Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Cumhuriyet'ten Günümüze Türkiye'de iktisadi Büyüme 

Araştırma Görevlisi Ayşe Günay 

"Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla ilgili olan en önemli faktör o milletin iktisadiyatıdır... Tarihin ve tecrübenin belirlendiği bir gerçek bizim milli hayatımızda ve milli tarhimizde de tamamıyla görülmektedir. Gerçekten Türk tarihi incelenirse yükseliş, çöküş  nedenlerinin iktisat sorunlarından başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır... Yeni Türkiye'mizi layık  olduğu uygarlık seviyesine  ulaştırabilmek için iktisadımıza birinci derecede ve en  çok önem vermek zorundayız.  Zamanımız, tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir." 

I. Giriş 

Mustafa Kemal ATATÜRK 

Hem iktisat politikası, hem de maliye politikasının amaçlarından birisi, "ekonomik büyüme ve kalkınmayı gerçekleştirmek" ama-cıdır. Ekonomik büyüme ve kalkınmayı ger­çekleştiren bir ülke, dünya üzerinde gelişmiş ekonomiye sahip bir ülke olarak anılır. Bu ne­denle ekonomik büyüme ve kalkınmayı ger­çekleştirmek ya da bu amaca ulaşıldıysa; bunu kabul edilebilir bir hızla devam ettirebilmek gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için olduk­ça önem taşıyan bir husustur 

Ekonomik büyüme, ülkede toplam de tanımlanabilir Bir ülkede ı nüfus artış oranından daha fazla oranda büyü­mesi, kişi başına düşen gelir düzeyini arttınr. Kişi başına düşen gelirin artması da, fertlerin hayat standartlarını ve tasarruf etme olanakla­rını arttırır. Böylece artan tasarruflann yatırım­lara kanalize edilmesiyle, sermaye birikimi yükselir ve sonuçta da ülkenin refah seviyesi artmış olur. 

Ekonomik kalkınma ise, sadece üreti­min ve fert başına gelirin arttırılmasından iba­ret olmayıp, ekonomik ve sosyo-kültürel yapı­nın da değiştirilmesi, yenileştirilmesi anlamına gelmektedir.® Kalkınma ekonomik yönlerinin yanında sosyal, siyasal ve politik boyutlara sa­hiptir. Nitekim, farklı gelişmişlik seviyelerine sahip olan ülkeler için, bu amaçlara ulaşılabil­mesi de farklı olmaktadır. Genellikle gelişmiş ülkeler için amaç, istikrarlı bir büyüme hızına sahip olmak ve bu hızı korumak iken, geliş­mekte olan ülkeler için amaç, ekonomik kal­kınmayı sağlamak için kalkınma hamlelerine girişmek ve devam ettirmektir. Çünkü az geliş­miş ve gelişmekte olan ülkelerde refah artışını sağlamak için, sadece ekonomik büyüme ye­terli olmayıp, ekonomik kalkınmaya da ihtiyaç vardır. 

Dünya üzerindeki ülkelerin farklı doğal kaynaklara sahip olması, ekonomik yapılarının birbirine benzememesi, sosyal, kültürel ve si­yasi kurumlar arasında büyük ayrılıklar olması sebebiyle ülkeler; gelişmiş, azgelişmiş veya ge­lişmekte olan ülke şeklinde sınıflandırılmakta­dır. Türkiye de, dünyamız üzerinde yer alan ve gelişmekte olan ülkeler olarak adlandmlan ül­kelerden birisidir.

Bu çalışmada, Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından itibaren bugüne kadar geçen 75 yıllık süre içersinde Türkiye ekonomisinin ge­lişimi kısaca aktarılmaya çalışılacaktır. 

