Avrupa Birliği’nde Enerji Tüketimi
İş yapma kapasitesi olarak tanımlanabilen enerjiyi
değişik formlarda görmek mümkündür; ısı enerjisi,
ışık (radyant enerji), mekanik enerji, elektrik
enerjisi, kimyasal enerji ve nükleer enerji gibi.
Enerji kaynakları iki gruba ayrılmaktadırlar.
Bunlar; yenilenebilir ve tükenebilir (veya
yenilenemeyen) enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir
enerji sınırsız varsayılır ve sürekli olarak tekrar
tekrar kullanılabilmektedir. Buna en güzel örnek
güneş enerjisidir. Yenilenebilir enerji, kısa sürede
yerine konulabilir. Tükenebilir enerji ise,
kullanıldıktan sonra kısa zaman aralığında tekrar
oluşmayan enerji olarak tanımlanır. Bunlara örnek
olarak ise, petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil
yakıtlar verilebilir (İTÜ, 2007: 1).
Enerji herhangi bir değişime
ya da dönüşüme uğramamış ise buna “birincil enerji”
denir. Birincil enerji kaynakları uluslararası
literatürde şu şekilde sınıflandırılmaktadırlar;
katı yakıtlar, petrol, doğalgaz, hidrolik enerji,
nükleer enerji, yeni enerjiler (güneş, jeotermal,
rüzgar…), geleneksel veya ticari olmayan enerjiler
(odun, bitki ve hayvan atıkları). Birincil
enerjilerin dönüştürülerek elde edilen enerji çeşidi
ise ‘’İkincil enerji’’dir. İkincil enerjinin en
önemli ve en çok kullanılan türü “elektrik
enerjisi”dir (Yücel, 1995: 6).
Enerji tüketiminin
gelişimi çeşitli enerji kaynaklarına göre farklılık
göstermektedir. Birincil yakıtların kullanımı
açısından petrolde meydana gelen gelişmeleri temel
alarak 1950–2006 dönemini alt dönemlere ayırarak
incelediğimizde, enerji tüketiminin yapısında zaman
içinde önemli değişikliklerin olduğunu gözlemleriz.
1950 yılı ile başlayıp 1973 yılında yaşanan ilk
petrol krizine
kadar devam eden dönemde,
toplam enerji tüketiminde kömürün ağırlığı
azalırken, petrolün ağırlığı artmıştır.
Avrupa Birliği’nin
1950’deki birincil yakıt dengesine baktığımızda
toplam enerji tüketiminin yüzde 83’ünü kömür, yüzde
14’ünü petrol oluştururken bu değerlerin 1973 yılına
gelindiğinde, tamamen farklılaştığı görülmektedir.
1973 yılında petrolün toplam birincil yakıt dengesi
içindeki payı, yüzde 61’e doğalgazın payı ise yüzde
11’e ulaşmıştır; bu iki birincil enerji kaynağının
aksine kömürün payı ise yüzde 23’e gerilemiştir (Molle,
2006:194).
Enerji kaynaklarının
birbiri arasındaki ikame edilebilirliğinin temel
belirleyicisi bu kaynakların maliyetidir. İkinci
Dünya savaşından sonra kömürden petrole geçişin en
önemli nedeni bu iki kaynağın fiyatlarındaki
ıraksamaydı. Taşıma ve emek maliyetleri kömürü kat
kat pahalı hale getirirken; petrol üretiminde
kullanılan sermaye yoğun üretim teknikleri ve
dönüştürme ile petrolün taşınmasında ölçek
ekonomisinin sağlanması, petrol fiyatlarını kömür
fiyatlarına nazaran daha hesaplı hale getirmiştir (Molle,
2006:194).
1960’lı
yılların ortalarında başlayan dönemde petrol, Avrupa
Birliği ülkelerinin en önemli enerji kaynağı haline
gelmiştir. Bu yapısal değişiklik ile Birliğin enerji
ithalatına olan bağımlılığı belirgin biçimde artış
göstermiştir. Petrole olan bağımlılık 1973 yılında
en yüksek seviyeye ulaşmıştır. 1973 yılında yaşanan
petrol krizi, petrol fiyatlarındaki patlama ile
birlikte ciddi şoklara neden olurken petrole olan
bağımlılığın azaltılması gerektiği gündeme
gelmiştir. Bu sürecin sonucunda Birliğin enerji
tüketimi içinde petrolün payı 1980’li yılların
sonuna doğru yüzde 45’e inmiştir (Kengyel ve
Palankai, 2003:347).
