|
Bilgi Çağında Endüstri İlişkileri
Prof. Dr. Tankut Centel
Giriş
Günümüzün endüstri ilişkileri, büyük bir değişim
içindedir. Kapitalizmin başlangıç dönemine ait iki
yüzyıl öncesinin endüstri ilişkileri, bugün artık
modern sanayi işletmeleri içinde farklı bir
geçerliğe sahiptir. Bunun temelinde, sanayi
toplumundan yavaş yavaş bilgi toplumuna geçilmesi
ve bilgi çağının yerleşmeye başlaması yatar. Nasıl
değişik nitelikteki çağların ve toplumlann
özellikleri birbirine uymuyorsa, bilgi çağının ve
toplumunun ayırde-dici nitelikleri de sanayi
toplumununkilerle öylece uygunluk göstermemektedir.
Yeni çağın ve toplumun özellikleri bilinmediği
sürece endüstri ilişkilerindeki gelişim ve değişim
kavra-namayacağı için, öncelikle bilgi toplumu
üzerinde durmakta yarar vardır.
I. Bilgi Çağma Geçiş
1. Sanayi Toplumuna Toplu Bakış
a) Koruma Mekanizmaları
Endüstri ilişkileri içinde işçilerin korunması,
sanayi toplumunda esas olarak, iki yoldan
gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki; kamu müdahalesi
olarak adlandırılan ve devletin endüstri
ilişkilerine doğrudan karışıp iş yasaları yoluyla
çalışma koşullarını belirlemesi yoludur. Diğeri
ise; hakalma olarak adlandırılan ve işçi ve işveren
kesimlerinin topluca çalışma koşullarını
düzenlemeleri yoludur.
Belirtilen her iki sosyal siyaset mekanizmasının,
tarihi gelişim süreci içinde içice geliştikleri
görülür. Ancak, önceliğin, kamu müdahalesinde
olduğu söylenebilir. Çünkü, hakalma mücadelelerinin
hukuken meşru bir temele kavuşturulması, ancak kamu
müdahalesi sonucunda gerçekleşebilmiştir.
b) Sanayi Toplumunun Endüstri İlişkileri
Modern anlamda endüstri ilişkilerinin ortaya çıkışı
ve gelişimi, sanayileşme süreci içinde yaşanan
işçi/işveren ilişkileri açısından, üç değişik
evrede ele alınabilir. Bu bağlamda, ilk evreyi,
sanayi devrimi sonrasında yaşanan ve sınırsız
sözleşme özgürlüğünün geçerli olduğu klasik liberal
dönem oluşturur. Sözkonusu dönemde, ekonomik
liberalizmin "bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler" anlayışının etkisiyle, endüstri
ilişkilerinin her türlü müdahaleden uzak tutulduğu
görülür. İkinci evre ise, birincinin tersine,
bütünüyle endüstri ilişkilerinde devlet
müdahalesinin olabildiğince yoğun olduğu bir dönemi
sergiler. Kapitalizmin ilk dönemindeki ekonomik
yapının yolaç-tığı sosyal sorunları çözüme
kavuşturmak üzere getirilen hukuk kuralları; bu
dönemde esas olarak sefalete, yoksulluğa ve
eşitsizliğe karşı yöneldiği için, emredici ve
katıdır. Günümüzde yaşanılan üçüncü evrede ise,
endüstri ilişkilerinde esneklik hakim olmaya
başlamıştır. Bu anlamda, istihdamda, iş sürelerinde
ve ücretlerde esneklik olmak üzere, çalışma
yaşamının değişik alanlarının esnekleştirilmesine
çalışılmaktadır.
c) Çatışmacı Dünya Düzeni
Sanayi toplumu, egemen olduğu ilk yüzyıl içinde,
ikili bir toplum yapısı yaratmıştır.
Nitekim, oluşturulan sosyal yapı, ideolojik düzeyde
iki ayrı dünya görüşüne yolaçmıştır. Bu anlamda,
sanayileşmiş Batılı ülkeler, sosyal devlet/refah
toplumu uygulamalarıyla sözkonusu yapının
üstesinden gelirken, kendi içlerindeki sosyal
karşıtlığı dışarıya ihraç etmişlerdir. Böylece,
ülkesel çatışmalar; "Doğu" ve "Batı" olarak
adlandırılan iki ayrı blok içinde ve soğuk savaş
biçiminde, dünya düzeyine ulaştırılmıştır. Buna
karşın, refah toplumu, 60'lı yıllarda doruğa
varmıştır.'11 Geliştirilen sosyal
güvenlik politikaları ile sosyal siyaset
uygulamaları, sanayi toplumunun temel sorununu
oluşturan bütünleşme sürecinin başarıyla
gerçekleştirilmesini sağlamıştır.
