Avrupa Birliği’nde Uygulanan Enerji Politikaları
Enerji, tüm
ekonomik ve sosyal yaşam üzerinde belirleyici bir
rol oynayan aynı zamanda ekonomik kalkınma için
gerekli ve önemli bir girdidir. Öyle ki, ülkeler
yeterli enerji arzı olmaksızın bugünkü gelişmişlik
düzeylerine erişemezlerdi. Enerji sektörü çok büyük
altyapı yatırımlarını gerektirmektedir ve enerjinin
üretimi, dağıtımı ve kullanımı sırasında dışsallık
yaratılmaktadır. Bu nedenle, ulusal hükümetler
enerji sektörüne enerji arzını kontrol etmek
suretiyle ve uyguladıkları sübvansiyon ve vergi
politikaları ile dışsallıkların kullaımında adaleti
sağlayarak müdahale etmektedirler ( Molle, 2006:
189).
Birçok
üretim kolu için gerekli bir girdi olan enerjiye
eşit erişim şansına sahip olmak ekonomik açıdan
önemlidir. Mal piyasalarının uyumlu olduğu bir
durumda, enerji piyasalarında bütünlüğün
sağlanamaması piyasalarda aksaklıklara neden
olabilir.
Enerji, maliyetleri etkileyen bir girdi olmanın
yanı sıra başlı başına bir sektördür. Eğer etkin bir
serbest ticaret ve tutarlı bir sanayi yapısı
geliştirilecekse Birliğin içerisinde enerji sektörü
eşit muamele görmelidir; aksi halde serbest
ticaretin önüne önemli bir tarife dışı engel
çıkarılmış olacaktır. İşte bu sebeplerden dolayı
ortak bir enerji politikası oluşturmanın
gerekliliğinin bilincinde olan Avrupa Birliği, üye
ülkelerin katılımını sağlayarak ortak bir enerji
politikası oluşturmak için birçok girişimde
bulunmuştur. Bu girişimler sonucunda Birliğin ortak
enerji politikasının hedefleri belirlenmiş ve bu
hedeflerde değişiklik yapılmaksızın istikrar
sağlanmıştır (El-Agraa ve Gowan, 2001: 295). Bu
hedefler;
• Rekabet Edebilirlik: Piyasa güçlerinin
etkin çalışması sağlanarak, üreticilere ve
tüketicilere düşük maliyetli enerjiyi sunmak
amaçlanmıştır.
• Arz Güvenliği: Enerji arzında meydana
gelen ani değişmelerin Avrupa Birliği toplumu ve
ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin bertaraf
edilmesi için gerekli önlemlerin alınması
amaçlanmıştır.
• Çevresel Koruma: Enerji kullanımı ve
enerji üretiminin etkinliği ile bütünleşmiş bir
çevresel koruma politikası aracılığı ile
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması amaçlanmıştır.
AVRUPA BİRLİĞİ
ENERJİ POLİTİKASININ GELİŞİMİ
Avrupa Birliği
enerji politikasının temelleri, Avrupa Kömür ve
Çelik Topluluğu’nun (AKÇT) geliştirdiği kömür
politikası ile 1950’li yıllarda atılmıştır. Daha
sonra bu kömür politikasını, Avrupa Atom Enerjisi
Topluluğu (AAET) tarafından nükleer enerji sektör
için geliştirilen politikalar izlemiştir. Bundan
sonraki süreçte Avrupa Birliği’nin enerji politikası
bu iki topluluğun ardından diğer enerji sektörlerini
de kapsayan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)
tarafından yürütülmüştür (Karluk, 2005: 491).
O zamandan başlayarak
tedricen üç antlaşma üzerine oturan tutarlı bir
enerji politikası geliştirilmiştir. AB enerji
politikası, her biri enerji sektörünün farklı
bölümlerine ait kuralları kapsayan, bu üç ayrı
antlaşmaya dayanmaktadır. Ayrıca enerji sektörünün
AB için ne kadar büyük önem taşıdığı AB’nin
temellerini oluşturan bu üç antlaşmadan ikisinde
enerji politikalarına gösterilen özel ilgiden
anlaşılmaktadır. 1951 Paris Antlaşması ile AKÇT;
1957 Roma Antlaşmasıyla da AAET kurulmuştur. 1951’de
imzalanan ve AKÇT’yi kuran Paris Antlaşması,
antlaşmaya
taraf devletlerin enerji dengelerinde kömürün
ağırlığını ve çelik endüstrisindeki rolünü
yansıtmaktadır. Böylece AB kömürle ilgilenmek
suretiyle enerji arz ve talebine ilişkin
sorunlarının çoğunu dikkate almıştır (Ege, 2004:
11).
