|
Bütçe Açıkları, Bütçe Açıklarının Ekonomik Sonuçları
Giriş
Kamu
borcunun bugüne ait bir yük olduğunu' (geleceğe aktarılmadığını)
kabul eden Ortodoks Keynezyen Düşünceye aykırı görüşlerimi ilk
kez 1958 'de yayımladığım "Kamu Borcunun Kamusal ilkeleri.. (1)
adlı kitabımda savundum. O dönemden itibaren 30 yıllık bir
gelişme' sürecinde temel görüşlerim değişikliğe uğramadı ama
konunun önemi büyük ölçüde değişti.
1986'da
artık, analizin temeline ait verileri doğru olarak belirlemek
1958'dekinden çok daha fazla önem arz etmektedir. İkinci büyük
çalışmam, Richard E.Wagner ile birlikte yazıp yayımladığım
"Bütçe Açıkları ve Demokrasi» (2) adlı kitaptır. Bu kitapta
bütçe açıklarının ekonomik etkileri yerine Keynesyen (Modern)
düşünce akımının neden bütçe açığının süreklilik kazanmasına
yol açtığı incelenmiştir.
Buna göre
birinci kitap, kamu borcu ile ilgili Keynezyen Makro Ekonomik
Teori' ye, ikinci kitap ise demokratik politikalarla ile ilgili
Keynesyen öngörülere ayırıcı fikirler ortaya koymaktadır. Her
iki alandaki çalışmalarımın da ekonomik düşüncede yüzyılın
ortalarında oluşan Keynezyen Devrimin makro ekonomik
görüşlerinin etkisi altında kalmaya devam eden bilim adamlarını
rahatsız etmesi, beklediğim bir gelişmeydi. Bu çalışmada diğer
bilim adamlarıyla süre gelen tartışmama devam etmeyeceğim ama,
muhaliflerimin tutumları ile ilgili geçmişteki bazı
değerlendirmelerin ilerideki tartışmalar açısından yararlı
olacağına,inanıyorum.
Başlangıç İlkelerii
Kamu
bütçesi açıklarının borçlanma ile finanse edilmesinin doğurduğu
ekonomik sonuçlar, en basit ifade ile, herhangi bir ekonomik
veya finansal birimin bütçesinin açıklarının borçlanma ile
kapatılmasının yol açtığı ekonomik sonuçlara eşittir. Bu birim
bir kişi, aile, kurum, kilise, dernek veya işçi, sendikası
olabilir. Gelir akımlarının gider akımlarını karşılayamaması
durumunda açık oluşur ve gelirler arttırılamadığı veya giderler
azaltılamadığı takdirde bu açık, borçlanma ile finanse edilir.
Hükümetlerin para basma yetkisine sahip olması, durumunda bütçe
açıkları para basımıyla da finanse edilebilir. Şu anda konumuz
borçlanma ile finanse edilen açıkların etkileri olduğu için bu
gelir kaynağını konu dışında bırakıyorum. Açıkların etkileri
aşağıda ayrıntısı ile değineceğim şekilde kendi içlerinde
monetizasyon ile ilgili bazı nihai çözümler getirmeleri
açısından önem taşırlar.
Tahvillerin
alım ve satımı, hem borçlanan hem de borç veren için,
kaynakların kullanabilirliğinin geçici olarak transferini ifade
eder. Borçlanan taraf, bütçenin başlangıç döneminde gelirinden
daha fazla harcama yapmaya' yetkili kılınırken gelecekte belli
dönemlerde gelirinden daha az harcama yapmak zorundadır. Borç
veren taraf ise başlangıç döneminde gelirinden daha az harcama
yapar ama borcun itfası sırasında gelirinden daha fazla harcama,
yapma hakkına sahiptir. Bu açıdan bakıldığında geçtiğimiz 30 yıl
içinde hükümet, herhangi bir borçludan farklı şekilde
davranmamıştır.
