Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Avrupa Birliği’nde Enerji Tüketimi

İş yapma kapasitesi olarak tanımlanabilen enerjiyi değişik formlarda görmek mümkündür; ısı enerjisi, ışık (radyant enerji), mekanik enerji, elektrik enerjisi, kimyasal enerji ve nükleer enerji gibi. Enerji kaynakları iki gruba ayrılmaktadırlar. Bunlar; yenilenebilir ve tükenebilir (veya yenilenemeyen) enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir enerji sınırsız varsayılır ve sürekli olarak tekrar tekrar kullanılabilmektedir. Buna en güzel örnek güneş enerjisidir. Yenilenebilir enerji, kısa sürede yerine konulabilir. Tükenebilir enerji ise, kullanıldıktan sonra kısa zaman aralığında tekrar oluşmayan enerji olarak tanımlanır. Bunlara örnek olarak ise, petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtlar verilebilir (İTÜ, 2007: 1). 

Enerji herhangi bir değişime ya da dönüşüme uğramamış ise buna “birincil enerji” denir. Birincil enerji kaynakları uluslararası literatürde şu şekilde sınıflandırılmaktadırlar; katı yakıtlar, petrol, doğalgaz, hidrolik enerji, nükleer enerji, yeni enerjiler (güneş, jeotermal, rüzgar…), geleneksel veya ticari olmayan enerjiler (odun, bitki ve hayvan atıkları). Birincil enerjilerin dönüştürülerek elde edilen enerji çeşidi ise ‘’İkincil enerji’’dir. İkincil enerjinin en önemli ve en çok kullanılan türü “elektrik enerjisi”dir (Yücel, 1995: 6). 

Enerji tüketiminin gelişimi çeşitli enerji kaynaklarına göre farklılık göstermektedir. Birincil yakıtların kullanımı açısından petrolde meydana gelen gelişmeleri temel alarak 1950–2006 dönemini alt dönemlere ayırarak incelediğimizde, enerji tüketiminin yapısında zaman içinde önemli değişikliklerin olduğunu gözlemleriz. 1950 yılı ile başlayıp 1973 yılında yaşanan ilk petrol krizine kadar devam eden dönemde, toplam enerji tüketiminde kömürün ağırlığı azalırken, petrolün ağırlığı artmıştır. 

Avrupa Birliği’nin 1950’deki birincil yakıt dengesine baktığımızda toplam enerji tüketiminin yüzde 83’ünü kömür, yüzde 14’ünü petrol oluştururken bu değerlerin 1973 yılına gelindiğinde, tamamen farklılaştığı görülmektedir. 1973 yılında petrolün toplam birincil yakıt dengesi içindeki payı, yüzde 61’e doğalgazın payı ise yüzde 11’e ulaşmıştır; bu iki birincil enerji kaynağının aksine kömürün payı ise yüzde 23’e gerilemiştir (Molle, 2006:194). 

Enerji kaynaklarının birbiri arasındaki ikame edilebilirliğinin temel belirleyicisi bu kaynakların maliyetidir. İkinci Dünya savaşından sonra kömürden petrole geçişin en önemli nedeni bu iki kaynağın fiyatlarındaki ıraksamaydı. Taşıma ve emek maliyetleri kömürü kat kat pahalı hale getirirken; petrol üretiminde kullanılan sermaye yoğun üretim teknikleri ve dönüştürme ile petrolün taşınmasında ölçek ekonomisinin sağlanması, petrol fiyatlarını kömür fiyatlarına nazaran daha hesaplı hale getirmiştir (Molle, 2006:194). 

1960’lı yılların ortalarında başlayan dönemde petrol, Avrupa Birliği ülkelerinin en önemli enerji kaynağı haline gelmiştir. Bu yapısal değişiklik ile Birliğin enerji ithalatına olan bağımlılığı belirgin biçimde artış göstermiştir. Petrole olan bağımlılık 1973 yılında en yüksek seviyeye ulaşmıştır. 1973 yılında yaşanan petrol krizi, petrol fiyatlarındaki patlama ile birlikte ciddi şoklara neden olurken petrole olan bağımlılığın azaltılması gerektiği gündeme gelmiştir. Bu sürecin sonucunda Birliğin enerji tüketimi içinde petrolün payı 1980’li yılların sonuna doğru yüzde 45’e inmiştir (Kengyel ve Palankai, 2003:347).

