|
Türkiye'nin 2005-2007 Dönemini Kapsayan Avrupa Birliği'ne
Katılım Öncesi İktisadi Programının Değerlendirilmesi
1. Açıklama:
a.
AB’ye aday
ülkeler Katılım Öncesi Mali İzleme Süreci kapsamında her yıl
düzenli olarak AB Komisyonu’na “Katılım Öncesi İktisadi
Program”larını sunmaktadırlar. Hükümetin AB Komisyonu'na sunduğu
söz konusu Katılım Öncesi İktisadi Program 2005 - 2007 dönemine
ilişkin tahmin ve öngörüleri içermektedir.
b.
Türkiye söz
konusu İktisadi Programı, nihai hedef konumundaki AB’ye tam
üyeliğin ön koşulu olan “Kopenhag ve Maastricht Kriterleri”ni
sağlayacak siyasi ve iktisadi dönüşümleri gerçekleştirecek
biçimde hazırlamıştır. Programda önerilen iktisadi hedefler
şunlardır: sürdürülebilir yüksek büyümenin sağlanması,
enflasyonun AB seviyesine kalıcı bir şekilde düşürülmesi, kamu
açıkları ve kamu borç stokunun GSYİH’ya (Gayri Safi Yurt İçi
Hasıla) oranının AB ortalamalarına yaklaştırılması, bölgeler
arası kalkınma farklılıklarının giderilmesi ve kişi başına milli
gelirin AB ortalamasına ulaştırılması.
2. İnceleme:
a.
Program dört bölümden oluşmaktadır. “Son İktisadi Gelişmeler”
başlıklı 1 nci Bölümde, Türkiye’nin iktisadi yapısında son
yıllarda yaşanan gelişmelerin özeti sunulmaktadır.
“Makroiktisadi Çerçeve” başlıklı 2 nci Bölüm, program
döneminin temel makroiktisadi hedefleri ve bu hedeflere
ulaşılması için uygulanması öngörülen iktisat siyasetleri
sıralanmaktadır. “Kamu Maliyesi” başlıklı 3 ncü Bölümde,
sürdürülebilir bir mali yapının oluşturulması için öngörülen
siyasetler ile program dönemi bütçe ve borç yönetimiyle ilgili
hedef ve tahminler yer almaktadır. “Yapısal Reformlar”
başlıklı 4 ncü Bölümde, sürdürülebilir bir büyüme ortamının
oluşturulması, iktisadi rekabet gücünün artırılması ve serbest
piyasanın güçlendirilmesi doğrultusunda gerçekleştirilmesi
öngörülen yapısal reformlar ayrıntılı bir şekilde ele
alınmaktadır.
b.
2005 - 2007
döneminde iktisadi gelişmelere ilişkin öngörülerin yer aldığı 2
nci ve 3 ncü bölümler programın en önemli kısmını
oluşturmaktadır. Bu bölümlerde; iktisadi hedefleri
gerçekleştirebilmenin mali disiplinde sağlanan başarıya bağlı
olduğu, bu nedenle sıkı para ve maliye siyasetlerin
uygulanmasına devam edileceği ifade edilmektedir. Programda
sıralanan iktisadi siyasetlerin uygulanmasıyla gerçekleşmesi
beklenen iktisadi hedefler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
TABLO 1.: KATILIM ÖNCESİ İKTİSADİ PROGRAMIN TEMEL GÖSTERGELERİ
|
2003 |
2004 |
2005 |
2006 |
2007 |
GSYİH, Cari Fiyatlarla (katrilyon TL) |
360 |
427 |
482 |
540 |
592 |
GSYİH Büyüme Oranı (%) |
5,8 |
9,6 |
4,8 |
5,1 |
5,1 |
TÜFE Enflasyonu |
18,4 |
10,0 |
8,0 |
5,0 |
4,0 |
Sektörlerin GSYİH İçindeki Payları (%) |
|
|
|
|
|
|
12,4 |
11,7 |
10,9 |
10,7 |
10,3 |
b. Sanayi |
29,3 |
29,7 |
30,2 |
30,3 |
30,6 |
c. Hizmetler |
58,3 |
58,7 |
58,9 |
59,0 |
59,1 |
|
2003 |
