Cumhuriyetle Beraber Sanayileşme
Dr. Yüksek Mühendis Soner Aksoy
Giriş
Cumhuriyetin 75 yıllık serüveni içersinde ülkemizdeki sanayileşme
hareketlerini dünyadaki gelişmelerden bağımsız
olarak düşünmek mümkün değildir. Esasen bu süreç
İçersinde dünyaya oldukça kapalı bir toplum olmamıza
rağmen, nereden nereye geldik sorusunun cevabı,
dünya ülkeleriyle yapılan doğru karşılaştırmalarla
ortaya çıkabilir. Toplum da son zamanlarda bu
kanıya ulaşmış, daha önceki yıllarda halkı kandıran
iktidarların yaptıkları gibi iç piyasa
mukayeselerini fazla Önemsemez olmuştur. Zira
sanayileşme, kalkınmayla alakalı önemli bir
mekanizma olup, direk kalkınmış ülkeler arasında
yer alabilmekle alakalıdır.
Kalkınmışlık, milletler arası arenada baülılarca tarifi yapılan bir
takım ekonomik göstergelerden oluşur. Başlangıçta
"genç ulusların" Baü'yı yakalamaları için salt
ekonomik alana İndirgeyerek algıladıkları
kalkınmışlık, kaba batılılaşma hayranlığına paralel
olarak günümüze kadar ayniyle devam etmiştir.
Halbuki batılılar, değişim ve gelişim süreci
içersinde oldukları için ekonomik kavramlara da yeni
anlamlar yüklemişler, kalkınma kavramını da çok daha
geniş boyutlara taşımışlardır.
Olayı milletler arasına taşıdığımızda ve gelişmiş
ülkelerle ekonomik değerlerimizi mukayese
ettiğimizde, 75 yıllık zaman dilimini,
kalkınabilmek ve temelinde yatan sanayileşmeyi
gerçekleştirmek için ,ister yalnız salt ekonomik
boyutuyla, isterseniz bugünkü topyekün yeni
kavramlarıyla ele alınız, hiçde iyi
kullanmadığımız, hatta bir mirasyedi üslubuyla
zamanımızı harcadığımız ortaya çıkar. Ama Sn.
Cumhurbaşkanımızın tüm siyasi yaşamında kullandığı
gibi sadece İç piyasa şartlarıyla halkı uyutan
yaklaşımını düşünürsek (bir ay kadar önce de aynı
paralelde söylediği gibi) 75 yılda ülkemiz altıya
katlanmıştır. Bu tür basit yaklaşımlarla başka
ülkelerin aynı süreçte altmışa veya altıyüze
katlanmış olmaları okadar önemli olmayabilir.
Bölüm 1 Kavramlar
1.1 Kalkınma Kavramı
Batılıların dünyanın geri kalanını "geri", az gelişmiş veya
kalkınamamış ülkeler olarak tanımladıklarını
biliyoruz. Hatta zamanla başta kendimiz olmak
üzere, o ülke insanları, kendilerini gerçekten
geri, azgelişmiş, yoksul vb. saymaya başlıyorlar.
Böylece Batılının tarifi yerleşiyor, kitaplara
giriyor veya evrenselleşiyor.
Kalkınmamış sayılanların, kalkınmış olduğu varsayılanlar tarafından
tanımlandığı bir dünyada, evrensel nitelik kazanan
bu kavram etrafında gerçekten tatmin edici bir
kalkınmayı yakalamak artık sıradan bir olay halinden
çıkmıştır. Kalkınmanın boyutları çok büyümüş,
ekonomik değerler itibarıyla çok parametreli
kompleks bir foksiyona dönüşürken, politik açıdan
günümüzde stratejik bir olay haline gelmiştir.
Kalkınma problemi, bilindiği gibi günümüzde sadece
ekonomik büyüme veya sanayileşmeden ibaret olmayıp,
milletler arası arenada rekabet edebilen itibarlı
bir yer edinmenin politikasını da içermektedir.
Bunun için toplumun gelir seviyesinin yükselmesi,
bireylerinin vasıflı eğitimin alması, güven
ortamında sağlıklı ve özgür bir toplumun
oluşturulması ve mutlaka tarih bilincini
yitirmeden, ileri medeniyet seviyelerine ulaşmaya
kilitlenmiş, demokratik ve sosyal bir hukuk
devletinin yapılanması da gerekmektedir.
