Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Mustafa Kemal Atatürk'ün Ekonomi Alanındaki Görüşleri
 (1930-1939) Ekonomi ile İlgili Görüş ve Değerlendirmeleri

•  Cumhuriyetimiz henüz çok gençtir. Maziden kendine miras kalan bütün hayati işler, zamanın mecburiyetlerini tatmin edecek derecede değildir. Siyasi ve fikri hayatta olduğu gibi iktisadi işlerde de fertlerin teşebbüsleri neticesini beklemek, doğru olamaz. Mühim ve büyük işleri, ancak milletin umum servetine ve devletin bütün teşkilat ve kuvvetine dayanarak; milli egemenliğin tatbik ve icrasını düzenleme ile görevli olan hükümetin mümkün olduğu kadar üzerine alıp başarması tercih olunmalıdır. 

Özet olarak Türkiye Cumhuriyetini idare edenlerin, demokrasi esasından ayrılmamakla beraber "mutedil devletçilik" prensibine uygun yürümeleri bugün içinde bulunduğumuz hallere, şartlara ve mecburiyetlere uygun olur. 

Bizim takibini uygun gördüğümüz "mutedil devletçilik" prensibi; bütün istihsal ve tevzi vasıtalarını fertlerden alarak, milleti büsbütün başka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini takip eden sosyalizm prensibine müstenit kollektivizm yahut komünizm gibi hususi ve ferdi iktisadi teşebbüs ve faaliyete meydan bırakmayan bir sistem değildir. 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk'ün El Yazıları, s. 447-449) 

•   Herhalde devletin, siyasi ve fikri hususlarda olduğu gibi bazı ekonomik işlerde de düzenleyiciliğini prensip olarak kabul etmek uygun görülmelidir. Bu takdirde karşı karşıya kalınacak müşkülat şudur: Devlet ile ferdin karşılıklı faaliyet sahalarını ayırmak. 

Devletin bu husustaki faaliyet hududunu çizmek ve bu hususta dayanacağı kaideleri tesbit etmek.

 Prensip olarak devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat "ferdin gelişmesi için umumi şartları göz önünde bulundurmalıdır." Fertlerin gelişmesine mani olmamak, onların her görüş noktasından olduğu gibi, bil­hassa ekonomik sahadaki hürriyet ve teşebbüsleri önünde devlet kendi faaliyetiyle bir engel vücuda getirmemek, demokrasi prensibinin en mühim esasıdır. O halde diyebiliriz ki "ferdiyet gelişiminin, mani karşısında kalmağa başladığı nokta, devlet faaliyetinin hududunu teşkil eder."

Memlekette her nevi üretimin daha fazlalaşması için, ferdi teşebbüsün, devletçe elzem olduğunu da ehemmiyetle kaydettikten sonra, ifade etmeliyiz ki "Devlet ve fert birbirine muarız değil, birbirinin tamamlayıcısıdır." 1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk'ün El Yazılan, s. 441-445) 

•   Kanaatim odur ki muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmektir. Yoksa bir zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesinden bahset­miyorum. Birleşmenin böylesi zayıf olanın, kuvvetliye esir olması demek­tir. Birleşmeden doğan fayda ve menfaatlerin çok büyük olacağı kanaatine varacağımızdan şüphe etmiyorum. Böyle bir teşebbüs olurken, bir takım şikayetçiler olabilir. Üreticilerin birleşmesinden şahsi menfaatleri bozula­cağını düşünenler, tabii şikayet edeceklerdir. Fakat, memleketimiz el değmemiş bir sahadır. Görülecek çok iş vardır. Onları da tatmin edecek birçok meşguliyetler bulunabilir. Hakiki ticaret erbabı için hiçbir zarar tasavvur etmiyorum. 1931 (Vakit ve Cumhuriyet Gazeteleri, 1.2.1931) 

•  1935 Ağustosunda Milletlerarası İzmir Fuarının açılışına gön­derdiği mesaj

Türkiye'nin tatbik ettiği Devletçilik sistemi, ondokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdi ve hususi teşebbüslerle yapılmamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve kısa bir zamanda yapmağa muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizm'-den başka bir yoldur. 1935 (Nurullah Esat Sümer, Sümerbank Dergisi, Cilt :3, Sayı:29, 1963, s.138) 

• Kesin zaruret olmadıkça piyasalara karışılamaz; bununla beraber hiçbir piyasada başıboş değildir.