Ancak, dünya ekonomisi, 70'li yılların ortalarından
itibaren, gittikçe derinleşen bir iktisadi kriz
içine sürüklenmiştir. Bu anlamda, 70'li yılların
başlarından itibaren iktisadi büyüme hızı
yavaşlamış ve giderek, enflasyon ile işsizlik oranı
yükselmiştir. Bu da, endüstri ilişkilerinde
esnekliğe yönelişi beraberinde getirmiştir.
2. Sanayi Ötesi Toplum
Küresel bir sermaye piyasasının oluşması, 80'li
yıllara rastlar. Bu arada, Berlin Du-varı'nın
yıkılması (1989), soğuk savaş dönemini sona
erdirmiş ve yeni bir dünya düzeninin oluşumunu
hızlandırmıştır. 90lı yıllar ise, dünya
ekonomisinde küreselleşmeyi başlatan yıllar
olmuştur. Nitekim, bu dönemde ulusal ekonomiler,
dünya ekonomisiyle bütünleşmiş ve bu bütünleşme,
ulusal kalkınmanın vazgeçilmez koşulu haline
gelmiştir.
Dünya ekonomisinde küreselleşme, üretime
uluslararası nitelik kazandırmış ve dünya ölçeğinde
gelişen büyük sanayi işletmelerini ortaya
çıkarmıştır.'3 Bu anlamda, son 15-20 yıl
içinde yüksek teknolojinin sürükleyici baskısıyla
dünya piyasalarında kıyasıya bir rekabetin
yaşandığı görülmektedir. Gözlenen tüm bu değişimin,
sanayi toplumunun artık aşılıp yeni bir dönemin,
yani sanayi ötesi toplumun ortaya çıkışı olarak
algılanması gerekmektedir.
II. Bilgi Toplumu
1. Bilgi Toplumunun Temel Özellikleri
20. yüzyılın son çeyreği, yeni bir toplum yapısı
olan bilgi toplumunun dönemidir. Bu toplum yapısı
içinde, sanayi toplumundaki mavi yakalı işçiler,
yerlerini beyaz yakalı işçilere bırakmaya
başlamıştır.
Sanayi toplumunda, maddi ürünler önplanda yeralırken;
bilgi toplumunda, ileri düzeydeki bilişim
teknolojisinin yarattığı bilgi üretimi hakimdir.
Artık, bilgi; sürekli üretilebilip artmakta,
iletişim ağları içinde taşınabilmekte ve
bölünebilir/paylaşılabilir olması nedeniyle de
emek-sermaye ve toprağı ikame edebilmektedir. Sanayi
toplumuyla doğal girdilerden sanayiye yönelen girdi
ağırlığı, böylece bilgi toplumunun ilk aşamasında
nitelikli işgücüne ve ileri aşamasında da
bilişimsel bilgiye öncelik tanımakta; bilgi
kullanımı da, ulusal sınırları aşıp, küreselleşmeye
yolaçmaktadır. Buna göre, bilgi toplumu, niteliksiz
veya yarı nitelikli işgücünün yerine, artık üstün
nitelikli işgücüne, yani beyin gücüne önem
vermektedir.
Bilgi toplumunun değerleri, sanayi toplumununkinden
oldukça farklıdır. Sanayi toplumunda, ulusal ve
sınıfsal değerler hakimdir. Bilgi toplumunda ise,
ulusal ve sınıfsal değerlerin yerine, grup
değerleri ve inançlar yaygındır. Sanayi toplumunun
bireyi, ulus ya da sınıfla bütünleşmek yerine,
sosyal grupla bütünleşmeye yönelmektedir.