Kalkınmanın kapsamı ve tarifi ne kadar değişirse
değişsin, ekonomik gücü artırmanın temel hareket
noktası, sanayileşmek olgusunu başarmakla
mümkündür. Bu bakımdan günümüzde sanayileşme,
kalkınmanın ve ekonomik büyümenin önemli bir
mekanizmasıdır. Sanayileşme olmadan tüm sektörleri
harekete geçirmek ve yeterli ekonomik gelişmeyi
sağlamak imkansızdır. Kalkınmışlığın yalnız
ekonomik açıdan ölçeği GSMH'nın böİüşümüyle ilgili
olup, dolar bazında somut bir değerdir. Kişi başına
düşen dolar miktarı önemli anlamlar içermektedir.
Mesela günümüzde gelişmiş olarak bilinen ve
kendilerine (G7) 1er olarak ifade eden başta ABD,
Japonya, Almanya, Kanada, İngiltere, Fransa, Rusya
'nın ortalama geliri kişi başına 20 bin doların
üzerindedir. Biz ise 75 yılda 5000 doları henüz
aşamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz.Yalnız petrol
veya petrol ürünleriyle belli bir ekonomik büyümeye
gelmiş, fakat asıl olan sanayileşmeyi
gerçekleştirememiş ülkelerin olduğunu da biliyoruz.
Bu tür bir imkana sahip olmayan ülkelerin
sanayileşmeyi tüm sektörlerle beraber
gerçekleştirmeleri ve böylece kalkınmayı
sağlamaları gerekmektedir. Kalkman ülkeler arasında
ve dünya piyasalarında sürekli rekabet sözkonusudur.
Kalkınmışlığın bir göstergeside rekabet gücüdür.
1997 yılı itibariyle ülkemiz 46 seçilmiş ülke
arasında uluslararası rekabet açısından 38.
Sıralarda yet almaktadır. Bu da başka bir üzücü
göstergedir.
1. 2. Sanayileşme Kavramı
Sanayileşmek, kalkınma kavramı içersinde en temel öğedir. Öncelikle
sânayi kavramını hatırlarsak; sanayi, ükede kaynağı
bulunan veya bulunmayan hammaddelerin işlenmiş hale
getirilmesi ve onları insanların istifadesi için
kullanılabilir mamuller şekline getirerek maddi
servetler kazanılmasını sağlayan ekonomik
faaliyetler olarak tarif edilebilir. Sanayileşmek
ise, çeşitli sanayi faaliyetlerinin egemen olduğu
bir ekonomiye sahip olmaktır. Şu halde sanayileşmek,
büyük boyutuyla ekonomik gelişmesini, çeşidi sanayi
sektörlerinin faaliyetlerine bağlı olarak
yapabilmektir. Günümüzde sanayi faaliyetleri
bilimsel ağırlığı olan faaliyetler haline
gelmiştir. Bilimin sanayi faaliyetleriyle beraber
kullanılması sonunda çeşitli teknolojiler
doğmuştur. Bugün sanayi faaliyetlerinin dışında da
pek çok teknolojik gelişmeler olmasına rağmen
teknolojinin asıl kaynağı sanayi faaliyetleridir. Bu
bakımdan teknolojinin de kısaca tarifini vermekte
fayda vardır.
1.3- Teknoloji Kavramı
Bilimin, pratik yaşam gereksinimlerinin karşılanmasına yada
insanın çevresini deneüeme, şekillendirme ve
değiştirme çabalarına yönelik uygulamalarının
tümüne teknoloji denir. Başka bir ifadeyle
teknoloji, tabiatta çoğunlukla ham halde bulunan
kaynakların, insan ihtiyaçlarını karşılayabilecek
bir duruma getirilmesi için kullanılan tekniklerin
bütünüdür. (Childe, V.G. 1956)
Tüm insan topluluklarının kendine has
geliştirdikleri teknolojilerinin olduğu yapılan
araştırma ve gözlemlerin sonunda anlaşılmıştır, ilk
teknolojik gelişmeler barınma, korunma ve avlanma
tekniklerinin geliştirilmesi ile olmuştur.