2004 |
2005 |
2006 |
2007 |
Nüfus (bin kişi) |
70.712 |
71.789 |
72.844 |
73.905 |
74.944 |
İşsizlik Oranı (%) |
10,5 |
10,0 |
9,8 |
9,6 |
9,3 |
İhracat (milyar Dolar) |
51,2 |
66,2 |
76 |
84,7 |
93,9 |
İthalat (milyar Dolar) |
65,2 |
88,8 |
97,2 |
107,0 |
117,5 |
Cari İşlemler Açığı (milyar Dolar) |
7,9 |
14,6 |
11,1 |
10,8 |
10,5 |
Cari İşlemler Açığının GSYİH'ya Oranı (%) |
3,2 |
4,9 |
3,7 |
3,4 |
3,0 |
Turizm Geliri (milyar Dolar) |
13,2 |
16,0 |
18,0 |
19,3 |
20,6 |
Özel Yatırımların GSYİH'ya Oranı (%) |
11,3 |
13,7 |
14,7 |
15,8 |
16,6 |
Kamu Yatırımlarının GSYİH'ya Oranı (%) |
4,2 |
4,0 |
4,5 |
4,7 |
4,6 |
Net Doğrudan Yabancı Yatırım (milyar Dolar) |
1,1 |
2,0 |
3,7 |
3,8 |
3,9 |
Kamu Borçlanma Gereğinin GSYİH'ya Oranı (%)* |
10,1 |
6,3 |
4,4 |
2,1 |
0,5 |
Dış Borç Toplamı (milyar Dolar) |
145,8 |
154,8 |
159,8 |
165,4 |
173,0 |
Kamu Dış Borç Stoku (milyar Dolar) |
65,5 |
68,5 |
69,1 |
66,9 |
66,0 |
Faiz Dışı Fazlanın GSYİH'ye Oranı (%)* |
6,7 |
7,8 |
7,5 |
7,2 |
7,0 |
Kamu Toplam Brüt Borç Stoğunun GSYİH'ya Oranı (%)* |
80,2 |
78,4 |
75,3 |
72,2 |
68,3 |
(*)
Bu rakamlar AB’nin bütçe açığı ve borç tanımlarına
uyumlu hale getirilmişlerdir. Bu nedenle Hazine
Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Maliye
Bakanlığı tarafından şu ana kadar açıklanmış bulunan
rakamlardan farklılık göstermektedirler. |
(1) Makroiktisadi Çerçeve:
(a) Büyüme ve İstihdamla İlgili Gelişmeler:
(I) 2005 - 2007 döneminde
yıllık GSYİH artış oranının % 5 civarında olması beklenmektedir.
İktisadi büyümenin temel kaynağını özel kesim yatırım
harcamaları ve ihracat artışı oluşturacaktır. Söz konusu dönemde
iç tüketimin büyümeye katkısının azalacağının beklendiği ifade
edilmektedir.
(II) Sıkı maliye siyaseti
uygulamasına ve enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler siyaseti
uygulamasına devam edilecek olması nedeniyle, çalışanların
enflasyondan arındırılmış gelirlerinde önemli bir artış
beklenmemektedir.
(III) 2005 - 2007 döneminde 1
milyon 650 bin kişiye iş yaratılacağı ve istihdamın yıllık
ortalama % 2,5 artacağı tahmin edilmektedir. 2003 - 2004
döneminde yaşanan yüksek büyümenin istihdam artışı
yaratmamasının nedeni olarak işgücü verimliliğinde sağlanan
artış gösterilmektedir. Diğer bir ifadeyle, yeni işçi işe
almadan mevcut işgücünün daha uzun süre çalıştırılması sonucu
üretim miktarında artış sağlanmıştır. Ancak, işgücü
verimliliğindeki artışta sınıra gelinmesi nedeniyle, gelecek
dönemlerde üretimi artırabilmek için yeni yatırımlara gidilmek
zorunda kalınacağının beklendiği ifade edilmektedir. Bu yüzden,
gelecek dönemlerde işgücü talebinin artacağı; ancak, artan
istihdama rağmen çalışma çağındaki nüfusun da hızla artması
sonucu işsizlik oranındaki azalışın sınırlı olacağı
vurgulanmaktadır. Yapılan tahminlere göre işsizlik oranı %
10’dan üç yılın sonunda % 9,3’e gerileyecektir.
