|
Ahlaki Beşeri Sermaye
Doç. Dr. Ömer Demir
I. Giriş
Üretim için gerekli faktörlerden birisi sermayedir.
Sermaye, dar anlamda, üretimde kullanılan emek,
girişim ve toprak dışındaki girdileri, geniş anlamda
ise üretimde kullanılan her şeyi kapsayan bir
kavramdır. Bu geniş anlamdaki sermaye de maddi
sermaye ve beşeri sermaye olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Maddi sermaye, araç-gereç,
makine-teçhizat, hammadde gibi elle tutulan üretim
girdilerini; beşeri sermaye ise, yetişmiş faal
insan gücünü ifade etmektedir. Üretim yapabilmek
için hem maddi hem de beşeri sermayeye ihtiyaç
duyulmaktadır.
iktisat teorisinde hem maddi hem de beşeri
sermayenin önemi üzerinde yeterince durulmaktadır.
Ancak teknik iktisat dilindeki beşeri sermaye
kavramı, üretimde kullanılan bilgi, beceri ve
deneyimle sınırlıdır. Beşeri sermaye stokunun
artması, insanların gördükleri eğitim ve üretime
yönelik olarak sahip olduk-lan becerilerin
artmasıyla izah edilmektedir. Ancak böyle bir bakış
açısı, beşeri sermayenin önemli bir boyutunun
gözardı edilmesi anlamına gelmektedir.
Bu yazıda, iktisadi kalkınmada çok önemli bir unsur
olan beşeri sermayenin ahlaki boyutu üzerinde
durulacaktır
Maddi ve Beşeri Sermaye
insan isteklerinin karşılanabilmesi için üretimin
yapılması gerekir. Üretimin yapılması için de
kaynağa ihtiyaç vardır. Üretimde kullanılan
kaynaklar da ana hatlarıyla maddi kaynaklar ve
beşeri kaynaklar olmak üzere iki grupta
toplanabilir. Maddi kaynaklar, insanoğlunun hazır
olarak bulduğu veya kendisinden öncekilerin zaman
içinde biriktirdikleri üretimde kullanılan tüm
maddi girdileri içerir. Beşeri kaynaklar ise, başta
emek ve girişim olmak üzere üretimin yapılabilmesi
için gerekli olan insan çabasının tüm yönlerini
kapsamaktadır.
Günümüz ekonomilerinde, birkaç yüzyıl öncesiyle
karşılaştırıldığında, çok büyük bir maddi ve beşeri
sermaye birikimi ortaya çıkmıştır. Maddi sermaye,
insan emeği veya girişim gücü olmadan üretime
dönüşmeyeceği için, üretim sürecinde beşeri
sermayenin önemi zamanla azalmamış, teorisine bazı
yönleriyle artış bile göstermiştir. Maddi sermaye
ile beşeri sermaye arasında birbirinden, kolay
aynştı-rılamayacak bir ilişki sözkonusudur. Beşeri
sermaye birikimi arttıkça, yeni üretim ve pazarlama
teknikleri gelişmekte, gelişen teknoloji
verimliliği artırmakta, artan verimlilik de
insanların şimdi tüketebileceğinden daha fazlasını
üretmelerine imkan sağlamaktadır. Bu süreç,
zamanla, hızlı bir maddi sermaye birikimi
sağlamaktadır.
Ancak, zaruri ihtiyaçlannı karşılayamayan bir
üretim düzeyindeki ekonomide beşeri sermeyenin
artınlmasına yönelik harcama için kaynak temin
edilemez. Yani eğitim, araştırma ve geliştirme
olmayınca, kaliteyi artırıcı ve maliyeti düşürücü
yeni üretim teknikleri geliştirilemez. Ayrıca,
eğitim, araştırma ve geliştirme olmayınca vasıflı
eleman yetişemez. Vasıflı eleman olmayınca üretim
artırılamaz. Üretim anmayınca da sermaye birikimi
olmaz. Burada maddi sermayenin beşeri sermayeyi mi
yoksa beşeri sermayenin maddi sermayeyi mi öncel-lediği
konusunun, tavuk yumurta hikayesine dönüşecek bir
tartışma başlatacağı gözardı edilmemelidir. Fakat bu
yazıda ele alınacak konu açısından "birikim
sürecinde beşeri sermaye mi, yoksa maddi sermaye mi
önce gelir" sorusunun cevabı (eğer varsa) çok büyük
önem taşımamaktadır. Çünkü üzerinde durulacak konu,
maddi ve beşeri sermaye ilişkisi değil, beşeri
sermayenin, iktisatçıların pek üzerinde durmadıklan,
ahlaki unsurlandır.