1937 (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I, Sh.381). 

c) 1940-1945 Dönemi: Atatürk'ün Ekonomi Alanındaki Devrimleri

Savaş Ekonomisi olarak da nitelendirilen bu dönemde Devletçiliğin, tarihi misyonunu tamamladığı savunulmuş, ancak sınırlı kaynaklarla bir savaş ekonomisinin gereklerini sürdürmek mümkün olmayacağı için devlet kontrol ve müdahaleleri öne çıkmıştır. 

İkinci Dünya Savaşı, sınırlarımız içine taşmamakla birlikte ekonomik kalkınma çabalarımızı büyük ölçüde baltalamıştır. Bir milyona yakın bir orduyu her zaman hazır tutabilmek için Milli Kaynaklarımızın büyük bir kısmı savunmaya ayrılmıştır. Darlık, enflasyon ve harp ekonomisi şartlan, fiyatlar, kar hadleri, birçok önemli maddelerin dağıtımı gibi iktisadi konu­larda sıkı kontrol tedbirlerinin uygulanmasını gerektirmiş, ağır cezai hükümler içeren Milli Korunma Kanunu çıkarılarak, ekonomik hayata etkin bir biçimde müdahale edilmiştir. 

18.1.1940 gün ve 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu ile bu kanunda 25.Arahk.1940 tarihli ve 3954 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler hükümete, özel teşebbüs tarafından üretilen veya ithal edilen malların dağıtımını organize etme yetkisini vermiştir. Bu yetkileri kullanmak ve MKK'nda mevcut bazı diğer denetim görevlerini ifa etmek amacıyla, 3954 sayılı Kanunu izleyen 104 sayılı Bakanlar Kurulu Koordinasyon Kararı ile Ticaret Vekaletine bağlı bir İaşe Müsteşarlığı ve onun denetimi altında da bir Ticaret Ofisi kurulmuştur.» 

İaşe Müsteşarlığının 1942 yılında Saraçoğlu hükümeti tarafından lağvedilmesi, Ticaret Ofisinin etkinliğini de olumsuz yönde etkilemiştir.

 Bu dönemde, ayrıca Varlık Kanunu ve Toprak Mahsulleri Vergisi yürürlüğe konulmuştur.

1939'da patlak veren İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalabilen Türkiye, bunu fırsat bilerek sanayini daha da geliştirmek olanağını bir türlü kullanamamıştır. Bunun nedeni her an savaşa girme endişesi olmuştur. 

İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı'nın uygulanamadığı bu yıllarda sanay­ileşme hareketinin hemen hemen tamamiyle durmasının en önemli sebep­leri olarak; savaş dolayısıyla büyük bir üretici sınıfın silah altına çağırılması, dış ticaret hacminin önemli ölçüde azalması, yatırım maddesi ile ham­madde ithalatının zorlaşması, tüketimin kısıtlanması ve bir kısım mad­delerin vesikaya bağlanması gibi hususları saymak mümkündür. Diğer taraftan, 1942 yılında Sanayi Teşvik Kanunu'nun süresi dolmuş ve Kanun mali zorunluluklar nedeniyle uzatılma veya yenileme yapılmadığı için yürürlükten kaldırılmıştır. 

Bu devrede imalat sanayinde de ancak devlet sektöründe bir gelişme kaydedilebilmiştir. Özel sektör bu defa kendisine öncelik verilmesini bek­lediği İkinci Beş Yıllık Planın uygulanamaması dolayısıyla desteksiz kaldığı gibi, Varlık Vergisi ve Muamele Vergisi gibi hiç beklemediği iki ağır vergi ile karşı karşıya kalmıştır.

 1945'de hazırlanmış olan Üçüncü Beş Yıllık Sanayi Planı ile; kağıt, çimento ve dokumacılık gibi mevcut sanayileri yeni yatırımlarla geliştirmek ve verimliliklerini artırarak bunların savaş sonrası dış rekabete dayanabilir hale getirilmesi istenmiş, ancak bu plan daha sonra yoğun bir şekilde tenkide uğradığı için uygulanamamıştır.