II. Cumhuriyet Döneminde Türkiye Ekonomisi ve İktisadi Büyüme 

29 Ekim 1923, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş tarihi ve aynı zamanda Türk ekonomik bağımsızlık savaşının da Büyük Atatürk tara­fından başlatıldığı bir tarihtir. Gerçekten de Türkiye'nin ekonomik savaşı, Cumhuriyetin kuruluşu gibi çok güç şartlar akında başlamış­tır. Başka ülkelerde Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında sona erdiği halde, Türkiye'nin ölüm ka­lım savaşı 1922 yılının sonlarına kadar devam etmiştir. Bu uzun ve yıkıcı sürede ise, ülke baş­tan sona harap olmuş, Osmanlı împaratorlu-ğu'ndan kalan tek tük ekonomik kalıntılar da tüketilmiş, halk yorgun ve hemen hemen her şeyini kaybetmiş bir duruma düşmüştür. İşte, Türkiye Ekonomisi, Cumhuriyet ile birlikte, ekonomik kalkınma savaşına bu şartlar* içinde girmiş ve yeni Türkiye'nin çağdaş, gelişmiş ulusların ekonomik düzeylerine ulaşma ham­leleri, Osmanlı İmparatorluğunun yıkıntılan üzerinde, diğer ülkelerle ölçülemeyecek kadar güç şartlar altında başlamış ve devam etmiştir. 

1923 yılından buyana Türkiye eko­nomisinde önemli yapısal değişiklikler yaşan­mış ve ülke ekonomisi ve bununla birlikte sos­yal yaşam standartları da hızlı bir şekilde yük­selmiştir. Bir ülkede gelişmeyi gösteren en önemli göstergelerden birisi, gayri safi milli ha­sılanın artış oranıdır. Bu nedenle öncelikle, Türkiye'deki gayri safi milli hasılanın (GSMH) gelişiminin incelenmesi yararlı olacaktır. 

A- Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH) Gelişimi

Gayri safi milli hasıla (GSMH), bir eko­nomide belli bir dönemde (genellikle bir yılda) Türkiye'de GSMH, yapılan bir hesaba göre Cumhuriyetin ilamndan sonraki 50 yılda (1925-1975) 12, nüfus miktan 3, kişi başına GSMH 4 kat artmıştır. Türkiye'de GSMH'nın ar­tışı arzu edilen seviyelerde olmuştur. Cumhuri­yetin ilk yıllarında ise GSMH yavaş artmıştır. 1935-1945 döneminde II. Dünya Savaşı'nın et­kisiyle gelişim durmuş, savaş sonrasında büyü­me hızlanmıştır. Genel bir değerlendirme yap­mak gerekirse, cari ve sabit fiyatlarla GSMH, 1923'ten 1940 yılına kadar, 1945-1953 döne­minde ve planlı dönemlerde önemli ölçülerde artmıştır. Fakat Cumhuriyetten günümüze ka­dar geçen sürede Türkiye'de GSMH istikrarlı bir gelişim gösterememiştir. Bunda, Türkiye ekonomisindeki dalgalanmalar, iç ve dış eko­nomik, politik gelişmelere aşırı bağımlılık önemli bir rol oynamıştır. 

1923-1940 yıllan arası GSMH'nın en çok arttığı yıllardır. 1950-1960 yıllarında da aynı seyir takip etmek­tedir. 1950 yılına kadar, elverişsiz hava koşul­lan, sulu tarımın yapılamaması, gübre kullanı­mının çok düşük olması ve tarım mücadele ilaçlarının kullanılmaması gibi nedenlerden dolayı, tarım sektöründe büyük dalgalanmalar olmuştur. GSMH içinde tarım sektörünün payı düşerken, sanayi sektörünün payı artmaktadır. 1950 yılından sonra, hizmetler sektörü de, da­ha dengeli bir artış göstermektedir.

1991 yılındaki GSMH rakamı (Alıcı Fiy.) 634.392.841 milyon TL. iken, bu rakam 1992'de 1.103.604.909 milyon TL., 1993'de 1.997.322.597 milyon TL., 1994'de 3-887. 902.917 milyon TL., 1995'de 7.854.887.167 mil­yon TL. ve 1996'da ise 14.978.067.283 milyon TL. olarak gerçekleşmiştir. 

B- Kişi Başına Gayri Safi Milli Hasılanın Gelişimi 

Kişi başına düşen gayri safı milli hasıla, bir yıl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam değerlerini ifade eden GSMH' dan bi­rey başına düşen ortalama paydır. Gayri safi milli hasıla rakamlarının ülke nüfusuna bölün­mesiyle elde edilir/7' Kişi başına düşen GSMH'daki gelişme, ülke ekonomisinin zaman içersindeki gelişimini ve yıllar itibariyle ferdin refah düzeyindeki değişmeleri yansıtır. 