III. Teknik ve Ahlaki Beşeri Sermaye
Üretim faaliyetinin en temel unsurlarından biri
olan beşeri sermayenin, teknik beşeri sermaye ve
ahlaki beşeri sermaye olmak üzere iki boyutu
bulunmaktadır. Teknik beşeri sermaye, üretimde
kullanılan işgücünün bilgi, beceri ve deneyim
düzeyini ifade etmektedir. İktisatçılar şimdiye
kadar beşeri sermayenin daha çok, bu teknik boyutu
üzerinde durmuşlardır.
Ahlaki beşeri sermaye ise, üretim ilişkisi ile bir
araya gelen ya da bir araya gelmemekle birlikte
işbirliği içinde olan insanların aralarındaki
anlaşmaların, sözleşmelerin veya karşılıklı güvene
dayalı ilişkilerin yerine getirilme düzeyini
nitelemektedir.
Bilindiği üzere, insanlar arasındaki karşılıklı
sözleşmelerin gereklerinin yerine getirilmesi,
kendiliğinden olmamaktadır, insanlar ekonomik
davranışlarında, bir karara varmadan önce
gösterecekleri çaba, gayret ve harcayacakları
zamanın kendilerine yükleyeceği külfet ile sonuçta
elde edecekleri kazancın nimeti arasında bir denge
kurmak isterler. Bu yolla, bir şeyler elde etmek
için ne kadar çaba sarf edeceklerini belirlerler.
Buna kısaca, fay-da-maliyet analizi denmektedir.
Ancak, sözünde durmak, bjr iş veya sözleşme
çerçevesinde anlaştığı kişiye verdiği taahhütleri
yerine getirmek için elinden gelenin en iyisini
yapmak, böylece teknik beşeri sermayeyi en verimli
biçimde kullanmak, çoğu zaman kendiliğinden mümkün
olmamaktadır. Bunu sağlamak için piyasa sistemi,
ödül ve ceza (havuç ve sopa) mekanizmasını
işletmektedir. Fakat piyasanın ödül ve ceza
mekanizmasının işlemesini mümkün kılan kuaımlar da
bizzat insanlar tarafından denetlendiği ve
gözetildiği için, son tahlilde, piyasa kurumlarını
da insan davranış normlan biçimlendirmektedir.
Teknik beşeri sermaye donanımı yüksek bir birey,
eğer ahlaki beşeri sermayesi zayıfsa, yani sözünde
durmuyor, vadettiklerini yerine getirmiyor,
yeteneklerini kullanırken başkalarının o konuda
bilgi ve yeteneksiz oluşunu istismar ediyorsa,
burada teknik beşeri sermayenin tam anlamıyla
etkin bir biçimde kullanıldığı söylenemez
Tersine toplum, teknik beşeri sennayesi yüksek,
ancak ahlaki beşeri sermayesi düşük insanların
sebep olabileceği kaynak istismarını ve israfını
önlemek için tedbir almak gereği görmekte ve bu
amaçla bir dizi yeni kurum ve kural geliştirmek
zorunda kalmaktadır. Tabii ki bu da yeni maliyetler
ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, beşeri sermayenin
artmasında, bilgi ve becerili olmak kadar, o bilgi
ve becerinin kullanılması sırasında topluma yeni
maliyetlerin yükleyip yüklenmediğinin de büyük önem
taşıdığını göstermektedir
Bilgi ve beceri birikimi arttıkça, o bilgi ve
becerinin üretime dönüşebilmesi için topluma yeni
maliyetler yüklenip yüklenmemesi de, toplumdaki
ahlaki sermaye düzeyine bağlıdır. Nitekim toplumsal
işbölümünde bazı insanlar sadece bir sözle, bazıları
da ancak kanun ve polis korkusu ile üstüne düşeni
yapmaktadırlar. Bazılan için "söz namus" iken,
bazıları içinse yazılı senet bile sözün gereğini
yerine getirmek için yeterli olmamaktadır. İşte bu
nedenle, teknik beşeri sermayeyi etkin kılan ahlaki
beşeri sermayedir.