Kamu borcu
ve bütçe açıkları ile ilgili geniş tartışmalara yol açan bir
diğer konu da "borcun ödenmemesi" durumudur. Borcun
ödenmemesinin kural. olarak benimsenmesi halinde hükümet
tarafından borçla finanse edilen harcamaların esas ekonomik
etkisi. borcun faiz ve ana para ödemelerini karşılamak
için vatandaşların-vergi mükelleflerinin ve hükümet
programlarının sağladığı faydalardan (kamu hizmetlerinden)
yararlananların gelecek dönemlerdeki gelirlerinin bir kısmını
vermek zorunda olmaları şeklinde ortaya çıkacak; hatta bu
zorunluluk, borçlanma yoluyla bir anlamda önceden garanti altına
alınacaktır, Gelecekteki gelirlerimizin bir kısmı, hükümete borç
verenlerin (alacaklıların) kanundan ,doğan taleplerini
karşılamak için kullanılmaktadır. Bu alacaklıların vatandaş veya
yabancı olması durumu değiştirmez. Hükümetin harcama akımlarının
borçlanmayla finansmanı, milli sermayemizin kullanılıp
bitirilmesi demektir. Sermaye değerini bu şekilde, yani geleceğe
yönelik tahmini gelir akımlarını azaltarak belirlediğimiz
takdirde gelecekte bu tür gelirlerin karşısına çıkabilecek
herhangi bir engel- bu engel, gelirin istenildiği, şekilde
arttırılamamasına hatta azaltılmasına yol açabileceği için-
sermaye değerinin düşmesine sebep olacaktır. Bu durum, sermaye
birikimini de azaltacaktır.
Kamu
harcamalarının borçlanma ile finansmanı halinde, aslında biz,
odun elde etmek, için elma ağaçlarını kesiyor, böylece meyva
bahçesinin ürünlerini sonsuza dek azaltıyoruz.
Borçla
finanse edilen kamu tüketimi ile sermaye değerinin azalışı
arasındaki bağlantı çoğu zaman gözardı edilmektedir. Çünkü,
bireylerden elde edilen iç borçlanma yoluyla bireylerin geleceğe
yönelik gelirlerinin belirlenme si zorunluluğu ile aynı
bireylerin devletin sattığı tahvil/eri satın alma hakkına sahip
olmaları arasında bir uyum olduğu savunulmaktadır. Bu basit
makro ekonomik mantık, tüm ekonomideki sermaye değerleri
üzerinde bir etki mey dana getirmektedir.
Devletin
tahvil ,satışından tamamen gönüllü olarak yararlananların
bulunduğunu ve bu faaliyetten yararlanma (tahvilleri satın
alarak borç verme) gönüllü olduğu için aynı kişilerin
ellerindeki kaynakları ve gelirlerini borç verme yerine özel
.tüketimlerinde kullanabileceklerin! dikkate aldığımızda
tartışmanın anlamsızlığı bir., kez daha ispatlanmaktadır.
Bireylerin borçlanmadan (devletin tahvil satışından)
sağladıkları fayda/arın (alacak haklarının) sermaye değeri
üzerindeki etkisi, bu borcun faiz ve ana paralarının gelecekte
ödenmesi (borcun amortismanı) zorunluluğundan doğacak zararların
etkisinden daha düşük olacaktır. Uzun vadede borçlanmanın yol
'açtığı zararların sağladığı faydalardan fazla olması sonucu
ortaya çıkan bu negatif değer (borcun faiz ve ana parasını
ödemek için gelecek neslin .ödeyeceği vergi) gelecek dönemde
politik süreçte bireylerin kamusal mal ve hizmetlerden
yararlanmalarının karşılığı olarak belirlenmekle beraber aynı
dönemde oluşacak sermaye değerinde azalmaya yol açacaktır.
İç ve
Dış Borç
Analizlerde
temel mantıksal hataların yol açtığı en çok tartışılan
konulardan biri de «Dış Borç olarak bilinen, dışarıdan
(yabancılardan) yapılan borçlanmanın. iç borç olarak bilinen,'
bireylerden veya yurt. içindeki çeşitli örgütlerden yapılan
borçlanmadan daha' ağır bir yük oluşturduğudur. Buradaki hata, .
devletin tahvil satışından yararlananların (devlet tahvili
alanların) başlangıçta karşı karşıya oldukları alternatifleri
değerlendirirken yaptıkları tercihlerden kaynaklanmaktadır.