Sanayi toplumunda işçi hareketleri ve özellikle
grevler, itici güç olma işlevini yüklenmişken;
bilgi toplumunu harekete geçiren güç, sivil
hareketlerdir. Yine, sanayi toplumunda bireyin özgür
kılınmasına çalışılırken; bilgi toplumunda insan ile
doğanın ortak yaşayışını içeren globalizme ağırlık
verilmektedir. Sanayi toplumu, işsizlik veya savaş
ya da faşizm bi sorunları toplum sorunları olarak
görürken; bilgi toplumu, terör ve kişisel
dokunulmazlıkların kaldırılması gibi konulara önem
vermektedir.
2. Bilgi Toplumunun Endüstri İlişkilerine Etkisi
a) Sendikalaşma
Sendikalaşma eğilimi yüksek olan ülkeler dahi,
80'li yıllardan itibaren sendikalaşmada düşüş
yaşamaktadır. Bunun temelinde, ekonomik yapıdaki
ortaya çıkan değişimdir. Ekonomik yapı içinde
istihdamın sürekli daralması, sendika üye sayısını
aşağıya çekmektedir. Bunun içindir ki; ücret
sendikacılığının yerine, artık üyelerine istihdam
olanağı sağlayacak ve onları işsizliğe karşı
koruyacak işçi sen-dikalanna gereksinme
duyulmaktadır. Bunun gibi, ideolojiye dayalı işçi
sendikalan (sınıf sendikacılığı) da, sosyal
çelişkilerin önemini yitirdiği refah toplumlarında
hızla üye yitirmektedir
Yine, bilgi çağındaki teknolojik gelişmeler, beyaz
yakalılar ile kadın ve genç işçi oranını
artırmaktadır. Bunlar, çoğunlukla, atipik istihdam
biçimleriyle çalıştınlan kesimlerdir. Anılan işçi
gruplarının öteden beri sendikalardan uzak durmalan
ise, işçi sendikacılığını olumsuz yönde
etkilemektedir
Diğer yandan, bilgi çağının ortaya çıkardığı esnek
istihdam biçimlerine, işçi sendikalarının genel
olarak kuşkuyla baktıkları görülür. Bu yüzden, esnek
(atipik) istihdam biçimlerinin, genelde işçi
sendikalannca sıcak karşılanmadığı bilinen bir
gerçektir.
Bilgi toplumunun endüstri ilişkilerine sağladığı
esnekliğe karşı işçi sendikalarında doğan
endişeleri; esnek iş sürelerinin, işçinin işverene
olan bağımlılığını çoğaltacağı ve top- fil iş
sözleşmesi hükümlerinin ortadan kaldırılmasına-,
yönelik olduğu ve işverenleri masraf-tan kurtararak,
işçi istek ve gereksinimine uy-Jgün bir iş Süresine
erişilemeyeceği biçiminde özetlemek mümkündür.
Sözkonusu endişelerin kaynağında da; atipik
istihdam biçimleriyle çalışanların sendikalaşma
oranının düşüklüğü yüzünden, bu tür istihdam
biçimlerini yaygınlaştırmanın işçi sendikalarının
mücadele gücünü zayıflatacağı kuşkusu yatmaktadır.
Bilgi toplumunun sendikaları, endüstri
ilişkilerindeki değişimin üzerlerinde yarattığı etki
sonucunda, karşı yanla (işveren kesimiyle)
olabildiğince işbirliğine gitme durumunda
kalmaktadır/7' Bilgi çağında ortaya çıkan
teknolojik gelişmeler ile bunların istihdam
üzerinde yarattığı daralmalar, işçi sendikalarının
öncelikle akdi iş güvencesi ve işsizlikle
mücadeleye ilişkin diğer önlemlere ağırlık
vermelerine . yolaçmaktadır. Bu bağlamda, yer yer
işçi sendikalarının, iş güvencesi karşılığında
yüksek ücret artışlarından vazgeçip özveride
bulundukları görülmektedir. Ayrıca, uluslararası
pazarlarda yaşanan kıyasıya rekabet de, işçi
sendikalarım ulusal düzeyde işbirliğine
yöneltmektedir.
işçi sendikalarının işbirliğine gidişini gösteren
diğer bir olgu, verimlilik konusuna işletme
yönetimlerinin dışında işçi sendikalarının da
eğilmeleri olgusudur. Gerçekten, işçi sendikaları,
verimlilik alanında yavaş yavaş işverenlerle
işbirliği yapmakta ve işyerinin yönetimine katılma
sırasındaki olumsuz tutumlarını terketmektedir.
