Bağımsızlık Mücadelem
İsa Yusuf Alptekin
Benim millî mücadele hayatım 1926 senesinde başlar.
1926'da vazifeli olarak Batı Türkistan'da Andican
şehrine geldim, 3 sene kadar kaldım, bilahare
Taşkent'e gelip üç sene de burada kaldım. Yani Batı
Türkistan'da 6 sene kaldım. Bu süre içinde Batı
Türkistan'ın diğer şehirlerini, Moskova ve Leningrad
gibi şehirleri ziyaret ederek, Rus ve Komünist
zulmünü görerek dehşet içinde kaldım. Komünizmin
Doğu Türkistan'a sıçramaması için tedbir ve çareler
araştırdım. Batı Türkistan'daki milliyetçilerle
görüşüp, tanışıp işbirliği yollarını araştırdım.
Buradaki Doğu Türkistanlılarla görüşüp komünizm
tehlikesine karşı uyardım; ayrıca Çin zulmüne ve
istilasına karşı mücadele etmemiz gerektiğini
anlattım. Batı Türkisitan'da görevli olduğum
yıllarda beni etkileyen en mühim hadiselerden biri
de Özbek Türklerinin milli şairi Çolpan ile görüşmüş
olmamdır. Kendisiyle gizli gizli görüşüyorduk.
Söylediği şu sözler beni derinden etkilemiştir. "İsa
bey, gerek biz, gerek siz için yapılacak şey, adam
yetiştirmek; herşeyden anlayacak adam yetiştirmek;
ne çektiysek adamsızlıktan çektik. Türkiye'ye,
Almanya'ya çok miktarda talebe göndermek lazım".
Batı Türkistan'daki dönemim, Bolşevik baskı ve
zulümlerinin en şiddetli günlerine ve milli direniş
hareketlerinin kızıştığı zamanlara rastlıyordu. Bu
olaylar genç yaşımda benim üzerimde tesirini
göstermekte gecikmedi ve milli kurtuluş hareketinde
faal bir nefer olarak yer almamın dönüm noktası
oldu; Çin mezalimine karşı, bundan sonraki hayatımda
tuttuğum milli mücadele yolu burada çizilmiş oldu:
"Doğu Türkistan'a Sovyet sızmasını önlemek öbür
yandan da Çin zulmü altında inleyen ülkemin
İstiklâli için çaba sarf etmek".
Bu maksatla yola çıkarak 2 Haziran 1932 tarihinde
Pekin'e geldim. Çin'e gelir gelmez burada bulunan
Doğu Türkistanlı kardeşlerimle görüşmeye başladım.
Kendilerine Komünizmin tehlikesini anlattım.
Vatanımızın istiklali için Çin idaresine karşı
mücadele vermemiz gerektiğini ifade ettim. 1933'te
"Doğu Türkistanlı Vatandaşlar Cemiyeti"ni kurdum.
"Çin Türkistanı'nın Avazı" isimli mecmuayı
çıkardım. 18 Eylül 1936 günü Doğu Türkistanı
temsilen Çin Millet Meclisi üyeliğine seçildim.
Milletvekilliğimden istifade ederek Doğu
Türkistan'a istiklal verilmesi için Merkezi Çin
Hükümeti nezdinde teşebbüse geçtim ve mücadele
verdim. Ülkemin tedrici olarak ve halkımın katliama
uğramadan istiklaline kavuşması için planlar
kurarak mücadele etme yolunu tercih ettim. Zira aziz
vatanımda Çinlilere karşı değişik tarihlerde ve
mekanlarda isyanlar olmuş, neticede bu isyanlar
Çinliler tarafından kanlı şekillerde bastırılmış ve
halkım katliam ve zulümlere maruz kalmıştı; binlerce
yurttaşlarım da ev barklarını terk ederek muhaceret
hayatına atılmak mecburiyetinde kalmışlardı. Buna
bir misal vermek icab ederse; 12 Kasım 1933'te
Kaşgar merkez olmak üzere Doğu Türkistan'da İstiklal
ilan edilir. Fakat 3 Ekim 1934'te Ma Cun Yın isimli
(Çinli müs-lüman) Çin komutanı, rahmetli milli
mücadele arkadaşım Mehmet Emin Buğra Bey'in
ordusunu yenerek milli hükümetimizi düşürür,
akabinde tevkifler, katliam ve idamlar başlar.
