Bankacılık Sektörünün Yapısı ve Bankalarda Uygulanan
Pazarlama Stratejileri
Bir ekonomide mali sistem; mali aracılar,
mali araçlar ve mali piyasalardan oluşur. Mali
sistemin temel unsurlarından biri de bankacılık
sektörüdür. Bankacılık sektörü, mali sistem
içerisinde üzerinde kurulu olduğu ödemeler sistemi
aracılığı ile, tasarrufların yatırıma
dönüştürülmesinde kaynak (fon) aktarımına aracılık
eden bir sektördür.
Türk
bankacılık sektörü de, bugün gerek mali, gerekse
kurumsal yapısı itibariyle göz ardı edilemeyecek bir
seviyeye ulaşmış bulunmaktadır. Bankalar, yaptıkları
iş gereği yoğun risklerle yaşamak zorunda olan
kuruluşlardır. Bankacılık sektöründe yaşanan
riskler, her ülkede, her dönemde kaçınılmaz olarak
yaşanabilir. Zira fınansal piyasalar var olduğu
sürece, risk unsuru sistem içerisinde varlığını
sürdürecektir. Ancak bu aşamada önemli olan
risklerin doğru tanımlanıp, yönetilmesi olmaktadır.
Banka üst yönetimleri, kurumsal olarak alınan
riskler hakkında daha fazla bilgi edinmeli ve riskin
yönetilmesi için gerekli sistemlere sahip
olmalıdırlar. Böylece piyasada oluşacak risklerin
zararları, bankacılık sektörünü en alt düzeyde
etkileyecek ve oluşacak krizlerin zararları minimuma
inecektir.
Bankacılık
sektörü, hızlı ekonomik büyüme ve gelişmenin
başarılmasında önemli bir araçtır. Bankalar sadece
parasal kontrol için bir kanal olmayıp, ekonominin
yeniden yapılanmasında, üretimin gerçekleşmesinde ve
uzun dönemli sürdürülebilir makroekonomik istikrarın
sağlanmasında, etkili olan kurumlardır.
Türk
Bankacılık Sektörünün Temel Sorunları
Türk
bankacılık sektörünün başlangıcından günümüze,
özellikle 1980 sonrası uygulamaya konulan reform
politikaları sonrasında, sektörün karşılaştığı
başlıca temel sorunlar; ekonomik istikrarsızlık,
mali riskler, yüksek kaynak maliyeti, haksız rekabet
koşulları, teknolojideki hızlı gelişmeler,
özkaynakların yetersizliği ve yeniden yapılanma
sorunları şeklinde sıralanabilir.
Ekonomik
İstikrarsızlık
Türk
bankacılık sektörü, 1980 yılında Türkiye
ekonomisinde uygulamaya konulan istikrar
politikaları sonrasında, yeni bir döneme girmiş ve
günümüze kadar çok önemli gelişmeler göstermiştir.
Bununla birlikte, sektördeki yenileşmenin ve hızlı
büyümenin getirdiği birçok sorun ile
karşılaşılmıştır. Bu sorunların başında da, yüksek
oranlı enflasyonun neden olduğu ekonomik
istikrarsızlık gelmektedir. Bu yıllarda, bankacılık
sektörü, genişleyen kamu finansman açıkları ile
birlikte kronikleşen yüksek enflasyonun etkisiyle
istikrarlı bir gelişme sürecine girememiştir. Yüksek
enflasyon ve ekonomik konjonktürdeki dalgalanmalar
döviz kuru ve faiz riskini arttırırken, sektör büyük
ölçüde nakite dayanan özvarlıklarını enflasyona
karşı korumakta zorlanmaktadır.
