Bozulan Dengeler
Emekli General, Suat İlhan
Ülkelerin güçleri arasındaki farklar ilişkileri ve
olayları şekillendirerek yönlendiriyor. Ülke
güçlerinde değişme olmadığı veya küçük değişiklikler
olduğu zaman, bu durum uluslararası ilişkilere de
yansıyarak uzun süren istikrar ortamları oluşuyor.
Buna karşılık, güç-ler-de görülen nisbi
değişiklikler, bazı ülkelerin diğerlerine nazaran
gücünde görülen azalma veya çoğalma, yeni
ilişkilerin ve yeni olayların sebebi olabiliyor.
Bu değişmeler, dünya güçleri arasında olduğu zaman,
bütün ülkeler derece derece etkilenirken, değişmeler
bölge düzeyindeki güçler arasında görüldüğünde,
öncelikle bölge güçlerinin duyarlılığı artıyor.
Şüphesiz sıklaşan ilişkiler ve muhabere
imkânlarının yarattığı yakınlaşmalar sebebiyle,
bölge düzeyindeki değişmeler de kısa sürede
uluslararası alana yansıyabiliyor.
1945'ten itibaren oluşan uluslararası dengelerde,
1980'lerin sonları ile 1990'ların ilk yıllarında
büyük değişiklikler oldu. Değişmeler devam ediyor,
uzun bir süre devam edeceğe de benziyor. Dünya
politikasını etkileyen güçlerdeki bu değişiklikler
paralelinde, her düzeyde yeni ilişki türleri ve
beklenmedik olaylarla karşılaşılmaya başlandı.
Önümüzdeki gün ve yıllarda da dünyamızı yeni,
şaşırtıcı olaylar beklemektedir.
Savaşların Getirdiği Ortam
Bugünküne benzer istikrarsız ortamlar, olayların ve
konuların tarihi gelişmesi ile gerçek oluş
sebeplerine inen, bilimsel verilere dayanan,
stratejik düzeyde araştırma ve incelemeler
yapılmasını gerektirmektedir. Olaylar sadece siyasi
tercihlere göre çözülemez ölçüde karmaşık hal
almıştır.
1918'de biten l'nci D. Harbinden sonra kurulan dünya
dengesinde bu harbin galipleri, özellikle Fransa,
İngiltere kendi egemenliklerini dünya ölçüsünde
yaygınlaştırarak bu durumu 1938'lere kadar devam
ettirebildiler.
1934 : 1938'lerde Almanya'nın güç kazanması,
dünyanın l'nci D. Harbi sonuçlarına göre teşekkül
eden dengesini bozdu. Yeni güç odaklarının
politikaları 2'nci D. Harbinin ortamını
hazırlamıştı. 2'nci D. Harbi sonunda hasıl olan güç
dengesi ise uzun süre, 1980 yıllarının ikinci
yarısına kadar evrensel politikaya egemen oldu.
2'nci D. Harbi iki merkezli veya başka bir açıklama
ile iki odaklı bir dünya düzeni getirdi. Bu harbin
galibi olan diğer Avrupa ülkelerinin durumları,
harbin sonunda bütün gücünü yitiren Kral Pirüs'ün
zaferlerini hatırlatıyordu .
2'nci D. Harbinden sonra Avrupa'nın ve Japonya'nın
elinde, sadece vasıflı insan gücü kalmıştı. Bu en
önemli güç unsuru zaman içinde ülkelerini
kalkındırdılar. Ayrıca ABD ile SSCB arasında sıkışıp
kalan Avrupa'lılar, diğer evrensel güçler karşısında
etkinliğe ulaşmak için birlik olma ihtiyacı ile
Avrupa Birliğini kurdular.
1990'ların başlarında görülmeye başlayan SSCB'deki
çöküş, 2'nci D. Harbinden sonra teşekkül eden
dengelerin bozulmasına ve gerek bölgeler düzeyinde
gerek dünya ölçüsünde istikrarsız, daha uygunu,
belirsiz durumlara sebep oldu. Dünyamız şimdi bu
durumda bulunuyor. Çeşitli arayışlar, değişik
seçenekler jeopolitikçileri, stratejleri
düşündürüyor, uğraştırıyor. Kamuoyları her gün
karşılaştıkları yeni bir durumla sarsılıyor ve yeni
düşüncelerin tohumları atılıyor.
Dünya dengelerinde yeni ve hızlı değişikliklerin
sebep oldukları istikrarsızlıklar ise
büyük olayların başlangıcı olabiliyor. İstikrarsız
ortamlara, güç değişiklikleri ile birlikte inanç ve
ideoloji değişmeleri veya boşlukları sebep olmuşsa
tehlike daha da çoğalıyor. Eski güçlere göre
teşekkül etmiş olan ilişkiler ve bağlantılar, yeni
güçlere ve yeni düşüncelere göre değişir ve
gelişirken, sürtüşmelere hatta patlamalara sebep
olabiliyor.
