Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bilgi Ekonomisinin Makro Ekonomik Etkileri

Bilgi ekonomisinin makro ekonomik etkileri, ekonominin verimlilik düzeyinde gözlenen değişimle belirlenir. Bu değişimi belirlemek amacıyla bilgi ekonomisinin istihdam, ekonomik büyüme, dış ticaret ve gelir dağılımı üzerindeki etkileri ele alınmaktadır.

Bilgi ekonomisi ve istihdam

Bilginin üretimde faktör olarak kullanılmasıyla birlikte geleneksel iş yapısı değişime uğramıştır. Materyale, fiziki beceriye dayanan, somut yapıdaki geleneksel iş yapısı yerini bilgiye ve zihni çalışmaya dayalı, soyut bir yapı teşkil eden bilgi işine bırakmaktadır. Bununla birlikte geleneksel iş yapısında, fiziki bir aktarım söz konusu iken, yeni iş yapısında bilgi aktarımı söz konusudur. Bilgi ekonomisinde rekabet avantajı, yeni bilgi üretme ve işleme yöntemlerine uygun, yenilikçilik yeteneği ile donatılmış bir insan sermayesi oluşması koşuluna bağlıdır. İstihdam alanında en hızlı büyümenin bilgi temelli iş kollarında yaşanması bu durumun açık bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

Bilgi temelli ekonomilerde rutin şeklindeki işler için işgücü talebi azalırken, ileri derecede vasıflı teknisyenler ve yöneticilere olan talep artmaktadır. Dünyadaki istihdam eğilimlerine tarihsel olarak bakıldığında, sanayi sektöründe yoğunlaşan mavi yakalı (beden) işçilerden oluşan işgücü, bilgi ekonomisiyle beraber artarak hizmet sektöründe yoğunlaşan ve büyük bölümü beyaz yakalı (fikir) işçilerden oluşan bir yapıya dönüşmüştür.

Bilgi ve iletişim teknolojilerine yapılan yatırımlar ile nitelikli iş gücü arasında bir tamamlayıcılık söz konusudur. Bilgiye dayalı ekonomilerde, nitelikli işgücü artan bir şekilde bilgi ve iletişim teknolojileri ile ikame edici değil tamamlayıcı bir durum sergilemektedir.

Bilgi ekonomisi, iş gücü talebini küresel ölçekte etkilemektedir. Yeni üretim sistemleri, gelişmekte olan ülkelerde kitlesel işsizliğe yol açmaktadır. İstihdamın azalışında teknoloji transferinin denetimsiz ve dağınık olmasıyla birlikte ithal teknolojilerin yeni istihdam alanları yaratma yönünde uyarlanıp gerçekleştirilmemesinin de payı bulunmaktadır.162 Aynı şekilde yeni teknoloji ile ortaya çıkan teknolojik küreselleşme, küçük işletmeciliğin yaygın olduğu, işgücü piyasasının parçalı ve yeterince esnek olmadığı, çalışanların her türlü sosyal güvenlik ve sosyal haklardan yoksun bulunduğu az gelişmiş ülkelerde emek üzerinde ağır bir baskı oluşturmaktadır.163 Bu süreç çalışanların henüz yeni yeni kazanmaya başladıkları ekonomik ve sosyal haklarda geriye dönüşü başlatabilecek niteliktedir.

Teknoloji istihdam ilişkisi

Teknolojik gelişmelerin bilgi ekonomisinin temel dinamikleri arasında yer alması nedeniyle bilgi ekonomisi ve istihdam arasındaki ilişki, genelde teknolojinin istihdama olan etkisi olarak incelenmektedir. Bu anlamda teknolojik gelişmenin istihdam üzerine etkileri uzun bir süredir tartışma konusudur. Konu süreç ve ürün yeniliklerinin etkisi çerçevesinde ele alındığı gibi, sektör/endüstri ve makro düzeylerde teknolojinin beceri sapmalı olup olmaması, başka bir deyişle tamamlayıcılık etkisinin mi yoksa ikame etkisinin mi baskın olduğu noktasından da ele alınmaktadır. Bu tartışmalar gerek teorik gerekse ampirik düzeyde yapılmaktadır. Son dönemlerde ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerdeki tartışmalar, teknolojik değişmenin beceri gereksinimi üzerindeki etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Bilgi ekonomisinin itici gücü olarak görülen teknolojik gelişmelerin istihdam üzerine doğrudan ve dolaylı etkileri olabilmektedir. Yeni mal ve hizmet üretimi ve dağıtımında ortaya çıkan yeni işler doğrudan etkiyi, teknolojilerin kullanılması sonucunda ekonomide ortaya çıkan istihdam değişimleri ise dolaylı etkiyi ifade etmektedir.

