Bırakınız Girsinler
Evinizin badanasını kendiniz mi yaparsınız? Yoksa bir badanacıya mı
başvurursunuz? Bunun cevabı sizin badana yapmadaki
becerinize ve badana yapacağınız sürede
yapabileceklerinize bağlıdır. Eğer badana işini
beceremeyeceğinize inanıyorsanız badanacı
çağırırsınız>Hatta badanacı kadar iyi badana
yapacağınıza inanıyor olsanız bile eğer badanaya
harcayacağınız zamanda badanacıya ödeyeceğinizden
daha fazla para kazanacağınızı düşüyorsanız yine
badanacı çağırırsınız. İşte iktisadî birimler
arasındaki bu uzmanlaşma toplumsal refahın artmasına
önemli katkıda bulunur. Yaşadığımız toplumlarda
herkes belli bir malın (ya da hizmetin) üretiminde
uzmanlaşmıştır ve onu üretir. Sonra her bir üretim
birimi kendi ürettiği malın karşılığı olarak
başkalarından diğerlerinin ürettiği ve kendi
ihtiyacı olan mallan alır. Bu alışveriş sonucunda
herkesin yararına bir durum ortaya çıkar. Bu
nedenledir ki modern toplumlarda yaşayan bir bireyin
aklına hem yediği ekmeği üretmek, hem giydiği
pantolonu dikmek gelmez.
İlginçtir ki günlük hayatta aksini tartışmadığımız
bu durum uluslararası alanda hala tartışılmaktadır.
Uluslararası ticaretin, ticaret yapan her iki
tarafında refahına olumlu katkı yapacağı açıktır.
Uluslararası serbest ticaretin olduğu durumda her
bir ülke belirli mallarda uzmanlaşacak ve onları
diğer ülkelere satacak, karşılığında kendisinin
mutlak ya da karşılaştırmalı olarak daha pahalıya
ürettiği mallan alacaktır. Sonuçta bir ülkenin
tüketicileri daha kaliteli malları daha ucuz
fiyatlardan alacaktırlar. Ekonomisi dış rekabete
açık ülkelerde buradan geri dönüş oldukça zordur
(ABD'nin çelik ithalatına koyduğu gümrüklerden sonra
ülke içinden gelen tepkileri düşünün). Ancak, asıl
büyük sorun bir ülkede gümrüklerin düşürülmesi
gündeme gelince yaşanır. Herhangi bir malın ithalatı
üzerindeki engeller kaldırılınca o malın yurt
içindeki üreticileri hemen ayaklanırlar. Bunun yurt
içindeki üreticileri ve bu sektörde çalışanları
işinden edeceğini ülkeyi fakirleştireceğini iddia
ederler.
Çünkü dış rekabet onların rehavetini bozacaktır. Artık tüketicinin
yerli malları fiyat ve kalite açısından
karşılaştıracakları rakipleri olacaktır. Bu rekabet
karşısında belki bir kısmı işlerini sürdüremeyecek
ve işyerlerini kapatmak zorunda kalacaklardır.
İthal malları rekabetinden kısa dönemde zarar
görecek kesimler (işçiler ve işverenler) hemen
bir ithalat karşıtı lobi oluştururlar. Bir yandan
ithal malları karalarken bir yandan da ithalatı
kolaylaştıran yasal hükümlerin değişmesini sağlamak
amacıyla kamuoyu oluşturmaya çalışırlar. İthal
malları kötüleyip, gümrük vergilerinin kaç kişiyi
işsiz bırakacağından bahsederler. Bazen başarılı da
olurlar. Buna karşın ithalatın kolaylaştırılması
sonucu elde edilen kazançlar hiç tartışılmaz.' Çünkü
kaybedenler az sayıdadır ve her birinin kaybı
büyüktür. Bu nedenle daha kolay örgütlenirler ve
sesleri daha çok çıkar. Kazananlar ise çok sayıda
olmasına rağmen her birinin kazancı çok küçüktür. Bu
nedenle karşı bir örgütlenme oluşturmaları için
daha az teşvikleri mevcuttur. Eğer çoğunluk
kazanırsa (yani gümrükler inerse) bazen bütün yerli
üreticiler ortadan kalkmaz. Bazıları artan rekabete
karşı kendi üretim tekniğinde gerekli uyarlamaları
yapıp kendilerini yeni şartlara uyarlayabilenler
ithal mallarla rekabet etmeyi başarabilirler.