Mehmet Emin Buğra Bey ve mücadele arkadaşları
komşumuz Afganistan'a sığınmak mecburiyetinde
kalırlar.
1938'de birçok İslam ülkelerini ve Türkiye'yi
ziyaret ettim.
Bu fırsattan faydalanarak gittiğim ülkelerde
görüştüğüm devlet ve hükümet büyüklerine Doğu
Türkistan'ın dert davalarını anlatarak yardım
talebinde bulundum.
Hindistan'da görüştüğüm kişiler, sırasıyla
Hindistan'ın kurtarıcısı Gandlıi, Nehru ve mücadele
arkadaşları, Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali
Cinnah;
29 Ocak 1939'da Suudi Arabistan'da Maliye Bakanı
Abdullah Süleyman ve Kral Ab-dülaziz Bin Suud;
1 Mart 1939'da Mısır'da, Mısır Parlamento Reisi
Behiddin Bereket Paşa, Veliahd Prens Muhammed Ali
Paşa ve üniversite hocaları ile yazarlar, din
adamları idi.
Görüştüğüm bütün bu zatlara Doğu Türkistan Davasını
ve Çin zulmünü anlattım ve yardım talep ettim.
6 Mayıs 1939 günü İstanbul'a geldim. Önce bir avuç
Doğu Türkistanlı hemşehrilerimle görüştüm.
Memduh Şevket Esendal bey ile fikir alışverşinde
bulundum.
16 Mayıs 1939'da Ankara'ya gittim. Dış işleri Bakanı
Şükrü Saraçoğlu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakülteinde
Hamit Zübeyir bey ve Alman Profesör Eberhard ile
görüşmelerim oldu.
Başbakan Dr. Refik Saydam, Prof. Dr. Fuat Köprülü,
Uluğ İğdemir, Besim Atalay, Hasan Âli Yücel, Prof.
Dr. Abdülkadir İnan, Abdülhalik Renda, Osman Turan,
Emin Bilgiç ve nihayet Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile
görüştüm, Doğu Türkistan hakkında, malumat vererek
Çin zulmünü anlattım. Yardım ve destek rica ettim;
fakat dişe dokunur bir netice alamadan dönmek
mecburiyetinde kaldım. En üzüldüğüm nokta,
hariciyecilerimizin Doğu Türkistan ismini telaffuz
etmekten çekinmekte oldukları olmuştur.
Ben, her görüştüğüm kişiye bıkmadan, usanmadan Doğu
Türkistan davasını anlattım. Velev ki müsbet bir
cevap alamasam da hiç olmazsa beni huzurlarına
kabul edip dinliyorlar ya. Bu bana yetmekte ve ümit
vermekteydi.
8 Eylül 1939'da Beyrut'a geldim. Lübnan ve Irak'ta
ziyaretler yaptım. 17 Ekim'de İran'ı, 20 Kasım'da
Afganistan'ı ziyaret ettim,
Afgan Kralı Muhammed Zahir Şah beni kabul
etti. Burada Doğu Türkistan'ın milli mücahidi Mehmed
Emin Buğra beyi ziyaret ederek dertleştik.
1940 yılının Mart ayında Çin'e döndüm. Ve Milli
Mücadeleme burada devam etmeye başladım.
6 Nisan 1943'te Mehmet Emin Buğra bey ailesi ile
Çin'e döndü. Bundan sonraki Milli Mücadelemiz
rahmetli Mesut Sabri Bay-koz ve rahmetli Mehmet Emin
Buğra beylerin iştiraki ile devam etti.
Memleketimizde "Üç Efendiler" olarak tanınan Mesut,
Mehmet Emin Beyler ve ben Çin'de milli mücadelemizi
devam ettirirken:
Çinlilerin baskıları ve zulmü sonucu 21 Eylül 1944
yılında Ali Han Töre isimli bir dini liderin
öncülüğünde İli'de bir ayaklanma olur. 7 Kasım
1944'te "Şarkî Türkistan Cumhuriyeti" kuruldu.
Ruslar bu hükümetin aleyhinde çalışmaya başladılar.