Diğer yandan, bilgi ekonomisinin önemli unsurlarından bilgi ve iletişim teknolojilerinin istihdam ve beceri konusunda önemli yansımaları da bulunmaktadır. Örneğin bilgisayarın üretim sürecinde artarak kullanılması işgücünden tasarruf edici değil, daha çok işgücü kullanıcı bir eğilim göstermektedir. Dahası bilgisayar, ekonomik faaliyetlerin yapısını dönüştürerek, farklı endüstrilerin gereksinim duyduğu becerileri değiştirmiştir.

Bir ekonomide üretim, farklı teknolojik bilgilerden hareketle emek, sermaye ve doğal kaynakların farklı oranlarda birleştirmeleriyle gerçekleşmektedir. Emek faktörü nitelikli ve niteliksiz olarak iki şekilde incelenmektedir. Nitelikli emekte meydana gelen bir gelişme ülkenin beşeri sermayesinin artması anlamına gelmektedir.

Bilgi ekonomisi ile yeni istihdam kapıları açılırken, teknoloji eğitimi almış personel ihtiyacı artmaktadır. Ancak eğitilmiş eleman arzı aynı hızla büyümemektedir.

Teknolojiyle istihdam arasındaki ilişkiye dair literatürdeki temel tartışmalardan birisi de, teknolojiyle beceriler arasındaki ilişkinin tamamlayıcılık ilişkisi mi yoksa bir ikame edicilik ilişkisi mi olduğu noktasındadır. Teknolojik değişimlerin beceri sapmalı olduğu, bir başka ifadeyle yüksek düzeyde becerili işgücüne talebi artırırken düşük becerili emeği ikame ettiği konusunda genel olarak bir fikir birliği bulunmaktadır.

Genelde teknoloji ile yüksek beceri sahibi işgücü arasında gözlemlenen tamamlayıcılık ilişkisinin daha çok 20’nci yüzyılda ortaya çıkan bir olgu olduğu düşünülmektedir. Ancak 19’uncu yüzyıldaki önemli teknolojik gelişmelerin fiziki sermaye ara mallarını ve düşük becerili emeği, yüksek becerili emek sahipleriyle ikame ettiği genel olarak kabul görmektedir.166

Ekonomik yapılarını bilgi ekonomisine dönüştüren ülkelerde yüksek becerili işçilerin düşük becerili işçilere nazaran daha önem kazandığı düşüncesi kabul görmektedir. Bilgi temelli ekonomilerin temel unsuru olan teknoloji ile yüksek beceri sahibi işgücü arasında pozitif bir ilişki vardır. Yani yeni teknolojiler ile beşeri sermaye arasında tamamlayıcılık ilişkisi mevcuttur. Pek çok ülkede yüksek büyüme performansının altında sahip olunan yüksek beceri sahibi işgücü potansiyeli olduğu kabul edilmektedir.

Bilgi ekonomisi ve yeni beceriler

Bilgi ekonomisinde bazı becerilerin önemi azalırken, bazılarının önemi artmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörlerinin de etkisiyle yeni çalışma biçimleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmelerin hızlanması ve sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş, çalışma biçimlerinin de yeniden düzenlenmesine yol açmıştır.

Bilgi iletişim teknolojilerinin yardımıyla üretim fiziki mekandan kopup bağımsız bir ortama taşınmıştır. Bu çerçevede, tele çalışma (teleworking) ve kendi başına çalışma gibi yeni çalışma türleri ortaya çıkmıştır. ILO’ya göre tele çalışma, merkez bürodan veya üretimin yapıldığı yerden uzak bir yerde yapılan, işçinin merkez büroda veya üretim biriminde çalışan diğer işçilerle doğrudan kişisel ilişki yerine yeni teknolojileri kullanarak ilişki kurabildiği çalışma şeklidir.