(IV) Doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarda önemli miktarlarda artış beklenmektedir. Net
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının düzenli bir şekilde
aratarak 2007 yılında 3,9 milyar dolara ulaşacağı tahmin
edilmektedir. 2005 - 2007 dönemi boyunca Türkiye’ye gelecek
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının toplamının 12 milyar
Dolar civarında gerçekleşmesi beklenmektedir.
(b) Enflasyon, Para ve Kur Uygulamaları:
(I) TÜFE (Tüketici Fiyatları
Endeksi) enflasyonunun yıl sonu değerleri itibariyle 2005
yılında % 8’e, 2006 yılında % 5’e, 2007 yılında ise % 4’e
düşürülmesi planlanmaktadır. Böylece, 2007 yılı sonunda
Maastricht Kriterlerine ulaşılması sağlanabilecektir. Merkez
Bankasının uygulamakta olduğu para siyasetinin temel amacının
fiyat istikrarını sağlamak olduğu vurgulanmaktadır.
(II) Para siyasetinin
etkinliğinin ise mali disiplinde sağlanacak başarıya bağlı
olacağı özellikle vurgulanmaktadır. Programda öngörülen
enflasyon hedeflerinin gerçekleştirilmesinde parasal ve mali
disiplinin sürdürülmesinin, kamudaki ücret ve gelir
siyasetlerinin enflasyon hedefiyle uyumlu olarak yürütülmesinin
önemli rol oynayacağı belirtilmektedir. Ayrıca, üretim
artışlarının verimlilik artışlarıyla desteklenmesi ve dış
kaynaklı faktörler arasında bulunan petrol fiyatlarının artışı
gibi nedenlerin enflasyon hedeflerinin gerçekleşmesinde etkili
olacağı ifade edilmektedir.
(III) Merkez Bankasının,
önümüzdeki dönemde de dalgalı döviz kuru uygulamasını
sürdüreceği belirtilmektedir. Döviz kurlarında aşağı ve yukarı
her iki yönde de aşırı dalgalanmalar görüldüğü takdirde Merkez
Bankasının sınırlı ölçüde doğrudan müdahalelerde
bulunulabileceği ifade edilmektedir. Ayrıca, döviz kurunun uzun
dönemli dengesini etkilemeyecek şekilde döviz rezervlerini
güçlendirmeye yönelik ihale yöntemiyle de döviz alımları
gerçekleştirilebileceği ifade edilmektedir.
(c) Dış Ticaret ve Ödemeler Dengesi:
(I) Programda ihracattaki
artışın orta vadede de devam edeceği ve kur değerlenmesinin
ihracat üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı
öngörülmektedir. Bu çerçevede, ihracatın 2007 yılında 88,9
milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. İthalat artış
hızının yavaşlayacağı ve 2007 yılında ithalatın 125,2 milyar
dolar olarak gerçekleşeceği beklenmektedir. Dönem ortalaması
olarak ihracat artış hızının % 12, ithalat artış hızının ise %
8,5 olacağı tahmin edilmiştir. Dönem içinde ihracattaki artışın
devam etmesi ve ithalatın yavaşlaması nedeniyle cari işlemler
açığının düzeleceği öngörülmektedir. 2004 yılında GSYİH’ya oranı
% 4,9 olarak gerçekleşmesi beklenen cari işlemler açığının, 2007
yılında % 3’e gerileyeceği tahmin edilmektedir.
(2) Kamu Maliyesi:
(a) Vergi mevzuatında yapılacak yeni
düzenlemeler, diğer yapısal reformlar ve tedbirlerle birlikte
devlet gelirlerinin artacağı, harcamalarının ise azalacağı
tahmin edilmektedir. Vergi sistemini daha etkin kılabilmek için
vergi mevzuatının yeniden düzenleneceği belirtilmektedir.
Ayrıca, yapılan düzenlemelerle iktisadi kayıt dışılığın kontrol
altına alınacağı öngörülmektedir. Kamu kesimindeki istihdam
fazlasının azaltılacağı ve kapsamlı bir personel siyasetinin
uygulanacağı ifade edilmektedir. Ücret ve maaşların enflasyon ve
verimlilik kriterleri çerçevesinde belirlenmesi öngörülmektedir.
2004 yılında GSYİH’nın % 43,4’ü kadar olması beklenen toplam
gelirlerin, 2007 yılında % 43,7’ye yükseleceği, 2004 yılında
GSYİH’nın % 49,7’si olan harcamaların da düşerek % 44,2’ye
gerileyeceği tahmin edilmektedir.