Bütün bu olumsuz etkilerine rağmen İkinci Dünya Savaşı'ndan Türkiye, dış borçlarını ödemiş ve önemli miktarda altın ve döviz rezervi yapmış olarak çıkmıştır. Savaş sonrasında Avrupa ülkeleri üretimlerinin hızla artması karşısında, fiyatlar gerilemiş ve memleketimize bol miktarda tüketim eşyası girmeye başlamıştır. Bu nedenle elde mevcut döviz stoklan kısa zamanda erimeye yüz tutmuştur. 1943 yılında yapılan cüz'i ölçüdeki devalüasyon 1946'da sonradan "7 Eylül Kararları" diye anılan ikinci bir devalüasyonla yüzde 50 oranında yükseltilmiştir. 

d)     1946 - 1950 Dönemi: Atatürk Dönemi Ekonomi

Bu dönem, Devletçilikte Yumuşama ve Gevşeme Dönemi olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemin en önemli olayı büyük sanayi devletlerinin ABD'nin önderliğinde gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere yaptıkları yardımların kurumsallaşmasıdır. 

Bu yardımlar bağlamında, Türkiye'ye yapılan ve 1947 yılında askeri amaçla başlayıp 1948'den sonra Marshall Yardım Planı altında ve ekonomik amaçlarla devam eden ABD yardımlarının Türkiye'nin sanay­ileşmesi üzerinde olumlu bir etkisi olmamıştır.

Genelde bu dönemdeki yatırımlar daha çok ordunun taleplerine cevap verir niteliktedir. Kumaş, cam, şeker gibi zorunlu ihtiyaç maddeleri, krom, linyit gibi stratejik öneme sahip ham maddeler ve silah yapımında bazı olumlu gelişmeler sağlanmıştır. 

Devletçiliğe cephe alan, gelişme halindeki ÖZEL KESİM; 1948 yılı Kasım ayında İstanbul'da toplanacak olan MİLLİ EKONOMİ KONGRESİ'nde seslerini duyurmuşlardır. Bu, 1923 İzmir İktisat Kongresinden sonra 2'nci büyük Kongredir. 

e)  1950-1960 Dönemi: Atatürk'ün Ekonomi Politikası

Özel Kesimin Ağır Bastığı Müdahaleci Kapitalizm Dönemi olarak nite­lendirilen bu dönemde Devletin, aktif kapitalistleşme gayretleri söz konusudur. 

1950 yılında yeni bir partinin yönetime geçmesi ile önceki dönemden farklı bir ekonomik gelişme modeli uygulanmaya başlanmıştır. 

27.Mayıs.1960 tarihine kadar uygulanan bu model, ana hatları itibariyle aşağıdaki noktalarda toplanabilir: 

Özel kesim köklü bir teşvik görmüştür. Buna rağmen, yatırımlar­la ilgili ayrıntılı bilgilerin varolduğu 1950-1959 yıllarında, toplam yatırımlar içinde kamu kesiminin payının zamanla arttığı görülmektedir. 

Dış yardıma, kayda değer bir yönelme olmuştur. Dış yardımlar daha ziyade alt yapıya ve tarımsal gelişmeye yöneltilmiştir. 

Yabancı sermaye köklü bir teşvik görmüştür. Cumhuriyet'in ilanından sonra ilk defa yabancı sermayeye yurt içinde yatırım yapma izni sağlayan Kanun 1950 yılında yürürlüğe girmiştir.

31.7.1958'de, üyelik için Ortak Pazar'a başvurulmuştur. 

Tarım kesiminin gelişmesi sanayileşmeye kıyasla daha fazla teşvik görmüştür. 

Ulaştırmada demiryoluna nazaran karayollarına ağırlık verilmiştir. 

Özel girişimin öncülüğünde ithal ikameci tüketim mallan sanayi geliştirilmiştir.

Dönem süresince sanayi kesimi, tarımsal değişime ve kentleşmeye bağlı olarak iç pazarın genişlemesi sonucu canlılık kazanmıştır. Dönemin temel özelliği,sınai üretimde dışalım yerine yerli üretim (ithal ikameci sanayileşme) türü sanayileşmenin birinci aşamasının tamamlanmış olmasıdır. Bu niteliğiyle dönem, bir bakıma özel sanayiye "geçiş" dönemi sayılabilir. Devletçi sanayileşme döneminde başlatılan temel tüketim mal­larının yerli üretimi girişimi bu dönemin sonunda tamamlanmıştır. 1950'li yılların ikinci yarısında, özel sınai üretimin genişleyen iç pazarın talepleri­ni karşılayamaması sonucu, kamu kesimi de bu yönde üretimini genişlet­mek durumunda kalmıştır. Kısacası, özel ve kamu kesimi birlikte gelişmiştir. 