Tele çalışma sisteminde işçiler için işe gidip gelmede sağlanan zaman tasarrufu, ulaşım giderlerinin azalması, çalışanın yaptığı iş üzerinde daha fazla kontrol ve otonomi sahibi olması, esnek çalışma saatleri, esnek çalışma ortamı ve aile hayatıyla iş hayatını bağdaştırabilme gibi faydalar söz konusu olmaktadır. Ayrıca tele çalışma sistemi, özürlüler ve kadınlar için yeni iş olanakları sunmaktadır. Özürlülerin bulundukları yerlerden çalışabilmeleri ancak tele çalışma sistemiyle mümkün olmaktadır.

Tele çalışma sistemi, taşıdığı potansiyele rağmen çok fazla yaygın değildir. Bunun temelinde de firmaya bağlılığın azalacağı ve yöneticilerin çalışanları izleme ve kontrolünün zayıflayacağı kaygıları yatmaktadır. Bu kaygılardan dolayı işçiler klasik çalışma biçimlerinden vazgeçememektedirler.

Bilgi ekonomisi ve ekonomik büyüme

Modern toplumların amacı ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayarak refah seviyesini yükseltmektir. Bu amacın gerçekleşebilmesi, üretim faktörlerindeki artışa veya teknolojik gelişmelere bağlıdır. Bu nedenle belirli bir zaman sürecinde meydana gelen üretim artışı o ekonomideki büyümeyi ifade etmektedir.

Bilgi ekonomisinin ekonomik büyümeye etkisi hususunda neoklasik ve yeni büyüme teorileri arasında bir görüş farklılığı vardır. Neoklasik görüşte kısa vadede büyümenin kaynağı sermaye birikimi iken, uzun vadede verimlilik artışı tamamen dışsal teknik sürece bağlıdır. Bu görüşün aksine yeni büyüme teorileri, teknolojinin içsel olduğunu ve teknolojik gelişme ile verimlilik artışının devam edebileceğini belirtmektedirler. Genel olarak neoklasik yöntemlere dayanılarak yapılan çalışmalar ABD ekonomisinde meydana gelen gelişmelere odaklanmaktadır. Yeni büyüme teorileri ise teknolojiyi içsel bir değişken olarak değerlendirip, ileri teknoloji endüstrilerinde yaşanan hızlı teknik gelişmeyi ve teknolojik yatırımları ekonomik büyüme ile bağdaştırmaktadırlar.

Büyüme, makro ekonomik performans göstergelerinden biridir. Günümüzde, bilgi teknolojisi yatırımları ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki, bir çok teorik ve ampirik çalışmaya konu olmaktadır. Ülkeleri ekonomik büyümeye götürecek anahtar faktörün bilgi ve iletişim teknolojileri olduğu bilinmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri ile ekonomik büyüme ilişkisine dair bu görüşler yanlış olmamakla birlikte tam doğru olduğu da söylenemez. Çünkü bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik büyümeye etkisi, gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler ayrımına göre farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.

Pohjola (2000), 39 ülkenin 1980–1985 dönemi verilerini kullanarak bilgi teknolojisinin ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini incelemiş ve 39 ülkenin tamamı için bilgi teknolojisinin ekonomik büyüme üzerinde etkili olmadığı sonucuna varmıştır. Ancak, Pohjola veri setini 23 OECD ülkesi ile sınırladığında bilgi teknolojisinin ekonomik büyüme üzerinde pozitif yönde etki yaptığı sonucuna ulaşmıştır. Yamak ve Bozkurt (2003) 47 ülke üzerine 1996–2000 dönemi için yaptıkları çalışmada, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için bilgi teknolojileri yatırımlarının ekonomik büyüme üzerinde etkisinin negatif veya sıfır, G–7 ülkelerinde ise bu etkinin pozitif olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Romer (1994) ise; toplam üretim fonksiyonuna bilgi seviyesi ve firmaların Ar-Ge harcamaları gibi değişkenleri dahil ederek yapmış olduğu çalışmada Ar-Ge harcamalarının büyüme üzerinde itici bir güce sahip olduğu sonucuna varmıştır. Gelişmiş ekonomilerde makro düzeydeki çalışmalarla, bilgi teknolojisi ile büyüme arasındaki ilişki incelenmiştir. Brynjolfsson ve Hitt(1996) araştırmalarında, ABD ekonomisinde bilgi ekonomisine yapılan yatırımlarla, ekonomik performans göstergeleri arasında pozitif korelasyon saptamışlardır.