Böylece, işçi sendikalan, şimdiye kadar olduğundan
farklı olarak, artık verimliliğin salt işletme
sahiplerini ilgilendiren bir konu olmadığını
algılamaya başlamışlardır.
b) Toplu Pazarlık
Sanayi toplumu, esas olarak, sendikal örgütlerde
biraraya gelen işçi ve işveren örgütlerinin çalışma
koşullarım topluca, yani bu koşulların uygulanacak
olduğu işçilerin bireysel niteliklerini gözardı
etmek suretiyle belirlemeleri düşüncesini temel
almıştır. Bilgi toplumu ise, sanayi toplumu içinde
gelişen toplu pazarlık anlayışından değişik olarak,
işçilerle teke tek görüşmeye ve böylece onların
bireysel niteliklerini önplana çıkararak, herbiri
için ayrı ayrı çalışma koşullarını belirlemeyi
benimsemektedir. Bunun sonucunda, işletmelerde
insan kaynaklan bölümü, ağırlık kazanmaya ve toplu
görüşme/sözleşme seksiyonları da, eski önemlerini
yitirmeye başlamıştır, insan kaynaklan yönetimi
ise, işçi sendikalarını aradan çıkarabilmekte ya da
bunların önemini ikinci plana atabilmektedir.
Kalite çemberleri ve iç istihdam piyasalarının
oluşturulması gibi uygulamalar, hep bu doğrudan
ilişkilere dayanmaktadır.
Sanayi toplumunun toplu pazarlık anlayışı içinde,
atipik istihdam biçimlerine yönelen bireyi temel
alan düzenlemelere toplu iş sözleşmelerinde
yerverilmemiştir. Bilgi toplumunda ise, yapılacak
toplu iş sözleşmelerinin, esnek istihdam
koşullarında çalışanları gözönün-de bulundurması ve
bunlan dışlayıp kapsam dışına itmemesi gerekir.
Geleneksel olarak işçi sendikalan, toplu pazarlık
düzeyini makro düzeyinde tutmaya çalışmaktadır.
Bilgi toplumuna geçişle birlikte ise, sözkonusu
düzeyin artık mikro düzeye kaydığı görülmektedir. Bu
geçiş hareketi ise, toplu pazarlık güçlerini görüşme
masasında korumak endişesiyle pazarlığı hep makro
düzeyde tutmuş bulunan işçi sendikalannın
varlığını tehlikeye sokmuştur.
c) Üretim
Sanayi işletmeleri, günümüzde bilgi çağının
etkisiyle, eski yönetim anlayışlannı ter-ketmek
zorundalar. Bu konudaki yeni eğilimlere değinmek
gerekirse; günümüzde Fordist çalışma düzeninin
kitlesel üretime yönelik tek bir model ve standart
mal anlayışının yerini, yavaş yavaş esnek
uzmanlaşmaya dayalı esnek üretim sistemleri
almaktadır. Bunun da nedeni, günümüzde kitlesel
talep yaratma hedefinin yerine, daha fazla yenilik
getirme ve kaliteyi artırma güdüsünün geçmiş
olmasıdır.
Toplam kalite felsefesinin çalışma yaşamına egemen
olmaya başlaması, üretimde kalitenin yeni bir boyut
kazanmasına yolaçmıştır. Gerçekten, artık
çalışanlar, üretim sürecinin tüm aşamalarında
kaliteyi güvenceleyecek bir işlevi üstlenmişlerdir.
Böylece, ürün kalitesi, hem bütünsel ve hem de
sürekli bir etken olma niteliğini kazanmıştır. Buna
bağlı olarak, üretimde sıfır hata anlayışı, üretimin
ana motiflerden biri olmuştur.
