Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

Forex Piyasaları

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Avrupa Birliği’nde Uygulanan Enerji Politikaları 

Enerji, tüm ekonomik ve sosyal yaşam üzerinde belirleyici bir rol oynayan aynı zamanda ekonomik kalkınma için gerekli ve önemli bir girdidir. Öyle ki, ülkeler yeterli enerji arzı olmaksızın bugünkü gelişmişlik düzeylerine erişemezlerdi. Enerji sektörü çok büyük altyapı yatırımlarını gerektirmektedir ve enerjinin üretimi, dağıtımı ve kullanımı sırasında dışsallık yaratılmaktadır. Bu nedenle, ulusal hükümetler enerji sektörüne enerji arzını kontrol etmek suretiyle ve uyguladıkları sübvansiyon ve vergi politikaları ile dışsallıkların kullaımında adaleti sağlayarak müdahale etmektedirler ( Molle, 2006: 189). 

Birçok üretim kolu için gerekli bir girdi olan enerjiye eşit erişim şansına sahip olmak ekonomik açıdan önemlidir. Mal piyasalarının uyumlu olduğu bir durumda, enerji piyasalarında bütünlüğün sağlanamaması piyasalarda aksaklıklara neden olabilir. 

Enerji, maliyetleri etkileyen bir girdi olmanın yanı sıra başlı başına bir sektördür. Eğer etkin bir serbest ticaret ve tutarlı bir sanayi yapısı geliştirilecekse Birliğin içerisinde enerji sektörü eşit muamele görmelidir; aksi halde serbest ticaretin önüne önemli bir tarife dışı engel çıkarılmış olacaktır. İşte bu sebeplerden dolayı ortak bir enerji politikası oluşturmanın gerekliliğinin bilincinde olan Avrupa Birliği, üye ülkelerin katılımını sağlayarak ortak bir enerji politikası oluşturmak için birçok girişimde bulunmuştur. Bu girişimler sonucunda Birliğin ortak enerji politikasının hedefleri belirlenmiş ve bu hedeflerde değişiklik yapılmaksızın istikrar sağlanmıştır (El-Agraa ve Gowan, 2001: 295). Bu hedefler;

•   Rekabet Edebilirlik: Piyasa güçlerinin etkin çalışması sağlanarak, üreticilere ve tüketicilere düşük maliyetli enerjiyi sunmak amaçlanmıştır.

•   Arz Güvenliği: Enerji arzında meydana gelen ani değişmelerin Avrupa Birliği toplumu ve ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin bertaraf edilmesi için gerekli önlemlerin alınması amaçlanmıştır.

•   Çevresel Koruma: Enerji kullanımı ve enerji üretiminin etkinliği ile bütünleşmiş bir çevresel koruma politikası aracılığı ile sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması amaçlanmıştır. 

AVRUPA BİRLİĞİ ENERJİ POLİTİKASININ GELİŞİMİ 

Avrupa Birliği enerji politikasının temelleri, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun (AKÇT) geliştirdiği kömür politikası ile 1950’li yıllarda atılmıştır. Daha sonra bu kömür politikasını, Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) tarafından nükleer enerji sektör için geliştirilen politikalar izlemiştir. Bundan sonraki süreçte Avrupa Birliği’nin enerji politikası bu iki topluluğun ardından diğer enerji sektörlerini de kapsayan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) tarafından yürütülmüştür (Karluk, 2005: 491). 

O zamandan başlayarak tedricen üç antlaşma üzerine oturan tutarlı bir enerji politikası geliştirilmiştir. AB enerji politikası, her biri enerji sektörünün farklı bölümlerine ait kuralları kapsayan, bu üç ayrı antlaşmaya dayanmaktadır. Ayrıca enerji sektörünün AB için ne kadar büyük önem taşıdığı AB’nin temellerini oluşturan bu üç antlaşmadan ikisinde enerji politikalarına gösterilen özel ilgiden anlaşılmaktadır. 1951 Paris Antlaşması ile AKÇT; 1957 Roma Antlaşmasıyla da AAET kurulmuştur. 1951’de imzalanan ve AKÇT’yi kuran Paris Antlaşması, antlaşmaya taraf devletlerin enerji dengelerinde kömürün ağırlığını ve çelik endüstrisindeki rolünü yansıtmaktadır. Böylece AB kömürle ilgilenmek suretiyle enerji arz ve talebine ilişkin sorunlarının çoğunu dikkate almıştır (Ege, 2004: 11). 