Enflasyon dönemlerinde,
bankaların işlemleri ve stratejileri, enflasyonsuz
dönemlere göre daha farklı olmaktadır. Yüksek
enflasyonlu dönemlerde bankalar enflasyonun olumsuz
etkilerinden korunmaya çalışırken, belirsizliklerin
üstesinden gelme ve riske girme stratejilerini
farklılaştırmaktadırlar. Kamu borçlanması sürdükçe
de, bankalar en basit yatırım aracı olarak kamu
sektörüne yönelmektedirler. Bu durum onların en
temel görevleri olan elde ettikleri kaynakların ve
özkaynaklarının etkin kullandırımı için gereken
fonlara aracılık etme işlevinden uzaklaşmalarına
neden olmaktadır.
Yüksek
oranlı enflasyon dönemlerinde bankaların nominal
olarak artmış görünen karları, reel olarak azalmakta
ve bunun sonucunda özkaynakların reel büyüklüğü
düşmektedir. Ayrıca bu olumsuz makroekonomik
koşullar, bankaların
kaynak maliyetlerini ve diğer
işletme giderlerini arttırmakta, bu etki sonucunda
artan kredi faizleri ise, özellikle piyasaya yönelik
düşük riskli plasman olanaklarını daraltmaktadır.
Ekonomik istikrarsızlık
ve kronik enflasyon dönemlerinde, sektörü olumsuz
etkileyen bir diğer sorunda, problemli kredilerin
artmasıdır. Özellikle artan faiz yükü, banka
alacaklarının tahsilini sınırlandırıcı bir etki
yaratmaktadır. Vadesinde ödenmeyen alacaklar banka
kaynaklarının akışkanlığını azalttığı gibi, kaynak
maliyetinin artması sonucunu da vermektedir.
Enflasyonun düşürülmesiyle birlikte sağlanacak
ekonomik istikrar ile hem banka kredileri donmuş
karakterinden kurtulacak, hem de tahsili gecikmiş
alacakların kaynak maliyetine yansıyan yükü azalmış
olacaktır. Bu durumda bankalarında takipteki
alacaklarını teminat yönünden güçlendirmesi, yani
risklerin oluşmaması içinde gereken önlemleri alması
gereklidir.
Makroekonomik istikrarı
sağlayamayan bir ülke ekonomisinde, bankacılık
sektörü sorunsuz olmayacağı gibi, tersi bir durumda
yani, bankacılık sektöründeki sorunlarda,
makroekonomik istikrar için her zaman risk
oluşturacaktır.
Yüksek
Kaynak Maliyeti
Bankalara mevduat dışında
fon sağlayan yurtiçi ve yurtdışı kuruluşların
sayılarının son yıllarda artmasına karşın halen
ticaret bankalarının fon kaynaklarının başlıcası
bankaların kendilerinin topladıkları mevduatlardır.
Mevduata bankaların verdikleri faiz oranları doğal
olarak enflasyon oranları ile yakın ilişkidedir.
1980'li Yıllardan
itibaren faizlerin serbest bırakılmasıyla, faizler
enflasyon paralelinde seyretmeye başlarken, toplam
mevduatın içinde oransal olarak vadeli mevduatın
artmış dolayısıyla mevduatın maliyeti önemli ölçüde
artmıştır.
Bankaların
elde ettikleri kaynağın maliyeti aynı zamanda,
toplam disponibilite ve mevduat munzam karşılığı
ayırma zorunluluğu ve TMSF primleri yüzünden de
yükselmektedir. Ayrıca Gider Vergilerinden olan
Banka ve Sigorta Muameleleri
Vergisi,
çeşitli Gelir Vergisi kalemlerinden oluşan vergi
yükleri, halen tüketici kredilerinde uygulanan
Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kaynak
maliyetinin yükselten diğer unsurlardır. Bu kalemler
bankaların plase edilebilir kaynaklarını önemli
ölçüde azalttığından, kredi faizlerini arttırıcı
unsurlar olmaktadırlar.
