Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Başaracağız... 

Mesut Yılmaz 

2000'e 5 kala Türkiye'nin gerek toplum, gerek devlet olarak manzarasına bir bakalım : önümüzdeki, Cumhuriyet tarihimizin en kaygı verici tablosudur. 

Küresel planda genel bir ekonomik ge­nişleme yaşanırken ulusal ekonomisi küçü­len; 500 günde % 10'lara indirileceği vaadedi-len enflasyon oranı % 150'yi aşmış; gelir dağı­lımındaki dengesizlikler vahim boyutlara ulaş­mış, korkunç bir iç ve dış borç yükü altında bunalan; idari yapısı, adalet mekanizması, eğitim ve sağlık sistemleri artık milletle devletin arasını açacak kadar çağdaş toplumsal ihti­yaçlara cevap verebilmekten uzak kalan bir Türkiye... 

İnsanların büyük çoğunluğu çaresizlik duygusu içinde kıvranan; yüzyılların sınavla­rından çelikleşerek çıkmış zengin toplumsal doku etnik, mezhep, düşünce/inanç ve hatta spor klubü taraftarlığı eksenlerinde alev alma­ya müsait hale getirilmiş bir Türkiye...

Bünyesinin içine düşürüldüğü bu takat­sizliğin tarih bilincinden yoksun bir hükü­metin dirayetsizliğiyle birleşmesinin kaçınıl­maz sonucu olarak -dış politikada mucizelere hiç yer olmadığı için- uluslararası platformlar­da (en son Gümrük Birliği anlaşmasında yaşa­dığımız gibi) elde edebileceklerinin en azıyla yetinmek zorunda bırakılan; küresel planda yaşanan derin tarih depreminin son yıllarda önüne açtığı ufukları değerlendirebilmek bir yana, çevresinde yoğunlaşan uluslararası çal­kantıların, yeni oluşumların edilgen bir seyir­cisi durumuna düşürülen Türkiye...

Bunları haketmemiştik. 

Övünülecek bir toplumsal barış or­tamında idrak ettiğimiz 1991 genel seçimle­rinden çıkan DYP-SHP koalisyon hükü­metinin ortakları, ne seçim kampanyaları sıra­sında, ne daha sonra ülke yönetimini devral­dıklarında, Türkiye'ye böylesine tehlikeli bir derbederlik; insanlarımıza böylesine bir ezik­lik, böylesine bir kandırılmıştık, böylesine bir kaderine terkedilmişlik duygusu ve bunların doğal olarak beraberlerinde getirdiği elim ekonomik ve toplumsal sonuçları vaadetme-. mislerdi. 

Gemi karaya oturduğunda kaptan, or­du savaş kaybettiğinde komutan hesap verir.

Hiç kuşkusuz, Türkiye'nin içine düşü­rüldüğü ekonomik perişanlığın, toplumsal ya­pımızda gözlemlenen çok boyutlu çözülme ve kutuplaşma istidadının sorumlusu "açız!" diye, "adalet!" diye, "insaf!" diye sokaklara dökülen insanlarımız; çoğulcu demokrasimize, laik devlet düzenimize, ulusal barışımıza ve kişi hak ve özgürlüklerine karşı kurulan çok mih-raklı tuzaklara düşebilecek hale gelmiş olan her kesimden insanlarımız değildir.

Türkiye'nin bugün yüzyüze bulunduğu ağır sorunların temelindeki talihsizlik, yapa­mayacaklarını vaadeden, vaadettiklerinin hiç­birini yapamayan; ufuksuz ve hedefsiz, fikir ve icra bütünlüğünden, iç uyumdan yoksun derme-çatma bir siyasi heyetin ülkemizin ida­resini, milletimizin kaderini yıllardır elinde tu­tuyor olmasıdır.

Üçbuçuk yıldır işgal ettiği yetki mevki­inde milletimizin hiçbir -altını çizerek tekrar ediyorum- hiçbir sorununu hafifletmemiş; ül­kenin bütün göstergelerinin "olumsuz"a yö­nelmesinin ya seyircisi, ya sorumlusu olmuş bu hükümetin demokratik meşruiyeti tartışmalıdır... Hükümet etme görev ve yetkisi uh­denizde olacak; zamanla herşey daha kötüye gidecek ve siz, buna rağmen, orada kalmakta ısrar edeceksiniz... Demokrasi dünyanın hiçbir yerinde bu şekilde yorumlanmaya müsait de­ğildir. Çok ağır bir bedel ödeyerek görüyoruz ki, demokrasinin bu kadar pişkinliği, bu kadar hoyratlığı çok uzun süre kaldırabileceği varsa-yılamaz.

Gerçeklerimizle yüzyüze gelmek; kula­ğa hiç hoş gelmese de, gerçekleri telaffuz et­mek zorundayız ; Siyaseti hayal ticaretiyle ka­rıştıran, Devlet'in "aile şirketi" gibi yönetile-meyeceğini bir türlü algılayamayan, demokra­siyi Meclis aritmetiğinden ibaret zanneden se­çilmemiş Başbakan Çiller'in belirli güç odakla­rıyla kapalı kapılar ardında oluşturulan çıkar ortaklığıyla sürdürdüğü iktidar inadı bugün ulusça karşı karşıya bulunduğumuz en büyük provokasyondur. 

O nedenledir ki, tarihimizin, toplumu­muzun kollektif aklının sınandığı çok kritik bir döneminden geçiyoruz. Önümüzdeki yolu ay­dınlatmasını kendi gitmiş, hırsı kalmış bir hü­kümetin makyaj tazelemesinden bekleyemeyiz. Türkiye'yi feraha 60 milyon insanımızın DYP-SHP iktidannın milletimize ve devletimi­ze ettiği ihanetin, kendisine tevdi olunan ema­nete ettiği hıyanetin hesabını sorma bilinciyle gideceği seçim sandığı çıkaracaktır. Toplumu­muzun o güne kadar ihtiyacı olan sabır, sağ­duyu ve metanettir.

Büyük milletler tarihlerinin karanlık dönemlerini mutlaka aşarlar. Biz de başara­cağız. Milletimizin kendisine gösterdiği güve­ne ilk hizmet döneminde çağ açan eserlerle karşılık veren Anavatan Partisi, hata ve eksik­liklerinden aldığı derslerle; çağdaş fikriyatı, inançlı ve deneyimli kadrolarıyla Türkiye'nin bu medeni azmine öncülük etmeye hazırdır. 

Ekonomik zenginliğe kavuşmuş, bu zenginliği adilce paylaşan, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği çağdaş bir top­lum ile temel hak ve hürriyetlere tam duyarlı, düşünce ve inanç özgürlüğüne saygılı bir ya­pı; gelişmiş dünyayla bütünleşmiş, ekonomik gücü ve siyasi saygınlığı ile bölgesinde barış ve huzuru sağlamış bir Türkiye, Anavatan Par-tisi'nin Türk Milletine taahhüdüdür.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005