Bilgi Toplumu Kaçan Bir Tren mi? Bilgi Toplumu Teorilerine
Paradoksal Yaklaşımlar
Dr. Lütfi Şehsuvaroğlu
"Ve aileme Ademe'l esmâe küllehâ" (Allah, Adem'e
bütün isimleri öğretti)...
Kur'anin bildirdiği bu gerçek, bilginin (ve bilgi
toplumunun) insanı meleklerden, cinlerden, hayvanat
ve nebatattan ayıran en önemli vasfı olduğunu
hatırlatıyor. En önemli ve ezelî-ebedî vasfı aynı
zamanda... Bu durumda bilgi toplumunun tarihin sonu
olduğuna dair yeni hükümlerin yeniden ele alınması
kaçınılmaz oluyor. Elbette ki information soci-ety'nin
niteliklerini açıklayan diyalektik bir süreç ve
insanlığın geldiği son aşama olarak önceki
zamanlara ait olmayan vasıflan söz konusudur. Fakat
"Allah'ın Adem'e isimleri öğretti" mesajında
bilgisayar teknolojisinin gelecekte de erişemeyeceği
bir enformasyon sisteminin varlığı dikkat çekici
değil mi? Hem dikkat çekici, hem de ürpertici bir
sistem.
Önce kelâm vardı diye başlayan bir başka kutsal
kitap (Tevrat) da enformasyon ve iletişimin ezeli
bir temelini işaret etmektedir.
Allah'ın sıfatlarından biri de Alım'dir Bilginin
sadece mebde'inde değil, meâdında da olan yaratıcı
rahmet ve bereketi ile bilgi hibi olmanın,
öğrenmenin her aşamasında Mutlak Bilgi'nin kaynağı
ve Lehf-i Mahfuz'daki bilgilerin de sahibi olarak
bilgi meselesinde elbette ki en başta (ve her daim)
anılmalıdır Alîm sıfatını düşünerek bilgiye sahip
olmanın ilahî bir süreç, bir sıfat olduğunu bilmek
lüzumu var. Müminlere farz olan bilgilenme fiili
üzerine bir çok ayet ve hadis bulunmaktadır.
Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu diye soran ve
böylece uyaran Allah, insanı meleklerden ayırd
ederken ve meleklerden insana secde etmelerini
dilediğinde onun bilme ka-abiliyetini tebarüz
ettirmiştir.
El En'am Süresi 91. ayetinde "... sizin bilmediğiniz
atalarınızın da bilmediği şeyler size
öğretilmiştir. Sen "Allah" de, sonra bırak onları,
daldıkları batakta oynayadursunlar."
Burada bilinmeyenin öğretilmesinden, insanın
kendince elde edemeyeceği "bilgi"den onu küllî irade
ile haberdar etmekden bahsedilmektedir. Gerçekte
bilgi bağımsız olarak zaten vardır ve onu bilmekle,
bilgilenme süreci ile o anda kazanılmış yeni bir
bilgi gibi karşımıza çıkar. Dolayısıyle bilgi
bizden yani onu işleyecek olandan ayrı tek basma bir
iş, bir nesne meydana getiremez. Bizatihi yaratıcı
değildir.
"Adem'e isimleri öğretti" mesajı, ilk bilgilenmenin
yine Mutlak irade tarafından insanın bilme
melekesine karşılık bağışlanmış bir bilgi olarak
ortaya çıktığına delalet eder. Ama insanı
meleklerden ayıran özelliği de bu anlamda bir
irade-i cüziye meselesini yani kaynak ve alıcı
tarafları olan gerçek bir iletişimi, bir enformasyon
sistemini hatırlatır.
Vahy yolu ile Mutlak Bilgi kaynağından
mesajı-haberi-bilgi'yi alan insan (peygamber),
gayb'dan haber getirmiş gibi görünse de; keskin bir
farkı işaret etmektedir, daha doğrusu bu fark yine
ana kaynaktan bir uyan olarak gelmiştir:
El En'am 50. ayette, "De ki: "Ben size Allah'ın
hazineleri bendedir demiyorum. Ben gaybı bilmem.
Size ben meleğim de demiyorum. Ben, ancak bana vahy
olunana uyarım" de ki, "Hiç görmeyenle gören bir
olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?"
Bir yanda sadece (ancak) vahy olunana uyma prensibi,
bir yanda görmeyenle gören arasında farkın
vurgulanması... Ayrıca düşünme kaabiliyetinin
hatırlatılması... Mutlak bilgi, insan bilgisi ve
mukakeye kaabiliyeti...