Bankaların
işletme maliyetleri de yüksek kaynak maliyetleri
içerisinde yer almaktadır. İşletme giderleri
içerisinde en önemli payı ise, personel giderleri
oluşturmaktadır. Türk bankacılık sektöründe, 1980
öncesi koşullarında mevduat toplayabilmek için şube
ağını genişletmek ve yeni personel istihdam etmek
rasyonel kabul edilirken, 2000'li yıllardan itibaren
reel pozitif faiz politikası ve otomasyondaki
gelişmeler, birçok şubeyi karlı olmaktan
çıkarmıştır. Bunun sonucunda, bir süre bankalar
işletme giderlerini azaltmak amacıyla, şube kapatma
ve personel sayısını azaltma politikası izlemişler,
ancak son 2-3 seneden beri üretim faaliyetlerinin
daha küçük yerleşim yerlerine de yayılması
sonucunda, bankalar şube sayılarını yeniden arttırma
politikası izlemelerine neden olmuş, bankacılık
sektöründeki maliyetlerin yeniden artmasına yol
açmıştır.
Yüksek
kaynak maliyetine neden olan bir diğer unsurda,
bankacılık sektöründe yaşanan teknolojik gelişmelere
yapılan yatırımlarla İnternet bankacılığı, telefon
bankacılığı, banka şubelerinin bilgisayar ağı ile
donatılması ve ATM sistemlerinin kullanılması
maliyetlerin artmasına neden olmuştur.
Haksız
Rekabet Koşulları
Mali piyasalardaki yeni fınansal
ürünler ticari bankaların faaliyet alanlarını ve
sunabilecekleri hizmetleri genişletirken, bu
kurumların üzerindeki rekabet baskısını da
arttırmıştır. Yoğun rekabet ortamı fon maliyetlerini
yükseltirken, müşteriler de daha fazla getiri
sağlayan kurumlara yönelmişlerdir.
Son yıllarda
dünyanın en gelişmiş ülkelerinde dahi, bankacılık
sektörü yalnız kendi içinde değil, banka dışı
kurumlardan gelen çok ciddi bir rekabet ortamı
içerisinde varlığını sürdürme çabası içinde
olmuştur. Finansal süper marketler, aracı kurumlar,
sigorta şirketleri, emekli sandıkları, süpermarket
mağaza zincirleri, büyük otomobil ve diğer dayanıklı
tüketim mallan üreticileri, önceden yalnızca ticari
bankalarca geniş
tüketici
kitlelerine sunulan hizmet sahalarına el atarak,
mali hizmetler sektöründe bankalarla amansız bir
rekabete girmişlerdir.
Türkiye'de
de, bugün benzer bir gelişme gözlenmektedir.
Özellikle dayanıklı tüketim mallan üreten ve
pazarlayan bu büyük kuruluşlar, kurdukları fınans
şirketleri kanalıyla, tüketici kredilerinde,
bankalara önemli bir rakip olabilecekleri sinyalini
vermişlerdir.
Rekabette kuşkusuz
fiyat önemli bir etken olmakla birlikte, rekabet
gücünü belirleyen tek etken değildir. Hizmet
kalitesi, hizmetin çeşitliliği, yapısı, müşterinin
gereksinimlerini karşılayan hizmetlerin sunulması,
teknoloji, reklam vb. bütün bunlar rekabet gücünü
etkilemektedir.50 Rakiplerin sundukları
hizmetlerin bilinmesi, pazara yeni girenlere karşı
pazarda mevcutların olası tepkileri, alabilecekleri
önlemler, hizmet satmak isteyen her bankanın dikkate
alması gereken etmenlerdir.
Türkiye'de
faaliyette bulunan yabancı bankaların, Türk
bankacılık sektöründe rekabet ortamının
geliştirilmesine ve rekabet gücünün arttırılması
kavramına önemli katkıları olmuştur. Yabancı
bankaların, Türk bankacılık sektörüne özellikle
yönetim, pazarlama, müşteri ilişkileri gibi
alanlardaki katkıları göz ardı edilemez. Yabancı
bankalar arkalarına aldıkları kuvvetli mali yapı ve
güçlü mali standartlar kavramının benimsenmesine
önemli katkıda bulunmuştur.