Bu kurulan birliklerin hepsinin enerjiye yönelik ortak bir amacı vardı. Bu amaç, söz konusu enerji sektörlerinde serbest ve bütünleşmiş piyasaların oluşturulmasıydı. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, bu temel hedefe ulaşmak için sübvansiyonları kontrol edip üreticiler arasında kartel oluşturmaya yönelik davranışları engelleyerek Birliğe üye ülkeler arasında serbest ticaretin sağlanmasını amaçlamaktaydı. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu ise nükleer sektörde üretilen ürünler için ortak bir pazar oluşturulması fikrini savunmakta idi (El-Agraa ve Gowan, 2001: 296). 

1960'lara gelindiğinde, enerji alanında henüz bir birliğin sağlanamamış olmasının fark edilmesi ile birlikte, daha tutarlı bir enerji politikası oluşturmak için çalışmalara hız verilmiştir. 1962’de komisyon, bir enerji politikası memorandumu hazırlamıştır (Molle, 2001:272). Bu gelişmeyi müteakip, Nisan 1964'de imzalanan protokolde üye devletler bir araya gelerek enerji sorunları üzerinde anlaşmışlardır (Ege, 2004: 13).

Toplulukların 1968 yılında birleşmesinden sonra Komisyon enerji alanında ortak bir politika geliştirme çalışmalarına ağırlık vermiştir. Yine aynı yıl içinde ortak enerji politikası için ilk oryantasyon yapılmıştır. Bu oryantasyonda, Birliğin enerji politikasının temel sorunları ve temel prensipleri belirtilmiştir. Bu prensipler; enerji sektörünün özel yapısını dikkate alarak en düşük fiyattan enerji tedarikini sağlamak, enerji ürünleri için ortak bir pazar oluşturmak ve Birliğe üye ülkelerin enerji politikaları arasında koordinasyonu sağlamak idi.

1973–1985 dönemine 1973 ve 1979 yıllarında yaşanan iki petrol krizi damgasını vurmuştur. 1950’lerden başlayarak AB’ye üye devletler maliyet avantajı nedeniyle kendi ürettikleri kömüre daha az, dışarıdan ithal ettikleri kaynaklara, özellikle de petrole daha fazla bağımlı hale gelmişlerdir. Enerji talebinin yapısındaki bu değişiklik, toplam enerji talebini göstermekle birlikte, üye devletlerin enerji kaynaklarındaki tedrici bir mutlak azalmayı da yansıtmaktaydı. 1970’e gelindiğinde; AB, enerji gereksiniminin yüzde 65’inin ithal edildiği görülmekteydi. Enerjide ki bu dışa bağımlılık, 1970’li yıllarda yaşanan iki petrol krizi ile birlikte gelen arz kesintileri ve fiyat artışlarına karşı AB’yi zor durumda bırakmıştır (Ege, 2004: 16– 17). Bu durumun sonucu olarak 1973 ve 1979’da yaşanan petrol şokları AB’nin üç önemli sorunla karşı karşıya kalmasına neden olmuştur (Molle, 2006: 190). Bu sorunlar: 

•   Enerji Arzının güvenilir olmaması: Avrupa Birliği’nin enerji tüketiminin büyük bölümünün yabancı petrol kaynaklarından karşılanması ve petrol ihraç eden ülkelerin petrol arzını stratejik silah olarak kullanmaları, Birliğin enerji arz güvenliğini olumsuz yönde etkilemiştir. 

•   Fiyatlardaki sürekli değişmeler: Gerek ham petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar gerekse Avrupa ülkeleri para birimlerinin değerinin dolar karşısında dalgalanmaları, Avrupa ekonomisinde çok büyük rahatsızlıkların oluşmasına neden oldu. 

•   Ödemeler dengesindeki eşitsizlikler: 1973–1981 yılları arasında net ithalat yüzde 40 düşmesine rağmen petrol fiyatlarındaki önlenemez artış ile birlikte petrol ithalatı için ödenen tutar 8 kat artmıştır.

