|
DBilgi
Çağında İstihdam, Çalışma İlişkileri ve Sendikalar
Prof. Dr. Toker Dereli
21. Yüzyıla girerken en çok sözü edilen kavramın
"küreselleşme" olduğu söylenebilir Ekonomilerin
giderek daha fazla uluslararası nitelik kazanması ve
dünyanın değişik ülkelerinde tüketim ve hayat
tarzlarının birbirine benzer hale gelişi anlamında
kullanılan "küre-selleşme"yi harekete geçiren en
önemli etkenin ise, hızı artan
teknolojik değişmeler ve özellikle bilgi teknolojisi
olduğu muhakkaktır Gerçekten 1950lerden bu yana ve
özelikle 21. Yüzyıla girerken değişimin hızı ve
niteliği daha önceki dönemlerde görülmemiş ölçüde
artmıştır. Çağımızda hem teknolojik değişmelerin
devir hızı yükselmiş, hem de ürünlerin ömür suresi
kısalmıştır. Özellikle iletişim teknolojilerindeki
gelişmeler uluslararasında uzmanlaşmayı, rekabeti
ve dış ticareti etkilemekte, ayn, etkilerin sosyal
ve politik alanlara yansıması ise küreselleşme
olgusunu çok boyutlu bir süreç haline
getirmektedir. Öyle ki, bu sürecin bir değişim
olmaktan çok, daha köklü bir "dö-nuşum"ü
simgelediğinden söz edilmektedir Bu surecin örgüt
yapıları, yönetim ve çalışma biçimlen ve çalışma
ilişkileri üzerinde de önemli değişmeler yarattığı
gözlemlenmektedır.
1950'lerden sonra otomasyonun ve 1980'lerden
bu yana bilgi teknolojilerinin istihdam üzerindeki
en belirgin etkisi işgücünün komposizyonunu
değiştirmiş olmasıdır. Öyle ki, Fordist kütle üretim
dönemlerinde daha çok sanayi sektöründe yoğunlaşan
ve mavi yakalı (beden) işçilerinden oluşan işgücü,
giderek hizmetler sektöründe yoğunlaşan ve büyük
bölümü beyaz yakalı (fikir) işçilerinden oluşan bir
yapıya dönüşmüştür . Beyaz yakalıların artması ve
hizmet sektörünün büyümesi bir yandan yeni işçi ve
çalışma biçimlerine yol açarken, yeni teknolojiler
en azından belli dönemler için "yapısal işsizliğe"
neden olmakta, işsizliğin ve yeni işçi ve çalışma
tiplerinin ortaya çıkması ise, işçi sendikalarının
üye kaybet-mesi-ve zayıflaması sonucunu
doğurmaktadır.
Küreselleşme ile artan rekabet ve yeni bilgi
teknolojileri, işletmeleri de tercihen sendikasız
bir ortamda yeni ve daha etkin yönetim biçimlerini
benimsemeye zorlamaktadır. Esnek çalışma biçimleri,
personel seçiminde ve istihdamında daha rafine
tekniklerin benimsenmesi, katılımcı yönetimin
yaygınlaşması ve benzeri uygulamalar sonucunda,
zamanla örgütlü (sendikal) ilişkilerin yerini alma
eğilimi gösteren çağdaş bir yönetim anlayışının, bu
kez İnsan Kaynakları Yönetimi adı altında ortaya
çıkmasına tanık olunmuştur.
Küreselleşme ve bilgi çağında çalışma ilişkileri
açısından meydana gelen değişmeler şöylece
özetlenebilir:
1. İşgücünün yapısının heterojen bir nitelik
kazanması, değişik ihtiyaçlara cevap verebilecek
vasıf ve nitelikteki çalışanların artması anlamına
gelmektedir. Önce 1950'lerden itibaren gelişmiş
ülkelerin tümünde işgücü erkeklerin egemen olduğu
bir yapıdan, 1990'Iar-da kadınların , azınlıkların
ve göçmenlerin sayı ve oran olarak arttığı bir
yapıya dönüşmüştür. Burada işletme yönetimlerinin
karşılaştığı başlıca sorunlardan birisi, bu grupları
gerekli vasıf ve bilgi düzeyine eriştirecek bir
eğitimi vermekte yoğunlaşır. Bu eğitim, vasıf ve
beceri yetersizliklerini kısa dönemde giderme
çabalarından teknolojik değişmelerin gerektirdiği
uzmanlık bilgilerini sağlama gibi daha uzun dönemli
ve özel programlan içerir.