(b) 2003 yılında GSYİH’nın % 10,1’i olan toplam
kamu borçlanma gereğinin 2005 yılında % 4,4’e, 2006 yılında %
2,1’e ve 2007 yılında % 0,5’e düşeceği tahmin edilmektedir. Bu
düşüşteki en büyük etken, konsolide bütçe faiz ödemelerinde
beklenen önemli azalışlardır. Ayrıca, özelleştirme gelirlerinde
öngörülen artışların ve toplumsal güvenlik kuruluşları
açıklarının kontrol altına alınmasının borçlanma ihtiyacının
azalmasında önemli bir etken olacağı ileri sürülmektedir.
Devletin gayrisafi borç stoğunun azalması da beklenmektedir.
Borç stoğunun azalışında istikrarlı bir büyüme ile birlikte,
uygulanacak sıkı maliye siyaseti ve etkin bir borç yönetimi
siyasetinin etkili olacağı düşünülmektedir.
(3) Yapısal Reformlar:
(a) 2005 öncesi uygulanan reformlar sayesinde
sürdürülebilir bir büyüme ortamının oluşturulması, piyasa
kurallarına dayalı ve rekabet gücü yüksek bir iktisadi yapı
yaratılması yönünde önemli mesafe alındığı belirtilmektedir. Söz
konusu dönemde de uygulanacak yapısal reformlarla iktisadi
yapının daha da geliştirilmesi hedeflenmiştir.
(b) Yapısal reformlar kapsamında, piyasa
mekanizmasının güçlendirilmesi ve iktisadi alanda özel kesimin
rolünün daha da artırılması hedeflenmektedir. Üretim kesiminin
kaynak ihtiyacını karşılayacak etkin bir mali yapının
geliştirilmesi ve işgücü arzının niteliklerinin yükseltilmesi
yönünde çalışmaların sürdürüleceği belirtilmektedir. Ayrıca,
kamu hizmetlerinin daha etkin kılınması, kaynak israfının
önlenmesi ve kamunun bazı alanlarda üretimden çekilerek
piyasadaki düzenleyici ve denetleyici rolünü güçlendirmesi
amacıyla idari alanda reformlara devam edileceği ifade
edilmektedir. Tarım kesimindeki verimliliğin sağlanması, rekabet
gücünün artırılması ve etkin kaynak kullanımının gerçekleşmesine
yönelik yapısal reformların da sürdürüleceği vurgulanmaktadır.
Kamu finansmanında sağlanacak iyileşme çerçevesinde eğitim,
sağlık, Ar - Ge ve toplumsal nitelikli harcamaların payının
artırılması hedeflenmektedir. Bu amaçların yanı sıra, toplumun
yaşam kalitesinin yükseltilmesi, beşeri sermayenin
niteliklerinin geliştirilmesi, gelir dağılımının
iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele edilmesi ve bölgesel
gelişmişlik farklarının azaltılması öngörülmektedir.
(4) Programa İlişkin Temel Riskler:
(a) Söz konusu programda yukarıda belirtilen
hedeflerin ve öngörülerin gerçekleşmesine engel olabilecek bazı
temel risklerin bulunduğu da belirtilmektedir. Bu riskler
aşağıda sıralanmaktadır:
(I) İç talepte yaşanabilecek
bir yavaşlamanın büyüme ve ihracat üzerindeki olumsuz etkisi,
(II)
Mali
disiplinden taviz verilmesi,
(III)
Para
siyasetinin etkinliğini azaltabilecek gelişmelerin ortaya
çıkması,
(IV)
Yapısal
reformların sürekliliğinin sağlanmaması,
(V)
İthal
hammadde fiyatlarındaki yükselişin uzun süre devam etmesi,
(VI)
Petrol
fiyatlarındaki hızlı artış,
(VII)
Türkiye’nin
içinde bulunduğu bölgedeki siyasi istikrarsızlık ve savaş
ortamı,
(VIII)
ABD ve AB
gibi gelişmiş bölgelerdeki faiz siyaseti,
(IX)
Türkiye’nin
AB’ye üyelik süreci ile ilgili gelişmeler,
(X)
IMF ile
ilişkilerin bozulması.