Bu dönemde özel sanayi  üretiminin özendirilmesine ilişkin yasal düzenleme yoktur. Teşvik-i Sanayi Yasası'nın 1942'de süresini tamamla­masıyla, 1963'e kadar yasal özendirme yoluna gidilmemiştir. Özendirme-siz dönem bir bakıma, tüketimin artması sonucu, doğal özendirme dönemi. olmuştur. 

Bu dönemde yapılan işlerden biri Türkiye Sınai Kalkınma Bankası'nın kurulmasıdır. Banka uzun vadeli ve makul faizli kredi veren ve yatırımların döviz ihtiyaçlarını karşılayabilen tek kuruluş olarak görev yapmıştır. 

İmalat sanayi ile buna bağlı madencilik ve enerji sektöründe ikame malı ve hizmet üretmeye yönelik olarak gelişen sanayi, zamanla tüketici kes­imin ikame mallarına olan talebinin çeşit ve miktar olarak artması sonu­cunda, montajcılığa doğru kaymaya başlamıştır. Gerçekte ikame malı üret­menin ikinci aşaması olan montajcılık Türk imalat sanayinin büyük gelişme göstermesine neden olmuş ve sonuçta güçlü bir özel imalat sanayi ve güçlü bir özel sektör yaratmıştır. 

Bu dönemde sanayin genelinde gerçekleştirilen aşamalar şu şekilde özetlenebilir: 

Azot sanayi ve petrol rafinerileri kurulmuştur. 

Tekstil, çimento ve şeker sanayi ülke ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye getirilmiştir. 

Et kombinaları kurulmaya başlanmıştır. 

Özel sektör dokuma sanayinde devletle boy ölçüşür hale gelmiştir. 

İlerdeki gelişmelere zemin hazırlayan karayolu ve liman gibi alt yapı yatırımları yoğunluk kazanmıştır. 

Dönem süresince sanayinin gelişmesine katkıda bulunan bir başka etmen, altyapı olanaklarının, özellikle ulaştırma, enerji ve haberleşme alanındaki gelişmelerin sağlandığı dışsal ekonomilerdir. Bu dönem, izlenen ekonomi politikasına bağlı olarak dış ekonomik ilişkilerde önceki dönem­den çok farklı bir yaklaşıma tanıklık etmiştir. 

Başlangıçta kamu sektörünü daraltıcı, özel sektörü genişletici liberal felsefenin yerini zamanla müdahaleci karakterde politikalar almıştır. 1954'den sonra izlenen enflasyoncu politikalar sonucunda 4 Ağustos 1958 devalüasyon.kararları diye anılan istikrar tedbirleri yürürlüğe konulmuştur. İktisadi politikaya yeni bir yön verecek olan söz konusu tedbirleri şu nok­talarda özetlemek mümkündür. 

a)      Türk Lirası örtülü olarak devalüe edilmiş (1920 yılında 82 kuruş olan Dolar, bu devalüasyonla 282 kuruşa yükselmiştir) ve katlı kur siste­mi getirilmiştir.

b)      Para arzı ve emisyon artışları durdurulmuş, kredi hacmi 30.6.1958 tarihindeki seviyede dondurulmuştur.

c)      Kredi ve mevduat faiz hadlerinin yeniden tesbiti öngörülmüştür.

d)      Dış ticarete kota sistemi getirilmiştir.

e)      KİT ürünlerine yüksek oranda zam yapılmıştır.

f)      Dış ticaret borçlarının konsolide edileceği ilan edilmiştir. 

Alınan bu tedbirler sonucunda enflasyon durdurulmuş, ekonomide dur­gunluk başlamıştır. 

f) 1961-1980 Dönemi

Kamusal Kesimin Ağır Bastığı bu dönem, Karma Ekonomi Dönemi olarak nitelendirilebilir.