Kullanılan teknolojilerin sahip olduğu temel
prensipler genellikle aynıdır. Çünkü, uygulanan
tekniklerin temelinde insan İhtiyaçlarının
karşılanmadı için bir yol bulma ve arama içgüdüsü
vardır. İnsanın başlangıçtan beri edindiği ve
zamanla ortaya koyduğu bu teknikler, nesilden nesile
özellikle yazının icadı ile, kaybolma tehlikesi
büyük ölçüde korunmuş olarak günümüze kadar
gelmiştir. Ekonomik ve sosyal kalkınmayı amaç
edinmiş ülkeler tüm kaynaklarını belirli hedefler
ve amaçlar etrafında seferber ederler. Bu
seferberlikte verimlilik esastır. Bunun da çaresi en
gelişmiş teknolojilerin öncelikle
uygulanmasıdır.Yukarıda belirttiğimiz gibi her
toplumun kendine has teknolojileri olmalıdır ve
bunu da geliştirmelidir. Ancak günümüz bilgi
çağında bütün teknolojik gelişmeleri bizzat yapmak
mümkün olmayabilir, ileri ülkelerde bile bu mümkün
değildir. Fakat mümkün olanlarını mutlaka yaparak,
diğerlerini kolayca transfer edebilme imkanını
sağlamak gerekir. Toplumların kültürel, ekonomik ve
sosyal yapıları ulaşmış bulundukları teknolojik
seviye ile irtibatlıdır. Bütün ülkeler bu sebeble
yeni teknolojiler elde etmeye ve edindikleri
teknolojiyi de yaymaya çalışmaktadırlar. Teknoloji
çağımızın karakteri ve kilit meselesi haline gelmiş
bulunmaktadır. Teknolojik gelişme herşeyden önce bir
kalkınma hadisesidir. Daha çok ve daha kaliteli mal
ve hizmet üretimidir. Bütün dünya ülkeleri daha az
kaynak kullanarak daha kaliteli ve daha çok
miktarda üretim yapabilmek için bilgi birikimlerini
arttırmak ve teknolojilerini geliştirmek yoluna
gitmektedirler.
Teknoloji, Yunanca "tekhne" (sanat, zanaat) ve
"logos" (söz, sözcük) kelimelerinden oluşturulan bir
terimdir. Eski Yunanda "sanatlar üzerine konuşma "
anlamına geliyordu. Zaman içinde anlamı değişerek
bilimsel araştırmalardan elde edilen somut ve
yararlı sonuçların ve bunlara ait araç, yöntem ve
süreçlerin bütününü ifade eden bir anlam kazanmışür.
Teknikte, temel olarak alet yapımı ve alet
kullanarak-sonuç alma yöntemleri anlamına gelir.
Alet yapma yeteneği insan oğlunu öteki canlılardan
ayıran temel niteliktir. Bu özelliği nedeniyle insan
varolduğundan beri teknoloji üreten bir varlıktır ve
teknolojinin tarihi insanlığın tüm evrimini içerir.
Kısaca bu teknikler veya teknoloji insan türünün
zamanla kazandığı bilgi birikimlerini kendi menfaati
İçin iyi şekilde kullanmasıdır. Ve tarihteki çıkışı
ve gelişimi içersinde de teknoloji yukarıda da
belirtildiği gibi öz menfaati olan barınma, avlanma
ve korunma için uygulanmıştır. Bugün için bu temel
menfaatler değişmemiştir, yine insanlar bilim ve
teknolojinin sonuçlarını ülke insanlarının daha iyi
barınma, daha iyi beslenme ve daha emin korunma
sistemleri için kullanmaktadırlar. Bu bakımdan
ülkelerin kendilerine özgü teknoloji üretmeleri
zorunludur. Buna göre sanayi kurma, sanayileşme,
bilim ve teknoloji ile iç içe olan bir faaliyettir.
Buradan anlaşılıyor ki sanayileşmek ancak iki temel
unsurun varlığıyla mümkündür. Bunlardan biri
hammaddeler, diğeri de İnsandır. Aslında hammadde
kaynağını da kullanacak ve değerlendirecek olan
insan olduğu için asıl kaynak sadece İnsandır. Bu
bakımdam temel ve öncelikli hedef, günümüzde ileri
endüstri için gelişmiş vasıflı insan kaynağına
ihtiyaç olduğunu bilmektir. Bu bilgi, sanayileşmeyi
hedef alan ülkelerin alfabesidir. Buradan yola
çıkıldığında üçüncü bir boyuta daha ihtiyaç vardır
ki o da bilim politikasıdır. Yani genel olarak
ileri bir eğitimi hedef alan, hammadde ve İnsan
potansiyelini kullanabilen finans ve zaman
boyutlarını devreye sokabilen bir politika.