Bilgi ve iletişim teknolojisi yatırımlarının bazı gelişmiş ekonomiler dışında büyümeyi neden etkileyemediğinin çeşitli sebepleri vardır. Bunlar;

Bilgi ve iletişim teknolojisi yatırımı eksikliği: Birçok ülke bilgi ve iletişim teknolojilerine henüz önemli miktarda yatırım yapmamaktadır. Gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ülkelere oranla bilgi ve iletişim teknolojileri harcamalarına daha fazla pay ayırmaktadırlar. Ayrıca, az gelişmiş ülkeler sanayileşmemiş ülkelerdir. Yeterli bir sanayi yapısı ve nüfusu olmayan bu ülkelerde, bilgi ve iletişim teknolojilerine olan talepte düşük düzeyde olmaktadır.

Tamamlayıcı yatırım eksikliği: Teknoloji tek başına ekonomik büyümeye katkı sağlamaz, sadece gelişme için fırsatlar oluşturur. Bir ülke büyük miktarlarda bilgi ve iletişim teknolojisi yatırımı yapmış olsa bile, bu yatırımlardan fayda sağlayacak derecede tamamlayıcı örgütlenmeden ve diğer altyapı yatırımlarından yoksun olabilir. Birçok ülke zayıf örgütlenme ve diğer altyapı sistemleri yüzünden bilgi ve iletişim teknolojilerinin fırsatlarından yararlanamamaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojisi yatırımlarının etkilerini genişleten ve yoğunlaştıran yeterli fiziksel altyapı stokuna, beşerî sermayeye ve uygun hükümet politikalarına genel olarak gelişmiş ülkeler sahiptirler.

Neoklasik modelin yetersizliği: Bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımının özellikle az gelişmiş ülkelerde büyümeyi neden etkileyemediğini açıklayan diğer bir neden de neoklasik modelin yetersizliğidir. Çünkü neoklasik model bilgi ekonomisini ve bilgi ve iletişim teknolojilerini açıklamada yetersizdir. Neoklasik görüşte kısa vadede büyümenin kaynağı sermaye birikimi iken, uzun vadede verimlilik artışı tamamen dışsal teknik sürece bağlıdır.

Sonuç olarak 1990’lı yıllarda ABD ekonomisi deneyimine dayanılarak, bilgisayar yatırımları ve bilgi teknolojileri kullanımı artışının büyüme üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Hesaplama gücündeki artış büyüme üzerinde iki önemli etki meydana getirmektedir. Birincisi, bilgisayar üretiminde aynı girdiden üretim yapmak mümkündür ve bunun sonucu olarak da bilgisayar üretim sektöründe verimlilik yükselir. Ekonominin geneline yönelik olarak da toplam faktör verimliliği, hem endüstri hem toplam düzeylerde emek verimliği artmaktadır. İkincisi ise bilgisayar kullanımındaki artış bilgisayar kullanan sektörlerde bir girdi olarak bilgisayar hesaplama gücünde artışa yol açmaktadır. Çalışanlara daha gelişmiş ekipmanlar sunulması durumunda da emek verimliliği yükselmektedir. Hesaplama gücündeki hızlı yükseliş, aynı zamanda hem toplam faktör verimliliği hem de sermaye artışına yönelik olarak toplam çıktı düzeyini de etkilemektedir. Bilgisayar üretim teknolojisindeki gelişmeler makro düzeyde toplam faktör verimliğinin ve emek verimliliğinin yükselmesine katkı sağlamaktadır.

Bilgi ekonomisi ve dış ticaret

Bilginin artan bir biçimde üretim sürecine girmesi, insanın hayatı ile ilgili pek çok alanı etkilediği gibi dış ticareti de etkilemiştir. Başlangıçta ihmal edilen bilgi ilintili unsurlar, zamanla dış ticaret teorilerinin temel değişkeni haline gelmiştir. Sanayi devriminden itibaren birikim hızı sürekli artan bilgi, tarım ve sanayi toplumundan sonraki sosyo-ekonomik yapıya adını vermiş ve bu yeni ekonomik yapıda, üretim sürecinde klasik üretim faktörlerinin yerine ağırlığı artan bir unsur haline gelmiştir.

