Cumhuriyet ve Demokrasi Anlayışımız
Türk Dil Kurumu'nun hazırlamış olduğu Türkçe Sözlük
'te, Cumhuriyet; Milletin, egemenliği kendi elinde
tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği
milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet
biçimi. (Arapça Cumhuriyet). Demokrasi ise; Yunanca
kaynaklı bir kelime. Demos: Halk, Kratos: İktidar
kelimelerinin birleşik hali olan Demokrasi; Halkın
egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi olarak
tanımlanıyor.
Cumhuriyet ve demokrasi ikilisi, özde halkın kendi
kendine idare etmesi veya idare edecekleri kendi
seçmesi olarak bir anlamda aynı kaynakta
birleşmektedir. Türkiye devleti bir cumhuriyettir.
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk
devletidir. Çok güzel... Ancak bugün bu iki
kavramın anlamları ne derece uygulama aşamasına
geçirilmiştir? Gerçekten Türkiye'yi Türk halkı mı
yönetmektedir? Yoksa kavram kargaşası mı yaşanıyor?
Bu soruların üzerinde biraz duralım.
Anayasal olarak Türkiye devleti bir cumhuriyettir.
Halk, belirli aralıklarla yapılan seçimlerde vekil
tayin eder. Seçilen vekiller, Ankara'da bulunan
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, seçmeni olan Türk
halkını temsil eder. Bu da doğru. Ancak nasıl
temsil eder, orası tartışma konusu. Dilerseniz
burada temsil etmeyi biraz açalım.
Temsil etmek; hak ve görev bakımından veya birçok
kimse adına davranmak. Vekil ise; Birinin, işini
görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki
verdiği kimse olarak tarif edilmektedir. Böylece
milletvekili demek, milletin Ankara'daki
yönetim konusundaki tüm işlerini yürütmesi için
yetki verdiği kimsedir. Yetki veren millet, yetki
alan milletvekili olunca, şüphesiz ikisi arasında
ilişkiler olması doğaldır. Ancak bu ilişkilerin
karmaşık bir hal alması, hem millet için ve hem de
vekil için çok sıkıntılar ortaya çıkarmasına yol
açmaktadır. Sonuçta cumhuriyet ve demokrasi
kavramları anlamından ödünler vermektedir. Yani bir
bakıma cumhuriyet ve demokrasi anlayışı
değişmektedir.
Halk, vekiline vermiş olduğu emanetin devlet
olduğunu hiç bir zaman unutmamalıdır. Vekil de,
halktan aldığı bu emaneti hakkıyla korumalı ve en
iyi şekilde idare etmelidir. Yoksa, karşılıklı
olarak güvensizlik ortamı doğar. Sonuçta da,
sistemde sancılar başlar. Sancılı bir sistemin de,
sağlıklı işlemesi mümkün değildir.
Cumhuriyet ve demokrasinin sözkonusu olduğu
ortamlarda, millet ile vekili arasında sağlıklı
bilgi alış-verişi sağlanması icab eder. Vekillerin
seçildikten sonra, sık sık milletinin isteklerini
göz önüne alması gerekir. Millet, seçmiş olduğu
vekili ile her an istişare yapabilmelidir. Bunun
için de, vekillerin seçildikleri seçim bölgelerinde
çalışma yeri olarak "Halk İstişare Bürosu" açması ve
bu büroya en az ayda iki veya üç kez gelip, halkmı
dinlemesi gerekmektedir. Yoksa halkı ile kopuk,
sadece seçim döneminden seçim dönemine, milletine
çeşitli yalan vaadlerle kandırma yoluna
gidebilmektedir. Bu da, karşılıklı güvensizlik
ortamı oluşturmaktadır. Eğer seçim bölgelerinde,
Halk İstişare Büroları açılırsa, Ankara'daki Meclis
daha rahat çalışacak ve vekiller çalışma ortamı
içindeyken halk tarafından hiçbir zaman rahatsız
edilmeyecektir.
