|
Birleşmiş Milletler, Türkiye ve Türk
Dünyası
A.B.D. Devlet Başkanı Roosevelt, İngiltere Başbakanı
Churchill ve Sovyet Rusya'nın Devlet Başkanı Stalin,
Washington yakınındaki Dumbarton Oaks malikanesinde
bir araya gelip, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın
(B.M.) ilk temellerini attılar. 1945 Şubat ayında
Kırım yarımadasında yeralan Yalta kasabasında tüm
çalışmalar gözden geçirildi. Roosevelt'in ölümünden
13 gün sonra, Nisan ayında San Fransisko Konferansı
yapıldı ve nihayet 24 Ekim 1945 tarihinde,
Newyork'ta B.M. Teşkilâtı rasmen kurulmuş oldu.
B.M. Teşkilatının temel amacı, " Dünya barışını,
güvenliğini , hak ve özgürlükleri korumak ve
savunmak için işbirliği yapmak" şeklinde, tüm dünya
ülkelerine takdim edildi. Bu gerçekten doğru muydu?
Yoksa, madalyonun başka bir yüzü mü vardı? Bunun
yorumunu yapmaktansa, B.M.'nin kuruluş yıllarını ve
kuruluşunun ardından gelişen dünya olaylarını kısa
bir göz atalım.
B.M.'nin kurucusu olduğu, A.B.D; dünya hakimiyetini
sağlamak için, "Kenar Kuşak Hakimiyet ve Hava
Hakimiyet Teorilerini" geliştirir ve dünyaya
hükmetme gayreti içine girer. Bugüne dek, çok
sayıda giriştiği sıcak ve soğuk savaşlar sonucu, bu
amacına ulaşmak üzeredir. İngiltere; "Deniz
Hakimiyet Teorisi'ni" savunarak, kendini
okyanusların ve sonuçta dünyanın hakimi görmeye
başlar. Arjantin'in burnunun dibindeki Falkland
adalarını, Büyük Okyanus'daki bir çok adayı, hala
bugün bile sömürmeye devam eder. Ya Rusya? O da;
"Kara Hakimiyet Teorisi'ni" gerçekleştirmek
amacıyla tüm Avrasya ve diğer kıtalarda, hakimiyet
ve barış adına terör estirmeye başlar. Barış ve
hakimiyet adına öldürdüğü insan sayısını, kendisi
bile hesaplayamacak derecede kan akıtır. İşte
günümüzde devam eden, bölgesel savaşlar da ,
görünürde hep dünya barışı adına yapılır. Gerçekte
ise, temelde dünya hakimiyeti yatmaktadır.
Bugün dünya üzerinde çıkan anlaşmazlıklar ve
savaşlar, hep B.M.'ye götürülmekte ve çareler
aranmaktadır. B.M. bu sorunlara çözüm bulabilmekte
midir? Kurucu üye ülkeler açısından, evet. Diğer
üye ülkeler açısından, hayır. Neden böyle? B.M.'nin
amacı, tüm dünya üye ülkelerin barışını korumak ve
savunmak değil, sadece kurucu üyelerin
hakimiyetlerini gerçekleştirmek de ondan. Bakın,
dilerseniz bu teşkilatı yüzeysel olarak bir
tanıyalım.B.M.'nin bugün 6 organı, 18 özerk kuruluşu
ve 16 uzman kuruluşu bulunmaktadır. Ana organlar;
Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal
Konsey, Vesayet Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı
ve Genel Sekreterlik.
B.M.'nin tüm çalışmalarını düzenleyen Genel
Sekreterlik makamına bugüne kadar, 6 Genel Sekreter
oturmuş. Bunlardan biri budist, diğer beşi hristiyan.
Müslüman ve Türk asıllı bir Genel Sekreter yok.
Güvenlik Konseyi, 5'i daimî, 15 ülkenin üyelerinden
oluşur. Daimî üyeler; ingiltere, Fransa, Amerika
Birleşik Devletleri, Çin ve Sovyet Rusya'dır. Diğer
geçici 10 üyeyi de, beş daimî üye belirler. Bu
belirlemede, herhangi bir kıstas yoktur. Bugüne
kadar, geçici 10 üyeliğe, bu beş daimî üye ülkelerin
sömürgesi ve uydusu olan küçük ülkeler seçilmiştir.