1973  ve 1979’da yaşanan petrol şoklarının ardından AB yeni bir enerji stratejisi belirledi. Bu enerji stratejisinin ana hedefi enerjinin etkin kullanımını sağlayarak tüketimin azaltılması idi. Bu hedefe ulaşmak için Birliğe üye ülkeler enerji tasarrufu önlemleri almaya, enerji kompozisyonu içerisinde petrolün ağırlığını azaltıp, alternatif enerji kaynaklarının ağırlını artırmak için çalışmalar yapmaya başladılar. Bunun yanında Birlik kısa dönemde bir petrol şokundan etkilenmemek için elde tutulan minimum stok miktarını artırdı (Harrop, 2000: 148). 

Bu yaşanan gelişmeler, AB’ye üye ülkeleri uluslararası ve ikili işbirliği çerçevesinde gelişmekte olan enerji politikası amaçları ve araçlarının kapsamını genişletmeye ve bunun yanı sıra ulusal hükümetleri enerji alanında daha aktif ve kararlı bir müdahale politikası benimsemeye yöneltmiştir (Ege, 2004: 16). 

1974  yılının sonlarındaki yaşanan gelişmeler, Avrupa Birliği’nin enerji politikası sorunlarını ayrıntılı olarak ilk ele aldığı girişim oldu.   Eylül 1974’de Konsey, “Yeni Enerji Politikası Stratejisi”ni, Aralık 1974’de ise, bu enerji politikasının 1985 hedeflerini kabul etti. Aralık 1974’de, Konsey tarafından enerjinin rasyonel kullanımı için bir eylem planı hazırlandı. Bunu, kabul edilmiş olan enerji politikası amaçlarına ulaşmak üzere uygulaması gereken önlemlerin belirtildiği Konsey Kararı ve Aralık 1975’de yine Konsey tarafından kararlaştırılan 1976–1977 için kısa vadeli bir enerji tasarrufu hedefi izledi (Ege, 2004:18-19). 

AB Enerji Politikası Hedefleri (El-Agraa ve Martin, 2003: 274).  

1985 Hedefleri:

•   Nükleer enerji santrallerinin kapasitesini 200 GW’ye çıkartmak,

•   Birliğin doğalgaz ve petrol üretimini 180 milyon ton petrol eşdeğeri olacak şekilde artırmak,

•   Birliğin kömür üretimini 180 milyon ton petrol eşdeğer olarak sürdürmek,

•   Birliğin enerji ithal bağımlılığını yüzde 40’a düşürmek,

•   Birliğin enerji tüketimini yüzde 15 azaltmak,

•   İkincil enerji kaynaklarından olan elektriğin nihai enerji tüketimi içindeki payını yüzde 35’e düşürmek,

1990 HEDEFLERİ:

•   Brüt birincil enerji tüketiminin artış hızının GSYİH artış hızına oranını Topluluğun bütünü için 0,7 ya da daha alt seviyeye düşürmek,

•   Topluluğun enerji tüketimini, brüt birincil tüketiminin yüzde 40’ı civarlarına indirmek,

•   Elektrik üretimi için gereken birincil enerji ihtiyacının yüzde 70-75’i katı yakıtlar ve nükleer enerji ile karşılanmasını sağlamak,

•   Topluluğun enerji arzına katkısının artırılması için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını özendirmek

•   Topluluğun enerji ile ilgili amaçlarına ulaşmayı sağlayacak bir enerji fiyatlama politikası izlemek

1995 HEDEFLERİ:

•   Nihai enerji talebinin etkinliğinin yüzde 20 artırmak,

•   Petrol tüketiminin, toplam enerji tüketiminin içindeki payını yüzde 40’larda tutmak,

•   Toplam petrol ithalat miktarının toplam enerji tüketimine oranını 1/3’ün altına çekmek,

•   Enerji arzının çeşitlendirilmesi için, enerji arz miktarı içindeki doğalgaz miktarını artırmak,

•   Katı yakıtlarının toplam enerji tüketimi içindeki payı azaltmak,

•   Hidrokarbonlarla elde edilen enerjinin toplam enerji içerisindeki payı yüzde 15’e düşürmek,

•   Enerji dengesi içerisindeki yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırmak,

•   Enerji   arzını   daha   güvenli   hale   getirmek   ve   enerji   fiyatlarının dalgalanmasından kaynaklanan riskleri en aza indirgemek,