Yeni yüzyılın başında, 2006 yılına ait AB enerji istatistikleri incelendiğinde artık 27 üyesi bulunan Avrupa Birliği’nin birincil enerji tüketimi içindeki petrolün payının yüzde 36,9; gazın payının yüzde 24; nükleer gücün payının yüzde 14; katı yakıtların payının yüzde 17,8 ve yenilebilir enerji kaynaklarının payının yüzde 7 olduğu görülmüştür

Bir diğer gösterge olan nihai enerji tüketimi içindeki petrolün payı yüzde 42,2; gazın payı yüzde 23,7; elektriğin payı yüzde 20; katı yakıtların payı yüzde 4,7; yenilebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 5,1 ve diğer enerji kaynaklarının payı yüzde 4 olarak gerçekleşmiştir. Yenilebilir enerji kaynaklarının toplam enerji tüketimi içindeki payının artırılması bütün üye ülkeler tarafından hedeflense de bu kaynakların yüksek maliyetleri bu hedeflerin ertelenmesine neden olmaktadır.

Ekonomik Aktivite Alanları İtibariyle Avrupa Birliği’nde Enerji Tüketimi

AB enerji tüketim kalıbını sanayi sektörü, konut, hizmetler ve tarım sektörü ve ulaştırma sektörü olmak üzere üç ana sektör başlığı altında incelediğimizde, bu sektörlerin toplam enerji tüketimi içindeki yerlerinin 1950–1980 istikrarlı olduğu gö­rülmektedir. Bu dönemde yüzde 40’ı aşan payı ile sanayi sektörü ilk sırada yer alırken sanayiyi yüzde 35 payla konut, hizmetler ve tarım sektörü izlemektedir. Ulaştırma sektörü ise üçüncü sırada yer almaktadır. 1980’lerden sonra toplam enerji tüketimi içerisinde sanayi sektörünün payı azalırken ulaştırma sektörünün payı artış göstermiştir (Molle, 2006:197).

2006 yılı enerji tüketiminin ekonomik aktivite alanları itibariyle dağılımı incelendiğinde yüzde 41 paya sahip konut, hizmetler ve tarım kesiminin birinci sıraya yükseldiği yüzde 32 paya sahip ulaştırma sektörünün ikinci sıraya çıktığı, payı yüzde 27’ye düşen sanayi sektörünün ise son sırada yer aldığı görülmektedir. Demir ve çelik sektörü sanayideki en büyük alt enerji tüketen sektör olmuştur. Kömür bu sektörde en çok kullanılan enerji kaynağı olarak ilk sırada yer alırken; diğer enerji kaynaklarının özellikle elektriğin önemi giderek artmaktadır. Kimyasal ürünler, özellikle de petrol ürünleri ve gazları kullanan kimya endüstrisi,  sanayi sektöründeki ikinci önemli enerji tüketen alt sektördür.

Sanayi sektöründe kömür tüketimi 1960’dan bu yana azalış gösterirken diğer bütün enerji türleri kullanımında hızlı bir artış gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler bütünüyle demir çelik ve kimya sektörlerine ait değildir. Diğer tüm sanayi kollarında da benzer gelişmeler gözlenmiştir (Molle, 281: 2001). 

Konut, hizmetler ve tarım kesiminin enerji tüketimi içindeki en önemli pay, bu kesimin toplam enerji tüketiminin yarısından fazlasına sahip konut sektörüne aittir. 1950’lerde bu sektörlerde kömür tüketimi artış gösterirken, 1960’larda elektrik, petrol ve gaz gibi enerji kaynaklarının tüketiminin bu kaynakların kullanım kolaylıkları nedeniyle artması sonucu bütünüyle devreden çıkmıştır (Molle, 2001; 282). 

Ulaştırma sektöründe en büyük tüketim payı karayolu taşımacılığına aittir. Bu oran zamanla artış göstermektedir (Eurostat, 2009: 35). Karayolu taşımacılığında tıpkı deniz ve hava taşımacılığında olduğu gibi en büyük talep petrol ürünlerinedir. Elektrik neredeyse tümüyle demiryolu taşımacılığında kullanılırken kömür demiryolu ve denizyolu taşımacılığındaki eski önemini yitirmiş ve yerini petrol ve elektriğe bırakmıştır.
 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005