2. Değişen teknolojilerin gerektirdiği bilgi ve
vasıf düzeylerinin çeşitliliği, bunlara sahip
elemanların tedarik ve seçimi kadar yönetiminde de
işletmeler için yeni sorunlar yaratmakta, İnsan
Kaynaklan Yönetimi bu yeni işgören gruplarının
moral, iş tatmini ve aralarındaki uyuşmazlıkların
çözümü için daha farklı ve bilimsel yöntemler
geliştirmek zorunda kalmaktadır. Bilgi çağının
olanaklarıyla yaygınlaşan esnek çalışma biçimleri,
örneğin kısaltılmış çalışma haftası, iş paylaşımı,
evde çalışma, çağrı üzerine çalışma gibi standart
dışı çalışmalar, işletme kurallarının işgörenlerin
ih-tiyaçlanna göre uyarlanmasını gerektirmekte, bu
da yönetim için daha güç ve karmaşık sonraların
çözümü zorunluluğunu doğurmaktadır.
3. Heterojen yapıdaki bu yeni işgücü içinde çeşitli
esnek çalışma biçimlerinin varolduğu görülmektedir.
Örneğin kısmi süreli (part-time) çalışma,geçici
(belirli süreler için) çalışma, taşeron olarak ya da
danışman sıfatıy-le çalışma, vb. işgörenlerin
hizmetlerini örgütlere daha kısa ve kesik zaman
dilimleri içinde sunabilmelerini, bazen de ödünç iş
ilişkisinde olduğu gibi yalnızca ihtiyaç
duyulduğunda çalıştırılmalarını gündeme
getirmektedir, işletmeler heterojen yapıda ve
geçici nitelikte bu işgören gruplarının da gereken
vasıf ve bilgi düzeylerinde olmalarını isterler.
Bunların işletmeye cezbedilebilmeleri ve
aralıklarla çalışmalarının sağlanabilmesi, özel
ihtiyaçlarının karşılanabilmesi ve kendileriyle
işletmenin devamlı nitelikteki (çekirdek) işgücü
arasında doğan uyuşmazlıkların çözümü İnsan
Kaynakları yöneticilerinin karşılaştıkları yeni
sorunlardan bazılarıdır.
4. Büyük ve hantal işletmeler ortadan kalkmakta,
çeşitlenen tüketici taleplerini karşılayacak,
rekabetin gerektirdiği ucuz ve kaliteli üretimi
yapabilecek esneklikte, yalın, tam zamanında( just
in time) ve verimli çalışan küçük ve orta büyüklükte
işletmeler önem kazanmaktadır. Küresel rekabette
üstün olabilmek için şirketler küçülme(downsizing)
yoluna gitmektedir. Üretimi taşeronlara devretme
uygulaması ve diğer esnek çalışma biçimleri,
küçülmeyi kolaylaştıran yöntemlerden bazılarıdır.
Küçülme, ayrıca, işletmelerin örgüt kademelerini
azaltmaları ve yöneticilerin denetim alanını
genişletmeleri, yani yüksek hiyerarşiler yerine
daha basık, yalın ve ademi merkeziyetçi yapılar
oluşturmaları yoluyla da gerçekleştirilmektedir,
insan Kaynakları yöneticilerinin görevlerinden biri
de küçülmeden etkilenecek iş-görenlerle devamlı
iletişim kurarak onlar için doğabilecek olumsuz
sonuçları hafifletmeye çalışmaktır.
5- Bilgi çağında işletme yönetiminin geliştirdiği
yaygın bir uygulama toplam Kalite Yönetimi'dir.