Kamusal kesimin ağırlığında yeniden bir Müdahaleci Kapitalizm döne­mi başlayacak ve Anayasaya giren Karma Ekonomi, resmi bir İktisadi Politika haline gelecektir. Kısacası 1950-60 döneminin plansız yönetimine karşı (tepki), Türkiye'de Müdahaleci Kapitalizmin Karma ve Planlı Dönemi uygulanacaktır. 

27 Mayıs 1960 ihtilali ile devlet yönetimini ele alan Milli Birlik Hükümeti özellikle devlet kesimine ait sınai tesislerin plan ve programlara bağlı olarak faaliyet göstermesine büyük çaba sarf etmiştir. 

Türkiye, 1961 yılında IMF'ye mektup vermeye başlamış ve 1960'lı yıllarda yılda bir mektup imzalamıştır. Ancak bu mektupların hiçbiri uygu­lanamadığından iptallerine de gerek duyulmamıştır.

Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) 1960 yılında kurulmasından sonra ise önce geçici nitelikte olmak üzere 1962 yılını kapsayan bir plan hazırla­narak hemen uygulanmış, sonra da 1963-1967 yıllarına ait Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanarak uygulamaya konulmuştur.

1963-1983 yılları arasında uygulanan 4 adet 5 Yıllık Planın ortak özel­liklerini (*) şu şekilde sıralayabiliriz; 

a)      Üretim yapısını veri almaları,

b)      Ekonominin her yıl belli bir hızla büyümesini temel amaç edin­meleri,

c)      Sanayileşmeye, sanayinin teşviki için organize sanayi bölgeleri (OSB) ile küçük sanayi sitelerinin (KSS) devletçe kurulmalarına önem ve öncelik vermeleri,

d)      Belli bir uzun dönem stratejisinin bir parçası olmalarıdır. 

Birinci Beş Yıllık (1963-1967) Kalkınma Planı 

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 1963-1967 yıllarını kapsayacak şekilde hazırlanmış ve l.Ocak.1963 tarihinden itibaren uygulamaya konul­muştur. 

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın amacı, ekonominin yılda %7 büyümesini sağlamaktır.

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda sanayi sektörü öncü ve sürük­leyici bir sektör olarak kabul edilmiş, yatırımların bu sektöre yönelmesini sağlayacak çeşitli önlemler ile özellikle yatırım ve ara malları üreten temel ve stratejik endüstrilerin kurulması hedeflenmiştir. Bu amaçla, organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin ülkenin uygun bölgelerinde kurulması suretiyle sanayi yatırımlarının teşviki ile sanayi üretiminin mik­tar ve kalite olarak artırılması öngörülmüştür.

Organize sanayi bölgelerinin yapımındaki politikalar; şehirlerin planlı gelişmesi, sanayinin az gelişmiş bölgelere yaygınlaştırılması, tarım alan­larının sanayide kullanılmasının önlenmesi, ortak arıtma tesisleri ile çevre kirliliğinin önlenmesi, altyapı ve sosyal tesisleri hazırlanmış ucuz arsa üre­timi suretiyle sanayinin teşvik edilmesi, olarak sıralanabilir. Küçük sanayi siteleri ile benzer iş kollarında çalışan işletmeleri aynı site içinde toplamakta, bölgesel ihtiyaçları hep birlikte daha kolay ve ekonomik olarak karşılayabilen bu işyerlerine yeni teknolojilerin taşınması da daha kolay olmaktadır.

KİT'lerde de Plan hedefleri belirli olmasına ve her işletmenin bu hede­flere katkısı gösterilmiş olmasına rağmen, kısa zamanda politik tercihlerin etkisi görülmeye başlamıştır. Hızla artan nüfusun istihdamı ekonominin en önemli sorunu haline geldiği için, politik iktidarlar KİT'leri plan hedefler­ine göre yeniden düzenleyecekleri yerde, istihdam sorununu çözmede kul­lanmayı tercih etmişlerdir.

Ereğli Demir-Çelik ve Kütahya Azot İşletmelerinin üretime başlamaları Birinci Plan dönemine rastlamıştır. Yine bu dönemde özellikle lastik, plastik, petrol ürünleri, çimento, seramik sanayileri gibi genellikle ara malı üreten sanayiler hızla gelişmişlerdir. 