Devrimler ve İdeolojik Değişmeler
Evrimsel gelişmelerin devrimsel boyutlara ulaşması,
uygulanmakta olan temel düşünce sistemlerinde kısa
sürede oluşan çöküşler, evrensel düzeydeki
ideolojilerin yaygınlaşması da yeni uluslararası
ortamlar doğmasına sebep olabiliyor. Fransız
İhtilali; sanayi devrimi; komünizmin, faşizmin,
nazizmin uygulama şansı bulmaları büyük olayları
beraberlerinde getirmişlerdi.
Günümüz dünyasında da, bir ideolojik çöküş, bu
çöküşün sebep olduğu siyasi dağılma ve yeni
arayışlar sebebiyle değişik güç dengeleri arayışına
yönelik istikrarsız bir dönem yaşanıyor. Benzer
ortamlarda heyecansız ve gerçeklerden uzaklaşmadan
olaylara yaklaşmak gerekiyor.
Geleceğe yönelik gelişmelerin değerlendirilmesi
gelecekçilerin (fütürist) jeopolitik
değerlendirmeleri ile ortaya konabilir. Bu tür
değerlendirme, jeopolitiğin değişen ve değişmeyen
unsurlarına dayalı olarak evrensel ve bölgesel güç
odaklarının durumlarının incelenmesini gerektirir.
Araştırmada ele alınan ülke ve bölgenin değişen
unsurları olan sosyal, ekonomik, politik, askeri
yapıların mevcut değerleri ile bunların potansiyel
olanakları ana verileri teşkil ederler. Elbetteki
jeopolitiğin de-ğişmeyen dayanakları olan coğrafi
ıınsurlar
güçlerin karşılaştırmalı nisbi değerlerini verir,
hareket tarzlarının ve önceliklerinin
belirlenmesinde temel etkeni oluştururlar.
Sn. R. Oğuz Türkkan "Geleceğe Hazırlık Bilimi"
konusunu ele aldığı araştırmasında, Birleşmiş
Milletlerin araştırma ölçülerini şu başlıklar
altında topladığını belirtmektedir : "1.
İyiye doğru gidiş işaretleri, 2. Kötüye doğru gidiş
işaretleri, 3. İyi mi kötü mü tam belli olmayan
işaretler." Bu denek sorular gerçekçi fakat, sadece
işaretleri dikkate aldığı, işaretlerin dayandığı
güç unsurlarını, coğrafi konumları ve emrivakileri
hesaba katmadığı için yetersiz kalabilirler.
Gelecekçiler jeopolitik unsurlardan yola çıkan
jeopolitik incelemeler ile gerçeğe yaklaşabilirler.
Jeopolitik düzeyde yapılacak incelemelerin BM
ölçüleri ile doğrulanması elbetteki kerametten
uzaklaşılmasma katkıda bulunacaktır.
İki odaklı dengenin bozulmasından sonra, dünyamız
ABD'ne dayanan tek odaklı bir yapı görüntüsü verdi.
Fakat bu ülkenin iç ve dış gücünün bugüne kadar
üstlendiği soranlara, benimsediği yükümlülüklere
dahi cevap veremediği, bütün dünyanın sorunları
karşısında yetersiz kalacağı kısa sürede belli oldu.
Evrensel yapı belirsiz bir çok odaklılık yönünde
gelişmektedir. ABD; Almanya öncülüğünde Avnıpa
Birliği; Rusya; Çin; Japonya; Türk dünyası; Alt
kıta; Güney Amerika yeni oluşumun güç odağı olma
adayları durumunda görünüyorlar. Gerçekte henüz
hiçbirisi 21'nci yy. daki kesin durumunu ortaya
koymuş değil.
Farklı ideolojiler, siyasi tercihler evrensel
yapıda belirleyici olma değerini yitirmiş
bulunuyorlar. Artık, jeopolitiğin değişen unsurları
ile (sos., eko., pol., askeri) bunları
anlamlandıran, yönlendiren değişmeyen unsurlara
(coğrafi veriler) dayalı olarak tespit edilecek
jeopolitik konumlar asıl belirleyici işlev değerine
ulaşmıştır.