Yabancı
bankalar, ölçek ekonomilerinden, farklılaştırma ve
riski yayma özelliklerinden ve uluslararası
finansman merkezleriyle doğrudan bağlantılarından
dolayı, en son kredi araçlarını ve teknolojisini
hızla transfer edebilmekte ve diğer yabancı
bankaların gelişini teşvik ettiğinden, yoğunlaşma
oranını azaltarak fiyat rekabetine neden
olmaktadırlar. Bu özelliğe sahip yabancı bankalar,
artan rekabet yoluyla ulusal bankacılık sektörünün
yapısını değiştirmektedir.
Teknolojideki Hızlı
Gelişmeler
Bankacılıktaki
yeni uygulamalar sadece yeni finansal ürünlerle
sınırlı olmayıp, teknik alandaki gelişmelerden
yararlanma da, sektörde önemli bir düzeye
ulaşmıştır.
Son yıllarda
Türk bankacılık sektörü teknolojiye yaptığı
yatırımları artırarak müşterilerin hizmetinde olan
ATM, POS, telefon ve bilgisayar bankacılığı gibi
klasik teknolojik ürünlerini yeni ürünlerle ve yeni
hizmet anlayışları ile hızla zenginleştirmeye
çalışmaktadırlar. Bu doğrultuda, tüm bankaların
vizyonunda elektronik bankacılık kavramı ilk
sıralarda yer almaktadır. Bankalar müşterilerine
daha iyi hizmetler sunabilmek ve 24 saat hizmet
verebilmek amacıyla "Çağrı Merkezleri", "İnternet
Bankacılığı", "Müşteri İlişkileri Yönetimi" gibi
yeni uygulamaları devreye koymuşturlar.
Elektronik bankacılığın
uygulanması bir yandan bankacılıktaki işlemleri
hızlandırmakta, diğer yandan yeni hizmetlerle
müşteri karşısına çıkan bankaların işlem hacimlerini
ve pazar paylarını arttırmalarını sağlamaktadır.
Banka şubelerinin bilgisayar ağı ile donatılması
sonucu, bir yandan müşteriye kolay ve hızlı hizmet
sunulurken, diğer yandan müşterilerin kredi
değerliliği için gerekli verilerin depolanması
olanağı artmaktadır. Getirilen yenilikler, hem banka
personelinin rutin işlemlerini azaltmakta hem de,
müşterinin çalışma saatlerinin dışında da banka
hizmetlerinden yararlanması olanağını sunmaktadır.
Müşteriye daha iyi hizmet sunmanın bedeli olarak
sürekli olarak teknolojik gelişmelerin izlenmesi ve
yüksek maliyetli sürekli yatırımlarla
gerçekleşmektedir.
Özkaynakların Yetersizliği
Türk
bankacılık sektörünün önemli bir sorunu da,
özkaynaklarının yetersizliğidir. Bankalar hem toplam
aktifler, hem de özsermaye büyüklüğü açısından
yurtdışındaki bankalar karşısında nispeten
yetersizdir. Bu nedenle bankaların, uluslararası
piyasalarda rekabet edebilecek güçleri yoktur. Küçük
ölçekli bankaların birleşmeleri sağlanarak,
aktif ve
sermaye yapılarının
güçlendirilmesiyle özkaynaklarının arttırılması
mümkün olabilir.
Geçmişte,
sermaye birikiminin yetersiz olması nedeniyle,
bankalar iştirakler yoluyla sanayileşmeye önemli
katkılarda bulunmuşlardır. Ancak bugün iştirakler
sektördeki bir çok banka için büyük bir yük teşkil
etmektedir. Bu ağır yükten kurtulmanın tek yolu,
sermaye piyasalarında derinlik sağlamaya
başlanmasıyla, gelir getirmeyen aktiflerin başta
iştirakler olmak üzere tasfiyesi ve menkul
kıymetleştirilmesi yoluyla mümkün olacaktır.
|