Bu dönemde yatırım mallan imal eden sanayilerden hızla gelişenler tarım makineleri, elektrik makineleri ve gemi inşa ve makine sanayileri olmuştur. Montaj sanayileri için getirilen düzenlemeler, karayolu taşıtları ve traktör imalinde yerli yapım oranının yükselmesini sağlamıştır. 

İkinci Beş Yıllık (1968-1972) Kalkınma Planı 

1968 yılı başından itibaren İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlüğe girmiştir. Bu plan da birincisi gibi, ekonominin %7'lik bir hızla gelişmesi­ni hedeflemiştir. 

İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının aksine özel sektöre ağırlık verilmiştir. Ekonominin ve giderek toplumsal gelişmenin "Sanayileşmeye" dayandırılması öngörülmüştür. 

Plan, sanayi kesiminde modern teknolojilerin kullanılacağını da belirt­miştir. 

Plan, kesimler arasındaki gelişmede önceliği imalat sanayine vermiş, bu dönemde toplam yatırımın %22,4'ünün imalat sanayine ayrılması öngörülmüştür. 

Birinci Planın yalnızca tüketim malları sanayini bıraktığı özel kesime, İkinci Plan tüm imalat sanayini bırakmayı amaçlamıştır.

Sanayileşme hareketi içinde önemli bir aşamayı oluşturan ara malları sanayilerinden kağıt, plastik, kimya, gübre, petrokimya, çimento, cam sanayileri bu dönemde hızla gelişmiştir. 

Yatırım malları sanayilerinden de tarım makineleri elektronik, karayolu taşıtları, demiryolu taşıtları ve gemi inşa sanayileri hızla gelişmiştir. Artan traktör talebi tarım makineleri sanayinin, dayanıklı tüketim mallan talebi de elektronik sanayinin hızla gelişmesini etkilemiştir.

Sanayi ürünleri ihracatında da hem artış olmuş, hem de çeşitlilik başlamıştır. Bu alanda en hızlı gelişme dokuma, giyim sanayi ve deri sanayi ürünlerinde olmuştur. 

Sanayi ürünleri ihracatı 1963 yılındaki 65 milyon dolar seviyesinden 1972 yılında 242 milyon dolara yükselmiştir. 

1963-1972 yıllarını kapsayan 10 yıllık planlı dönemde, İskenderun Demir-Çelik, Karadeniz Bakır, Seydişehir Alüminyum, Aliağa Rafinerisi, Samsun Gübre Kompleksi, Mersin Gübre Kompleksi, İzmit Petro-Kimya Kompleksi, Aksu, Dalaman, Çaycuma Kağıt tesisleri gibi büyük sınai tesisler gerçekleştirilmiş veya son aşamaya getirilmiştir. 

Üçüncü Beş Yıllık (1973-1977) Kalkınma Planı 

1973 yılında uygulamaya konulan III. Beş Yıllık Kalkınma Planı Türkiye'nin, 22 yılın bitiminde yani 1995'de AET ülkelerinden birinin o günkü gelir düzeyine ve ekonomik yapısına ulaşılmasını amaçlamaktadır. Bu söz konusu AET üyesi ülke İtalya'dır. III. Beş Yıllık Kalkınma Planının uzun dönem gelişme stratejisinin özünü bu "benzetme özlemi" oluştur­maktadır. Bu yapılırken de kamu kesimi önceliği esas alınmıştır. Bu plan, 22 yıllık bir perspektifte Türkiye'nin AET ile önce Gümrük Birliği, daha sonra tam üyeliği hedefleyen stratejik bir kalkınma ve gelişme yaklaşımı öngörmüştür. 

Plan döneminde, imalat sanayinde hızlı bir holdingleşme olgusunun varlığı da gözlenmektedir.

Plan döneminde, ekonominin gereksindiği enerji zamanında ve yeterli ölçüde karşılanamamıştır. Başta elektrik olmak üzere enerji sektörü önem­li bir darboğaza girmiştir. 

Ekonomi, kendi teknolojisini üreten bir düzeye ulaşamamıştır. Sanayinin ihtiyacı olan teknoloji, transfer yoluyla karşılanmaktadır. Teknoloji politikasının Plan hedefleri doğrultusunda uygulanabilmesi için Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nda "Bilim ve teknoloji Dairesi" kurulmuşsa da, bu daire plan dönemi içinde etkin bir çalışma gerçekleştirememiştir.

 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005