1. 4. Bilim Politikası Kavramı
Dünyanın içinde bulunduğu gelişmeler göstermektedir ki, ileri
refah toplumu olmak, gelişen bilim ve teknolojinin
nimetlerinden yararlanmak, bilgi çağını
yakalayabilmek, o kadar kolay ve kendiliğinden olan
bir olgu değildir. Bunun takip edilecek uzun,
sabırlı, doğru,azimli ve ciddi bir yolu mevcuttur.
Bu yol ülkelerin halkı ile beraber uyguladıklan
ekonomik ve sosyal politikaların üzerinde ve
toplumla ( consensus ) ittifak ( ve belli bir şuur
) halinde tatbik edilmesi gere ken bir politikadır.
Bir İleri siyasettir. Hatta bu siyaseti batılılar
demokratik bir toplum olmalarına rağmen,
kal-kınabilmek İçin bir ideoloji gibi uygulamışlar
veya uymuşlardır. Bu bakımdan önemli olan bilim
politikasından da bahsetmekte yarar vardır.
Çağımızın gelişen bilim ve teknolojisi, hırsla çalışan ve
milletlerin önünde koşturan, gelişmiş tabir edilen
15-20 ülkenin adeta tekeline girmiş durumdadır. Bu
ülkeler sömürü kaynaklarıyla beraber, çok yoğun,
gerçekten zahmetli, fedakarane araştırma ve
geliştirme çalışmalarının sonunda elde ettikleri bu
bilgi ve buluşları, kazandıkları becerileri ve
tecrübeleri tam bir kültür mirası olarak korumakta
ve saklamaktadırlar. Bilim ve teknolojinin Önemini
anlayan ülkeler bu başta koşan devletlerin arasına
dahil olmak için (her türlü çareye başvuran) kısa ve
uzun vadeli, rijit ve elastik yönleri olan
politikalar uygulayarak sonuç almaya
çalışmaktadırlar. Bu çok önemli olan hedef, yine
çok titiz ve özenle hazırlanmış, çok ciddi bir
şekilde uygulanabilirliği olan ekonomik ve sosyal
yönleri de içeren bir politika (kalkınma,
sanayileşme) izlenmeden elde edilmesi mümkün olan
bir busııs değildir. İşte günümüzde gelişmiş
ülkeler veya gelişme yolanda olan ülkeler çok ciddi
bilim politikalarına sahip ve uygulayan ülkelerdir
Bilim ve teknolojiyi hedeflemeyen, belli bir termin
(dönem) içersinde ona sahip olmayı planlamayan ve
bu konuda olumlu ve ciddi bir politika benimsemeydi
ülkelerde, gelişmemiş veya gelişemeyecek olan
ülkelerdir.
Tabi yatırıma ve araştırmalara ayrılan kaynaklar kadar, yatırımda
ve araştırmalarda amaçlanan hedefin belirlenmesi de
çok önemlidir. Kısaca bilim ve teknoloji
politikalarını, ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasi
ihtiyaçlarını sürekli ve tutarlı bir şekilde
karşılayacak, geliştirecek ve ülkeyi geleceğe
hazırlayacak uygun tedbirleri alarak ve bunun için
gerekli sanayileşmeyi sağlayarak bilim ve
teknolojik çalışmaların ve yatırımların yönetimi ve
yönlendirilmesi olarak tarif edilebiliriz.
1. 5. Neden Bilim Politikası ?
Bilindiği gibi dünyadaki hızlı gelişmeler,
sanayileşmeye paralel, ülkeleri araştırmaya (Ar-Ge),
verimliliği arttırmaya, yeni yatırım sahaları
açmaya ve çalışma yöntemlerini geliştirmek için mali
kaynaklarını planlı kullanmaya zorlamaktadırlar.