Borçlanma tahvilleri bireyler tarafından satın alındığı takdirde
yurt içi ekonomideki kaynakların alternatif kullanımı
engellenir. Borç senetlerinin yabancılarca satın alınması
halinde ise yurt içi ekonomideki bu alternatifler kullanılmaya
hazır bulundurulabilir. Bu ikinci durumda ya. bancılar yoluyla
gelecekte elde edilecek gelir değerleri, özel yatırım veya özel
tüketimde kullanılmaya hazır durumdaki kaynakların kullanım
değerlerine' eşittir. Devletin politik örgütünün birimleri
olarak, vatandaşlar olarak, yurt içinde bireylerden sağlanan
milli borç için gösterdiğimiz ilgi ve sorumluluğu milli ekonomi
dışından sağlanan dış borç içinde göstermeliyiz.
1980'lerde
yoğun bütçe açıklarının büyük ekonomik problemlere yol
açmamasının temel sebebinin, açıkların finansmanı için
kullanılması düşünülen büyük miktardaki rezervlerin
yabancılarca satın alınması olduğu düşünülmüş, aksi takdirde
büyük bütçe açıklarının faiz oranlarında önemli ölçüde
artışlara" yol açacağı ileri sürülmüştür. Benim iç ve dış
borçların birbirine eşit etkileri hakkındaki görüşüm de aynı
doğrultudadır. Borçla finanse edilen herhangi büyüklükteki bir
açığın faiz oranı üzerindeki etkisi, borçlanılabilir kaynakların
arzına ve kullanılabilirliğine bağlıdır. Yabancı yatırımcıların
yurt içi borçlanma piyasaları na (kamu ya da özel) arzı, bu tür
yabancı yatırım kaynaklarının kullanılabilir hale getirilememesi
durumunda faiz oranını düşmesi gerekenden daha fazla
düşürecektir. Yabancıların aldığı bu tahvillerin özel ya da
kamusal nitelikli olması arasında hiç bir fark yoktur.
Crowding
Out (Dışlama) Etkisi
Belirsizliğin ikinci önemli kaynağı, Crowding Out (Dışlama)
etkisidir. Borçlanma ile finansman, borç verenlerce sağlanan
kaynakların devlet tahvilleri ile değişimini ifade ettiğinden
borç veren özel kişiler bu kaynakları özel tüketimleri için
kullanmak yerine devlet tahviline yatırmayı tercih edebilirler.
Devletin mali piyasalardan borçlanma imkanı arttıkça özel
tahvillerin satıcılarının (örneğin yeni stok kaynakları bulma ya
da yeni tahviller çıkarma yolu ile sermaye imkanlarını
genişletmeyi amaçlayan firmaların) bu piyasalarda faaliyet
gösterme (borçlanma) imkanları kısıtlanır. Crowding out
(dışlama) etkisi olarak bilinen bu etkiye göre piyasada devletin
borçlanma faaliyetinde bulunmaması halinde özel tahviller kendi
faiz oranlarının, faaliyette bulunan diğer özel birimlerin
tahvillerinin faiz oranlarının üzerinde olması şartıyla
pazarlanabilirler. Yani devlet borçlanma yoluyla piyasaya
müdahale etmediği sürece piyasa birimleri arasındaki borçlanma
faaliyeti, rekabeti sağlayacak şekilde gerçekleşebilir. Kamu
borçlanmasının gerekliliğini savunan ve borçlanmanın kendi
içinde tasarrufların' teşvik edilmesine yol açacağına inanan
bilim adamlarının karşı çıktığı görüşe göre ise; bireyler
geleceğe yönelik vergi borçlarının kamu borcunun finansmanında
kullanıldığının farkındadırlar. Buna bağlı olarak, gelecekteki
veri ödemelerinin kendi üzerlerinde oluşturacağı yükle gelecek
neslin vergi yükünün kolaylıkla bağdaşabileceği şekilde'
davranışlarını ayarlarlar. Bu senaryoda devlete borç veren
kişiler tüketim harcamalarını azaltarak tasarruf yaparlar. Bu
tasarruf, kamu borçlanmasının yapıldığı borç verilebilir fonlara
olan talep düzeyine eşit oluncaya kadar artar. Yeni tasarruf
dengesi tamamlandığında tasarruf-yatırım, arz-talep dengesi
gerçekleştiği için "crowding out" oluşmaz. Tasarruf dengesinin
tamamlanmaması halinde ise tasarruf-yatırım, arz-talep dengesi
oluşamayacağından crowding out etkisi ortaya çıkar.