Kişi başına düşen gelirin yüksek olması, mutlaka o toplumun ekonomik ve sosyal yön­den daha gelişmiş olduğunu göstermez. Çün­kü uluslararası karşılaştırmalarda, kişi başına düşen gelir kadar, o toplumda okunan gazete ve kitap sayısı, eğitim seviyesi, kişi başına dü­şen dayanıklı tüketim malları, araştırma geliş­tirme ve sosyal güvenlik harcamaları, çocuk ölürfni, şehirleşme ve okullaşma oranları, işgü­cünün sektörel dağılımı, günlük kişi başına protein kullanımı, elektrik tüketimi ile gelir da­ğılımı gibi daha birçok ekonomik ve toplumsal göstergeler de esas alınır. 

kişi başına düşen gayri safi milli hasıla en çok 1923-1930 yılları arasında artış göstermiştir. Bunu 1950-1960 arası dönem takip etmektedir. 1939 yılın­da I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte kişi başına gayri safi milli hasılada düşme yaşan­mıştır. Fakat, savaştan sonra tekrar yükselme olmuştur. 1980'den sonra ise daha yavaş bir gelişim söz konusudur. 1923 yılında 916.000 TL. olan kişi başına gayri safı milli hasıla, 1990 yılında 6.036.000 TL.' ye yükselmiştir. 

1991 yılında kişi başına düşen GSMH 11.070.462 TL. olarak gerçekleşmiş, bu rakam 1996'da 238.896.076 TL.'ya yükselmiştir. Kişi başına GSMH 1997 yılı için 455.791.904 TL. olarak tahmin edilmektedir. 1998 yılı için ise, OECD tarafından GSYİH için hesaplanan Sa­tmalına Gücü Paritesi kullanılarak 757.552.329 TL. elde edilmiştir. 

Türkiye'de aktif nüfusun ortalama %47'si tanm sektöründe çalışmaktadır. Bu sek­törde yaratılan katma değer, son 20 yılda reel olarak %32 oranında artmış, çalışan nüfus ise %90 oranında büyümüştür. Bunun anlamı şu­dur. Türkiye'de tarım kesiminde çalışan nüfus, giderek reel bazda kişi başına daha az katma değer yaratmakta ve dolayısıyla daha az reel gelir elde edilmektedir. Tarımda kişi başına ya­ratılan katma değer, Türkiye'de kişi başına (ça­lışan başına) yaratılan katma değere oranlandı­ğında 1970'lerde 0.54 olan oran, 1990'larda 0.34 olarak bulunmuştur. Bir dönemde Türki­ye'de ortalama kişi başına düşen GSMH 1995 yılı için 2685 dolar iken, tarım kesimi için bu kıı gelir 900 dolar civarındadır. 

C- Ekonomik Büyüme Hızı ve Sektörel Gelişmeler 

Bir ekonomide büyüme hızı, ülkenin GSMH'sı kadar önemlidir. Bu hız, gelirin cari fiyatlarla artışı olarak ifade edilebileceği gibi, sabit fiyatlarla artış oranı olarak da belirlenebi­lir. Genelde ekonomi teorisinde büyüme hızı, sabit fiyatlarla GSMH'daki yıllık artıştır. Diğer bir deyişle, reel milli gelirde bir önceki yıla oranla gerçekleşen artış hızıdır Bunda, bu dönemde uygulamaya konulan I. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nm önem­li etkisi olmuştur. II. Dünya Savaşı (1939-1945), tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi Tür­kiye Ekonomisi üzerinde de olumsuz etkiler yaratmıştır. îsmet inönü'nün Başbakanlık yap­tığı 1939-1949 döneminde, II. Beş Yıllık Kal­kınma Planı uygulamaya konulamamış, dıger umsuz faktörlerin de etkisiyle milli gelir azal­mıştır. Savaş sonrasında ekonomik büyüme hızlanmıştır. 1949 yılında kötü hava şartları do­layısıyla tarımsal üretim düşmüş, Demokrat Parti'nin iktidara geldiği 1950 yılından sonra ekonomik faaliyetler canlanmıştır. 1950-1953 döneminde GSMH yılda ortalama %11.3 ora­nında artmıştır. 1954 yılında kuraklık sebebiy­le, tıpkı 1949'da olduğu gibi tarımsal üretim ve dolayısıyla GSMH azalmıştır. 1955-1959 yılları arasındaki büyüme, 1950-1953 dönemine göre daha düşük seviyelerde gerçekleşmiştir. Aske­ri müdahale yıllarını kapsayan 1960-1961dönemine göre kalkınma, belli bir plana bağlanmıştır. Planlı dönemin başlangıç yıllarında (1963-1977) ekonomik büyüme hızının hedefi, yılda ortalama %7 olarak belirlenmiştir. Planlı kal­kınma dönemi öncesinde, bu şekilde somut bir büyüme hızı hedefi olmamıştır