Bu kurulan birliklerin hepsinin enerjiye yönelik
ortak bir amacı vardı. Bu amaç, söz konusu enerji
sektörlerinde serbest ve bütünleşmiş piyasaların
oluşturulmasıydı. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu,
bu temel hedefe ulaşmak için sübvansiyonları kontrol
edip üreticiler arasında kartel oluşturmaya yönelik
davranışları engelleyerek Birliğe üye ülkeler
arasında serbest ticaretin sağlanmasını
amaçlamaktaydı. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu ise
nükleer sektörde üretilen ürünler için ortak bir
pazar oluşturulması fikrini savunmakta idi (El-Agraa
ve Gowan, 2001: 296).
1960'lara gelindiğinde,
enerji alanında henüz bir birliğin sağlanamamış
olmasının fark edilmesi ile birlikte, daha tutarlı
bir enerji politikası oluşturmak için çalışmalara
hız verilmiştir. 1962’de komisyon, bir enerji
politikası memorandumu hazırlamıştır (Molle,
2001:272). Bu gelişmeyi müteakip, Nisan 1964'de
imzalanan protokolde üye devletler bir araya gelerek
enerji sorunları üzerinde anlaşmışlardır (Ege, 2004:
13).
Toplulukların
1968 yılında birleşmesinden sonra Komisyon enerji
alanında ortak bir politika geliştirme çalışmalarına
ağırlık vermiştir. Yine aynı yıl içinde ortak enerji
politikası için ilk oryantasyon yapılmıştır. Bu
oryantasyonda, Birliğin enerji politikasının temel
sorunları ve temel prensipleri belirtilmiştir. Bu
prensipler; enerji sektörünün özel yapısını dikkate
alarak en düşük fiyattan enerji tedarikini sağlamak,
enerji ürünleri için ortak bir pazar oluşturmak ve
Birliğe üye ülkelerin enerji politikaları arasında
koordinasyonu sağlamak idi.
1973–1985
dönemine 1973 ve 1979 yıllarında yaşanan iki petrol
krizi damgasını vurmuştur. 1950’lerden başlayarak
AB’ye üye devletler maliyet avantajı nedeniyle kendi
ürettikleri kömüre daha az, dışarıdan ithal
ettikleri kaynaklara, özellikle de petrole daha
fazla bağımlı hale gelmişlerdir. Enerji talebinin
yapısındaki bu değişiklik, toplam enerji talebini
göstermekle birlikte, üye devletlerin enerji
kaynaklarındaki tedrici bir mutlak azalmayı da
yansıtmaktaydı. 1970’e gelindiğinde; AB, enerji
gereksiniminin yüzde 65’inin ithal edildiği
görülmekteydi. Enerjide ki bu dışa bağımlılık,
1970’li yıllarda yaşanan iki petrol krizi ile
birlikte gelen arz kesintileri ve fiyat artışlarına
karşı AB’yi zor durumda bırakmıştır (Ege, 2004: 16–
17). Bu durumun sonucu olarak 1973 ve 1979’da
yaşanan petrol şokları AB’nin üç önemli sorunla
karşı karşıya kalmasına neden olmuştur (Molle, 2006:
190). Bu sorunlar:
• Enerji Arzının güvenilir olmaması: Avrupa
Birliği’nin enerji tüketiminin büyük bölümünün
yabancı petrol kaynaklarından karşılanması ve petrol
ihraç eden ülkelerin petrol arzını stratejik silah
olarak kullanmaları, Birliğin enerji arz güvenliğini
olumsuz yönde etkilemiştir.
• Fiyatlardaki sürekli değişmeler: Gerek
ham petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar gerekse
Avrupa ülkeleri para birimlerinin değerinin dolar
karşısında dalgalanmaları, Avrupa ekonomisinde çok
büyük rahatsızlıkların oluşmasına neden oldu.
• Ödemeler dengesindeki eşitsizlikler:
1973–1981 yılları arasında net ithalat yüzde 40
düşmesine rağmen petrol fiyatlarındaki önlenemez
artış ile birlikte petrol ithalatı için ödenen tutar
8 kat artmıştır.
