Başaracağız...
Mesut Yılmaz
2000'e 5 kala Türkiye'nin gerek toplum, gerek devlet
olarak manzarasına bir bakalım : önümüzdeki,
Cumhuriyet tarihimizin en kaygı verici tablosudur.
Küresel planda genel bir ekonomik genişleme
yaşanırken ulusal ekonomisi küçülen; 500 günde %
10'lara indirileceği vaadedi-len enflasyon oranı %
150'yi aşmış; gelir dağılımındaki dengesizlikler
vahim boyutlara ulaşmış, korkunç bir iç ve dış borç
yükü altında bunalan; idari yapısı, adalet
mekanizması, eğitim ve sağlık sistemleri artık
milletle devletin arasını açacak kadar çağdaş
toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilmekten uzak
kalan bir Türkiye...
İnsanların büyük çoğunluğu çaresizlik duygusu içinde
kıvranan; yüzyılların sınavlarından çelikleşerek
çıkmış zengin toplumsal doku etnik, mezhep,
düşünce/inanç ve hatta spor klubü taraftarlığı
eksenlerinde alev almaya müsait hale getirilmiş bir
Türkiye...
Bünyesinin içine düşürüldüğü bu takatsizliğin tarih
bilincinden yoksun bir hükümetin dirayetsizliğiyle
birleşmesinin kaçınılmaz sonucu olarak -dış
politikada mucizelere hiç yer olmadığı için-
uluslararası platformlarda (en son Gümrük Birliği
anlaşmasında yaşadığımız gibi) elde
edebileceklerinin en azıyla yetinmek zorunda
bırakılan; küresel planda yaşanan derin tarih
depreminin son yıllarda önüne açtığı ufukları
değerlendirebilmek bir yana, çevresinde yoğunlaşan
uluslararası çalkantıların, yeni oluşumların
edilgen bir seyircisi durumuna düşürülen Türkiye...
Bunları haketmemiştik.
Övünülecek bir toplumsal barış ortamında idrak
ettiğimiz 1991 genel seçimlerinden çıkan DYP-SHP
koalisyon hükümetinin ortakları, ne seçim
kampanyaları sırasında, ne daha sonra ülke
yönetimini devraldıklarında, Türkiye'ye böylesine
tehlikeli bir derbederlik; insanlarımıza böylesine
bir eziklik, böylesine bir kandırılmıştık,
böylesine bir kaderine terkedilmişlik duygusu ve
bunların doğal olarak beraberlerinde getirdiği elim
ekonomik ve toplumsal sonuçları vaadetme-. mislerdi.
Gemi karaya oturduğunda kaptan, ordu savaş
kaybettiğinde komutan hesap verir.
Hiç kuşkusuz, Türkiye'nin içine düşürüldüğü
ekonomik perişanlığın, toplumsal yapımızda
gözlemlenen çok boyutlu çözülme ve kutuplaşma
istidadının sorumlusu "açız!" diye, "adalet!" diye,
"insaf!" diye sokaklara dökülen insanlarımız;
çoğulcu demokrasimize, laik devlet düzenimize,
ulusal barışımıza ve kişi hak ve özgürlüklerine
karşı kurulan çok mih-raklı tuzaklara düşebilecek
hale gelmiş olan her kesimden insanlarımız değildir.
Türkiye'nin bugün yüzyüze bulunduğu ağır sorunların
temelindeki talihsizlik, yapamayacaklarını vaadeden,
vaadettiklerinin hiçbirini yapamayan; ufuksuz ve
hedefsiz, fikir ve icra bütünlüğünden, iç uyumdan
yoksun derme-çatma bir siyasi heyetin ülkemizin
idaresini, milletimizin kaderini yıllardır elinde
tutuyor olmasıdır.
Üçbuçuk yıldır işgal ettiği yetki mevkiinde
milletimizin hiçbir -altını çizerek tekrar ediyorum-
hiçbir sorununu hafifletmemiş; ülkenin bütün
göstergelerinin "olumsuz"a yönelmesinin ya
seyircisi, ya sorumlusu olmuş bu hükümetin
demokratik meşruiyeti tartışmalıdır... Hükümet etme
görev ve yetkisi uhdenizde olacak; zamanla herşey
daha kötüye gidecek ve siz, buna rağmen, orada
kalmakta ısrar edeceksiniz... Demokrasi dünyanın
hiçbir yerinde bu şekilde yorumlanmaya müsait
değildir. Çok ağır bir bedel ödeyerek görüyoruz ki,
demokrasinin bu kadar pişkinliği, bu kadar
hoyratlığı çok uzun süre kaldırabileceği
varsa-yılamaz.
Gerçeklerimizle yüzyüze gelmek; kulağa hiç hoş
gelmese de, gerçekleri telaffuz etmek zorundayız ;
Siyaseti hayal ticaretiyle karıştıran, Devlet'in
"aile şirketi" gibi yönetile-meyeceğini bir türlü
algılayamayan, demokrasiyi Meclis aritmetiğinden
ibaret zanneden seçilmemiş Başbakan Çiller'in
belirli güç odaklarıyla kapalı kapılar ardında
oluşturulan çıkar ortaklığıyla sürdürdüğü iktidar
inadı bugün ulusça karşı karşıya bulunduğumuz en
büyük provokasyondur.
O nedenledir ki, tarihimizin, toplumumuzun
kollektif aklının sınandığı çok kritik bir
döneminden geçiyoruz. Önümüzdeki yolu
aydınlatmasını kendi gitmiş, hırsı kalmış bir
hükümetin makyaj tazelemesinden bekleyemeyiz.
Türkiye'yi feraha 60 milyon insanımızın DYP-SHP
iktidannın milletimize ve devletimize ettiği
ihanetin, kendisine tevdi olunan emanete ettiği
hıyanetin hesabını sorma bilinciyle gideceği seçim
sandığı çıkaracaktır. Toplumumuzun o güne kadar
ihtiyacı olan sabır, sağduyu ve metanettir.
Büyük milletler tarihlerinin karanlık dönemlerini
mutlaka aşarlar. Biz de başaracağız. Milletimizin
kendisine gösterdiği güvene ilk hizmet döneminde
çağ açan eserlerle karşılık veren Anavatan Partisi,
hata ve eksikliklerinden aldığı derslerle; çağdaş
fikriyatı, inançlı ve deneyimli kadrolarıyla
Türkiye'nin bu medeni azmine öncülük etmeye
hazırdır.
Ekonomik zenginliğe kavuşmuş, bu zenginliği adilce
paylaşan, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla
işlediği çağdaş bir toplum ile temel hak ve
hürriyetlere tam duyarlı, düşünce ve inanç
özgürlüğüne saygılı bir yapı; gelişmiş dünyayla
bütünleşmiş, ekonomik gücü ve siyasi saygınlığı ile
bölgesinde barış ve huzuru sağlamış bir Türkiye,
Anavatan Par-tisi'nin Türk Milletine taahhüdüdür.
|