Yukarıdaki tabloda 1963 yılından itiba­ren uygulamaya konulan planlı döneme ait yıl­ların büyüme hızları sunulmaktadır. 

Tablo-3'den de anlaşılacağı üzere Türki­ye'de Birinci ve İkinci . Beş Yıllık Kalkınma Planlannda hedeflenen;büyüme hızı %7'dir. BBYKP döneminde (1963-1967) büyüme hızı %6.6 olarak, İBYKP döneminde ise %7.2 ola­rak gerçekleşmiştir. Üçüncü Beş Yıllık Kalkın­ma Planı hedefi %7.4 olarak belirlenmesine rağmen, sonuç %6.5 şeklinde gerçekleşmiştir. 1979-1983 dönemini kapsayan Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında hedef %8 olarak be­lirlenmiş, fakat büyüme hızı %2.1 olarak ger­çekleşmiştir. Bu sonuç da, planlı dönemler arasındaki en düşük büyüme hızı olmuştur. Bu sonuç üzerinde ise, 1979-1980 ekonomik bu­nalımının ve 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Kararlarının önemli etkisi olmuştur. 

1985-1989 yıllarını kapsayan Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde büyüme hızı hedefi %6.5 olarak belirlenmiş, gerçekleş­me ise %5 olmuştur. Altıncı Beş Yıllık Kalkın­ma Planı (1990-1994) hedefi %7 olarak belir­lenmiş, fakat %3.5 olarak gerçekleşmiştir. Al­tıncı  Beş Yıllık  Kalkınma  Planı döneminin 1990-1993 yıllan arasında GSMH büyüme hızı yıllık ortalama %6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde yüksek kamu açıkları ve kısa va­deli sermaye girişi ile desteklenen iç talep ge­nişlemesi,  büyümenin itici gücünü  oluştur­muştur. 5 Nisan 1994 kararları ile uygulamaya konulan istikrar önlemlerine bağlı olarak iç ta- lebin önemli ölçüde daralması sonucunda, sa­bit fiyatlarla GSMH 1994 yılında Cumhuriyet   tarihinin rekor eksi büyümesine ulaşarak %6.1 oranında gerilemiştir. Böylece, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde ortalama GSMH büyüme hızı %3.5 olarak gerçekleşmiştir. 

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döne­minde (1996-2000) ise, GSMH'nın yılda ortala­ma %5.5-7.1 arasında artacağı öngörülmüştür. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının yürürlü­ğe giremediği 1995 yılında Türkiye'de büyüme hızı %8.0 olmuştur. 1996 yılında %7.1, 1997 yı­lında ise %6.0 olarak büyüme hızı gerçekleşmiştir.

DİE'nin yeni milli gelir serisine göre 1968 yılında GSMH içinde tarım sektörünün payı %30 iken (sabit fiyatlar) 1990'lı yılların or­talarında %15'lere düşmüştür. Buna karşılık sa­nayinin payı da %26'dan %58'lere yükselmiştir. Bu oranlardaki değişmelerden çıkan sonuç şu­dur: Türkiye ekonomisinde tarım sektörünün son 25 yıl içinde milli gelire katkısı yan yarıya azalırken, hizmet sektörünün katkısı kabaca yandan fazla, sanayinin katkısı ise dörtte bir­den biraz fazla artmıştır. 