Bütçe
açıklarının borçla ya da borçsuz finansmanının özel sektörün
yatırımları \(e sermaye birikimi üzerinde Crowding out etkisine
yol açmasının ikinci derecede bir sonuç olduğu kanaatindeyim.
Bu. konunun etkisini ikinci derecede değerlendirirken konunun
önemsiz olduğunu vurgulamıyorum. Benim üzerinde durduğum nokta,
bilim adamlarının bu konu üzerinde gereksiz yere yoğunlaşarak
borçlanmanın daha önemli birincil etki ve sonuçlarını hemen
hemen tamamen göz ardı etmelerinin affedilmesi olmasıdır.
Fikirlerimi daha açık bir şekilde ifade edebilmek için
tartışmanın amaçları ile yakından ilgili olması açısından
crowding out'un aslında hiç oluşmadığını farz etmeme izin verin.
Farzedin ki borçla finanse edilen,açıklar, ekonomideki faiz
oranları, ve buna bağlı olarak sermaye birikimi üzerinde hiç bir
etki, oluşturmamış olsun. Bu sonuç bize yeni tasarrufların.
hükümetin sunduğu .tüm borçlanma tahvillerinin finansmanını
yeterli ölçüde karşılayabilecek şekilde oluşturulması
gerektiğini gösterir.
Bu aşırı ve
.tamamen gerçek dışı durumda bile, borçla finanse edilen
açıkların birinci derecedeki ekonomik sonuçları geçerliliğini
korumaktadır. Ekonomide geleceğe yönelik 9zel gelir akımlarının
karşısında devlet tahvillerini satın alan yerli ve yabancı
bireyler ve örgütlerin erde ettikleri kesin bir alacak hakkı
vardır. Vergiler, geleneksel cebri nitelikleri gereğince. borcun
faizlerinin. ödenmesi için ihtiyaç duyulan gelirleri elde etmek
amacıyla bireylerden zorla alınırlar. Bireylerin vergileri
karşılamak için özel gelirlerinden belli
miktarları feda etmek zorunda
bırakmaları, bu kişilerin özel ya da kamusal hakları
çerçevesinde serbestçe talepte bulunmalarını ya da faaliyet'
göstermelerini engeller. Kişisel gelir akımlarından vergi
ödemeleri yolu ile: vergi geliri elde etme düşüncesi, başlangıç
döneminde tüketim ve tasarruflarını ne miktarda yapacağına
karar verenlerin davranışlarından kısmen bağımsızdır.
Faiz
miktarlarını ödemek için yeni vergilerle karşı karşıya kalan
kişi, babasının geçmişte yapmamış olabileceği tasarruf ile
bağlantı kuramayacaktır. Çünkü borç önceden alınmıştır. Böyle
bir vergi ile karşılaşan kişi kullanabileceği gelirini
kullanmadığı takdirde vergilerle geri alınabileceği şeklinde
sadece gözleme yönelik basit bir gerçeğe güvenecektir. Sonuç;
daha önce meyva bahçesi örneğinde bahsedildiği gibi kişinin
nominal mülkiyeti altındaki üç ağacın ürününü borçlanmaya teslim
ettiğinde içinde üç ağacın daha az bulunduğu bir meyva bahçesine
sahip olmasına tamamen eşittir,
Kuralları Değiştirmeye İhtiyacımız Var Mı?
Demokratik
karar mekanizmalarının bu değişimi sağlayacaklarına ilişkin
ihtimaller var mıdır? Açık çıkmazının
iyileşme 'göstermekten ziyade daha kötüye gittiğinin
belirlenmesine hatta garanti edilmesine yönelik gelişmeleri
önceden tahmin edebilir miyiz? Borçla finanse edilen artan
oranlarda harcamalar yaparken devamlı örgütlü halde bulunan
politik yapımız, karşı karşıya kaldığı bu çelişkinin boyutlarını
belirleyebilecek mi? Bunu yapabileceğini ya da yapmak
isteyeceğini sanmıyorum. Hepimizin de gördüğü gibi gerek
harcamalardaki kısıntılar gerekse vergi artışları, önüne
geçilemez politik maliyetler içermektedir. Amerikan sistemi açık
konusunun etkin çözümünü hemen hemen imkansızlaştıran bir
kurallar bütünü çerçevesinde hareket etmektedir. Buna karışıklık
açığa kavuşmalıdır. Ancak kurallar değiştirildiği takdirde
iyileşmenin ya da reformun gerçekleşmesi umulabilir. Ben bu
çerçevede bütçe dengesinin sağlanabilmesi için anayasal
değişikliklere gerek olduğu görüşünün güçlü savunucularından
biriyim.