•   Birliğin fiyat düzenlemesini bütün sektörlere uygulamak, 

•   En uygun teknolojileri kullanarak enerji ve çevre dengesini sağlamak,

•   Bazı önlemler alarak, Birliğin geri kalmış bölgelerinde enerji dengesini sağlamak,

•   Enerji sektöründe dış ilişkileri koordine etmek, 

2010 HEDEFLERİ:

•   Antlaşma hedeflerine ( piyasa bütünleşmesi, sürdürülebilir kalkınma, çevresel korunma, arz güvenliği ) ulaşmak,

•   Enerji hedefleri ile çevresel hedefleri bütünleşmesini sağlayıp enerjinin tüm maliyetlerini fiyatlara dahil etmek,

•   Yerli ve ithal enerji arzının çeşitliliğini ve esnekliğini artırmak, aynı zamanda oluşabilecek enerji arzı ile ilgili olağanüstü durumlarda esnek tepkiler vermek suretiyle arz güvenliğini güçlendirmek,

•   Ulusal ve kamu bazında etkin koordinasyonu sağlayarak enerji verimliliğini geliştirmek,

•   Yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleyerek 2010 yılında temel enerji üretiminden önemli bir pay almasını sağlamak (El-Agraa ve Martin, 2003: 274).

1979 yılında yaşanan ikinci petrol şoku Avrupa Birliği’nin daha ileri düzeyde önlemler alma gereksinimini güçlendirmiştir. 1980 yılında, Konsey Birliğe üye ülkelerin politikalarının yakınlaştırılması fikri ile 1990 yılında ulaşılması amaçlanan enerji politikası hedeflerini kapsayan kararlar almıştır. 

1980’lerin ortasında Avrupa Birliği’nin yeni enerji politikasının başarısı ve OPEC’in dağılması sonucunda enerji fiyatlarında meydana gelen düşüş, enerji piyasası şartlarının değişmesine sebep oldu. Buna paralel olarak, Avrupa Birliği’nin enerji politikası tutum değiştirdi (Molle, 2006: 191). 1986 yılında Birlik içinde 1995 yılına kadar ulaşılması öngörülen enerji politikası hedefleri üzerinde anlaşmaya varıldı. Bu gelişmeyi, 1991’de Avrupa Birliği’nin çabaları ile oluşturulan ve başlangıçta 38 ülke tarafından kabul edilen Avrupa Enerji Şartı (AEŞ) izledi.

Anlaşma 1994’de revize edilerek aralarında Japonya ve Amerika’nın bulunduğu 50’den fazla ülke tarafından imzalandı. AEŞ, Birliğin sanayisinin artan ihtiyaçlarına cevap vermek üzere enerji arzının güvenliğinin sağlanmasını amaç edinmesi sebebiyle gerekli bir anlaşma idi. 

1990’lı yıllarda Birliğin enerji politikasının şekillenmesine etki eden bir diğer husus, fosil yakıtların aşırı miktarlarda tüketimine bağlı olarak gelişen küresel ısınma ve çevre kirliliği sorunları idi. Bu sorunlara önlem olarak 1993’de Birlik tarafından “Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma ve Avrupa Topluluğu Politika ve Eylem Programı” kabul edildi. Bu eylem planında temel vurgu çevre üzerineydi. 

Çevreye ilişkin sorunların giderek artması yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgiyi artırmıştır. Komisyon, 1997’de çıkarılan bir beyaz kitapla yenilenebilir enerji kaynakları için bir strateji ve eylem planını gündeme getirmiş ve bir senaryo çerçevesinde çevre ile ilgili 2010’a ilişkin tahminlerde bulunmuştur (Ege, 2004: 22).

Özetlemek gerekirse; 1985–2000 yılları arasında yaşanan önemli gelişmeler sonucunda, Avrupa Birliği, Enerji Politikasını üç ana amaç etrafında yeniden biçimlendirmiştir. 

•   Rekabet Edebilirlik: Geleneksel olarak Avrupa Birliği ülkelerinde farklı yakıt piyasaları ulusal olarak düzenlenmişti. Bu piyasalardan bazılarının tekel olması sebebiyle, Birliğin enerji piyasasında bir bütünlük sağlanamamıştır.

AB   tarafından   bu   bölünmüş   piyasaların   bütünleştirilmesi,   yeniden yapılandırılması, liberalleştirilmesi ve daha rekabetçi hale getirilmesini amaç edinen adımlar atılmıştır.
 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005