III. Sonuç ve Değerlendirme 

Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 ta­rihinde ekonomik bakımdan çok güç şart­lar altında kurulmuştur. Cumhuriyetin ilanın­dan sonraki yıllarda ülkemiz geçirdiği savaşlar nedeniyle, ekonomik yönden oldukça fakir bir durumdaydı. O yıllarda halk özellikle tarım sektörü ile ayakta kalmaya çalışıyordu. Bu ne­denle Atatürk, 1923 yılında İzmir İktisat Kong-resi'ni toplamış ve ekonomik hayatın iyileştiril­mesi için pek çok kararlar alınmış ve yabancı devletlere ve sermayeye ihtiyaç duymadan, ül­ke imkanlarıyla milli ekonominin düzeltilmesi ve sanayileşme ve kalkınmanın sağlanması amaçlanmıştır. 

Nitekim daha sonraki yıllarda sanayileş­me hamlelerine girişilmiş ve pek çok sınai te­sis devlet tarafından kurulmuştur. 1933-1938 döneminde ekonomik kalkınmada devlet faa­liyetleri artırılmış ve ekonomik hayatta devlet­çilik prensipleri hakim olmuştur. Bunun nede­ni de, daha hızlı ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek için, devletin temel endüstrileri biz­zat kurması ve işletmesi gerektiği inancıdır. Devletçilik politikası 1933-1937 yıllarını kapsa­yan beş yıllık sanayi planı ile uygulanmaya başlanmıştır. Bu planın amacı, hammaddesi memleket içinde üretilen veya üretilebilecek sanayii Türkiye'de kurmak olmuştur. Özellikle dokuma, kağıt, toprak, demir-çelik sanayii üzerinde durulan sektörler olmuşlardır. 

1939 yılında II. Dünya Savaşı'mn ortaya çıkmasıyla birlikte ekonomik büyüme ve kal­kınma çabalan azalmıştır. Çünkü, II. Dünya Sa­vaşı'mn başlamasından sonra milli kaynakları­mızın çoğunluğu savunma harcamalarına ay-nlmıştır. Savaş sonrasında, devlet masraflan ar­tış gösterdiği için, hükümet yeni vergiler geti­rerek, gelirini artırmak istemiştir. 1940-1950 arası dönemde Türkiye Cumhuriyeti dış borç­lanmaya ve dış yardıma açılmaya başlamıştır. 

1950-1960 yılları arasında Türkiye önemli ilerlemeler kaydetmiş ve ekonomimiz durgun halinden çıkarak, yükselme devresine girmiştir. Bu dönemde altyapı yatırımlarına ağırlık verilmesi ve kredi politikasında genişle­tici bir yola gidilmesi nedeniyle enflasyonist et­kiler ortaya çıkmıştır. 

1960 yılından sonra ise, ekonomik bü­yüme ve kalkınmanın planlı bir şekilde ger­çekleştirilmesi amacıyla, beşer yıllık dönemler halinde oluşturulan planlı döneme girilmiştir. Planlama dönemine girilmesinin amaçları ola­rak, fiyat istikrarı ve tam istihdamın sağlanma­sı, yatırımların arttırılması, ülkemizdeki sınırlı kaynaklarla optimal üretim düzeyine ulaşılma­sı, halkın yaşam seviyesinin ve refahının yük­seltilmesi gibi amaçlar sayılabilir. 1963 yılından itibaren 1994 yılı sonuna kadar Türkiye'de, Bi­rinci, ikinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planları uygulan­mıştır. Şu anda ise, 1996-2000 yıllarını içine alan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı uygu­lanmaktadır. 

1996-2000 yıllanın kapsayan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nm ana hedefi, küreselleşmenin avantajlanndan yararlanarak eko­nomik büyüme ve kalkınmayı gerçekleştirmek ve Türkiye'nin gelişmiş dünya ülkeleri arasın­da yerini almasını sağlamaktır. 

Sonuç olarak, Türkiye'nin ekonomik yönden büyümesini ve kalkınmasını sağlaya­bilmek için, öncelikle enflasyon oranının dü­şürülmesi, sanayileşme çalışmalannın hızlan-dınlması, ekonomide özel sektörün payının arttırılması, kaynak tahsisi yapılırken yatınmla-ra ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu hedefle­rin gerçekleştirilmesiyle, ülkemiz dünya üze­rindeki gelişmiş ülkeler arasına girebilecek ve Cumhuriyetin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ün gösterdiği yolda ilerleme­ye devam edecektir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005