Çin, ayaklanmayı bastırmak için uzlaşma yollan
aradı.
29 Mayıs 1947'de Doğu Türkistan eyalet hükümetinin
başkanlığı Türkler'e verildi. Mesut Sabri bey
Eyâlet Hükümeti Başkanı, ben de bu hükümetin Genel
Sekreteri oldum. Bir müddet sonra 17 Temmuz 1948'de
Rus ve Çin aleyhtarı, milliyetçi, Türkçü politika
takip ettik gerekçesiyle Mesut bey ve beni
hükümetten azlettiler. 1946'da "Altay Neşriyat
Evi"ni kurdum. Günlük "Erk" gazetesini çıkardım. Bu
arada Kızıl Çin tehlikesi de gittikçe yaklaşmakta
idi. Ben ve mücadele arkadaşlarım, milli
mücadelemizi muhacarette yürütmek için hicret kararı
aldık.
21 Ekim 1949 tarihinde rahmetli Mehmet Emin Bey"in
şu veciz "Vatan için vatandan ayrılıyoruz"
sözleriyle Doğu Türkistan' dan ayrılıp, meşakkatli
bir yolculuktan sonra Himalaya Dağlarını aşarak, 20
Aralık 1949'da Hindistan'a ulaştık. Hindistan
hükümeti muhacirlerimize üçüncü ülkeye götürülme
şartıyla transit geçiş müsaadesi verdi.
Ben, bu kafilenin sığınma izinlerini alabilmek
için pekçok temaslarda bulundum
Hindistan bizi kabul etmeyince 6 Eylül 1951
tarihinde Suud'i Arabistan'a gittim. Melik Ab-dulaziz
ve Emir Faysal'ı ziyaret ettim. Bir netice
alamadım. Oradan Mısar'a geçtim. Mısır hükümetinden
de olumlu sonuç çıkmayınca 6 Ocak 1952 tarihinde
Türkiye'ye hareket ettim. Bu arada Mehmet Emin Buğra
göç ederek Türkiye'ye gelmiş bulunuyordu. Kendisiyle
birlikte Türkiye'deki ziyaretlerimize başladık. TBMM
Başkanı Refik Koraltan, Milli Eğitim Bakanı Tevfik
İleri, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Sıtkı Yırcalı
ve Muhlis Ete gibi bakanlar; Haşim İşçan, Sait
Bilgiç, Remzi Oğuz Arık, Haluk Karamağrah gibi
şahsiyetlerle görüştük. Uzun ve zorlu bir
mücadeleden sonra, nihayet Bakanlar Kurulu 13/3/1952
tarihinde 1850 Doğu Türkistanlı muhacirlerin
iskânlı göçmen olarak Türkiye'ye yerleşmelerine
karar verdi.
1953 yılı başından itibaren Doğu Türkistanlılar
Türkiye'ye gelip yerleşmeye başladılar. Ben ve ailem
1954 Haziranında Türkiye'ye gelip yerleştik. 1949 -
1954 yılları arasındaki tahammül edilmeyecek
derecede zor şartlar içinde geçen 5 yıldan sonra,
Türkiye'ye yerleşen Doğu Türkistanlı muhacirler ve
ben bir nebze de olsa huzura kavuştuk.
Milli mücadelemizi Türkiye'de devam ettirmeye
başladık.
1953 tarihinde Mehmet Emin Bey'in başlattığı yayın
faaliyeti kendisinin vefatından sonra bir müddet
benim tarafımdan sürdürüldü. 1960 yılında Doğu
Türkistan Göçmenler Cemiyeti'ni kurduk.
1982 senesinde Doğu Türkistan Vakfı'nı kurduk. 1984
yılında "Doğu Türkistan'ın Sesi" isimli mecmuayı
Türkçe, İngilizce, Arapça olmak üzere üç dilde
yayınlamaya başladık. Halen devam etmektedir. Şahsi
bir menfaat beklemeden aziz vatanımız Doğu
Türkistan'ın hürriyeti için elimizden ne gelirse
yapmaya gayret sarf ettik.