Zaten bu üyelerin de, herhangi bir etkinlikleri de
yoktur. Çünkü, 5 daimî üyenin "Veto Hakkı" vardır.
Yani herhangi bir karar, bu beş ülkeden birinin
veto etmesi hamide uygulanamaz. Yılda bir veya iki
kez toplanan diğer bütün kurulların kararları,
Güvenlik Konseyi için birer tavsiye niteliği taşır.
5 daimî üyeden birinin vetosu karşısında, karar
geçersiz sayılır. Sözün özü, diğer tüm kurullar
"Havanda su döğerler". Diğer bir organ ise, Vesayet
Konseyi'dir ki, görevi; milletlerarası koruma
altındaki bölgelerden sorumludur. Yani bir tür
vasilik ya da babalık görevi. Bu konseyin üyeleri
ise; A.B.D., Çin, Sovyet Rusya, İngiltere ve
Fransa'dır.
Ya Türkiye'nin, B.M. içinde yeri neresidir? Türkiye,
26 Haziran 1945'de B.M. antlaşmasına imza koymuş bir
ülke. Türkiye, B.M. içinde hiçbir etkinliği olmayan,
Genel Kurul'un tüm diğer dünya ülkeleri gibi bir
üyesi. Genel Kurul , üye olan ülkelerin birer
temsilcisi ile temsil edildiği, göstermelik bir
kurul. Bu kurulda, önemsiz kararlar oy çokluğu ile,
önemli kararlar 2/3 çoğunluk ile alınır. Zaten
Genel Kurul'un tüm kararları, Güvenlik Konseyi için
birer tavsiye niteliği taşır.
Diğer Türk Dünyası ülkelerinin B.M. içindeki yerleri
nerededir? Etkinlikleri var mıdır? Bunların da
Türkiye'den pek farkı yok.
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,
Türkmenistan ve Tacikistan, 1989 öncesinde,
Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Varşova Paktı ve
Comecon gibi teşkilâtların üyesi idiler. Üyelik
durumları, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
olarak tek bir ülkeyi temsil ediyordu. Bu birliğin
Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nda "Veto Hakkı"
vardı. 1989'da başlayan Bağımsızlık hareketleri
sonucunda, Türk ülkeleri de bağımsızlıklarına
kavuştular ve Birleşmiş Milletler Teşkilâtına ayrı
ayrı üye oldular.
Doğu Türkistan ise, Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı
olduğundan, Dünya ülkeleri karşısında herhangi bir
üyelik hakkı yoktur. Ancak Çin Halk Cumhuriyeti,
Birleşmiş Milletler Teşkilâtı 'nın üyesidir ve "Veto
Hakkı'na sahiptir.
Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerden beş daimî
üyesi (A.B.D, İngiltere, Fransa, S.S.C.B ve Çin),
"Veto Hakkı"na sahiptir. Bu ülkelerden S.S.C.B
dağılmış, yerine bağımsız devletler oluşmuştur.
Çin'de ise, Doğu Türkistan Özerk Cumhuriyeti vardır
ve bu ülkenin sorunları, B.M'de veto edilmektedir.
Artık 250 milyon bir insan kitlesini oluşturan, Türk
Dünyasına Birleşmiş Milletler tarafından "Veto
Hakkı" tanınmalı ya da beş ülkenin "Veto Hakkı",
eşitlik ilkesine aykırı düştüğünden
kaldırılmalıdır.
Bugün, tüm Türk Dünyası'nda olduğu gibi, İslâm
Dünya-sı'nda ve diğer gelişmekte olan ülkelerde,
Birleşmiş Millet-ler'in bu yapısından rahatsızlık
duyulmaktadır. Dünya insanları, artık eşit şartlara
sahip olmayı arzulamaktadırlar. Dünyanın her
köşesinde, ezilen Dünya Gençliği, gösteri
meydanlarında sesini duyurmak, gerçek dünya barışını
sağlamak için, büyük çaba sarfetmektedirler.
Birleşmiş Milletler'in beş daimî üyesi, artık bu
sese kulak vermelidir. Önümüzdeki yıllarda, tüm
dünya ülkelerinin katılımı ile B.M.'nin tüm
kurulları ve işleyiş tarzı gözden geçirilerek,
gerçek dünya barışı için, yeniden bir Birleşmiş
Milletler Teşkilâtı kurulmalıdır.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|