1973 ve 1979’da
yaşanan petrol şoklarının ardından AB yeni bir
enerji stratejisi belirledi. Bu enerji stratejisinin
ana hedefi enerjinin etkin kullanımını sağlayarak
tüketimin azaltılması idi. Bu hedefe ulaşmak için
Birliğe üye ülkeler enerji tasarrufu önlemleri
almaya, enerji kompozisyonu içerisinde petrolün
ağırlığını azaltıp, alternatif enerji kaynaklarının
ağırlını artırmak için çalışmalar yapmaya
başladılar. Bunun yanında Birlik kısa dönemde bir
petrol şokundan etkilenmemek için elde tutulan
minimum stok miktarını artırdı (Harrop, 2000: 148).
Bu yaşanan
gelişmeler, AB’ye üye ülkeleri uluslararası ve ikili
işbirliği çerçevesinde gelişmekte olan enerji
politikası amaçları ve araçlarının kapsamını
genişletmeye ve bunun yanı sıra ulusal hükümetleri
enerji alanında daha aktif ve kararlı bir müdahale
politikası benimsemeye yöneltmiştir (Ege, 2004: 16).
1974 yılının
sonlarındaki yaşanan gelişmeler, Avrupa Birliği’nin
enerji politikası
sorunlarını ayrıntılı olarak ilk ele aldığı girişim
oldu. Eylül 1974’de Konsey,
“Yeni Enerji Politikası Stratejisi”ni, Aralık
1974’de ise, bu enerji politikasının
1985 hedeflerini kabul etti. Aralık 1974’de, Konsey
tarafından enerjinin rasyonel kullanımı
için bir eylem planı hazırlandı. Bunu, kabul edilmiş
olan enerji politikası
amaçlarına ulaşmak üzere uygulaması gereken
önlemlerin belirtildiği Konsey Kararı
ve Aralık 1975’de yine Konsey tarafından
kararlaştırılan 1976–1977 için
kısa vadeli bir enerji tasarrufu hedefi izledi (Ege,
2004:18-19).
AB Enerji Politikası
Hedefleri
(El-Agraa ve Martin, 2003: 274).
1985 Hedefleri:
• Nükleer enerji santrallerinin kapasitesini 200
GW’ye çıkartmak,
• Birliğin doğalgaz ve petrol üretimini 180 milyon
ton petrol eşdeğeri olacak şekilde artırmak,
• Birliğin kömür üretimini 180 milyon ton petrol
eşdeğer olarak sürdürmek,
• Birliğin enerji ithal bağımlılığını yüzde 40’a
düşürmek,
• Birliğin enerji tüketimini yüzde 15 azaltmak,
• İkincil enerji kaynaklarından olan elektriğin
nihai enerji tüketimi içindeki payını yüzde 35’e
düşürmek,
1990 HEDEFLERİ:
• Brüt birincil enerji tüketiminin artış hızının
GSYİH artış hızına oranını Topluluğun bütünü için
0,7 ya da daha alt seviyeye düşürmek,
• Topluluğun enerji tüketimini, brüt birincil
tüketiminin yüzde 40’ı civarlarına indirmek,
• Elektrik üretimi için gereken birincil enerji
ihtiyacının yüzde 70-75’i katı yakıtlar ve nükleer
enerji ile karşılanmasını sağlamak,
• Topluluğun enerji arzına katkısının artırılması
için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını
özendirmek
• Topluluğun enerji ile ilgili amaçlarına ulaşmayı
sağlayacak bir enerji fiyatlama politikası izlemek
1995 HEDEFLERİ:
• Nihai enerji talebinin etkinliğinin yüzde 20
artırmak,
• Petrol tüketiminin, toplam enerji tüketiminin
içindeki payını yüzde 40’larda tutmak,
• Toplam petrol ithalat miktarının toplam enerji
tüketimine oranını 1/3’ün altına çekmek,
• Enerji arzının çeşitlendirilmesi için, enerji
arz miktarı içindeki doğalgaz miktarını artırmak,
• Katı yakıtlarının toplam enerji tüketimi
içindeki payı azaltmak,
• Hidrokarbonlarla elde edilen enerjinin toplam
enerji içerisindeki payı yüzde 15’e düşürmek,
• Enerji dengesi içerisindeki yenilenebilir enerji
kaynaklarının payını artırmak,
• Enerji arzını daha güvenli hale
getirmek ve enerji fiyatlarının
dalgalanmasından kaynaklanan riskleri en aza
indirgemek,
• Birliğin fiyat düzenlemesini bütün sektörlere
uygulamak,
• En uygun teknolojileri kullanarak enerji ve
çevre dengesini sağlamak,
• Bazı önlemler alarak, Birliğin geri kalmış
bölgelerinde enerji dengesini sağlamak,
• Enerji sektöründe dış ilişkileri koordine etmek,
2010 HEDEFLERİ:
• Antlaşma hedeflerine ( piyasa bütünleşmesi,
sürdürülebilir kalkınma, çevresel korunma, arz
güvenliği ) ulaşmak,
• Enerji hedefleri ile çevresel hedefleri
bütünleşmesini sağlayıp enerjinin tüm maliyetlerini
fiyatlara dahil etmek,
• Yerli ve ithal enerji arzının çeşitliliğini ve
esnekliğini artırmak, aynı zamanda oluşabilecek
enerji arzı ile ilgili olağanüstü durumlarda esnek
tepkiler vermek suretiyle arz güvenliğini
güçlendirmek,
• Ulusal ve kamu bazında etkin koordinasyonu
sağlayarak enerji verimliliğini geliştirmek,
• Yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleyerek
2010 yılında temel enerji üretiminden önemli bir pay
almasını sağlamak (El-Agraa ve Martin, 2003: 274).