Cumhuriyet ve demokrasinin söz edildiği bir devlet,
her-şeyden önce bir hukuk devletidir. Hukukun
işlerliği ise, tüm toplum üzerine eşit olarak
sağlanmalıdır. Millet üzerine işlerliği olan hukuk,
eğer vekilleri üzerinde yaptırım gücü olmazsa güdük
kalır. Bu nedenle, hukukun üstünlüğü ve işlerliği
vekiller üzerinde de sağlanmalıdır. Bunun için,
milletvekillerinin sahip oldukları "Dokunulmazlık"
hakkı sınırsız olmamalıdır. Görevini kötüye
kullanan herhangi bir vekil, hukukun çizdiği çerçeve
içinde hemen yargılanabilmelidir. Bunun için de,
Adalet mekanizması, partilerüstü bir düzeyde
tutulmalıdır.
Millet, vekiline verdiği yetkiyi yanlış
anlamamalıdır. Millet, vekiline devletin yönetimi
için vekalet vermiştir. Yoksa kendisine iş bulmak
için değil. Gerçi ülkede iş imkanları yaratmak ve
işsizliği önlemek vekillerin görevi arasındadır amma
vekiller hiçbir zaman İş ve İşçi Bulma Kurumu
değildir. Malesef halkımız, seçtiği vekilini en çok
bu konularda rahatsız etmektedir. Hal böyle olunca,
Milletvekillerinin bir kısmı, iş takibi yapmaktan
meclise gelme imkanı bulamamaktadırlar. Böylece
vekillerin esas görevi olan devleti iyi idare etme
işlevi aksamaktadır.
Herşeyden önce, halkın idaresi olarak tanımlanan
demokrasi ve vekil tayin edilerek devletin idare
edilmesi demek olan cumhuriyet, bir ülkede kavram
olarak doğru algılanmalıdır. Haksız isteklerin
kabulü için, demokrasi ve cumhuriyet kavramlarının
arkasına sığınılmamalıdır. Sözün özü, keseri kendi
tarafına yontan bir anlayış olmamalı.
Millet olarak dürüst, çalışkan, seçim zamanında
devletin iyi idare edilmesini sağlayacak vekillerin
seçiminde isabetli karar veren bir kişiliğe sahip
olmalıyız. Seçtiğimiz vekiller de, dürüst, adil,
ülke kalkınması için isabetli politikalar üreten,
üstün kişiliklere sahip olan insanlar olmalıdır.
İşte o zaman cumhuriyet ve demokrasi tam işlerlik
kazanır.
Bir başka örnek ise, Doğu Anadolu Bölgesi
verilebilir. Bu bölgemizde, toplumsal düzenin
oldukça sert ve disiplin içinde olması, örf ve
adetlere sıkı sıkı bağlı kalınması gibi özellikler,
kuşkusuz ithal hukuk yasaları ile uyumsuz
kalınmasına neden olmuştur. Böylece, Cumhuriyetin
ilk yıllarından bu yana, kanun adamları ile karşı
karşıya gelen bölge halkının bir kısmı, çareyi dağa
çıkarak eşkiya olmak zorunda kalmıştır. Kuşkusuz bu
örnekler çoğaltılabilir. Çünkü her bir coğrafî
bölgemizin, doğal ve beşeri çevreleri farklıdır. Bu
sebeble, Türkiye genelinde, hukuk uygulaması ile
çevre arasında oldukça fazia uyumsuzluk
görülmektedir. Bu uyumsuzluk da, hukukçularımızı
yıllardır uğraştırmaktadır.
Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda, belki de kanun
yapacak kadar yeterli hukukçumuz yoktu. Ancak bugün
ülkemizde, değil yeterli derecede hukukçu olması,
hatta bu alanda enflasyon bile sözkonusudur.
Sanırız artık, Türk hukukçuları, kendi kanunlarını
yapacak düzeye gelmişlerdir.
Tarihteki büyük Türk devletleri, hep kendi sosyal
çevresine uyum sağlayan hukuk düzeni ile bölge ve
dünya hakimiyetlerini uzun süre ellerinde
tutmuşlardır. Lider Ülke, Büyük Ülke idealleri,
ancak sağlam bir toplum düzeni ile mümkün olur.
Sağlam bir toplum düzeni ise, halkı ve çevresiyle
barışık bir hukuk düzeni ve uygulaması ile
gerçekleşir.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|