Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Anonim Şirketlerde Ehliyet

Ticaret hukukumuzun en çok tartışılan sorunlarından birisi olan "Anonim Şirketlerde Ehliyet" konusu, Özel Televizyon-Magic Box olayı ile birlikte yeniden güncellik kazandı.

Bu konuda, 1 Ağustos 1990 günlü Cumhuriyet gazetesinde "Magic Box İncelemeye Alındı" başlığı altında yayımlanan haber özetle şöyle; 

"Futbol kulüpleriyle maçların naklen yayını için sözleşme imzalayan Magic Box Şirketi'nin kuruluş statüsünde, bu konuya ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığı belirlendi. Magic Box'in kuruluş statüsünde belir­tilmeyen Tv yayıncılığına yönelmesi, amaç dışı faaliyet, Türk kanunlarına karşı hile ve hak ehliyeti ilkesinin ihlali olarak nitelendirildi. Bu nedenle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca, şirketin feshi için dava açılması gerektiği bildirildi. Magic Box'un kuruluş statüsü dışına çıkarak futbol kulüpleriyle yaptığı sözleşmelerin de bu amaç dışı faaliyet nedeniyle geçersiz olduğu savunuldu." 

Bilindiği üzere, Ticaret Şirketlerinin ehliyeti konusu, bunları temsil eden kişilerin temsil yetkilerinin genişlik ve kapsamı ile yakından ilgili bulunmakta, Ticaret Kanunumuzun bu konudaki 137'nci maddesi ise aynen; 

"Ticaret Şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup, şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartiyle bütün hakları ikti­sap ve borçları iltizam edebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar mahfuzdur." hükmünü ihtiva etmektedir. 

Madde metninin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu, yapılan bir işlemin geçerliliği için şirket ana sözleşmesinde yazılı işletme konusunu esas almış ve bir işlemin geçerli olup olmaması hususunu, T.Ticaret Kanununun 271 'nci maddesi uyarınca ana sözleşmelerinde açıkça belirlenmesi gereken işletme konusu ile sınırlı tutmuştur. 

Daha açık ve özet söyleyişle, anonim şirket temsilcilerinin yetkileri, şirketin işletme konusu ile sınırlı bulunmakta, tüzel kişiliğin kar sağlamak ve paylaşmak için yaptığı ve objektif piyasa anlayışına göre sözleşmede yazılı iştigal konusuna bağlanması mümkün olan işlemleri de konuya dahil sayılmaktadır. 

Şirketin haklardan istifade ehliyeti konusu ile sınırlı olduğuna göre, konu dışında yapılan işlemler şirket yönünden hiçbir hüküm ifade etmez. Hukukumuzda bu işlemlerin geçersiz olduğu kabul edilmektedir. Şirket temsilcisi ile işleme girişen üçüncü şahsın iyi niyetli olması, işlemin sonu­cunu değiştirmez. Zaten ticaret sicilinin olumlu etkisini düzenleyen TTK. Md. 39/1 hükmü karşısında iyi niyet iddiasında bulunulması da mümkün değildir. İstifade ehliyeti dışında bir sözleşme söz konusu olduğu için şirketin bu sözleşmeye icazet vererek geçerli hale getirmesi de bahis konusu değildir. Hatta sonradan şirket bir sözleşme değişikliği yaparak, konusunu yapılan işlemi de içine alacak şekilde genişletse, işlem yine geçerlilik kazanmaz. Şayet konu dışı bir işleme genel kurulun icazet ver­erek onu geçerli hale getirebileceği kabul edilseydi, alacaklılar yönünden işlem güvenliği sarsılırdı. Zira onlar kredi verdikleri veya ilişki kurdukları bir şirketin yapabileceği işlemlerin azami sınırını bilmekte menfaat sahibidirler. 

Yukarıda açıklanmış bulunan ve Ticaret Kanunumuzun 137'nci mad­desinden hareketle oluşturulup, Yargıtay içtihatlarıyla da benimsenen görüş literatürde eleştirilmekte ve Kanunun 321'nci maddesindeki "Maksat ve Mevzuu" ibaresi nedeniyle anonim şirketler açısından tartışmaya açık kabul edilmektedir.