El En'am 59. ayette ise "gaybın anahtarlarının
Allah'ın katında olduğu" duyurulmaktadır. "Onlan
ancak O bilir. Karada, denizde ne varsa hepsini yine
O bilir. Bir yaprak düşmez ve yerin karanlıkları
içine bir tane girmez ki, O bilmesin. Yaş ve kurular
ne varsa hepsi açık bir kitapta (Levh-i
Mahfuz)dadır."
Mutlak Bilgi'den ya da Lehv-i Mah-fuz'dan insanın
bilmesi gerektiği kadan vahy yoluyla, peygamber
aracılığıyla insana taşınmıştır, însan'a
bilmediğini öğreten O'dur, ancak burada vahiyle
gelenin dışında bilgi olduğu da akla
gelebilmelidir. İnsanın yaradılışı icabı bilgiyi
öğrenme, bilgiye ulaşma kaabili-yetinde ve bu yüzden
meleklerden ayrı olduğu bizatihi Allah tarafından
işaret edilmektedir. Vahy dışındaki bilginin de yine
Alîm Allah tarafından bilgisinin dışında
düşünülemeyeceği açıktır ve bu bilgiye insan akılla,
mantıkla, mukayese ile, deney, gözlem ve
araştırmayla ulaşabilir, istidlal mahiyetindeki bu
bilgiye tümden gelim veya tümevarımla ulaşmak
mümkündür.
Bilimsel bilginin, iktidarın rasyonel temeli olan
bilginin değişken, tartışılabilir olması ve fakat
bugünkü, eşyaya hakimiyet ve teknolojik üstünlüğü
nedeniyle bu bilginin vahy karşısında insan
üzerindeki inisiyatifi ele geçirdiği
düşünülmektedir. Bilgi toplumu tartışmalarına da
hem, kapitalizm (sanayi) ötesi bir dalganın insanın
ihtiyaçlarım ve iktidar açlığını karşılayacak yeni
bir çağı olarak bakılmaktadır; hem de bilginin
bağımsızlaşması ve bilgiye ulaşma yollarının
yaygınlaşması sebebiyle insanın kendisi ile ilgili
daha özel alanlara ait bilginin -metafizik yanının-
da gündeme gelebileceği dolayısıyla bilgi
toplumunun -kendini bilen Rabbini bilir- düsturunca
Mutlak Bilgi'ye yaklaşma çabasının çağdaş yüzü
olarak değerlendirilmesi de mümkündür. Bu yaklaşım,
Bilgi Toplumu'na iyimser bir yaklaşım olarak
değerlendirilmelidir. Gerçekte bilgi toplumu
üzerine yapılan tartışmalarda ortaya çıkan
kuşkular bu kadar iyimser olamayacağımızı
gösteriyor. Zira bilgi toplumu enformarik bir
cehaleti de işaret ediyor. Bir yandan bilgi
bağımsızlaşır-ken ve çoğalırken bir yandan da
bilgiye ulaşmada engeller daha aşılmaz olmaktadır.
Bu paradoks, ancak meselenin arkasındaki felsefe ve
Tek Devlete doğru yönelen dünya sistemi çözümlenince
anlaşılabilecektir.
Tek Devlet Sayılar Devletidir
Yevgeni Zamyatin Biz'i daha 1920'de yazmıştı ve
henüz ne Huxley Yeni Dünya'yı, ne Orvell 1984'ü, ne
de Ursula Le Guin Mülk-süzler'i yazmıştı. "Biz", Tek
Devlet Gazetesinde Yayınlanan bir duyuru ile
başlıyordu:
"Tek Devlet Gazetesi'nde bugün yayımlanan bir
duyuruyu aynen aktanyorum:
Integral'in yapımı yüz yirmi gün içinde
tamamlanacaktır, ilk Integral'in süzülerek kozmik
boşluğa yükseleceği o tarihi büyük an yakındır.
Kahraman atalarımız, bin yıl önce tüm yerküreyi Tek
Devletin egemenliği altına soktular. Şimdi önümüzde
daha yüce bir görev var: Ateş soluyan, elektrikli,
cam Integral'in yardımıyla sonsuz yaradılış
denklemim bütünleştireceksiniz. Göreviniz, öbür
gezegenlerde ve belki de hâlâ o ilkel özgürlük
aşamasında yaşayan meçhul varlıkları akim
boyunduruğu altına almaktadır. Eğer kendilerine
matematiksel olarak doğrulanmış mutlak mutluluğu
getirdiğimizi anlayamazlarsa onları mutlu olmaya
zorlamak görevimizdir. Ama silahlara başvurmadan
önce, sözün gücünü deneyeceğiz.
Velinimet adına Tek Devletin tüm sayılarına
duyurulur:
|