IV. Ahlaki Beşeri Sermaye Üretimi Nasıl Eîkinleştirir?
Üretim yapabilmek için, iktisatçılann çok iyi
açıkladıklan nedenlerle işbölümü gerekmektedir.
İşbölümü de, birbirinden farklı kaynak, bilgi,
yetenek ve zamana sahip insanların işbirliğini
zorunlu kılmaktadır. İşbirliğinin olabilmesi için
tarafların, ortak amaca götürücü kuralara
uymalarının sağlanması gündeme gelmektedir.
İnsanların işbölümünün bir gereği olarak yaptıktan
sözleşmelere uymalarını nasıl
sağlanacaktır. Açıktır ki; insanlar
yapmayı taahhüt ettikleri veya toplumsal
işbölümünde kendilerine düşen işleri yerine getirmek
için ellerinden gelen tüm gayreti göstereceklerinin
bir garantisi yoktur. Çünkü insanlar aynı zamanda,
başkalarını aldatabilen, yalan söyleyebilen,
başkalarının yaptıklarına el koyabilen,
yaptıklarının maliyetini başkalarına yüklemeye
çalışabilen varlıklardır. Bu, bütün insanların
içinde yaşadıkları toplumun ortak normlarına
harfiyen uymalarının kendiliğinden sağlanmadığı,
bunun için de toplumun bir düzenleme yapması
gerektiği anlamına gelir.
Kuşkusuz ahlak bütün insanlara göre iyidir.
Ahlaksızlık hiç kimsenin savunabileceği bir durum
değildir. Zaten toplumun savunduğu davranışlar
"ahlak" olarak nitelenmektedir. Ancak ahlak
kurallarının iyi olduğunun kabul edilmesi, bütün
insanlann bu kurallara uyma-lannı sağlamak için
yeterli değildir. En büyük ahlak teorisyenleri,
ahlak hocaları bile ahlaki normlara aykırı
davranabilir. Ahlaki kuralın gerekli ve uygun
olduğunu kabul etmek ona uymak için gerekli
motivasyonu sağlamayabilir. Bu durum, iktisadi
faaliyetlerin yürütülmesinde etkinlik ve verimlilik
açısından büyük önem taşımaktadır.
Bir usta, kendisine devredilen işte bütün
yeteneklerini kullanmakta mıdır? Bir bekçi, işyerini
beklerken yapabileceğinin en iyisini yapmakta mıdır?
Bir işçi, bir mühendis, bir avukat, bir tamirci,
kendisine ödemede bulunulan hizmeti için
yapabileceğinin en iyisini yapmakta mıdır? Bunu en
iyi sadece kendisi bilebilir. Ama kendisinin bilmesi
yeterli değildir. İlişki içinde olduğu diğer
insanlann da bu konuda ikna edilmesi gerekir. Bu
nedenle insanlar arasındaki işbölümünü düzenlemek
için ciltler dolusu kanun ve kurallar
çıkarılmaktadır. Ardında da bireylerin bu kanunlara
uymalarını sağlayıcı, bir dizi kurum
oluşturulmaktadır. Kuşkusuz bu düzenlemeler
maliyetsiz değildir. Her yeni düzenleme, toplumda
gözetim ve denetim maliyetlerinin artmasına yolaçmak-tadır.
Yukarıda üretimin yapılabilmesi için insanların
bilgili, beceri ile donanmış ve deneyimli
olmalannın yeterli olamadığı ifade edildi. Ekonomide
etkinlik, bilgi ve beceri ile donanan insanın hangi
motivasyonlarla hareket edeceği ve sahip olduğu
asimetrik bilgi nedeniyle diğer insanları istismar
edip etmeyeceğine bağlı olarak gerçekleşir
işte burada ahlaki sermaye devreye girmektedir.
