Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Batı Trakya Sorunu 

Trakya; Güneydoğu Avrupa'da, kuzeyinden Tuna,ba-tısında Vardar nehirleri, kuzeydoğudan Karadeniz ve güneyden Adalar (Ege) ve Marmara denizleri ile sınırlanan coğrafî bölge­yi içermektedir. Trakya toprakları, bugün için, farklı üç siyasî üniteye ayrılmıştır. Bunlar Türkiye Trakyası (23.764 km2.), Bulgaristan Trakyası (61.938 km2.) ve Yunanistan Trakyası (17.993 km2). Yine bu bölgede, bugün; 5 milyonu Türkiye'de, 5.2 milyonu Bulgaristan'da, 800 bin kadarı Yunanistan'da ol­mak üzere, toplam 11 milyon kişi yaşamaktadır. 

Trakya, M.Ö. 2000 yıllarında, Traklar'ın yerleşmesine sahne olmuştur. Traklar'ın bölgedeki hakimiyeti, M.Ö. 400 yıl­larında Makedonlar tarafından sona erdirilmiş. Bölge daha son­ra, sırasıyla Büyük İskender'in ve Romalı'ların hakimiyetine girmiş. M.S. 1352-1453 yılları arasında Osmanlı İmparatorlu­ğunun hakimiyetine giren Trakya, 500 yıl içinde tamamen bir Türk yurdu olmuştur.

Bugün için,Trakya topraklarının güneybatı bölümünü oluşturan Batı Trakya; Yunanistan'ın bir yönetim bölgesidir. Sözkonusu bu yönetim bölgesi'nin adı Thraki'dir. Thraki yöne­tim bölgesi, Evros (Meriç), Rodopi (Rodop) ve Ksanthi (İske-çe) illeri ile Samothraki (Semadirek) adasından oluşur. Böl-ge'nin merkezi, Komotini (Gümülcine) şehridir.Dikkat edilirse, tüm bu isimler Yunanca olarak değiştirilmiştir. Oysa Batı Trak­ya bölgesindeki, tüm dağların, tepelerin, nehirlerin, köylerin, semtlerin ve şehirlerin adları, hep Türkçe'dir. 

Batı Trakya'da yeralan Gümülcine, Ferecik ve Dimetokc kazalarının tapu tahrir defterlerine göre; üç kazada, 1485-1519 yıllarında tahminen toplam 38.750 kişi yaşıyordu ve bunun % 89'unu müslüman Türkler (34.324) teşkil ediyordu. 1530 yılla­rında ise, toplam nüfus 62.550 olarak tesbit edilmiş ve bunun % 75'inin müslüman Türk olduğu belirtilmiştir. 1920 yılma gelin­diğinde, bölgede; toplam 388.653 kişi yaşıyordu ve bunların % 73'ünü Türkler teşkil ediyordu. 

1923 Lozan Barış antlaşmasına göre, İstanbul Rumlarına karşılık, Batı Trakya Türkleri, tüm azınlık haklarından eşit şe­kilde faydalanmaları gerekiyordu. Ancak bu antlaşma, tek taraf­lı olarak, sürekli Yunanistan lehine işletilmiştir. 1961 yılında Yunanistan'da yapılmış olan Genel Nüfus sayımları sonuçlarına göre, Batı Trakya'da; toplam 376.755 kişi mevcut olup, bunun % 42'sini (170.000) Türkler oluşturmaktaydı. Ancak Yunanis­tan; Batı Trakya Türkleri'nin sayılarını, 1994'de, 90.000 olarak ilan etmiştir. 1920'deki nüfus esas alındığında ve Türkiye'nin yıllık nüfus artış oranı bölge için uygulandığında, Batı Trak­ya'da bugün 1,3 milyondan fazla müslüman Türk'ün yaşıyor ol­ması gerekiyordu. Oysa, durum tamamen tersine seyretmiştir. 

Yunanistan, Batı Trakya Türk Yurdu'nda; 1923'den bu yana, Türk nüfusunu, tasfiye etme ve yoketme çabası içersinde­dir. Yunan yetkilileri, Batı Trakya Türkleri'nin seçtikleri millet­vekillerini ve müftülerini tanımamaktadır. Hatta seçilmiş olan­ları, hapse mahkum etmektedir.

 

Son olarak, Batı Trakya Türklüğü'nün Lideri Dr. Sadık Ahmed, elim bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir. Onu en son, İstanbul'da düzenlenen "Esir Türkler Paneli"nde, 15 Temmuz 1995 günü dinlemiştim. Konuşmasından alabildi­ğim kısa notlar şunlardı; 

" Eğer, bir topluluk üzerinde, Millî İrade yoksa, demokra­si ile diktatörlük arasında hiç bir fark yoktur... Bugün Türk Dünyası'ndaki kardeşleri inim inim inlerken, eğer bir Türk pa­rasını İsviçre'ye Almanya'ya ya da bir başka ecnebi ülkedeki bankalara yatırıp onların ekonomisine katkıda bulunuyorsa, onu Türk sayamayız.... Besili ev köpeği gibi hürriyeti elinden alın­mış bir şekilde yaşamaktansa, aç kurt gibi bağımsız yaşamayı tercih ederim..." 

Evet, Dr. Sadık Ahmed, aç kurt gibi de olsa bağımsız ya­şama mücadelesini, hayatı boyunca verdi. Ancak, sözde elîm bir trafik kazasına uğradı ve şehid oldu. Ailesi, kazanın "kasıtlı yapıldı" demesine rağmen, olay örtbas ediliverdi. 

Peki,1920'den bugüne kadar geçen sürede, yok sayılan 1 milyonu aşkın Türk'ün akıbeti ne olmuştur? Asimile için öldü­rülen Türkler, hapse atılan milletvekili veya müftülerin hesabı sorulmuş mudur? En son olarak, Dr.Sadık Ahmed'in kaza süsü verilerek şehit edilmesi gerçek anlamda araştırılmış mıdır? Acaba bugün Batı Trakya Türkleri'nin hayat şartları, İstanbul Rumları ile eşit düzeyde midir? Uluslararası Adalet Divanı nez-dinde hiç karşılaştırılmış mıdır? 

Dünyanın en müreffeh hayatını sürdürmekte olan İstanbul Rumları, İstanbul'un en lüks semtlerinde ikamet etmektedirler. Buna diyecek bir şeyimiz yok. Şayet Lozan antlaşmasında, ant­laşma metninde yazılmamış olsa bile, İstanbul Rumları'nın bu­günkü yaşantıları aynen devam ederdi. Bu da müslüman Türk'ün tarihinden gelen bir özelliği... Ancak Antlaşmanın ge­reği olarak; Batı Trakya Türkleri'nin haklarını aramak da, Tür­kiye'nin pek doğal hakkı olsa gerek. Ancak bu hak, bugüne ka­dar, gerçek anlamda hiç aranmamış... 

Hemen belirtelim ki, bütün bu olaylar, birer kınama veya nota ile geçiştirilmiştir. Oysa Lozan Antlaşmasına göre, Batı Trakya Türkleri'nin haklan ile İstanbul Rumları eşit tutulmuş­tur. İşte bu maddeyi, Türkiye, mutlaka çalıştırmalıdır. Yoksa, Batı Trakya'da daha çoook Sadık Ahmed'ler kaybederiz!.. 

Doç. Dr. Ramazan OZEY

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005