Klasik dış ticaret teorileri, üretim faktörü olarak sadece emek unsuruna dayanmaktadır. Üretim maliyetinin de homojen olduğu varsayılan emek miktarına bağlı olduğu kabul edilmektedir. Oysa neoklasik iktisatçılar, sermayenin de bir üretim faktörü ve maliyet unsuru olarak dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. 1950’li yılların sonlarında ihraç mallarının emek-yoğun, ithal mallarının ise sermaye-yoğun mallardan oluştuğunu ileri süren Leontief paradoksuna yönelik getirilen eleştiriler, bilginin üretim ve dış ticaretteki rolünü ön plana çıkaran yeni teorilerin gelişmesine zemin hazırlamıştır.

Bilgi ve iletişim teknolojileri sayesinde dış ticaret kolaylaşmış ve ülkelerin dış ticaret hacmi genişlemiştir. Bilgi ekonomisinin getirdiği bu dönüşümler dış ticareti daha cazip ve olanaklı bir hale getirmiştir. Bilgi ekonomisi ve küreselleşme ile coğrafi sınırlamalar da ortadan kalkmıştır. Bu süreç içinde doğrudan yabancı sermaye yatırımları hız kazanmıştır. İnternetin de etkisiyle üreticiler ürünlerini kolay ve hızlı bir şekilde sunabilmektedirler. Bunun yanında internet çeşitli ülke firmalarının birbirlerinin ürettikleri ürünleri değerlendirmelerini, teknoloji ve bilgi sağlayarak yeni ürünleri geliştirmelerini sağlamaktadır.

Teknolojik gelişmeler sonucunda doğrudan iletişim bağları kurularak ekonomik uzaklıklar azaltılmış ve dış ticaret faaliyetlerinin koordinasyonu için gereken zamandan tasarruf sağlanmıştır. Ayrıca, gümrük uygulamalarına ilişkin elektronik raporlama ve dokümantasyon uygulamaları sayesinde uluslararası alandaki pek çok teknik engelin ortadan kaldırılması da dış ticareti daha cazip hale getirmiştir.

Bilgi ekonomisi ve gelir dağılımı

Bilgi ekonomisinin sunmuş olduğu ekonomik fırsatlardan ülkeler eşit bir şekilde yararlanamamaktadırlar. Gelir dağılımı, mal ve hizmet üretiminde yüksek düzeyde teknoloji kullanan ülkelerin lehine olmaktadır. Bu durum zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki gelir dağılımındaki eşitsizliğin daha da belirginleşmesine neden olmaktadır. Yoksul ülkelerde kaynakların sınırlı olması, bu ülkelerin bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanmalarını engellemektedir. Bu durum ülkeler arasında gelir dağılımının giderek bozulmasına neden olmaktadır.

Bilgi ekonomisinin gelir dağılımı üzerindeki etkisi, son zamanlarda yapılan uluslararası zirvelerde tartışılmakta, ülkeler bu konu üzerinde kendi ulusal politikalarını belirlemeye çalışmaktadırlar. G-8’lerin Okinawa’da gerçekleştirdikleri toplantıda bilgi zenginleri ve fakirleri arasında giderek artan uçurum konusuna dikkat çekilerek, mevcut sayısal uçurum yerel bir konu olmasının ötesinde global bir konu olarak ele alınmıştır. İnternet erişimi olanlarla olmayanlar arasındaki uçurum; eğitim, mesleki beceriler, okuryazarlık ve ekonomik başarıları da etkilemekte ve bu alanlarda varolan uçurumu daha da derinleştirmektedir.

Mal ve hizmet üretiminde bilgi teknolojilerinin farklı düzeyde kullanılması sonucunda ülkeler arasında yaşanan gelir dağılımındaki uçurumun boyutunu anlamak için farklı gelir grubunda yer alan ülkelerin bazı gösterge değerlerine bakmak gerekmektedir. Dünya Bankası, 2005 yılı tahmini verilerinden hareketle GSMH’den kişi başına düşen geliri baz alarak ülkeleri çeşitli gelir grubuna ayırmıştır. Dünya bankasının ayırımına göre ülkeler gelir düzeyleri bakımından dörde ayrılmaktadırlar. Geliri 10.726$ ve üzeri olanlar yüksek gelir grubu, 3.466$ ile 10.725$ arasında olanlar üst orta gelir grubu, 876$ ile 3.465$ arasında olanlar alt orta gelir grubu ve 875 $ ve aşağısı olanlar ise düşük gelir grubu şeklinde sınıflandırılmaktadır. Türkiye 27 ülkenin yer aldığı üst orta gelir grubu kapsamında değerlendirilmektedir. Çizelge farklı gelir grubunda yer alan ülkelerin bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanım yüzdelerini göstermektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerine ait veriler 2005 yılına aitken GSYİH verileri 2004 yılına aittir.