95 yaşıma geldim. Gözlerimi kaybettim; vefakâr,
cefakâr, çilekeş, sevgili eşimi kaybettim, iki
evlâdımı kaybettim, Fakat içimdeki mücadele azmi ve
Doğu Türkistan'ın istiklaline kavuşması arzusundan
hiç bir şey kaybetmedim. Allahımın müsaade ettiği
hayatımın son saniyesine kadar mücadelemi yürütmek
kararmdayım.
Türkiye Ve Türkiye Dışındaki Faaliyetlerim
Komünist Çin hükümeti 1959 yılında almış olduğu bir
kararla, eskiden yabancı uyruklu olup çeşitli
sebeplerle kendi memleketine dönemeyip Doğu
Türkistan'da çoluk çocuk sahibi olan kimselerin,
arzu ettikleri taktirde Doğu Türkistan'dan
ayrılabileceklerini bildirdi. Bu fırsatan faydalanan
takriben 600 kadar Doğu Türkistanlı, sülalelerinin
Afgan uyruklu olduğunu ileri sürüp, zorlu bir
yolculuktan sonra 1960 - 1961 yıllarında
Afganistan'a iltica ettiler. Ne var ki aslen Türk
olan bu Doğu Türkistanlılar, sülalelerinin Afgan
uyruklu olduğunu ispat edemeyince, Afgan hükümeti
bunların büyük bir kısmını geri çevirmeye karar
verdi.
Bu durumu, Afganistan'daki kafilenin ileri
gelenlerinden olan Abdulvelihan Hoca, Mehmet Kasım
Cantürk, Mırgıyaz Ali, Mirah-met Batur Beyler,
iletir iletmez derhal gerekli teşebbüslere giriştim.
O dönemin Başbakanı olan Sayın Süleyman Demirel
Beyefendim başta olmak üzere Türk hükümeti ileri
gelenleriyle görüşerek, Afganistan'daki Doğu
Türkistanlıların, Afgan hükümeti tarafından geri
çevrilmesini önlemiş olduk. Bilâhare onların iskânlı
göçmen olarak Türkiye'ye yerleşmeleri hususunda
karar aldırmış ve özel uçaklarla Türkiye'ye
getirilmesini sağlamış olduk. 1967 yılında iki
kafile halinde Türkiye'ye getirilip Kayseri'de
kendilerine tahsis edilen evlere yerleştirildiler.
Muhaceretteki faaliyetlerimizi, daha ziyade, Doğu
Türkistan'ın tanınması ve bilinmesi hedefine
yönelttik. Bu münasebetle kitaplar, broşürler
neşrettik, hür dünya liderlerine, devlet ve hükümet
başkanlarına Doğu Türkistandaki Kızı! Çin zulmünü
anlatarak, muhtıralar takdim
ettik.
Aynı zamanda birçok beynelmilel kongreye
katıldık, hür dünya ülkeleri ve beynelmilel
teşekküllerle münasebetler temin etmeye ve bunlar
aracılığı ile, Doğu Türkistan davasının Birleşmiş
Milletler'e intikal ettirilmesini sağlamaya
çalıştık.
Bu meyanda çeşitli tarihlerde çeşitli ülkelere
seyahatlarda bulunduk. Orta Doğu ve İslâm ülkeleri
başta olmak üzere, Batı Almanya, İsviçre,
Avusturya, Tayland, Malezya, En-denozya, Hong Kong,
Japonya, İngiltere, ABD, Tayland, Hindistan, Fransa,
Avusturalya gibi ülkelerde çeşitli kademelerden
yetkili zevatla ve basın mensuplarıyla görüşerek
onlara Doğu Türkistan'ın yerini ve önemini anlattık
ve bir efkâr-ı umumiye meydana getirmeye çalıştık.
1960 yılında Delhi'de toplanan Asya -Afrika
Konferansı'na, 1962 de Bağdat'ta toplanan Dünya
İslam Kongresi'ne, 1964'de Somali'nin merkezi
Mogadişu'da ve 1965'de toplanan Dünya İslam
Kongrelerine katıldık. Burada yaptığımız
konuşmalarla İslam ülkelerinin müslüman bir ülke
olan Doğu Türkistan'ın vahim durumuyla
ilgilenmelerini istedik.