İstikrarsız Ortamlarda Ordu
İki odaklı dünyada (1945-1990) uluslararası ve
evrensel (küresel sözcüğü yanlış türetilmiştir)
askeri ortam en az politik ortam kadar istikrara,
dengeye kavuşmuştu. Silah türleri; kuvvetlerin
büyüklükleri, kuruluşları, konuşları; yönetim
ilkeleri, doktrinler, konsept-ler, stratejiler,
taktikler belirlenmiş; bilgi toplama (istihbarat)
ağları kurulmuş; her tür tehdit ve olasılığın
tedbiri alınmıştı. Taraflar birbirlerinin sadece
olanak ve yeteneklerini değil niyet ve amaçlarını
da biliyorlardı. Çekirdekli silahların da büyük
katkısı ile kumlan dehşet dengesi uzun süreli barış
dönemi ya-şanması-nı sağladı.
Şunu kabul etmeliyiz ki, bir çok bakımdan bu
dönemden en fazla yararlanan ülkelerden birisi
Türkiyemizdir.
Komünizmin çöküşü, bu ideolojinin içini boşalttığı,
kof bir kovuk haline getirmeye başladığı Doğu
Blokunun sonra da SSCB'nin dağılmasına sebep oldu.
Hasıl olan istikrarsız ortam askeri alana hızla
yansıdı ve duyarlı bölgelerde çarpışmalar başladı.
İstikrarlı ortamlarda askeri güç ihtiyacını ve
askeri düşünceyi belirlemek, tehdit belli olduğu
için kolay olmaktadır. İstikrarsız durumlarda ise
tehditler yer, zaman, kuvvet, niyet ve amaç
yönlerinden belirsizdir. Bu durumda askeri güç
ihtiyacı silah, kuvvet türleri, konuş düzenleri,
eğitim ve yönetim ilkeleri ile askeri düşünce
bakımından çeşitli olasılıklara cevap verebilecek,
tehditleri caydırabilecek yapıda olmak zorundadır.
İki odaklı dünyadan istikrarsız döneme geçiş
sırasında askerlik en duyarlı gücü oluşturuyordu.
Durum böyleyken, 49'ncu hükümetin 1991 sonunda
iktidara gelir gelmez askerlik süresini 18 aydan 15
aya indirmesi ve askeri yapıyı değiştirmesi büyük
hata olmuştu. Ayrıca dağlarda, yıllanmış birikimlere
sahip teröristlerin karşısına deneyimleri yetersiz
askerlerin çıkmasına sebep olunmuştu. Hata
anlaşılmış askerlik süresi iki yıl sonra tekrar 18
aya çıkarılmıştır. Bu durumun sebep olduğu tahribat
tarihe mal olmuştur Rall başlangıcında da yanlış bir
terhis kararı uygulanmıştı.
Sonuç şudur : İçinde bulunduğumuz türdeki
istikrarsız ortamlarda askeri güç değişik
ihtiyaçlara cevap verebilecek yapıda ve düzeyde
olmak zorundadır. Bugünkü Türk ordusunun Balkanlar,
Yunanistan, Kıbrıs, Kara Deniz, Kafkaslar, Rusya,
İran, Orta Doğu güç dengelerine ve tehditlerine
cevap verebilmesi, caydırıcı güce kavuşması
sağlanmalıdır.
İstikrarsız siyasi ortamlarda savunma sanayii de
daha büyük önem taşır.
Türkiye'nin Konumu
Görüldüğü gibi dünya ölçüsünde bozulan jeopolitik
denge, bölgelerin ve bölge güçlerinin etkinliğini
sonuç olarak önemini de artırmaktadır.
Sahip olduğu jeostratejik ve jeopolitik olanaklarla
bölge devleti özellikleri gösteren Türkiye, kültür
unsurlarındaki ortaklıklar sebebiyle yeryüzündeki
etkinlik alanı genişlemiş ve dünya politikası
ölçüsünde dikkate alınması gereken bir ülke
konumuna gelmeye
başlamıştır.
Şüphesiz ülkemizin bu yeni durumunu hiç bir dış güç
gönülden benimsemeyecek ve çeşitli yollardan
geriletmeye çalışacaklardır. Yapacaklarını yapmaya
başladılar. Bizi içeriden göçertmek için
birbirimize düşürüyorlar, birbirimize kırdırıyorlar.
Çok yazık ki demokratik tedbir, siyasi çözüm
bahaneleri altında insanımızın bir bölümünü bizden
ayırmaya çalışıyorlardı. Dış güçler bu oyunu Osmanlı
İmparatorluğuna da oynadılar. Bugünkünden farkı,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde içeriden yandaş
bulamıyorlardı.
Günümüzdeki gelişmelerin büyüklüğü, Türkiye'nin
konumunun bağımsız olarak ele alınmasını
gerektiriyor. Artık, Türkiye Avru-panın kenar,
NATO'nun kanat ülkesi değil. Ül-kemizin jeopolotik
konuma coğrafi konumu ile uyumlu hale gelerek, Dünya
adasının (.Asya, Avrupa, Afrika) merkezinde diğer
bütün politikaları etkileyecek bir yere ve değere
kavuşmuştur.
|