1979 yılında
yaşanan ikinci petrol şoku Avrupa Birliği’nin daha
ileri düzeyde önlemler alma gereksinimini
güçlendirmiştir. 1980 yılında, Konsey Birliğe üye
ülkelerin politikalarının yakınlaştırılması fikri
ile 1990 yılında ulaşılması amaçlanan enerji
politikası hedeflerini kapsayan kararlar almıştır.
1980’lerin
ortasında Avrupa Birliği’nin yeni enerji
politikasının başarısı ve OPEC’in dağılması
sonucunda enerji fiyatlarında meydana gelen düşüş,
enerji piyasası şartlarının değişmesine sebep oldu.
Buna paralel olarak, Avrupa Birliği’nin enerji
politikası tutum değiştirdi (Molle, 2006: 191). 1986
yılında Birlik içinde 1995 yılına kadar ulaşılması
öngörülen enerji politikası hedefleri üzerinde
anlaşmaya varıldı. Bu gelişmeyi, 1991’de Avrupa
Birliği’nin çabaları ile oluşturulan ve başlangıçta
38 ülke tarafından kabul edilen Avrupa Enerji Şartı
(AEŞ) izledi.
Anlaşma
1994’de revize edilerek aralarında Japonya ve
Amerika’nın bulunduğu 50’den fazla ülke tarafından
imzalandı. AEŞ, Birliğin sanayisinin artan
ihtiyaçlarına cevap vermek üzere enerji arzının
güvenliğinin sağlanmasını amaç edinmesi sebebiyle
gerekli bir anlaşma idi.
1990’lı
yıllarda Birliğin enerji politikasının
şekillenmesine etki eden bir diğer husus, fosil
yakıtların aşırı miktarlarda tüketimine bağlı olarak
gelişen küresel ısınma ve çevre kirliliği sorunları
idi. Bu sorunlara önlem olarak 1993’de Birlik
tarafından “Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma ve Avrupa
Topluluğu Politika ve Eylem Programı” kabul edildi.
Bu eylem planında temel vurgu çevre üzerineydi.
Çevreye ilişkin sorunların giderek artması
yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgiyi
artırmıştır. Komisyon, 1997’de çıkarılan bir beyaz
kitapla yenilenebilir enerji kaynakları için bir
strateji ve eylem planını gündeme getirmiş ve bir
senaryo çerçevesinde çevre ile ilgili 2010’a ilişkin
tahminlerde bulunmuştur (Ege, 2004: 22).
Özetlemek gerekirse; 1985–2000 yılları arasında
yaşanan önemli gelişmeler sonucunda, Avrupa Birliği,
Enerji Politikasını üç ana amaç etrafında yeniden
biçimlendirmiştir.
• Rekabet Edebilirlik: Geleneksel olarak
Avrupa Birliği ülkelerinde farklı yakıt
piyasaları
ulusal olarak düzenlenmişti. Bu piyasalardan
bazılarının tekel
olması
sebebiyle, Birliğin enerji piyasasında bir bütünlük
sağlanamamıştır.
AB tarafından
bu bölünmüş piyasaların bütünleştirilmesi,
yeniden
yapılandırılması,
liberalleştirilmesi ve daha rekabetçi hale
getirilmesini amaç
edinen adımlar
atılmıştır.
|