(b) Ancak, makroiktisadi çerçevenin
farklılaşmasına neden olabilecek yukarıda sayılan risklerin
ortaya çıkması durumunda bile programdaki hedef ve öngörülerden
çok büyük sapmaların oluşmayacağı ifade edilmektedir. Muhtemel
bir ihracat yavaşlamasının büyüme üzerinde ciddi bir etki
yapabileceği; ancak, cari işlemler dengesi üzerindeki etkisinin
ise ithalatta da ortaya çıkacak azalma nedeniyle daha sınırlı
olacağı belirtilmektedir. Faiz ve kurlarda meydana gelebilecek
yükselişlerin Merkez Bankası tarafından kontrol altında
tutulabileceği öngörülmektedir. Ayrıca, önümüzdeki dönemlerde
petrol fiyatlarında sınırlı da olsa bir gerilemenin olacağı
tahmin edilmektedir. Diğer taraftan, son üç yılda uygulanan
iktisadi programın kazandırdığı güvenin etkisiyle dış kaynaklı
şoklara karşı iktisadi kırılganlığın da azalmaya devam edeceği
belirtilmektedir.
3. Sonuç ve Değerlendirme:
a. Program hedeflerinin genel olarak kendi içinde
tutarlı olduğu değerlendirilmektedir. Özellikle; enflasyon,
ihracat ve büyüme hedeflerinin gerçekleşmesi halinde diğer
hedeflere ulaşmanın da kolaylaşacağı mütalaa edilmektedir.
Faizlerde beklenen düşme ve % 5’lik büyüme ile üç yıl içinde
kamu borç stokunda tespit edilen hedefe ulaşılması mümkün
görülmektedir. 10 milyar Dolar civarındaki cari işlemler açığı
hedefinin de öngörülen büyüme oranları, turizm gelirleri ve
ihracat beklentisi ile tutarlı olduğu değerlendirilmektedir.
b. 2005 -
2007 dönemini kapsayan Katılım Öncesi İktisadi Program, IMF ile
üzerinde mutabakata varılan ancak IMF İcra Direktörleri
tarafından henüz onaylanmamış bulunan 2005 - 2007 dönemine
ilişkin yeni stand - by anlaşmasının da temelini
oluşturmaktadır.
c. Enflasyonla mücadelede son dönemde elde edilen
başarılar ve Merkez Bankası’nın iktisadi taraflar nezdinde
sağladığı yüksek güven göz önüne alındığında, 2005 yılı için %
8’lik enflasyon hedefinin gerçekçi olduğu değerlendirilmektedir.
Ancak, 2007 yılı sonunda enflasyonu % 8‘den % 4’e indirmenin
düşük enflasyon oranlarında görülen yapısal katılıkların daha
fazla olması nedeniyle kolay olmayacağı düşünülmektedir.
ç. Programda mali disiplinden taviz verilmeyeceği, bu
sayede iktisadi istikrarın korunacağı öngörülmektedir. Diğer
taraftan, ihracatta ve yatırımlarda beklenilen artışın büyüme ve
istihdam gibi temel sorunları da kendiliğinden çözeceği
düşünülmektedir. Ancak, Türkiye’nin geçtiğimiz yıllarda yaşamış
olduğu deneyimler ve iktisadi büyümenin kaynakları yakından
incelendiğinde, ihracatta meydana gelebilecek dalgalanmaların ve
iç tüketimde meydana gelebilecek yavaşlamaların büyümeyi olumsuz
yönde etkileyebileceği düşünülmektedir. Buna rağmen, % 5’lik
büyüme hedefine ulaşılmasının ve hatta aşılmasının mümkün olduğu
değerlendirilmektedir. % 5’lik büyüme oranının tüm istikrar
programlarına neredeyse otomatik olarak konulan bir hedef haline
geldiği değerlendirilmektedir. % 6,5’lik faiz dışı fazla ve %
5’lik büyüme hedefinin de büyük ölçüde IMF’nin etkisiyle
belirlendiği kıymetlendirilmektedir. Bu durumun, IMF’nin
Türkiye’nin hızlı büyümesine değil, borçlarını ödeyebilmesine
öncelik vermesinden kaynaklandığı değerlenmektedir.
d.