Dünya çapındaki faaliyetlerimiz yanında Aziz
Türkiyemizde de birçok çalışmalar yaptık. 1966'dan
Mart 1971 yılına kadar geçen süre içinde 28 yerde
konferans verdik ve ko-. nuşmalar yaptık. "Komünizm
ve Milliyetçilik", "Komünizmin Gaye ve Emelleri",
"Doğu Türkistan'da Kızıl Çin mezalimi", "Batı
Türkistan'da Kızıl Rus Mezalimi", "Çin ve Rus
Emperyalizmi Karşısında Türkistan" gibi konularla,
komünizmin mahiyetini ve tatbikatını anlatarak,
Aziz Türkiye'mizin en buhranlı bir döneminde
üzerimize düşem vazifeyi ifa etmeye gayret sarf
ettik.
Bu konferansların bir kısmı tarih ve yeri itibariyle
şöyledir:
1- 14.3.1966 yılında Milli Türk Talebe
Birliği'nde,
2- 20.3-1966'da İstanbul'da Taksim Mey-danı'nda,
3- 27.3.1966'da Erzurum'da,
4- 30.3.1966'da Erzurum Atatürk Üni-versitesi'nde,
5- 3.4.1966'da Kayseri'de,
6- 16.5.1966'da Konya'da,
7- 20-22 Haziran 1966'da Karabük'te işçilere
hitap,
8- 27.7.1966'da Adapazarında halka hitaben,
9- 25.7.1966 ve 5.8.1966 Kırıkkale'de işçilere,
10- 4.12.1966'da Ankara Türk Ocağı'n da,
11- 9.12.1966'da Ankara'da halka hitap,
12- 11.3.1967'de Bursa'da halka hitap,
13- 31.10.1967'de İstanbul Eğitim Enstitüsü
öğrencilerine,
14- 30.1.1971 Samsun'da halka hitap,
15- 27.2.1971'de Ankara'nın Çubuk ilçesinde halka
hitab.
Bu ve benzeri konferanslar dışında Doğu Türkistan'ın
Kızıl Çin tarafından işgal edilişi ve işlediği
zulümler münasebeti ile, bugüne kadar basın
toplantıları da düzenleyerek Türkiye gazetelerini ve
halkını komünizm tehlikesine karşı daima uyanık
tatmaya ve tanıtmaya çalıştık.
İmkanlarımız yok denecek kadar sınırlı milli
davamızı, hiçbir ülke ve teşekkülden maddi yardım
görmeden devam ettirmeye gayret sarf ediyoruz.
Vatanımın Kurtuluş davasını, 95 yaşıma rağmen, ümit
azim ve heyecanımdan bir-şey kaybetmeden devam
ettireceğim. Ancak, insanlık adına üzelecek durum
şurası ki, Doğu Türkistan Türkleri; komşuları,
dindaşları ve ırkdaşları dahil, dünya ülkelerinden
hiç birisi tarafından himaye edilmek istenmemiştir.
Yine Çin eseri bir ülke olan Tibet'in durumu,
Birleşmiş Milletlere, üç defa, getirildiği halde,
Doğu Türkistan davasını Birleşmiş Milletler'e
intikal ettirecek bir devlet çıkmamıştır.
Hindistan'da bulunan Tibet muhacirleri Budist
dünyasının ve birçok ülkenin maddi ve manevi
yardımlarıyla desteklenirken, Doğu Türkistanlı
muhacirler kendi kaderlerine terkedilmişlerdir.
İnsanlık, İnsan Hakları ve Demokrasi Havarisi
birçok devlet, dünyanın en ıstıraplı çığlığına
kulaklarını tıkamış bulunmaktadırlar. Doğu Türkistan
Meselesi üzerinde, en çok, İslâm ülkelerinin ve
bilhassa Türkiye'nin söz sahibi olması gerekirken;
maalesef en ilgisiz kalan ülkeler, bunlar olmuştur.
Doğu Türkistan meselesi, insanlık adına
halledilmedikçe ve renkleri solan insanların
ülkesinde, hürriyet güneşi doğmadıkça; dünya
milletleri alınlarında kara bir lekeyi daima
taşıyacaklardır. Gönül arzu eder ki, Doğu Türkistan
meselesinin halledilmesi dâvasında öncülük şerefi,
Türkiye'nin hakkı olsun.
|