 

: Gelir Grubuna Göre Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Dağılımı

 

 

Yüksek Gelir Grubu

Üst Orta Gelir Grubu

Alt Orta Gelir Grubu

Düşük Gelir Grubu

Nüfus

15.7

9.0

38.3

37.0

Cep Telefonu Sahipliği

38.7

17.8

35.2

8.4

Sabit Hat Sahipliği

42.7

10.5

40.1

6.7

İnternet Kullanıcıları

55.7

11.8

22.3

10.2

Toplam GSYİH

79.9

6.7

10.1

3.2

Kaynak: World Information Society Report, 2007

Genel olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımının gelir seviyesi ile ilişkili olduğu görülmektedir. Çizelgedeki verilere bakıldığında gelir düzeyi düştükçe tüm göstergelere ait verilerin değeri istisnasız düşmektedir. Gelir gruplarının bilgi ve iletişim araçlarına sahip olma oranlarına bakıldığında; dünya nüfusunun % 15,7’sini oluşturan yüksek gelir grubu internet, sabit ve mobil telefon aboneliğinde % 38,7 ile % 55,7 arası bir yüzdeye sahipken, dünya nüfusunun % 37'sine sahip olan düşük gelir grubu ise dünyadaki internet, mobil ve sabit telefonların sadece % 6,7 ile % 10,2 arası bir orana sahiptir. Bu da bilgi ekonomisi sürecinde durumun yüksek gelir grubuna mensup ülkelerin lehine dönüştüğünü göstermektedir. Zaten var olan gelişmişlik farkının daha da artmasına neden olmaktadır.

Yüksek gelir grubundaki ülkelerde her bir kişinin birden fazla telefona sahip olduğu, bunun dışındaki diğer gelir gruplarında her bir kişinin bir telefona sahip olmadığı söylenebilir. Her iki tabloda da açık bir şekilde görüldüğü gibi gelir düzeyi düştükçe sayısal uçurumun ölçülmesinde kullandığımız değişkenlere ait verilerin değeri düşmektedir. 

Farklı Gelir Grubuna Dahil Ülkelerin Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sahipliği

 

Değişkenler (2005)

Yüksek

Gelir

Grubu

Üst Orta

Gelir

Grubu

Alt Orta

Gelir

Grubu

Düşük

Gelir

Grubu

1.000 Kişiye Düşen Telefon Sayısı

1435.60

919.53

459.88

100.23

1.000 Kişiye Düşen Telefon Hattı

478.79

251.85

134.75

24.95

1.000 Kişiye Düşen Mobil Telefon Sayısı

956.81

667.67

325.12

76.01

1.000 Kişiye Düşen Bilgisayar Sayısı

493.08

160.50

49.03

19.24

Hane Halkı Televizyon Sahipliğinin (%)

96.65

87.10

70.46

27.44

Uluslararası İnternet Bant Genişliği

6272.93

753.05

66.44

7.22

1000 Kişiden İnternet Kullananların Sayısı

495.19

251.57

96.03

29.17

Kaynak: http://info.worldbank.org/etools/kam2/KAM_page4.asp, S.E.T. 05.10.2007. 

Sonuç olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinden ülkeler eşit bir şekilde istifade etmemektedir. Bunun en önemli nedeni de gelir ve eğitim düzeyinin farklı olmasıdır. Zira gelir; bilgi ve iletişim teknolojilerine sahip olmada önemli bir faktör iken, eğitim bilgiye erişmek ve var olan bilgiyi kullanmak açısından önemlidir. Bu nedenle uzun vadeli eğitim stratejileri geliştirilmeli ve eğitime daha çok kaynak ayrılmalıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005