Bu durum sadece mal piyasasına özgü değildir. Benzer durumlar emek
piyasasında ya da sosyal hayatta da karşımıza
çıkabilir. Her ülkedeki çalışanlar, özellikle de
lobi yapma yeteneği yüksek; doktorluk, avukatlık
gibi meslek grupları siyasi iktidara baskı yapıp
kendilerinden daha iyi hizmet de verse yabancıların
kendi ülkelerinde onlara rakip olmasını önleyecek
yasalar çıkarırlar. Ve nedense bu alandaki
uluslararası rekabeti önleyici çabalar mal
piyasasrıdakine göre daha fazla anlayışla
karşılanır. Yabancı emek gücüne karşı lobiler
kamuoyundan daha kolay destek görür. Halbuki emek
piyasasının mantığı ile mal piyasasının mantığı
arasında pek bir fark yoktur. Her ikisindeki rekabet
de fiyatları düşürücü ve kaliteyi arttırıcı etki
yaratır. ABD gibi göç kabul eden ülkelerin en
yaratıcı beyinleri çıkarmaları ve en yüksek refaha
sahip olmalarında özellikle nitelikli emek ithalinin
önemli yeri vardır. 2002 Dünya Kupasında büyük
başarı sağlayan dünya futbol devlerini dize getiren
Senegal takımında sadece bir oyuncu Senegal'de top
koşturmaktadır. Yine nitelikli ve ileri ülkelere
göre daha ucuz olan Hintli emeği bilgisayar yazılım
piyasasında bilgisayar yazılım şirketlerine yeni bir
rekabet gücü kazandırmıştır.
Bütün bunları neden yazdım? 18 Ağustos 2002 tarihli
Star Gazetesi'ndeki köşesinde Salih Neftçi
Sincan'dan gelen hayat kadınlarının Tibet'te çok
rağbet gördüğünü, buna karşılık Tibetli kadınların
'Sincan 'lılarını Sincan 'a gönderelim, kocalarımızı
geri alalım' şeklinde sloganlar atarak bu hayat
kadınlarına karşı bir yürüyüş yaptıklarını yazmış.
Bilindiği gibi benzer olaylar ülkemizde de yaşandı.
1990'lardan itibaren eski Sovyetler Birliği'nin
yıkılmasıyla o coğrafyada yaşayan bir çok kişi daha
iyi bir yaşam umuduyla yabancı ülkelere gittiler.
Tabiî komşu
olmamız nedeniyle Türkiye'de bu gelenlerden
nasibini aldı. Kimi bavul ticareti için, kimi
inşaatlarda çalışmak için Türkiye'ye geldi.
Gelenlerin bir kısmı da hayat kadınlığı yapmayı
tercih ettiler. Gelen hayat kadınları gerek
güzellikleri gerekse hizmet kaliteleri ve fiyat
avantajları nedeniyle Türk tüketicisinin gözbebeği
oldular. Sadece hayat kadını olarak değil bu
kadınlar eş olarak da rağbet gördüler ve bir çok
Türk erkeği -bazen eşlerinden boşanarak- bu
kadınlarla evlendi.
'Nataşa' olarak adlandırılan hayat kadınlarına ilk tepki bunların
yerli rakipleri olan iki kesimden geldi: ev
kadınları ve yerli hayat kadınları. Bir anda bazı
yerlerde 'Nataşalarla Mücadele' dernekleri kuruldu.
Onların her türlü cinsel yolla bulaşan hastalıkları
yaydıkları, yuva yıktıkları temaları işlendi.
Nataşalar bu iki grubu çok rahatsız etmişlerdi. Bu
iki grubun tedirginliği ve muhalefeti bir anti-Nataşa
muhalefetini iyice güçlendirdi. Bunun üzerine
emniyet güçleri Nataşalara her türlü zorluğu
çıkardılar.
Bu tartışmalar içinde yukarıda ele alınan konuların hiçbirine
değinilmedi. Neden erkekler Nataşaları tercih
etmişlerdi? Nataşaların gelmesi (beğensek de
beğenmesek de) zaten mevcut olan fuhuş piyasasında
fiyatların düşmesini sağladı, hizmet kalitesini
arttırdı mı? Eşlerini terk edip Doğu Bloku'ndan
gelen kadınlarla evlenen erkekler şimdi daha mı
mutlu? Son on yılda Trabzon'da güzellik salonlarının
sayısı arttı mı? Slogan atıp dernek kurmak yerine
Nataşalarla rekabet etmeyi seçen kadınlar şimdi
kendilerine daha iyi mi bakıyorlar? Kendilerine
güvenleri geldi mi? Yuvalan daha mı mutlu? Bu
soruların cevaplarına bakmadan Nataşalar hakkında
verilecek bir hüküm eksik ve yanlış olacaktır.
Unutmayalım, 1980'li yıllardan itibaren ithalatın
liberalize edilmesiyle ithal mallarıyla fiyat ve
kalite yönünden rekabet edemeyen birçok işletme
kapandı, binlerce kişi işsiz kaldı. Bu
olumsuzluklarına rağmen liberalizasyon
politikalarının yaşam kalitesine yaptığı katkı daha
fazla olduğu için kimse eski duruma geri dönmek
istemiyor. Peki Nataşasız günlere geri dönmek
istiyorlar mı dersiniz? Cevap 'Hayır' ise Nataşalara
zorluk çıkarmayalım, bırakalım istedikleri gibi
ülkemize girsinler.
Kaynak:
Yrd. Doç. Dr. Murat Çokgezen, Marmara Üniversitesi
|