İşte burada kullanılacak metodlar, Öncelikler ve
mali kaynakların yönetimi her ülke için kendi
şartlarına göre özel politikalar gerektirir,
ihtiyaçların sınırsız oluşu, özellikle zaman, insan,
hammadde ve finans kaynaklarının bir politika
dahilinde kullanılmasını gerektiriyor. Bu
politikanın hertürlü kaynak İsrafını Önlemesi, özgün
ve süreklilik İçermesi gerekir
Yatırımlar ve araştımıalar pahalı, riskli ve uzun vadelidir.
Hükümeti erin bu riskin niteliğini, kapsamını iyice
hesap etmesi ve belirli kültürel, sosyal ve askeri
hedeflere ulaşmak için bilinçli bir sorumluluk
yüklenmesi gerekir.
Gelişmiş ülkelerin esas amacı; savunmalarım
sağlamak, dünyada politik etkinliklerini ve toplum
refahını arttırmak için sanayi üretimini
etkileyerek yönlendirecek şekilde bilimsel ve
teknolojik araştırmalara müdahale etmektir. Bunun
için çizdiği ekonomik ve sosyal hedeflere uygun
sanayi faaliyetlerini ve buna bağlı araştırmaları
destekleyip diğerlerini desteklemeyerek gerek
üniversite ve gerekse özel teşebbüsdeki çalışmaları
yönlendirmektedirler.
Gelişmiş devletlerde ve özellikle ABD'de savunma, uzay, enerji,
eğitim ve sağlık alanlarındaki yatırım ve
araştırmalara devlet müdahalesi (veya desteği) açık
olarak görülmektedir. Bu müdahale bilim
politikasının bir sonucudur. Devletin araştırmaya
tahsis edeceği kaynak miktarı kuşkusuz mali
imkanlara bağlıdır. Araştırmaya ayrılacak kaynak,
endüstriyel verimi artıracağı için ilerde kendisine
fazlasıyla geri dönecektir. Dolayısıyla devlet
araştırma harcamalarını tesbit ederken ülkenin bugün
yönetilmesi ile geleceğinin hazırlanması arasında
hassas bir dengeyi kurmak zorundadır.
Bölüm 2
Sanayinin Yapısı, Yatırımların Özendirilmesi
Yukarıda hatırlatmaya çalıştığımız genel tarif ve kavramlar,
inceleme konumuz olan sanayileşme olgusunu daha iyi
kavramak ve yapılanları analiz ederken kriter
olarak kullanmak içindir.
2. 1. Cumhuriyetten Önceki Sanayimiz
Sanıyorum ki konuyu ikinci Viyana kuşatmasının
yapıldığı yıllardan itibaren ele almak gerekir. Zira
Viyana kuşatması dünyada yeni teknolojik
gelişmelerin kıvılcımları çakarken ve önemli
hadiseler olurken, Osmanlı toplumunun yerinde
saydığının ilk ve önemli .emaresini taşıyordu.
İkinci Viyana kuşatması (1683) sırasında Avrupa
bilimde Newton düzeyine çıkmış, bir takım önemli
teknik buluşlarla bugünkü manada sanayi
faaliyetlerine başlamış, hatta deniz aşın ülkelerle
ticaret ve sömürge kurma faaliyetleriyle
zenginleşmeye yüz tutmuştur. Viyana'yi almak
isterken Osmanlı imparatorluğu 1699 Karlofça
anlaşmasıyla epeyce arazi kaybına razı olmak
zorunda kalmıştır. Bu tarih adeta Avrupa'nın
üstünlüğünün resmi başlangıcıdır. Tarihçilerin bu
tesbitine. ticari yolların değişmesine neden olan
buharlı gemilerin, yani sanayi devriminin, devreye
ginne-sini ilave etmek gerekir. Bu yönde kökten
gelişmeyi ilk gerçekleştiren millet, Büyük Petro'nun
önderliğinde Rusya'da oldu. Rusya batılılaşmaya
karar verdi. Bizde de bundan hemen sonra batılılaşma
ve batıyı örnek alma hareket ve akımları başlar. Bu
başlama daha ziyade
III.
Ahmet'in (1703-1730) ve Sadrazamı Damat ibrahim
Paşanın zamanında, Lale Devrinde kendini gösterir,
Tabi en önemli olay geçde olsa Gutenberg baskı
usulünün getirilmesi ve faaliyete geçmesidir. Batı
tipi sanayiler hemen ardından gelmeye başlamış
sayılabilir. (1703) de istanbul'da bir yünlü kumaş
dokuma tesisi, (1726) yılında Yalova'da ilk kağıt
fabrikası kurulmuştur.