Bu görüşte olanlar, maksat (amaç) kavramının, mevzu (konu) kavramından daha geniş bir anlamı ifade ettiğini ileri sürerek, anonim şirketler yönünden ehliyet ve temsil kavramlarının sınırlarının da konu değil, daha geniş olan amaç kavramı esas alınarak belirlenmesinin uygun olacağı görüşünü savunmaktadırlar. 

Kuşkusuz bu görüşler "Amaç" ve "Konu" kavramlarına literatürde ver­ilen farklı anlamlarla yakından ilgilidir. Hatta T.Ticaret Kanununun 137, 271 ve 321'nci maddeleri hükümleriyle ilgilendirilen bu tartışmaların temelde yalnızca "Amaç" ve "Konu" kavramlarına verilen değişik anlam­lardan kaynaklandığını da söylemek mümkündür. 

Bununla beraber, yukarıda da belirtildiği gibi Ticaret Kanunumuzun 137'nci maddesi hükmü çerçevesinde Yargıtay içtihatlarıyla benimsenen görüş, şirketlerin ana sözleşmeleriyle belirlenmiş faaliyet sınırları aşılarak yapılan işlemlerin hukuken geçersiz olduğu doğrultusundadır.

Bu nedenle ve şirketin işletme konusu dışında yapılan işlemler şirketi bağlamadığına göre (taraflar üstlendikleri yükümlülükleri ifa etmiş olsalar dahi sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak her zaman geri alabilir­ler) bundan şirketin bir zarar görmesinin de sözkonusu olamayacağı, dolayısıyla yöneticilerin şirkete, ortaklara ve alacaklılara karşı sorumluluğundan da bahsedilemeyeceği ilk bakışta ileri sürülebilir. Ancak uygulamada genellikle uzunca bir süre sonra ileri sürülen bu geçersizlik iddiası veya def isinin pratikte beklenen sonucu gerçekleştiremediği, sonuçta konu dışı işlemlerin ekseriya doğrudan veya bazen dolaylı olarak (geçersizliğin tesbitine kadar arada geçen süre nedeniyle) şirketin zararına neden olduğu bilinmektedir. 

Uygulamada, temsil yetkisini kullanan yönetim kurulu üyeleri ile murahhasların, şirket ana sözleşmesinde belirlenen sınırlar dışında yaptıkları işlemlerle şirketin zararına sebebiyet vermeleri halinde, uğranılan şirket zararı dolayısıyla hukuki sorumlulukları (Haksız Fiil, Akde Muhalefet veya Haksız iktisap hükümlerine dayanılarak) cihetine gidilebilmekte, ayrıca ve kusurun niteliğine göre, Ceza Kanunumuzun 508, 510'ncu maddelerinde öngörülen "emniyeti Suistimal" suçunu işledikleri gerekçesiyle cezai sorumlulukları da söz konusu edilebilmektedir.

Bu nedenle, temsil yetkisinin kullanımıyla görevli olan yönetim kurulu üyeleriyle murahhasların, şirketlerinin iştigal konularının sınırlarını özenle belirlemeleri ve bu çerçeve dışındaki işlemlere girişmemeye özel çaba sarf etmeleri gereklidir. 

Günümüzde bu tür sorumluluklar, özellikle şirket faaliyet konularıyla bağlantısız bağış, hediye ve borç verme işlemlerinde kendini göstermekte ve uygulama alanı bulmaktadır. Ayrıca, spekülasyon amacıyla ve kısa bir süre için de olsa gerçekleştirilen konu dışı bazı işlemler nedeniyle ilgililerin hukuki ve cezai sorumluluklarına gidildiğine de sıkça olmamak­la birlikte uygulamada rastlanmaktadır. 

Temsil yetkisinin, şirket ana sözleşmesinde yer alan faaliyet konularıyla belirlenmiş kullanım sınırlarının sürekli olarak aşılması, ilgililerin yukarıda değinilen sorumluluklarının yanı sıra ayrıca, şirket aleyhine fesih davası açılması sonucunu da doğurabilmektedir (TTK. Md. 274/2). 

Nitekim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı uygulamada, faaliyetlerinin büyük bölümü konu dışı.işlemlerden oluşan ve bu durumu süreklilik arz eden şirketler aleyhine, müfettişler aracılığıyla yaptırdığı tesbitlere dayanarak fesih davası açma yoluna da başvurmaktadır (TTK. Md. 274/2).

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005