Burada
böyle bir değişiklikle ilgili yeni bir tartışma açmayacağım.
Bunun yerine, bugün (1986 'da) en iyi senaryonun ne
olabileceğini incelemek ve bunun gerçekçi bir. çerçevesini
çizmek istiyorum. Kişisel olarak. temenni etmeme rağmen,
gelecek. 10 yıllık dönemde bütçe dengesi ile ilgili anayasal
değişikliğe yönelik bir kanunun uygulanabileceğini tahmin
etmiyorum. Bundan başka merkezi Gramm-Rudman çerçevesinde Millet
Meclisi'nce verilen taahhütlerin etkinliğinin sağlanabileceğine
inanmıyorum. Temel karar mekanizmalarında veya kurallarda bir
değişiklik 'yapmadan' bütçe açıklarının boyutlarını daraltmaya
yönelik kısmen başarıf! ve kısa vadeli meclis girişimleri
olabilir; ancak bu girişimler, aslında uzun dönemde zarar
getirirler. Çünkü, bu tür girişimler kısa ,dönemde başarılı
olmalarına bağlı olarak uzun dönemde ihtiyaç duyulan yapısal
reformlara yönelik girişimlerin azalmasına yol açarlar.
Sonuç
Hem mali
hem de parasal yapımızda geniş ölçüde düzensizlik hüküm J
sürmektedir. Bu politik bütünün parçaları olarak bizler,
maalesef sürekli gelişmeye yönelik yapısal reformları inceleme
ve destekleme konusunda yeterli ölçüde ilgili, ve sorumlu
davranmıyoruz. Ciddi bir hata yaparak, etkin' bir politik süreç
ve piyasa denetim sistemi oluşturmadan, yarı-bağımsız para
otoritesinin, fiyatlar ve para piyasaları 'üzerinde monopol
oluşturmasına izin verdik. Kullanmayı sürdürdüğümüz para sistemi
türünün modern tanımlaması. olan tabiri
yerinde ise rastgele ilerlemeye nasıl güvenebiliriz? Rastgele
çalışan böyle bir para politikası yanında harcamalardan elde
edilen faydalar ile bu
faydaları sağlayan vergilerin maliyetleri arasında dengeyi
sağlar gibi görünmesine rağmen, sağlamayan bir mali yapımız var.
Aslında
problem, hükümetin idari veya hukuki birimlerinde görev alan
politikacılarımızın sorumsuzluğu ile ilgili değildir. Problem;
oyunun, mali sorumluluk ve mali sağ duyuyu oluşturma gibi
kurallarının politik açıdan uygulanabilirliğinin
sağlanamamasıdır. Aslında, ,seçmenler, kamu harcamalarının
sağladığı faydaları elde etmek isterken bunun için vergi ödemek
istemezler. «Açık bütçe politikası bu kadar basittir.
Burada
üzücü olan, çoğumuzun olan biteni çok iyi anlamasına rağmen bu
konuda hiç bir şey yapamayacak şekilde güçsüz kalmasıdır. çoğu
zaman gerçek bir "anayasal reform" dan bahsediyorum; ama
problem, bunu nasıl gerçeğe
dönüştürebileceğimizdir. Herşeye rağmen iyimser bir yaklaşımla
şu sonuca
varabiliriz. Bütçe dengesine yönelik amaçlanan değişiklik,
10
yıldır ilgili politik
birimlerde ciddi olarak tartışılmaktadır. Sonunda Gramm-Rudman,
bazı, mali
nitelikli taahhütlerin gerekliliğini kabul ettiğini
açıklamıştır. Bununla beraber bilim adamları da ekonomik,
politik, parasal ve mali yapımızdaki temel yapısal
değişiklikleri dikkate değer bir şekilde incelemeye
başlamışlardır; Bütün bunlar, mali ve parasal kurallarda
yapılması gereken reformun haberleri sayılabilir. Önemli olan,
çok geç olmadan böyle bir, reformu gerçekleştirebilmemizdir.
Çeviren:
Ayça EKER
|