18.yy'ın ortasından itibaren sanayiye tatbik edilen buhar ve içten
yanmalı makinalar, Avrupa'nın dev adımlarla
ilerlemesine neden oldu. Avrupa'ya ayak uydurmaya
çalışmak o zaman artık tam anlamıyla bir zaruret
haline gelmişti. Önce ingiltere'de IS.yy'ın
sonlarına doğru iplik eğirme makinalarında önemli
gelişmeler oldu. Bir iğ yerine birden fazla iğ
beraber çalışır hale getirildi. Dokuma tezgahlarında
da otomatikleşmeye doğru gelişmeler
gerçekleştirildi. Aynı zamanda bu makinalar el ve
ayakla çalıştırılacak yerde su ve buhar gücü İle
çalıştırılmaya başlandı. Böylece küçük ev
işletmeleri, yerini fabrikalara terkediyordu. Yani
endüstri devrimi 18.yy sonlarında İngiltere'de
gerçekleşiyordu. Bu dönemi anlatan Arnold Toynbee,
gelişmeleri devrim olarak nitelemiştir. "Sanayi
devrimi" tabiri de böylece ortaya atılmış ve daha
sonra günlük dile girmiş ve anlamı genişlemiştir.
Burada parantez açarak Sanayi Devrİml'nin hedeflerini ve Batı'ya
getirdiklerini kısaca Özetlemekte fayda vardır.
Sanayi devrimi sosyo-ekonomik ve kültürel boyutlar
taşıması yanında esas olarak teknolojiye getirdiği
değişikliklerle öne çıkmaktadır. Genel olarak
ittifak edilen hususlar şunlardır.
A. Yeni temel maddelerin öne çıkması, Özellikle
demir, çelik, kömür, petrol. B. Yeni enerji
kaynakları ve bunları kullanabilen mekanik
makinaların ortaya çıkması. C. İplik eğirme makinası,
buhar gücüyle çalışan dokuma tezgahlan ve benzer
makinaların devreye girmesi. D. Fabrika sisteminin,
iş İdaresinin ve yeni İşletme tekniklerinin devreye
girmesi. E. Ulaşım ve iletişim araçlarının buhar ve
petrol gücünü kullanan uçak, gemi ve otomobil gibi
vasıtalarla yapılmaya başlaması, telgraf ve radyo
gibi yeni icatların devreye girmesi. F.
Bilimin sanayiye uygulanma alanları hergün gelişti ve bunların
sonunda; ekonomik değişiklikler, servet dağılımı,
işçi sınıfı ve gücü, toprak mülkiyetinden sanayi
sermayesine kaymalar, kırsal alan nüfusunun azalarak
kentlere akın ve şehirleşme olgusu ve bunlara bağlı
yenileşen kültür yapısı devrim niteliğinde olayların
yaşanmasına neden oldu.
Tekrar Osmanlı'ya dönersek bu gelişmelere ayak uyduramadığını
görüyoruz. Kağıt teknolojisini Avrupa, İslam
dünyasından öğrenmiş ve uzunca bir süre de kağıdı
ithal etmiştir. Fakat 18.yy sonlarında artık islam
dünyası kağıt imalinde Avrupa ile rekabat edememe
durumuna gelmişti. 1805 yılında istanbul Beykoz'da
Avrupa biçimi bir kağıt fabrikası kurulması
münasebetiyle yapılan etütde gelişen teknoloji
sayesinde artık İslam dünyasında kağıt İmalatının
tamamen durmuş olduğu belirtiliyordu. Böylece
rekabeti ve üstün teknolojisi karşısında islam
dünyası kağıt dokuma ve kumaş sanayinde ciddi
sarsıntılar geçirdi.
IH.Selim (1789-1807) zamanında istanbul'da Beykoz'da bir kumaş
fabrikası kuruldu. 1804'de büyük bir yünlü kumaş ve
dokuma fabrikası Bogazİçİnde ,bir kağıt fabrikası,
Hünkar İskelesi mevkiinde kuruldu.
