Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Türkiye
Ülkemizin, kapitalist dünyanın gerçek
bir üyesi konumuna getirilmesi için yürütülen
çalışmaların Özal hükümetiyle birlikte büyük hız
kazandığı biliniyor. Kapitalist sisteme uyum
çalışmalarındaki gelişme, yalnızca bu çabaların
süratle sürdürülmesinde değil kuşkusuz. Ekonomik
düzenin tüm kurum ve değerleriyle birlikte değişime
zorlandığı ve bunda da önemli ölçüde başarı
kazanıldığı açıklıkla gözlenebilen gerçekler. Kamu
kuruluşlarının, köprülerin, barajların satışa
çıkarılması, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
devlet tekelinde bulunan pek çok ekonomik alanın
özel girişimcilere açılması, özel sektör üzerindeki
devlet denetiminin yerine özel girişimlerce
yönetilen Dış Denetim Kuruluşlarının (Auditing)
oluşturulması, hep bu kapitalistleştirme
stratejisinin gündeminde yer alan taktik
uygulamalar.
Programın nihai aşaması ise Avrupa Ekonomik
Topluluğu'na tam üye olabilmek.
Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kuruluş amacı,
25.3.1957 tarihli Roma Andlaşmasında şöyle
açıklanıyor.
"Topluluk, büyük bir Pazar (Dolayısıyla geniş bir
tüketici kütlesi) meydana getirerek, serbest
rekabet içinde uzmanlaşma ve büyüyen ekonomik
üniteler yoluyla minimum maliyetlerle üretimde
bulunmak ve bunun sonucunda verimliliği maksimum
düzeye ulaştırarak üyelerine hızlı bir gelişme
sağlamak amacıyla oluşturulmuştur."
Aynı andlaşmada, bu amaçları gerçekleştirmek üzere;
-Üye devletler arasında gümrük vergileri ve miktar
kısıtlamaları ile her türlü eş etkili önlemlerin
kaldırılması,
-Diğer ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi ile
ortak bir ticaret politikasının uygulanması,
-Üye devletler arasında kişilerin, hizmetlerin ve
sermayenin serbest dolaşımı,
-Tarım alanında ortak bir politikanın izlenmesi,
Ulaştırma alanında ortak bir politika uygulanması,
-Üye devletlerin ekonomik politikalarını koordine
etmeye ve ödemeler bilançolarındaki dengesizlikleri
gidermeye imkan veren usullerin uygulanması,
-Ortak pazarın işlemesi için gerekli olduğu ölçüde
milli mevzuatların yaklaştırılması,
-İşçilerin çalışma olanaklarını iyileştirmek ve
hayat seviyelerinin yükselmesine yardım etmek için
-Avrupa Sosyal Fonu'nun kurulması,
-Yeni kaynaklar yaratmak ve böylece Topluluğun
ekonomik genişlemesini kolaylaştırmak amacıyla
Avrupa Yatırım Bankası'nın kurulması, öngörülmüş
bulunmaktadır.
Roma andlaşması'nın 237'nci maddesi, Avrupalı olmak
şartıyla her ülkenin topluluğa tam üyelik için
talepte bulunmasına imkan vermekte, ancak katılma,
Roma Andlaşması'nın aynen benimsenmesini
gerektirmektedir.
Ocak 1981 de Yunanistan'ın, Ocak-1986'da da İspanya
ve Portekiz'in tam üye olarak katılımlarıyla, Avrupa
Ekonomik Topluluğu'nun nüfusu bugün 320 milyona,
yüzölçümü 2.255.000 kilometrekareye ulaşmıştır.
Yunanistan, ispanya ve Portekiz'in topluluğa
katılmasının, topluluk açısından ortaya çıkardığı
ekonomik problemlerin giderilebilmesi için 10 yıllık
bir geçiş dönemi öngörülmesi, bu süre dolmadan veya
en azından bu üç ülkenin topluluğa katılmasının
ortaya çıkaracağı sorunlar çözümlenmeden
Türkiye'nin toplulukla bütünleşmesinin mümkün
olamayacağını düşündürmektedir. Değişik söyleyişle,
olağanüstü bir gelişme olmazsa, 1996'ya kadar
sürecek 10 yıllık zaman dilimi içerisinde
Türkiye'nin Topluluğa tam üyeliği söz konusu
edilemeyecektir.
Topluluk yetkilileri, 1 aralık 1964 tarihinde
yürürlüğe giren Ankara Andlaşması ile başlayan ve 1
Ocak 1973 tarihinde Katma Protokolla sürdürülen
AET-Türkiye ilişkilerinin süratli bir gelişme
izleyebilmesi açısından, bu 10 yıllık sürenin iyi
değerlendirilmesini tavsiye etmektedirler. Özellikle
Katma Protokolün çeşitli maddeleri uyarınca, gümrük
vergisi ile eş etkili vergi ve resimlerde yapılması
gereken indirimlerin, artık daha fazla
geciktirilmeksizin gerçekleştirilmesi talep
edilmektedir.
Bu, Özal hükümetince uygulanan "Ekonomide Serbesti"
programının toplukça yeterli bulunmadığını
göstermekte, serbesti programının sınırlarının
genişletilmesi topluluk ile imzalanmış bulunan Katma
Protokol uyum çalışmalarının bir gereği olarak
zorunlu görülmektedir. Ekonomide yeni serbesti
politikalarının uygulanmasının toplulukla olan
ilişkiler
açısından zorunlu bulunduğu bir dönemde İspanya ve
Portekiz'in tam üyeliğe kabul edilmesi, ifade etmek
gerekir ki, Özal hükümeti açısından mutluluk verici
bir olay olmuştur.
Avrupa Ekonomik Topluluğuyla bütünleşmeyi amaçlayan
bir ekonomik programı uluslararası ekonomik
kuruluşların yakın denetim ve gözetiminde ısrarla
uygulayan Özal hükümeti, bu politikanın geniş halk
yığınları üzerine yaptığı olumsuz etkileri, yaklaşan
1988 seçimleri nedeniyle endişeyle izlerken ortaya
çıkan ve hükümetin kusurundan kaynaklanmayan bu
gelişme, yüreklere büyük ölçüde su serpmiştir.
Böylece, ekonomide serbesti politikalarının geniş
halk kitleleri üzerine getireceği ekonomik yük,
İspanya ve Portekiz sorunu nedeniyle bir 10 yıl
ertelenmiş, belki de önümüzdeki 10 yıla dağıtılmış
olmaktadır.
Ancak, ülkemizde kapitalist ekonomik sistemi
benimsemiş hükümetler iktidar oldukça, AET'ye tam
üyelik konusu da daima gündemde bulunacak ve
toplulukla ekonomik bütünleşme er veya geç mutlaka
gerçekleştirilmeye çalışılacaktır. Bu amaçla,
kapitalist ekonomik sistemin ülkemizde tüm kurum ve
değerleriyle kökleşmesinin bir aracı olan "Ekonomide
Serbesti" programının uygulanması ısrarla
sürdürülecek ve Avrupa Ekonomik Topluluğuna tam
üyelik için gerekli diğer ekonomik koşulların
sağlanması işi, büyük bölümüyle belki de yakın
gelecekteki sosyal demokrat bir iktidara ihale
edilecektir.
|