Üretim süreçlerinde sürekli gelişme sağlayarak
tüketicinin tatminini amaçlayan bu yönetim anlayışı,
gerekli vasıf, beceri ve bilgi düzeyindeki
işgörenlerin üretim ve kaliteyle ilgili kararlara
katılımını gerektirmekte, bunu sağlayabilmek için de
sürekli bir eğitimi beraberinde getirmektedir.
"Değişim mühendisliği" diye adlandırılan daha yeni
bir kavram ve uygulama ise, örgütte temel
nitelikte, köklü ve bütüne yönelik değişmelerin
gerçekleştirilmesini öngörür. Bir tanıma göre,
değişim mühendisliğinden bahsedebilmek için
örgütteki çalışma süreçlerinin yüzde yetmişinden
fazlasının yeniden değerlendirmeye alınıp
değiştirilmesi gerekir. Bilgi toplumunda işletmeler
Toplam Kalite ile Değişim Mühendisliğini bir arada
uy-gulayabilirlerse de, verimsiz ve modası geçmiş
üretim yöntemleriyle toplam kalite anlayışını
gerçekleştirmek olanağı yoktur. Bu yüzden
genellikle önce değişim mühendisliği teknikleriyle
yönetim ve organizasyonda temel nitelikte
yenilemelere gidilmekte, sonra bu temel üzerinde
"sürekli iyileştirme" (toplam kalite) uygulamasına
geçilmektedir. Işgörenleri bu değişmelere hazırlamak
ve onları yeni teknikler konusunda eğitmek de
çağdaş insan Kaynakları Yönetimi'nin işlevleri
arasında yer almaktadır.
6. Bilgi teknolojilerinin doğurduğu başka bir yeni
kavram da, "ademi merkezi çalışma mekanları" (decentralized
work sites)dır. Bu kavram, bir işletmenin kendi
işyerlerinden ayrı ve gerektiğinde uzakta çalışma
yerleri oluşturması anlamına gelir. Bilgisayarlar,
modemler, faks makineleri ve İnternet, yani
bilgisayar, televizyon ve telefonun birarada
kullanılması, bu çeşit çalışma düzenlerini çekici
hale getirmiştir. Tele-iletişim teknikleri
işgörenlerin küremizin her yerinde çalışmalarına
olanak sağlamaktadır, "iş, bilgisayarınızın olduğu
yerdedir" sloganıyla ifade edilen bu olgu, ayrıca
aile sorumlulukları ve benzeri kişisel nedenlerle
evlerinde çalışmayı isteyen işgörenlerin bu
tercihlerine de uygun düşmektedir. Böyle bir
işgücünün yönetimi, çalışma kuralları ve denetimi
ise, yeni yöntemleri ve hukuksal düzenlemeleri
gerekli kılar.
7. Bu gelişmelere paralel olarak, yönetimde
katılımcı yöntemlerin daha da yaygınlaştığı
gözlemlenmektedir. İşgörene işi üzerinde daha fazla
denetim ve karar olanağı sağlamayı amaçlayan bu
yöntemler onlara daha çok yetki devrini
gerektirmekte, katılımcı yönetim, takım çalışması,
özerk çalışma gruplan, kalite çemberleri gibi
çeşitli düzenlemeler giderek yaygınlık
kazanmaktadır. Etkinlikleri giderek artan çok-uluslu
şirketlerin sendikal ilişkilere sıcak bakmamakla
birlikte bu eşit katılımcı yöntemleri teşvik
ettikleri söylenebilir. Gereken ciddiyet ve
duyarlılıkla uygulandıkları takdirde bu katılımcı
yöntemlerin işletmeye bağlı ve verimliliği yüksek
bir işgücü yaratabildiği görülmektedir.
8. Bilgi teknolojilerinin,ve küreselleşmenin
endüstri (çalışma) ilişkileri üzerindeki etkileri
ise daha karmaşıktır. Çarpıcı bir gelişme, yukarda
açıklanan heterojen işgücü, yeni işgören tipleri ve
çalışma biçimlerinin etkisiyle toplu çalışma
ilişkilerinin, özellikle sendikacılık ve toplu
pazarlık düzeninin zayıflaması, buna karşılık
bireysel çalışma ilişkilerinin önem kazanmasıdır.