Yeni yüzyılın
başında, 2006 yılına ait AB enerji istatistikleri
incelendiğinde artık 27 üyesi bulunan Avrupa
Birliği’nin birincil enerji tüketimi içindeki
petrolün payının yüzde 36,9; gazın payının yüzde 24;
nükleer gücün payının yüzde 14; katı
yakıtların
payının yüzde 17,8 ve yenilebilir enerji
kaynaklarının payının yüzde 7 olduğu görülmüştür
Bir diğer
gösterge olan nihai enerji tüketimi içindeki
petrolün payı yüzde 42,2; gazın payı yüzde 23,7;
elektriğin payı yüzde 20; katı yakıtların payı yüzde
4,7; yenilebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 5,1
ve diğer enerji kaynaklarının payı yüzde 4 olarak
gerçekleşmiştir. Yenilebilir enerji kaynaklarının
toplam enerji tüketimi içindeki payının artırılması
bütün üye ülkeler tarafından hedeflense de bu
kaynakların yüksek maliyetleri bu hedeflerin
ertelenmesine neden olmaktadır.
Ekonomik Aktivite Alanları İtibariyle Avrupa
Birliği’nde Enerji Tüketimi
AB enerji tüketim
kalıbını sanayi sektörü, konut, hizmetler ve tarım
sektörü ve ulaştırma sektörü olmak üzere üç ana
sektör başlığı altında incelediğimizde, bu
sektörlerin toplam enerji tüketimi içindeki
yerlerinin 1950–1980 istikrarlı olduğu
görülmektedir. Bu dönemde yüzde 40’ı aşan payı ile
sanayi sektörü ilk sırada yer alırken sanayiyi yüzde
35 payla konut, hizmetler ve tarım sektörü
izlemektedir. Ulaştırma sektörü ise üçüncü sırada
yer almaktadır. 1980’lerden sonra toplam enerji
tüketimi içerisinde sanayi sektörünün payı azalırken
ulaştırma sektörünün payı artış göstermiştir (Molle,
2006:197).
2006 yılı enerji tüketiminin ekonomik aktivite
alanları itibariyle dağılımı incelendiğinde yüzde 41
paya sahip konut, hizmetler ve tarım kesiminin
birinci sıraya yükseldiği yüzde 32 paya sahip
ulaştırma sektörünün ikinci sıraya çıktığı, payı
yüzde 27’ye düşen sanayi sektörünün ise son sırada
yer aldığı görülmektedir. Demir ve çelik sektörü
sanayideki en büyük alt enerji tüketen sektör
olmuştur. Kömür bu sektörde en çok kullanılan enerji
kaynağı olarak ilk sırada yer alırken; diğer enerji
kaynaklarının özellikle elektriğin önemi giderek
artmaktadır. Kimyasal ürünler, özellikle de petrol
ürünleri ve gazları
kullanan kimya endüstrisi,
sanayi sektöründeki ikinci önemli enerji tüketen alt
sektördür.
Sanayi sektöründe
kömür tüketimi 1960’dan bu yana azalış gösterirken
diğer bütün enerji türleri kullanımında hızlı bir
artış gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler
bütünüyle
demir çelik ve kimya sektörlerine ait değildir.
Diğer tüm sanayi kollarında da benzer gelişmeler
gözlenmiştir (Molle, 281: 2001).
Konut, hizmetler ve tarım
kesiminin enerji tüketimi içindeki en önemli pay, bu
kesimin toplam enerji tüketiminin yarısından
fazlasına sahip konut sektörüne aittir. 1950’lerde
bu sektörlerde kömür tüketimi artış gösterirken,
1960’larda elektrik, petrol ve gaz gibi enerji
kaynaklarının tüketiminin bu kaynakların kullanım
kolaylıkları nedeniyle artması sonucu bütünüyle
devreden çıkmıştır (Molle, 2001; 282).
Ulaştırma
sektöründe en büyük tüketim payı karayolu
taşımacılığına aittir. Bu oran zamanla artış
göstermektedir (Eurostat, 2009: 35). Karayolu
taşımacılığında tıpkı deniz ve hava taşımacılığında
olduğu gibi en büyük talep petrol ürünlerinedir.
Elektrik neredeyse tümüyle demiryolu taşımacılığında
kullanılırken kömür demiryolu ve denizyolu
taşımacılığındaki eski önemini yitirmiş ve yerini
petrol ve elektriğe bırakmıştır.
|