Çünkü, teknik beşeri sermaye, ahlaki beşeri sermaye
olmadan etkin bir üretim aracına dönüşmemektedir.
Ahlaki beşeri sermayenin etkinleştirici rolünü,
birkaç açıdan ele almak mümkündür.
Üretim faaliyetine katılma motivasyonunu ele
alalım. İnsanlar niçin üretim faaliyetine
katılırlar? Çalışmanın insanoğlu için sevimli bir
faaliyet olduğu çok sık söylenir. Bu bir ölçüde
doğrudur. Ancak karşılıksız çalışma yoğun, düzenli
ve istikrarlı olmaz. Bunun nedeni, karşılık almadan
çalışmada, nimet ve külfet dengesinin kurulamamış
olmasıdır. Üretimi örgütleyen bir kurum olarak
piyasa, insanlara tüketme imkanı yaratmak için
üretime katılma motivasyonu vermektedir. Çünkü
piyasa koşullarında insanlar ancak üretime katkıda
bulunurlarsa yeni mal ve hizmet tüketme imkanı elde
edebildiklerinden, daha fazla mal tüketebilmek için
daha çok üretime katılma ihtiyacı
hissetmektedirler. Burada bireye çalışma
motivasyonu sağlayan şey, başkalannın tüketeceği
mal ve hizmetlerden daha çok üretme isteği değil,
ürettiklerine karşılık şimdi veya gelecekte ihtiyaç
duyacağı başka mal ve hizmet tüketme hakkı elde
etme beklentisidir. Bu beklentiyi para ekonomisi
çok iyi karşılamaktadır. Para ekonomisinde insanlar
üretime katılma sonucu elde ettikleri tüketim
haklarını paraya çevirmekte, istedikleri zaman
arzuladıklan mal ve hizmeti satın almak üzere
stoklayabilmekte-dirler.
V. Üretime Katılmadan Tüketim Hakkı Elde Etme Yollan
Üretime katılmanın nihai amacı tüketme hakkı elde
etmek olduğu için bir çok insan üretime katılmadan
da tüketme hakkı elde et-me yollarını aramaktadır.
Bunu yapmanın bir kısmı hukuka aykırı bir kısmı da
hukuka uygun belli başlı bir kaç yolu
bulunmaktadır.
1. Gasp, Talan ve Hırsızlık
Üretime katılmadan tüketme hakkı elde etmenin yaygın
olarak bilinen gayri hukuki yolu, gasp ve
hırsızlıktır. Başkasına ait olan mal ve hizmetleri
onların rızası olmadan ve zorla alma yollan, bütün
toplumlarda hukuk ve onu hayata geçirici yan
kurumlar geliştikçe azalmakta ve zorlaşmaktadır. Bu
amaçla özel mülkiyeti koruyucu yasalar
geliştirilmekte ve bu yasalan uygulamak için
mahkemeler kurulmakta, buralarda hakimler, savcılar
ve avukatlar istihdam edilmekte; alınan kararların
yerine getirilmesini sağlamak için de, güvenlik
birim-leri oluşturulmaktadır. Bu kurum ve birimlerin
faaliyet yürütebilmesi için toplumun bunlara kaynak
ayırması gerekmektedir. Bu da, toplumun kıt olan
kaynaklarını, refah artışını sağlayacak mal ve
hizmetlerin daha çok üretilmesi yerine insanların
toplumun ortak kurallanna uymalarını sağlayıcı kurum
ve birimlerin işleyişine tahsis etmeleri anlamına
gelmektedir. Gasp, talan ve hırsızlığı önlemek için
geliştirilen kurumsal düzenlemeler topluma önemli
bir maliyet yüklemektedir.
2. Üretime Katılıyormuş Gibi Gözükerek Tüketim
Hakkı Elde Etmek
Ancak insanoğlunun, üretime katılmadan tüketme
hakkı elde etme usulleri gayri hukuki yöntemlerle
sınırlı değildir. Bunun hukuki olmakla birlikte
ahlaki olmayan bir çok yolu bulunmaktadır.