Ancak, toplu ilişkiler gibi yine Fordist üretim
düzeninde gelişmiş olan bireysel iş hukukunun da
bilgi çağının esnek çalışma gereklerine çözüm
getirmede yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu yüzden
birçok ülkede yeni ve daha esnek bir çalışma hukuku
geliştirmeye yönelik arayışlar vardır.
Sendikaların birçok ülkede üye kaybetmekte olmaları
ise, kuşkusuz yalnızca bilgi teknolojilerinin
etkisiyle açıklanamaz. Benimsenen neo-liberal
ekonomi politikaları, serbest piyasa ekonomisi ve
küresel rekabet, özelleştirme ve kuralsızlaştırma (deregulation)
girişimleri, işsizlik ve başka birçok neden, yeni
teknolojiler ve yönetim biçimleri yanısıra toplu
çalışma ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Son yirmi yıl boyunca bilimsel ve sendikal
çevrelerde sendikacılığın geleceğine ilişkin çeşitli
senaryolar üretilmiştir. Bunlar başlıca iki gaıpta
toplanabilir. Birinci gaıptaki varsayım ve
tahminlere göre, sendikaların gücü toplumda artık
hiçbir önemli etkiye sahip olamayacakları bir
noktaya doğru azalmaya devam edecektir, ikinci gruba
giren senaryolar ise, konuya daha ihtiyatlı
yaklaşırlar. Bunlara göre sendikaların gücü mevcut
düzeyinde kalacaktır; hatta bu örgütler ortaya
çıkan teknolojik , ekonomik ve siyasi koşullara uyum
sağladıkları ve üyelerine sağladıkları hizmetleri
çeşitlendirdikleri oranda yeniden
güçlenebilecekler-dir. Ancak bu kategoride de
üzerinde görüş birliği olan bir genelleme şudur:
sendika-işve-ren ilişkileri giderek çatışmacı
olmaktan uzaklaşacak, daha çok yapıcı, birleştirici
ve işbirliğine yönelik özellikler kazanacaktır.
Toplu pazarlık da yeni koşullara uymak zorunda
kalacaktır. Nitekim Batı ülkelerinde işkolu
düzeyindeki toplu pazarlığın öneminin azalması,
buna karşılık daha çok işyeri düzeyinde toplu
sözleşmeler yapılarak bunlarla işletmelerin
esneklik arayışlarına uyum sağlamaya çalışılması,
bu eğilimin belirtisidir, istihdam ve yatırım
seviyelerini arttırma amaçlarına daha çok önem
verildikçe, sendikalarda ve işverenlerde bilgi
çağının gerektirdiği daha ileri bir anlayışa, bilgi,
beceri ve sorumluluk duygusuna ihtiyaç duyulacağı
açıktır. Ancak özgür sendikacılık demokratik politik
sistemlerle o kadar özdeşleşmiştir ki, sendikaların
üye sayıları ve etkileri azalsa bile tamamen
çözmeleri düşünülememekte, böyle bir sonucun
çoğulcu demokrasilerin geleceği için sakıncalı
olacağı ileri sürülmektedir.
9. Sonuç olarak ileri teknolojilerin ve özellikle
iletişim teknolojilerinin giderek bir bilim toplumu
yarattığı, bu toplumda örgüt, yönetim ve çalışma
ilişkilerinin de yeniden biçimlendiği, hatta bir
dönüşüme uğradığı söylenebilir. Bilim toplumu,
kullanılan yeni ismiyle Küresel Köy'ün, yani mal ve
hizmetlerin dünya çapında üretildiği ve pazarlandığı
evrensel çevrenin ayrılmaz bir unsurudur. Çok uluslu
ve ulus-ötesi şirketlerin yaygınlaşması da,
yönetimler ve geleneksel örgütler, örneğin işçi
sendikaları üzerinde yeni baskılar yaratmakta,
küresel çaptaki işlevleri yerine getirebilmek
amacıyla gerekli bilgi, vasıf ve kültürel uyum
yeteneklerine sahip bir insan kaynağına olan ihtiyaç
her ülkede hissedilmektedir.
|