Türkiye’nin AB ile üyelik müzakereleri sürecinde meydana
gelecek gelişmelerin iktisadi istikrarın sürdürülmesi ve
iktisadi programın başarısı üzerinde önemli bir rol üstleneceği
kıymetlendirilmektedir. AB Konseyi’nin Türkiye ile katılım
müzakerelerini 03 EKİM 2005’te başlatma kararının özellikle
yabancı sermaye yatırımlarını olumlu yönde etkilemesi
beklenmektedir. Ayrıca, üyelik müzakerelerinin kesintisiz bir
biçimde devam etmesinin de program hedeflerine ulaşılmasında
belirleyici olacağı değerlendirilmektedir.
e. Ancak,
kendi içinde tutarlı olduğu değerlendirilen programda
hedeflerden muhtemel sapmalara karşı alınacak somut tedbirlere
ve kullanılacak iktisadi araçlara yer verilmediği görülmektedir.
Örneğin, 2005 - 2077 döneminde vergi oranlarının düşürüleceği;
bunun yanında, vergi gelirlerinde artış yaşanacağı
öngörülmektedir. Burada vergi gelirlerinin artacağı beklentisi,
vergi tabanının genişleyeceği varsayımına dayanmaktadır. Ancak,
vergi tabanı genişlemesinin ne şekilde sağlanacağı konusunda
somut bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ayrıca, bütçe açığının %
75’i seviyesine ulaşmış bulunan toplumsal güvenlik
kuruluşlarının açıklarının ne şekilde azaltılacağına ve nasıl
bir toplumsal güvenlik reformu yapılacağına yönelik bir açıklama
da bulunmamaktadır.
f. IMF
ile yeni bir stand - by anlaşması yapılacak olması ve AB ile
üyelik müzakerelerine başlanacak olması nedeniyle programın
başarısı üzerinde kısa vadede ortaya çıkabilecek iki riskin
ortadan kalktığı değerlendirilmektedir. Ancak, dış dünyada
meydana gelebilecek aşağıdaki gelişmelerin program hedeflerinden
bir sapmaya yol açabileceği mütalaa edilmektedir:
(1) Programda petrol fiyatlarının önümüzdeki
dönemlerde sınırlı da olsa düşeceği öngörülmektedir. Ancak,
önümüzdeki dönemde petrol fiyatlarındaki artışın devam etmesi
halinde bu durumun hem cari işlemler açığı hem de büyüme
üzerinde ciddi bir risk oluşturabileceği düşünülmektedir. Büyüme
oranındaki düşüşle birlikte yükselen hammadde fiyatlarının
enflasyonu artırabileceği, enflasyonda yaşanacak önemli bir
artışın da öncelikle bankacılık kesimini etkileyeceği
değerlendirilmektedir. Portföylerinin büyük bir bölümü kamu
tahvillerinden oluşan ve sermayesi likit olmayan bankacılık
kesiminde, ani olarak yükselen enflasyonun yol açacağı faiz
artışlarının bir krize neden olabilme ihtimali mevcuttur.
(2) ABD Dolarının uluslararası piyasalarda değer
kaybının ciddi bir biçimde devam etmesi durumunda ABD’nin
dolardaki değer kaybını önlemek için sert biçimde yüksek oranlı
faiz artırımına gitmesi muhtemeldir. ABD’nin sert ve yüksek
oranlı bir faiz artırma siyaseti izlemesi durumunda Türkiye'den
ciddi bir sermaye çıkışı olabileceği değerlendirilmektedir.
Fırsat amaçlı sermayenin ülkeden çıkmaya başlamasının cari
işlemler açığını büyüterek iktisadi dengeler üzerinde ciddi bir
risk oluşturabileceği düşünülmektedir.
(3) Doların Euro karşısında değer kaybetmesinin devam
etmesi halinde AB ülkelerinde yaşanan iktisadi durgunluğun daha
da artabileceği değerlendirilmektedir. AB’de yaşanabilecek bu
ciddi durgunluğun Türkiye’nin ihracatını olumsuz yönde
etkileyebileceği mütalaa edilmektedir. Programda belirtilen
büyüme ve istihdam hedeflerinin büyük oranda ihracattaki artışa
bağlı olması nedeniyle belirlenen hedeflerden sapma meydana
gelebileceği değerlendirilmektedir. Ayrıca, TL’nin yabancı
paralar karşısında değerlenmeye devam etmesinin de dış ticaret
açığını olumsuz etkileyebileceği kıymetlendirilmektedir.
Kaynak: SAREM Çalışması
|