Bankacılık Sistemi
Banka sistemi, farklı alanlarda çalışan bütün bankalar topluluğunun
yapısal düzen ve ilişkileri olarak ifade edilir.
Bazen bu düzen ve ilişki isteğe bağlı bir şekilde,
yani devletin hiçbir müdahalesi olmadan kurulur.
Bazen de devlet yasalarla bir banka sistemi kurar ve
bankalar arasındaki ilişkiyi düzenler (Öçal ve
Çolak, 1999: 35).
Çeşitli ülkelerde banka sistemleri birbirlerinden az veya çok
değişik yapılar gösterirler. Banka ve bankacılığın
tanımında olduğu gibi, bankaların da
sınıflandırılmasında, genel kabul görmüş bir ayırım
yapmakta güçlükle karşılaşılmıştır. Çeşitli
ülkelerde iktisadi, hukuki koşulların ve sermaye
imkânlarının farklılığı, bankaların yapılarının da
farklılığına neden olmaktadır. Bu nedenle,
bankaların hukuki yapıları, sermaye kaynakları,
büyüklükleri, kredi vadeleri gibi kriterlere göre
sınıflandırılmasında uluslararası bir standarda
ulaşmak mümkün olmamaktadır (Birdal, 1993: 4). Genel
sınıflandırmada bankalar;
1-Hukuki Yapılarına Göre Bankalar; a) şahıs şirketleri
şeklindeki bankalar, b) Sermaye şirketleri
şeklindeki bankalar, c) Özel yasalarla kurulan
bankalar olarak üç gruba ayrılmaktadır.
2-Sermaye Kaynaklarına Göre Bankalar; a) Özel sermayeli
bankalar, b) Kamu sermayeli bankalar, c) Karma
sermayeli bankalar d) Yabancı sermayeli bankalar
olmak üzere dört gruba ayırmak mümkündür.
3-Kredi Vadelerine Göre Bankalar; a) Kısa vadeli kredi açan
bankalar, b) Orta ve uzun vadeli kredi açan bankalar
olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Yalnız, günümüzde
bankaların hem kısa hem de uzun vadeli kredi
açtığını görmekteyiz.
4-Ekonomik Fonksiyonlarının Özelliklerine Göre Bankalar; a)
Merkez bankaları, b) Ticaret bankaları (mevduat
bankaları), c) Yatırım ve kalkınma bankaları, d)
Ziraat bankaları, e) Maden bankaları, f) ipotek ve
emlak bankaları, g) Halk bankaları vb.
gruplandırılabilirler (Birdal, 1993: 4).
Yatırım Bankacılığı
Yatırım bankaları, menkul kıymet ihraç etmek yoluyla uzun vadeli
kaynak sağlamak amacında olan işletmelerle,
tasarruflarını menkul değerlere yatırmak arzusunda
olan yatırımcılar arasında aracılık yapan mali aracı
kuruluşlardır (Suiçmez, 1990: 497).
Diğer bir bakış açısıyla yatırım bankacılığı; aracılık yüklemini
kurumsal finansman konularından başlayarak birleşme
ve devralmayı, fon yönetimini ve risk sermayesine
kadar bütün sermaye piyasası faaliyetlerini
kapsamaktadır. Günümüzdeki yaklaşımla yatırım
bankacılığı; yukarıdaki tanımların iç içe geçmesiyle
geniş bir yapı ve işleyişlerin oluşturduğu bir
kavram olarak karşımıza çıkmaktadır (Varol, 1997:
47).
Yatırım bankasının oluşabilmesi için temel şart,
sermaye piyasasının kurulması ve işlemesidir. Özel
tasarrufların, sanayi işletmelerinin ihraç
edecekleri menkul kıymetlere kanalize edilmesi,
sermaye piyasasının kurulmuş olmasına bağlıdır.
Sermaye piyasasının işlerlik kazanabilmesi için de
yatırım bankaları ve aracı kurumların etkin
çalışmalarının önemli bir payı bulunmaktadır.
Kalkınma Bankacılığı
İktisadi kalkınmayı başlatmak ve hızlandırmak amacıyla, sermaye,
girişim, yönetsel ve teknik bilgi desteği sağlamak
üzere kamu, özel ya da kamu-özel ortaklığı biçiminde
oluşturulmuş finansal kurumlar genel bir sözcük
olarak, kalkınma finansman kurumları ya da kalkınma
bankaları olarak adlandırılmaktadır. Kalkınma
bankaları 2. Dünya Savaşı sonrasında gelişmekte olan
ülkelerde kurulan ve yatırım bankacılığı gelişmemiş
olduğu için yatırım bankalarına özgü bazı işlemleri
de yaparak, sermaye piyasasının kuruluş gelişmesine
katkıda bulunan finansal aracılardır (Gücenme, 1994:
16).