II.Mahmut
zamanında 1827'de Eyüp'de bir iplik fabrikası,
1830'lafın ilk yıllarında Beykoz'da modem bir
tabakhane ve bir ayakkabı fabrikası kuruldu. 1836
yıllarında Balkan dağlarının güneyinde Islimiye'de
bir yün iplik ve kumaş fabrikası kuruldu. Tophane
civarında bir tomruk biçki tesisi, bakır hattahanesİ
çalışmaya açıldı. 1830'ların sonlarında
Tophane'deki top döküm tesisi ve tüfekhane revize
edilerek buhar gücü ile çalışır hale getirildi.
1841'den Kırım Savaşı'na kadar geçen oniki yıllık devrede sınai
yatırımlar ümit verecek şekilde gelişme
göstenniştir. Bunların arasında Zeytinburnu demir
izabe ve entegre tesisi yanıbaşında bîr teknikokul
onun yanında bir iplik fabrikası , bir kumaş
fabrikası ve bir basmahane mevcut idi. Ayrıca
bunların yanında birde Haliç'te tersane yapılmıştı.
Hereke'deki İpek iplik ve dokuma fabrikası bu sırada
kunıldu. Bu ve benzer bütün yeni tesislerin kuruluş
ve bakımı hatta kısmen de çalıştırılması
teknolojiyi veren Avrupalı yardımcı personel
sayesinde olabiliyordu. Osmanlı devleti için en
Önemli sorun batı ile rekabet sorunuydu. Çünkü batı
tesislerini sürekli geliştirmekte ve
modernleştirmekteydi. Bu durumda modası geçmiş
tesislerle rekabet etmek mümkün değildi.
Sanayileşme ve batılılaşma gayretlerinin can alıcı
noktası ister istemez gelip bu noktaya
dayanıyordu.Bu noktada batılılar çok sağlam bilimsel
temellerle beslenen ve gelişmeye açık bir sanayi
toplumu haline gelirken, Osmanlılar bu durumdan gün
geçtikçe uzaklaşıyordu. Buna rağmen gayretler devam
ediyor, ancak bilimle takviyede gecikiliyordu.
Feshanedeki defterdar fabrikası, basmahane adıyla
tanınan Bakırköy bez fabrikası ve Hereke ipekli ve
yünlü dokuma kumaş tesisleri çeşitli güçlüklere
rağmen ayakta tutulmaya çalışılıyordu, Bunlar o
günkü ekonomiye Önemli katkılarda bulundukları gibi
Cumhuriyetin başlarında Osmanlı'lardan aktarılan
önemli kuruluşlar olarak çalışmalarına devam
ettirilmiştir. Burada vurgulanması gereken bir
önemli konu baüda sanayici ve iş adamı tipi
oluşurken, yatırımcı iş adamı yerine tüccarların
ağırlık kazandığı Osmanlı toplumunda işlerin devlet
tarafından ele alınması ve devamlı devletçi bir
politikanın uygulanmasıdır. Ülkemizde devletçiliğin
adeta temeli atılıyordu. Yeni pazarların batıya
kayması yeni ekonomik ve siyasi entegrasyonların
Osmanlı'nın dışında ve etrafında oluşmasına neden
olmuştur. Bu duruma ayak uydurmada zorluk çeken
Osmanlı genede 1773 de Denizcilik Mühendisliği
askeri okulunu açtı. Az sonra 1789 ve 1795
yıllarında kara kuvvetlerine ilişkin olarak mühendis
mektebi açtı. Bunlar bu günkü İTÜ'yü oluşturmuştur.
Buna benzer okulların açılmasına devam edilmiştir.
1838 de açılan tıp okulu da önemli bir kuruluş
olarak günümüze gelmiştir. Bu okullar teknik
özelliği yanında batılılaşma akımlarına da öncülük
etmişlerdir.
