Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bırakınız Girsinler 

Evinizin badanasını kendiniz mi yaparsınız? Yoksa bir badanacıya mı başvu­rursunuz? Bunun cevabı sizin badana yapmadaki becerinize ve badana yapacağı­nız sürede yapabileceklerinize bağlıdır. Eğer badana işini beceremeyeceğinize ina­nıyorsanız badanacı çağırırsınız>Hatta badanacı kadar iyi badana yapacağınıza inanıyor olsanız bile eğer badanaya harcayacağınız zamanda badanacıya ödeye­ceğinizden daha fazla para kazanacağınızı düşüyorsanız yine badanacı çağırırsı­nız. İşte iktisadî birimler arasındaki bu uzmanlaşma toplumsal refahın artmasına önemli katkıda bulunur. Yaşadığımız toplumlarda herkes belli bir malın (ya da hizmetin) üretiminde uzmanlaşmıştır ve onu üretir. Sonra her bir üretim birimi kendi ürettiği malın karşılığı olarak başkalarından diğerlerinin ürettiği ve kendi ihtiyacı olan mallan alır. Bu alışveriş sonucunda herkesin yararına bir durum orta­ya çıkar. Bu nedenledir ki modern toplumlarda yaşayan bir bireyin aklına hem yediği ekmeği üretmek, hem giydiği pantolonu dikmek gelmez. 

İlginçtir ki günlük hayatta aksini tartışmadığımız bu durum uluslararası alanda hala tartışılmaktadır. Uluslararası ticaretin, ticaret yapan her iki tarafında refahına olumlu katkı yapacağı açıktır. Uluslararası serbest ticaretin olduğu durumda her bir ülke belirli mallarda uzmanlaşacak ve onları diğer ülkelere satacak, karşılığında kendisinin mutlak ya da karşılaştırmalı olarak daha pahalıya ürettiği mallan alacaktır. Sonuçta bir ülkenin tüketicileri daha kaliteli malları daha ucuz fiyatlardan alacaktırlar. Ekonomisi dış rekabete açık ülkelerde buradan geri dönüş oldukça zordur (ABD'nin çelik ithalatına koyduğu gümrüklerden sonra ülke içinden gelen tepkileri düşünün). Ancak, asıl büyük sorun bir ülkede gümrüklerin düşürülmesi gündeme gelince yaşanır. Herhangi bir malın ithalatı üzerindeki engeller kaldırılınca o malın yurt içindeki üreticileri hemen ayaklanırlar. Bunun yurt içindeki üreticileri ve bu sektörde çalışanları işinden edeceğini ülkeyi fakirleştireceğini iddia ederler. 

Çünkü dış rekabet onların rehavetini bozacaktır. Artık tüketicinin yerli malları fi­yat ve kalite açısından karşılaştıracakları rakipleri olacaktır. Bu rekabet karşısında belki bir kısmı işlerini sürdüremeyecek ve işyerlerini kapatmak zorunda kalacak­lardır. İthal malları rekabetinden kısa dönemde zarar görecek kesimler (işçiler ve     işverenler) hemen bir ithalat karşıtı lobi oluştururlar. Bir yandan ithal malları kara­larken bir yandan da ithalatı kolaylaştıran yasal hükümlerin değişmesini sağlamak amacıyla kamuoyu oluşturmaya çalışırlar. İthal malları kötüleyip, gümrük vergilerinin kaç kişiyi işsiz bırakacağından bahsederler. Bazen başarılı da olurlar. Buna karşın ithalatın kolaylaştırılması sonucu elde edilen kazançlar hiç tartışılmaz.' Çünkü kaybedenler az sayıdadır ve her birinin kaybı büyüktür. Bu nedenle daha kolay örgütlenirler ve sesleri daha çok çıkar. Kazananlar ise çok sayıda olmasına rağmen her birinin kazancı çok küçüktür. Bu nedenle karşı bir örgütlenme oluşturmaları  için daha az teşvikleri mevcuttur. Eğer çoğunluk kazanırsa (yani gümrükler inerse) bazen bütün yerli üreticiler ortadan kalkmaz. Bazıları artan rekabete karşı kendi üretim tekniğinde gerekli uyarlamaları yapıp kendilerini yeni şartlara uyarlayabilenler ithal mallarla rekabet etmeyi başarabilirler. 

