitilmiş insan gücüne borçlu oldukları görülmektedir. Ekonomide verimliliği yükselt­mek amacıyla eğitime ayrılan kaynakların arttı­rılması ve bu kaynakların etkin kullanılması önem taşımaktadır.

İnsan kaynaklarının geliştirilmesi kap­samında uygulanacak eğitim reformunun ama­cı, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen, analitik bir düşünce sistemine sahip, araştıran, bilgi üretimine kat­kıda bulunabilen ve bilgiyi yaratıcı biçimde kullanabilen bilgi çağı insanını yetiştirmektir. 

Ülkemizin rekabet gücünün artırılması kapsamında insangücü potansiyelinin değer­lendirilmesi ve niteliğinin artırılarak üretim sü­recine katılımının sağlanması gereği doğrultu­sunda, eğitim sistemi dinamik bir yapıya ka­vuşturulacaktır.  İhtiyaç duyulan insan gücü­nün yetiştirilmesi amacıyla orta ve yüksek öğ­retim kademelerinde örgün ve yaygın mesleki-teknik eğitime önem verilecektir.

Sağlıkta devlet temel sağlık hizmetlerini bedelsiz sunmayı sürdürecektir. Nüfusun ta­mamını kapsayacak sigorta sistemine geçilme­sine paralel olarak hastanelerin özelleştirilme­si gündeme gelecektir. Böylece hastalara he­kim ve hastane seçme imkanı getirilmiş ola­caktır. Bu sistemde prim ödeme gücü olma­yanların primleri devletçe karşılanacaktır. (küreselleşme ve bilgi toplumu) 

Dünya ile bütünleşme sürecinde belirli alanlarda yapılması gereken diğer düzenleme­ler kapsamında, tarımda fiyat sinyallerine du­yarlı bir yapının oluşturulması önemli bir he­deftir. Bunu sağlamak üzere tarım ürünlerinin fiyatlarına devlet müdahalesinin en aza indiril­mesi amaçlanmaktadır. Ancak tarımın girdi ba­zında desteklenmesi sürdürülecektir. Bu grup­taki diğer önemli projeler bilim ve teknolojide atılımın sağlanmasını, dışa açılma ve dünyaya entegrasyonun gerçekleştirilmesini, rekabet hukuku, fikri ve sınai haklar, tüketicinin ko­runması gibi devletin düzenleyici ve gözetici fonksiyonlarının geliştirilmesini ve finans re­formunu amaçlamaktadır. 

Ekonomide etkinliği arttırmaya yönelik olarak, devletin idari yapısının gözden geçiril­mesi, altyapı hizmetlerinin verimliliğinin arttırılması, özelleştirmeye hız kazandırılması ve işletmeciliğinin rasyonel hale getirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede vergi idaresinin yeniden düzenlenmesi, verginin daha yaygın hale getirilmesi ve mükellef sayısını artıracak bir yapılanmaya gidilmesi büyük önem arzetmektedir. 

Özelleştirme programının temel amacı, ekonomide verimliliği ve maliyet yapısını re­kabet edebilir seviyelere getirerek ve serbest piyasa koşullarını sağlayarak dünya piyasaları­na entegre olmaktır. Böylece, bir yandan ser­mayenin tabana yayılması ve teknolojik yeni­lenme sağlanırken, diğer yandan da kamu açıklarını azaltmak, kamunun mali piyasalar üzerindeki baskısını hafifletmek ve kamu borç stokunu düşürmek mümkün olabilecektir. 

Devlet, vatandaş için vardır ve hükü­metlerin amacı vatandaşa hizmet etmektir, "hukuk devleti" ve "sosyal devlet" anlayışı bu­gün artık sadece nitelik belirleyen birer sıfat ol­maktan çıkmış, devletin özünü teşkil eden kavramlar haline gelmiştir. Günümüz dünya­sında hukuk devleti ve sosyal devlet niteliği ol­mayan devlet düşünülememektedir. Ülke kay­nak ve varlıklarının hakça kullanımı ve bunun gereklerinin yerine getirilmesi sosyal devlet anlayışının sonucudur. 

V. Sonuç 

Demokratik bir toplumda devlet herşeyi saydam bir biçimde yapmak zorundadır. Bu temel felsefe ışığında devletlerin ülke kalkın­masında daha güvenilir ve etkin bir rol üstle­nebilmesi için iki aşamalı bir strateji öneril­mektedir: 

*  Devletin rolünün kapasitesine uygun hale getirilmesi,

*  Kamu kurumlarının rekabet ortamı ve verimlilik kriterleri altında canlandırılması yo­luyla devletin kapasitesinin arttırılması.

Buradan da anlaşılacağı gibi, devletin rolünün azaltılması reform sürecinin sonu de­ğildir. Devlet kurumlarının daha iyi çalıştırıl­ması yoluyla kapasite artışı sağlama yönünde ciddi adımlar atılması bir zorunluluktur. 

Çağdaş şekilde eğitilen, sağlık, çevre, ulaşım ve kentleşme sorunları çözümlenmiş, adil ve hızlı işleyen adalet sistemine sahip bir kurumsal yapının insanımızın hakettiği bir ya­şam biçimi olması yanında, artık dünya gene­linde rekabet etmek zorunda olan girişimciler için zoruınlu bir ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu çerçevede istikrarlı bir makroekonomik or­tam ve sağlam bir teknolojik altyapının temini esas olmalıdır. Böylelikle dünya genelindeki hızlı değişimlere açık, rekabet gücü yüksek, esnek bir ekonomik yapı oluşturulurken, yeni teknolojilerin kolayca transferini sağlayan ya­bancı sermaye yatırımlarından azami şekilde istifade edilmesi de mümkün olacaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005