Bilgi çağında ortaya çıkan bu yeni eğilimlere uygun
olarak, beyaz yakalılar ile mavi yakalıları artık
kesin çizgilerle birbirlerinden ayırmak, son derce
güçleşmiştir. Çünkü, her iki kesim, üretimin
sorumluluğunu baştan itibaren üstlenmiş bir
organizasyon içinde birbirine kenetlenmiş
durumdadır. Sanayi toplumu ise, beyaz yakalıların
tamamen üretim sürecinin dışına çıkarılması ve
bunların, özellikle planlama faaliyetlerinin
yürütüldüğü bölümlere taşınması düşüncesini egemen
kılmıştır
d) İstihdam
Sanayi devriminin yerini bilgi çağında global
ekonomi ile bilgi teknolojilerine bırakması,
işletmeleri artık ulusal sınırların dışında
düşünmeye zorlamaktadır. Gerçekten, 90'lı yıllardan
itibaren gittikçe hızlanan küreselleşme süreci,
uluslararası piyasalara açılacak ekonomiler için,
rekabet sorununu beraberinde getirmiştir.
Bilgi toplumunda rekabetin başarı şansı; tüketici
isteklerine uygun, kaliteli ve ucuz mal üretmeye
bağlıdır. Hammadde bulunmasından rakiplerin kimlerin
olduğuna kadar tüm konularda işletmeler, artık
dünya ölçeğinde düşünmek ve karar almak
durumundadır. Bu bağlamda, istihdamın artınlması,
günümüz endüstri ilişkilerinin temel amaçlan
arasında yer almaktadır. Buna göre, bilgi toplumu
da, istihdamın önüne dikilen engelleri aşmak
zorundadır.
Günümüzde işletmelerin istihdamda bağlı olduklan
hukuk kuralları, özünde katı niteliktedir. Sözkonusu
katılık; istihdama yönelik mevcut kuralların,
genelde aksi kararlaştırılamayıp mutlak buyurucu
nitelikte olmalarından kaynaklanmaktadır. Bunun
dışında, devlet, birtakım zora dayalı kamu hukuku
yaptırımlanyla, istihdam kurallarının işletmelerde
uygulanmasını güvencelemeye çalışmaktadır.
Bilgi çağının yarattığı uluslararası rekabette
Türkiye'deki işletmeleri, yüksek işsizlik oranı ve
işgücü maliyetleri gibi faktörlerin ya-nısıra,
istihdamdaki katılığın önemli ölçüde olumsuz biçimde
etkilediği görülmektedir. İstihdamın önündeki
engeller içinde; özellikle, makro düzeyde öngörülen
sosyal siyaset hedeflerine hizmet etmekten çok,
istihdamı daraltan istihdam zorunluğu ve fon
kesintisi uygulamalarını belirtmek mümkündür. Bu
abartılı yasal düzenlemelerin, makul düzeylere
çekilmesi gerekir. Bunun gibij istihdamda
esnekliği ortadan kaldıran çalışma saatleri
düzenlemelerine de esneklik kazandmlmalıdır.
Sözkonusu istihdam engelleri mevzuattan çıkanlma-dığı
sürece, Türkiye'nin uluslararası rekabet gücünü
korumanın ve giderek bilgi toplumu sürecine
girmesini sağlamanın olanaksız olduğu gözden uzak
tutulmamalıdır.
Son söz
Çağımızda en büyük güç, ünlü
yazar Alvin Toffler'in anlatımıyla, bilgi'dir.
Bilginin en devrimci özelliği ise, yine aynı yazara
göre, zayıfların ve yoksulların da sahip
olabileceği bir-şey olmasıdır ve yaklaşan güç
mücadelesi, bilgi dağılımı ve bilgiye ulaşmakla
belirlenecektir Bilgi çağının belirtilen bu
özelliği, dünyada soğuk savaşı sona erdirebilmiş ve
endüstri ilişkilerinin de, rekabet içinde diyalog
ve işbirliği içinde gelişmesi ortamını
hazırlamıştır.
80'li yıllara kadar devlet korumacılığı sayesinde
belli bir düzeye gelmiş olan Türk sanayii, bu
tarihten itibaren uluslararası rekabete (dünya
piyasalanna) açılma gereğini duymuştur. 1 Ocak 1996
tarihinden itibaren Avrupa Birliği'yle girilen
gümrük birliğinin temelinde de, aynı rekabet gücünü
artırma isteği yatmaktadır. Bütün bunlar,
Türkiye'nin gelişen bilgi çağına ayak uydurmaya
çalışmasının temel göstergeleridir. Türkiye'nin
rekabet gücünü artırıcı endüstri ilişkileri
politikalarının uygulamaya yerleşmesi, bu hedefe
ulaşmayı daha da kolaylaştıracaktır.
|