2.2. Cumhuriyet'ten Sonra Sanayimiz
Cumhuriyet dönemi; insan gücü yönünden son derece zayıf, pek çok
ekonomik kaynak ve topraklarını kaybetmiş, Bilim ve
Teknolojik birikimlerini yitirmiş veya yetersiz,
üretim için gerekli sanayisini kurama-mış,ilkel
tarım işletme usullerinin dışına çıkacak bilgiden
mahrum, dünya pazarlarını kaybetmiş ve en önemliside
(Çanakkale'de 200 bin medrese, üniversite mezunu
şehit olmuştur.) bilimsel kadrodan mahrum bir
şekilde başlamıştır. Bunlara ilave olarak Lozan
antlaşmasının getirdiği mali yükümlülükler
(Osmanlı'nın dış borçlarının % 60'nı ödemeye razı
olmak), 1916 yılı gümrük tarifelerinin beş yıl
süreyle yeniden uygulanma mecburiyeti Cumhuriyetin
ilk yıllarında önemli bir darbe olmuş, yerli sanayi
korunamamıştır. Buna rağmen önemli hamleler
yapılmıştır. Bunların kısa özet rakamsal ifadelerine
geçmeden yeni dönemi de altı önemli bölüm içinde
özetlemek mümkündür. Şöyle ki;
1- Toparlanma Dönemi
1923-30 arası yedi yıllık dönem. Siyasi ve ekonomik
yönden çeki düzen vermeye çalışılan ilk yapılanma
yılları. 1923 izmir İktisat Kongresi, özel sektöre
önem verileceği ve sanayinin teşvik edileceği
istikametinde kararlar alınarak dağılmıştır ve
kısmen de ugulan-mıştır. 1927 de ilk defa çıkartılan
"Teşvik-i Sanayi Kanunu" özel sektör yatırımlarına
geniş bağışıklıklar ve ayrıcalıklar getiriyor, aşar
vergisi kaldırılarak tarımın pazara açılması
özendiriliyordu. Ayrıca bazı önemli yatırımlar
yapılmıştır. 26 Kasım 1926 da Alpullu Şeker
fabrikası işletmeye açılmıştır. 17 Aralık 1926 da
Alpul lu'dan önce temeli atılan ilk özel şeker
fabrikası olan Uşak Şeker Fabrikası işletmeye
açılmıştır. Daha sonra bu kuruluş
devletleştirilecektir. Bu dönemde uçak sanayisinde
ilk adımlar dünyaya paralel olarak atılmaya
başlamıştır. 1925'de Kayseri'de Teyyare yapımı
gerçekleştirilmiş, ilk "PZI" "Gotha-Hawk", "Hook"
ve "Miles Magister" tipi küçük eğitim ve askeri
uçakların üretimine başlandığını, 1926'da
Eskişehir'de teyyare bakım ve tamir fabrikasının
açıldığını biliyoruz. Çok enterasandır ki bu dönem
tamamen serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı
fevkalade başarılı bir dönemdir. Enflasyonu kontrol
altında tutmak için sıkı para ve maliye
politikaları uygulanmıştır. Özel kesimin kaynak
ihtiyacı için iki önemli banka bu dönemde
kurulmuştur.
2- Merkezi Yönetim Dönemi
1930-40. Bu dönemde siyasi ve ekonomik tercihler yön değiştirmiş
farklı yönde belirmeye başlamıştır. Tek parti
dönemi fiilen başlamış ve ekonomik tercih olarak ta
merkezden taksim ve içe dönük ekonomi düşünülmüştür.
Cumhuriyet döneminin ilk Kamu İktisadi Teşebbüsü
(KİT) 1933 tarihinde Sümerbank ( 2262 sayılı kanunla
) kurulmuştur. Uşak şeker fabrikası buraya
devredilmiştir. Ardından, 1933'de Eskişehir Şeker
Fabrikası İş Bankası ve Ziraat Bankasının
ortaklığıyla, 1934'de Turhal kurularak devam
etmiştir. Sonunda KİT' niteliğinde 1988'de Türkiye
Şeker Fabrikalarının adedi 22'ye ulaşmıştır.
İş Bankası'na verilen imtiyazlı bir yasa ile 1934 de
Şişe ve Cam sanayi kuruldu. Böylece uzun yıllar özel
sektör bu alana yatırım yapamamıştır. 1935 de
İstanbul Paşabahçe cam sanayi kuruldu. 1934'de
İzmit Kağıt Fabrikası ve 1937 de kurulan Karabük
Demir Çelik tesisi gibi önemlli kuruluşları da bu
döneme ilave edilen KİT'lerdir. Diğer bir önemli
husus 1935 yılında İstanbul Yeşilköy'de rahmetli
Nuri Demirağ'm kurduğu, Türkiyenin ilk özel uçak
fabrikasında, 1938 yılında "NU. D. 26" tipi özgün
eğitim uçakları imal edildiğini ve 194l'de THK
vasıtasıyla Etimesgut Uçak Fabrikasında üretimlerin
yapıldığıdır.
|