Para ekonomisinde eline para geçiren tüketim hakkı
elde ettiği için, üretime katılıyor-muş gibi
davranıp para kazanmak çok yaygın
bir yoldur. Üretime katkıda bulunmadan, veya
bulunduğu nispete ters biçimde eline para geçiren
insanların sayısı özellikle, piyasa dışı
oluşumlarda hızla artmaktadır. Piyasa dışı
kurumlarda, özellikle de devlet sektöründe, bir
kişinin yapabileceği veya fiilen birkaç kişinin
yaptığı bir iş karşılığında, çok daha fazla kişi
üretime katkıda bulunmuş gibi tüketim hakkı elde
etmektedir. Bunu önlemek için piyasa sistemi sıkı
bir işbölümü ve işbölümüne uymayanların tespitine
yönelik sıkı bir denetim mekanizması öngörmektedir.
Bu da sonuçta kaynakların önemli bir bölümünün
üretime değil, insanların denetimine aynlması
anlamına gelmektedir. Birçok kişinin hayalindeki
mesleklere bakalım. Avukatlık, hakimlik, noterlik,
müfettişlik, denetçilik. Bunlar, mal ve hizmet
üretimini artırmaya yönelik değil, insanların genel
ve çalışma ahlakı kurallarına uygun davranmalarını
sağlamaya yönelik mesleklerdir.
3. Rant Kollama Yoluyla Üretime Katılmadan Tüketme
Hakkı Elde Etmek
Rant, toplumun hukuk kuralların çiğnemeden, kaynak
tahsis eden organlara etki etmek suretiyle kazanç
elde etmektir. Başka bir ifadeyle rant kollama,
piyasa değil, Resmi Gazete yoluyla kazanç elde
etmektir. Bazı insanlar hiçbir üretim faaliyetinde
bulunmadan, toplumu yönetenlerin kararlannı
etkileyerek büyük kazançlar elde etmektedirler.
Bütün mesailerini mal ve hizmet üretmeye değil,
kulislerde ve lobilerde birilerini kendi lehlerine
yasal düzenlemeler yapmaya ikna etmeye tahsis
etmektedirler. Bunun büyük bir ahlaki zaaf olduğuna
kuşku yoktur. Çünkü, üretime katılmadan tüketim
hakkı elde eden kişi, mekanizması ne olursa olsun,
sonuçta başkalarının yaptığı üretime onlann rızası
olmaksızın el koymaktadır. Bunu sağlayan en temel
mekanizma da devletin herkesi bağlayıcı kanun yapma
gücüdür. Birilerinin lehine kaynak tahsisi
yapabilme gücü devlette olduğu sürece rant kollama
engellenemez. Ancak asgariye indirilebilir. Nitekim
ilk anayasal hareketler merkezi otoritenin mali
konulardaki yetkilerinin sınırlanmasına yönelik
olarak başlamıştır.
Bugün istihdam, teşvik ve para politikalarıyla,
rant dağıtan bir devlet ile hakem devlet arasındaki
fark, yasalardan ziyade karar merci-indeki kişilerin
ahlaki beşeri sermayelerinden kaynaklanmaktadır.
Rüşvetin neredeyse olağan bir kazanç aracı haline
gelmiş olması, bunu çok açık bir biçimde
göstermektedir.
VI. Sonuç
Ahlaki beşeri sermayesi zayıf bir toplum, üretimi
örgütlerken kaynakların önemi bir kısmını insanların
işbölümünde üstlerine düşeni yapmamaları ve bu
çerçevede verdikleri taahhütleri yerine
getirmemeleri durumunda onlan zorla bunu yaptıracak
düzenlemelere ayırmak durumunda kalmaktadır. Bu da
ekonomik etkinliği azaltmaktadır. Bir toplumda
insanlar ahlaki kurallara uygun davranan insan
sayısı arttıkça, toplum kaynaklarını, işlem
sektöründen çekip üretim sektörüne)
kaydıracaktır. Bu nedenle toplumun ahlak normlarını
aşındırarak kazanç sağlayanlar, sadece bugün için
ahlaken kınanması gereken bir faaliyette bulunmakla
kalmamakta, gelecekte üretim sektöründeki
kaynakların işlem sektörüne kaymasına yol açacak bir
ahlaki beşeri sermaye azalmasına sebep
olmaktadırlar. Ahlaki beşeri sermayenin azalması da
toplumun refahının azalmasına yol açacaktır.