Daha kapsamlı bir tanıma göre kalkınma bankaları; özellikle sermaye
piyasalarının gelişmemiş olduğu ve bankacılık
sisteminin girişimlere yatırımların gerektirdiği
biçim ve ölçüde kaynak sağlamada yetersiz kaldığı az
gelişmiş ülkelerde yatırımlara orta ve uzun vadeli
yeterli kaynak sağlamaya çalışır. Diğer taraftan,
kalkınmayı engelleyen eksiklikleri giderici
destekler sağlayarak, bu alandaki sorunları çözme
yoluyla ülkenin kalkınmasını hızlandırmayı amaçlayan
finansal kurumlardır (Çonkar, 1988: 52–53). Kalkınma
bankacılığı kendisini net çizgilerle ticari
bankacılıktan ayırmakla birlikte, uluslar arası
finans sisteminin ulaştığı gelişme düzeyinin bir
gereği olarak, gelinen aşamada klasik kalıplardan
sıyrılmaktadır.
Kalkınma bankaları genel olarak, gelişmiş ülkelerden
ziyade gelişmekte olan ülkelerde sermaye
noksanlığını gidermek, örgütsel ve teknik konularda
yardımda bulunarak girişimcilerin temel sanayi
alanlarına yatırım yapma aşamasındaki endişelerini
yok etmek ve bu suretle kalkınmayı sağlamak için
kurulurlar. Uygulamada kalkınma bankacıları
genellikle kamu mülkiyeti veya kontrolünde, büyük ölçüde orta-uzun vadeli
kredi üzerine yoğunlaşan, kendi finansal sağlamlığı
ve karlılığı ile çelişen bir dizi amaç ve faaliyeti
yüklenen kurumlar olmuştur (Akıncı, 1996: 22).
Ticaret Bankaları
Ticari bankacılık, tüm ticari faaliyetlere katılan bankaları ifade
etmektedir. Hemen her ülkede, ekonomik yaşamda çok
önemli bir yere sahip olan genellikle çok yönlü
bankacılık hizmetleri sunan ticaret bankaları,
topladıkları vadesiz veya daha çok kısa vadeli
kaynakları kredilerde kullanan bankalar olarak
tanımlanmaktadır. Türk bankacılık sistemi de çok
şubeli bankacılık üzerine kurulmuş ve faaliyetlerini
ticari bankacılık üzerine yoğunlaştırmıştır (Ergin
ve Aypek, 1997: 314).
Ticari bankacılık terimi, genel olarak mevduat kabul eden kredi
kurumları olarak adlandırılır. Ticari bankalar
sanayi ve ticaret işletmelerine kısa vadeli işletme
kredisi açmak suretiyle para piyasasında etkinleşir.
Ticari bankaların kısa vadeli olarak verdiği işletme
kredileri işletmelerin değişken maliyetlerini
karşılamakta kullanılır. Bundan dolayı, krediyi
veren kurum olan ticaret bankalarının riskini
azaltıp, kar oranını yükselterek faaliyet göstermesi
gerekmektedir.
Ticaret bankalarının borç verdikleri kaynakların
oluşumu açısından mevduat bankaları olarak
adlandırılmasının yanında borç verme işlemlerinde
kullandıkları yöntem bakımından ıskonto bankaları
olarak da adlandırılır. Bu adlandırmalar ticaret
bankalarının ve genel olarak bankacılığın tarihi
gelişim sürecini göstermesi bakımından önemli olduğu
gibi, ticaret bankalarının çalışma düzenlerini
göstermesi bakımından da önemlidir (Öcal ve
Diğerleri, 1997: 37).
Özel Finans Kurumları&Katılım Bankaları
Bazı tasarruf sahipleri tasarruflarını kişisel tercihleri
doğrultusunda bankalara yatırmayıp, yurt içinde ve
dışında altın, döviz, bina, vb. yöntemlerle
değerlendirirler. Özel finans kurumları, bu tür
tasarrufların üretim sürecine sokulması amacıyla
kurulan, “kar-zarar” ilkesiyle çalışan kurumlardır.