Bu durum sadece mal piyasasına özgü değildir. Benzer durumlar emek piyasa­sında ya da sosyal hayatta da karşımıza çıkabilir. Her ülkedeki çalışanlar, özellikle de lobi yapma yeteneği yüksek; doktorluk, avukatlık gibi meslek grupları siyasi iktidara baskı yapıp kendilerinden daha iyi hizmet de verse yabancıların kendi ül­kelerinde onlara rakip olmasını önleyecek yasalar çıkarırlar. Ve nedense bu alan­daki uluslararası rekabeti önleyici çabalar mal piyasasrıdakine göre daha fazla anlayışla karşılanır. Yabancı emek gücüne karşı lobiler kamuoyundan daha kolay destek görür. Halbuki emek piyasasının mantığı ile mal piyasasının mantığı arasında pek bir fark yoktur. Her ikisindeki rekabet de fiyatları düşürücü ve kaliteyi arttırıcı etki yaratır. ABD gibi göç kabul eden ülkelerin en yaratıcı beyinleri çıkarmaları ve en yüksek refaha sahip olmalarında özellikle nitelikli emek ithalinin önemli yeri vardır. 2002 Dünya Kupasında büyük başarı sağlayan dünya futbol devlerini dize getiren Senegal takımında sadece bir oyuncu Senegal'de top koşturmaktadır. Yine nitelikli ve ileri ülkelere göre daha ucuz olan Hintli emeği bilgisayar yazılım piyasasında bilgisayar yazılım şirketlerine yeni bir rekabet gücü kazandırmıştır.

Bütün bunları neden yazdım? 18 Ağustos 2002 tarihli Star Gazetesi'ndeki köşesinde Salih Neftçi Sincan'dan gelen hayat kadınlarının Tibet'te çok rağbet gördüğünü, buna karşılık Tibetli kadınların 'Sincan 'lılarını Sincan 'a gönderelim, kocalarımızı geri alalım' şeklinde sloganlar atarak bu hayat kadınlarına karşı bir yürüyüş yaptıklarını yazmış. Bilindiği gibi benzer olaylar ülkemizde de yaşandı. 1990'lardan itibaren eski Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla o coğrafyada yaşayan bir çok kişi daha iyi bir yaşam umuduyla yabancı ülkelere gittiler. Tabiî komşu olmamız nedeniyle Türkiye'de bu gelenlerden nasibini aldı. Kimi bavul ticareti için, kimi inşaatlarda çalışmak için Türkiye'ye geldi. Gelenlerin bir kısmı da hayat kadınlığı yapmayı tercih ettiler. Gelen hayat kadınları gerek güzellikleri gerekse hizmet kaliteleri ve fiyat avantajları nedeniyle Türk tüketicisinin gözbebeği oldular. Sadece hayat kadını olarak değil bu kadınlar eş olarak da rağbet gördüler ve bir çok Türk erkeği -bazen eşlerinden boşanarak- bu kadınlarla evlendi. 

'Nataşa' olarak adlandırılan hayat kadınlarına ilk tepki bunların yerli rakipleri olan iki kesimden geldi: ev kadınları ve yerli hayat kadınları. Bir anda bazı yerlerde 'Nataşalarla Mücadele' dernekleri kuruldu. Onların her türlü cinsel yolla bulaşan hastalıkları yaydıkları, yuva yıktıkları temaları işlendi. Nataşalar bu iki grubu çok rahatsız etmişlerdi. Bu iki grubun tedirginliği ve muhalefeti bir anti-Nataşa muhalefetini iyice güçlendirdi. Bunun üzerine emniyet güçleri Nataşalara her türlü zorluğu çıkardılar. 

Bu tartışmalar içinde yukarıda ele alınan konuların hiçbirine değinilmedi. Neden erkekler Nataşaları tercih etmişlerdi? Nataşaların gelmesi (beğensek de beğenmesek de) zaten mevcut olan fuhuş piyasasında fiyatların düşmesini sağladı, hizmet kalitesini arttırdı mı? Eşlerini terk edip Doğu Bloku'ndan gelen kadınlarla evlenen erkekler şimdi daha mı mutlu? Son on yılda Trabzon'da güzellik salonlarının sayısı arttı mı? Slogan atıp dernek kurmak yerine Nataşalarla rekabet etmeyi seçen kadınlar şimdi kendilerine daha iyi mi bakıyorlar? Kendilerine güvenleri geldi mi? Yuvalan daha mı mutlu? Bu soruların cevaplarına bakmadan Nataşalar hakkında verilecek bir hüküm eksik ve yanlış olacaktır. 

Unutmayalım, 1980'li yıllardan itibaren ithalatın liberalize edilmesiyle ithal mallarıyla fiyat ve kalite yönünden rekabet edemeyen birçok işletme kapandı, binlerce kişi işsiz kaldı. Bu olumsuzluklarına rağmen liberalizasyon politikalarının yaşam kalitesine yaptığı katkı daha fazla olduğu için kimse eski duruma geri dönmek istemiyor. Peki Nataşasız günlere geri dönmek istiyorlar mı dersiniz? Cevap 'Hayır' ise Nataşalara zorluk çıkarmayalım, bırakalım istedikleri gibi ülkemize girsinler. 

Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Murat Çokgezen, Marmara Üniversitesi

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005