Ülkemizde maddi sermaye görece kıt bir üretim
faktörüdür. Bunun tarihsel bir çok nedenleri
bulunmaktadır. Maddi sermayenin artırılabilmesi,
toplumun çok üretip, ürettiklerinin büyük bir
kısmını geleceğe aktarma istek ve eğilimine
bağlıdır. Kentleşme ve bunun bir sonucu olarak
ortaya çıkan sosyal değişim nedeniyle tüketim
kalıplan sürekli genişleme eğiliminde olduğu için,
tasarrufu artırma yoluyla hızlı bir maddi sermaye
birikiminin sağlanması, çok kolay görülmektedir.
Teknik beşeri sermaye de, özellikle eğitim
sisteminin çarpıklığı ve ayrılan kaynakların
yetersizliği yüzünden görece kıttır. Teknik beşeri
sermayenin artması için de toplumun önemli bir maddi
kaynak tasarrufunu bu alana aktarması gerekir. Ancak
ülkemizde hem, savurganlığı önle-yip tasarrufu
özendirecek, hem de kaynakların kullanımında
etkinliği artıracak ahlaki beşeri sermayenin kıt
olması için hiçbir neden yoktur. Toplumun
geleneksel inanç ve değer sistemi, zengin bir
ahkali beşeri sermaye oluşumuna imkan sağlayacak
durumdadır. Nitekim son on beş yılda (Özal sonrası
dönemde), sağlanan özgürlük ortamında, maddi ve
teknik beşeri sermayesi düşük, (az paralı ve az
eğitimli) fakat ahlaki beşeri sermayesi yüksek
"Anadolu insanı"nın önce vakıf, ardından da şirket
faaliyetleri biçiminde bir yükselen güç olarak
toplumda temayüz etmeye başladığı görülmüştür. Her
alanda ortaya çıkan vakıflar ve küçük ta-rarruflann
bir araya getirilmesiyle oluşan "Anadolu
aslanları", toplumda bir ümit ışığı yakmıştır.
Ancak, ahlaki beşeri sermaye yaygın bir ekonomik
hareketlilik toplumdaki egemen güçler tarafından
kendilerine yönelik bir tehdit biçiminde algılanmış,
sosyal ve siyasal gerekçelerin arkasına
saklanılarak, özgürlüklerin askıya alınacağı
baskıcı ve totaliter bir "geri dönüş" (irtica)
projesi başlatılmıştır. İnançlı insan-lann eğitim,
adalet, sağlık kurumlanndan tasfiye edilmesi, alış
veriş yapılacak/yapılmayacak firma listelerinin
hazırlanması, özel finans kurumları başta olmak
üzere "özele" ait bir çok kurumun çember altına
alınması bu projenin somut adımları olarak karşımıza
çıkmaktadır. Adı ne şekilde değiştirilip süslenirse
süslensin, toplumun ümit ışığı olan ahlaki beşeri
sermaye yoğun gelişmelerin önünün tıkanması, bu
topluma yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü,
ahlaki beşeri sermayeye önem verenlerin eğitim,
ekonomi, siyaset ve medya alanından silinmeye
çalışılması, bu toplumun refah düzeyini yükseltmek
için en kolay artırabileceği sermaye türünün de,
daha kıt hale getirilerek, toplumun adım adım
sefalet ve fakirliğe sürüklenmesinden başka bir şey
değildir. Zenginliği ve refahı isteyen herkesin bu
fakirleşme projesi karşısında durması
gerekmektedir. Bugün toplumun,
devlet-siyasetçi-işadamı-mafya ilişkileri konuşarak
yatıp kalkması, ahlaki beşeri sermayenin azalmasının
neleri ortaya çıkardığını gözler önüne sermektedir.
|