1984’ten başlayarak faaliyet gösteren ÖFK’lar’, her
türlü banka hizmetini de (kambiyo hizmetleri,
havale, çek, senet, kredi kartı, vb.)
yapabilmektedirler (http://www.tbb-bes.org.tr/FreeCourses/TB/print.htm).
Katılım bankaları, mali sektörde bir yenilik olarak, faiz endişesi
nedeniyle klasik bankalara gitmeyen fonları
ekonomiye kazandırmak ve tasarruf sahiplerinin
fonlarını güvenle saklamalarına ve
değerlendirmelerine yardımcı olmak amacıyla
kurulmuştur. Kuruluş aşamasında, dalında uzman
kişilerin oluşturduğu heyetlerin görüşleri
doğrultusunda ve dünyadaki uygulamalarından örnek
alınarak, bu bankaların topladığı fonları
değerlendirmek için yöntemler tespit edilmiştir. Bu
yöntemlerle elde edilen kazancın faizden esaslı
olarak farklılık gösterdiği
konusunda bir görüş
birliği oluşmuştur(http://www.tkbb.org.tr/index.php?option=com_content&task=blogcategory&id=46&Itemid=
83).
ÖFK’ların faaliyetlerine olanak sağlanmasının ardındaki temel
beklenti dini inançları nedeniyle faize dayalı
sistemlere yönelmeyen ve atıl ya da üretken olmayan
alanlarda tutulan yurt içi tasarrufları da ekonomiye
kanalize edebilecek bir sistem oluşturmaktır (Canbaş
ve Doğukanlı, 1997: 195).
İslami kurallara dayanan bankacılığın temel fikri
dinin getirdiği faiz yasağıdır. İncil'e göre Hz. İsa
da kendi çağında insanlara eziyet eden tefecilere
karşı çıkmıştı. İslamiyet’in faizi kesin şekilde
yasaklamış olmasının etkisiyle bazı bankalar
müşterilerine faizsiz işlemleri temel alan finansal
hizmetler sunmaya başlamıştır. Müşterilere faiz
geliri yerine bankanın faaliyetlerinden elde ettiği
kazanca ortaklık vaat edilmektedir.
Bu sistemde önemli olan, fiili olarak mal ve hizmetlerin gerçek
mübadelesinin temel alınmasıdır. Halen dünya çapında
faizsiz esaslara göre yönetilen varlıkların 700
milyar Amerikan Dolarını aştığı tahmin edilmekte (Pauly,
2009: 82). Dünyada “İslami Bankacılık” olarak
adlandırılan “Faizsiz Bankacılık” Batı’dan Doğu’ya,
Kuzey’den Güney’e önemli bir büyüme sürecine girmiş
durumda. Dünyada 300’den fazla faizsiz banka, 75
ülkede faaliyet gösteriyor. İngiltere ise, son 5
yılda %23,5 oranında büyüyen ve 550 milyar dolarlık
hacme yaklaşan İslami bankacılığın Avrupa’daki
faizsiz finans üssü konumundadır (TKBB, 2008: 29).
Yabancı Bankalar
Yabancı bankalar, ölçek ekonomilerinden, farklılaştırma ve riski
yayma özelliklerinden ve uluslararası finansman
merkezleriyle doğrudan bağlantılarından dolayı, en
son kredi araçlarını ve teknolojisini hızla transfer
edebilmekte ve diğer yabancı bankaların gelişini
teşvik ettiğinden, yoğunlaşma oranını azaltarak
fiyat rekabetine neden olmaktadırlar. Bu özelliğe
sahip yabancı bankalar, artan rekabet yoluyla ulusal
bankacılık sektörünün yapısını değiştirmektedir.
Bankacılık sektöründeki rekabetin devamı ya da
artışı, teorik olarak marjinal bankaların piyasadan
çekilmesine ya da, hizmetlerin daha kaliteli
sunulmasına yol açmaktadır (Beşinci,
http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=246).
Nitekim bir ülkeye yatırım yapan yabancı bankalar, teknik bilgi ile
birlikte çoğunlukla yönetici ve üst seviyede
teknisyen niteliğindeki personeli de yatırım yapılan
ülkeye getirmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki
girişimciler yapmayı bilmedikleri bazı şeyleri
onlarla beraber iş yaparak onlardan öğrenmektedir.
Yabancı sermaye bankacılık, ihracat, üretim ve
teknoloji konusundaki yönetim ve işletmecilik
bilgisini de yaygınlaştırmaktadır (http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1721&id=87).
|