Cumhuriyet'ten Günümüze Türkiye'de
iktisadi Büyüme
Araştırma Görevlisi Ayşe Günay
"Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla ilgili olan
en önemli faktör o milletin iktisadiyatıdır...
Tarihin ve tecrübenin belirlendiği bir gerçek bizim
milli hayatımızda ve milli tarhimizde de tamamıyla
görülmektedir. Gerçekten Türk tarihi incelenirse
yükseliş, çöküş nedenlerinin iktisat
sorunlarından başka bir şey olmadığı derhal
anlaşılır... Yeni Türkiye'mizi layık olduğu
uygarlık seviyesine ulaştırabilmek için
iktisadımıza birinci derecede ve en çok önem
vermek zorundayız. Zamanımız, tamamen bir
iktisat devrinden başka bir şey değildir."
I.
Giriş
Mustafa Kemal ATATÜRK
Hem iktisat politikası, hem de maliye politikasının
amaçlarından birisi, "ekonomik büyüme ve kalkınmayı
gerçekleştirmek" ama-cıdır. Ekonomik büyüme ve
kalkınmayı gerçekleştiren bir ülke, dünya üzerinde
gelişmiş ekonomiye sahip bir ülke olarak anılır. Bu
nedenle ekonomik büyüme ve kalkınmayı
gerçekleştirmek ya da bu amaca ulaşıldıysa; bunu
kabul edilebilir bir hızla devam ettirebilmek
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için oldukça
önem taşıyan bir husustur
Ekonomik büyüme, ülkede toplam
de tanımlanabilir Bir ülkede ı nüfus artış oranından
daha fazla oranda büyümesi, kişi başına düşen gelir
düzeyini arttınr. Kişi başına düşen gelirin artması
da, fertlerin hayat standartlarını ve tasarruf etme
olanaklarını arttırır. Böylece artan tasarruflann
yatırımlara kanalize edilmesiyle, sermaye birikimi
yükselir ve sonuçta da ülkenin refah seviyesi artmış
olur.
Ekonomik kalkınma ise, sadece üretimin ve fert
başına gelirin arttırılmasından ibaret olmayıp,
ekonomik ve sosyo-kültürel yapının da
değiştirilmesi, yenileştirilmesi anlamına
gelmektedir.® Kalkınma ekonomik yönlerinin yanında
sosyal, siyasal ve politik boyutlara sahiptir.
Nitekim, farklı gelişmişlik seviyelerine sahip olan
ülkeler için, bu amaçlara ulaşılabilmesi de farklı
olmaktadır. Genellikle gelişmiş ülkeler için amaç,
istikrarlı bir büyüme hızına sahip olmak ve bu hızı
korumak iken, gelişmekte olan ülkeler için amaç,
ekonomik kalkınmayı sağlamak için kalkınma
hamlelerine girişmek ve devam ettirmektir. Çünkü az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde refah
artışını sağlamak için, sadece ekonomik büyüme
yeterli olmayıp, ekonomik kalkınmaya da ihtiyaç
vardır.
Dünya üzerindeki ülkelerin farklı doğal kaynaklara
sahip olması, ekonomik yapılarının birbirine
benzememesi, sosyal, kültürel ve siyasi kurumlar
arasında büyük ayrılıklar olması sebebiyle ülkeler;
gelişmiş, azgelişmiş veya gelişmekte olan ülke
şeklinde sınıflandırılmaktadır. Türkiye de,
dünyamız üzerinde yer alan ve
gelişmekte olan ülkeler olarak adlandmlan
ülkelerden birisidir.
Bu çalışmada, Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından
itibaren bugüne kadar geçen 75 yıllık süre içersinde
Türkiye ekonomisinin gelişimi kısaca aktarılmaya
çalışılacaktır.
II. Cumhuriyet Döneminde Türkiye Ekonomisi ve
İktisadi Büyüme
29 Ekim 1923, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş tarihi
ve aynı zamanda Türk ekonomik bağımsızlık savaşının
da Büyük Atatürk tarafından başlatıldığı bir
tarihtir. Gerçekten de Türkiye'nin ekonomik savaşı,
Cumhuriyetin kuruluşu gibi çok güç şartlar akında
başlamıştır. Başka ülkelerde Birinci Dünya Savaşı
1918 yılında sona erdiği halde, Türkiye'nin ölüm
kalım savaşı 1922 yılının sonlarına kadar devam
etmiştir. Bu uzun ve yıkıcı sürede ise, ülke baştan
sona harap olmuş, Osmanlı împaratorlu-ğu'ndan kalan
tek tük ekonomik kalıntılar da tüketilmiş, halk
yorgun ve hemen hemen her şeyini kaybetmiş bir
duruma düşmüştür. İşte, Türkiye Ekonomisi,
Cumhuriyet ile birlikte, ekonomik kalkınma savaşına
bu şartlar* içinde girmiş ve yeni Türkiye'nin
çağdaş, gelişmiş ulusların ekonomik düzeylerine
ulaşma hamleleri, Osmanlı İmparatorluğunun
yıkıntılan üzerinde, diğer ülkelerle ölçülemeyecek
kadar güç şartlar altında başlamış ve devam
etmiştir.
1923 yılından buyana Türkiye ekonomisinde önemli
yapısal değişiklikler yaşanmış ve ülke ekonomisi ve
bununla birlikte sosyal yaşam standartları da hızlı
bir şekilde yükselmiştir. Bir ülkede gelişmeyi
gösteren en önemli göstergelerden birisi, gayri safi
milli hasılanın artış oranıdır. Bu nedenle
öncelikle, Türkiye'deki gayri safi milli hasılanın (GSMH)
gelişiminin incelenmesi yararlı olacaktır.
A- Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH) Gelişimi
Gayri safi milli hasıla (GSMH), bir ekonomide belli
bir dönemde (genellikle bir yılda) Türkiye'de GSMH,
yapılan bir hesaba göre Cumhuriyetin ilamndan
sonraki 50 yılda (1925-1975) 12, nüfus miktan 3,
kişi başına GSMH 4 kat artmıştır. Türkiye'de
GSMH'nın artışı arzu edilen seviyelerde olmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ise GSMH yavaş
artmıştır. 1935-1945 döneminde II. Dünya Savaşı'nın
etkisiyle gelişim durmuş, savaş sonrasında büyüme
hızlanmıştır. Genel bir değerlendirme yapmak
gerekirse, cari ve sabit fiyatlarla GSMH, 1923'ten
1940 yılına kadar, 1945-1953 döneminde ve planlı
dönemlerde önemli ölçülerde artmıştır. Fakat
Cumhuriyetten günümüze kadar geçen sürede
Türkiye'de GSMH istikrarlı bir gelişim
gösterememiştir. Bunda, Türkiye ekonomisindeki
dalgalanmalar, iç ve dış ekonomik, politik
gelişmelere aşırı bağımlılık önemli bir rol
oynamıştır.
1923-1940 yıllan arası GSMH'nın en çok arttığı
yıllardır. 1950-1960 yıllarında da aynı seyir takip
etmektedir. 1950 yılına kadar, elverişsiz hava
koşullan, sulu tarımın yapılamaması, gübre
kullanımının çok düşük olması ve tarım mücadele
ilaçlarının kullanılmaması gibi nedenlerden dolayı,
tarım sektöründe büyük dalgalanmalar olmuştur. GSMH
içinde tarım sektörünün payı düşerken, sanayi
sektörünün payı artmaktadır. 1950 yılından sonra,
hizmetler sektörü de, daha dengeli bir artış
göstermektedir.
1991 yılındaki GSMH rakamı (Alıcı Fiy.) 634.392.841
milyon TL. iken, bu rakam 1992'de 1.103.604.909
milyon TL., 1993'de 1.997.322.597 milyon TL.,
1994'de 3-887. 902.917 milyon TL., 1995'de
7.854.887.167 milyon TL. ve 1996'da ise
14.978.067.283 milyon TL. olarak gerçekleşmiştir.
B- Kişi Başına Gayri Safi Milli Hasılanın Gelişimi
Kişi başına düşen gayri safı milli hasıla, bir yıl
içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam
değerlerini ifade eden GSMH' dan birey başına düşen
ortalama paydır. Gayri safi milli hasıla
rakamlarının ülke nüfusuna bölünmesiyle elde
edilir/7' Kişi başına düşen GSMH'daki
gelişme, ülke ekonomisinin zaman içersindeki
gelişimini ve yıllar itibariyle ferdin refah
düzeyindeki değişmeleri yansıtır.
Kişi başına düşen gelirin yüksek olması, mutlaka o
toplumun ekonomik ve sosyal yönden daha gelişmiş
olduğunu göstermez. Çünkü uluslararası
karşılaştırmalarda, kişi başına düşen gelir kadar, o
toplumda okunan gazete ve kitap sayısı, eğitim
seviyesi, kişi başına düşen dayanıklı tüketim
malları, araştırma geliştirme ve sosyal güvenlik
harcamaları, çocuk ölürfni, şehirleşme ve okullaşma
oranları, işgücünün sektörel dağılımı, günlük kişi
başına protein kullanımı, elektrik tüketimi ile
gelir dağılımı gibi daha birçok ekonomik ve
toplumsal göstergeler de esas alınır.
kişi başına düşen gayri safi milli hasıla en çok
1923-1930 yılları arasında artış göstermiştir. Bunu
1950-1960 arası dönem takip etmektedir. 1939
yılında I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte
kişi başına gayri safi milli hasılada düşme
yaşanmıştır. Fakat, savaştan sonra tekrar yükselme
olmuştur. 1980'den sonra ise daha yavaş bir gelişim
söz konusudur. 1923 yılında 916.000 TL. olan kişi
başına gayri safı milli hasıla, 1990 yılında
6.036.000 TL.' ye yükselmiştir.
1991 yılında kişi başına düşen GSMH 11.070.462 TL.
olarak gerçekleşmiş, bu rakam 1996'da 238.896.076
TL.'ya yükselmiştir. Kişi başına GSMH 1997 yılı için
455.791.904 TL. olarak tahmin edilmektedir. 1998
yılı için ise, OECD tarafından GSYİH için hesaplanan
Satmalına Gücü Paritesi kullanılarak 757.552.329
TL. elde edilmiştir.
Türkiye'de aktif nüfusun ortalama %47'si tanm
sektöründe çalışmaktadır. Bu sektörde yaratılan
katma değer, son 20 yılda reel olarak %32 oranında
artmış, çalışan nüfus ise %90 oranında büyümüştür.
Bunun anlamı şudur. Türkiye'de tarım kesiminde
çalışan nüfus, giderek reel bazda kişi başına daha
az katma
değer yaratmakta ve dolayısıyla daha az reel gelir
elde edilmektedir. Tarımda kişi başına yaratılan
katma değer, Türkiye'de kişi başına (çalışan
başına) yaratılan katma değere oranlandığında
1970'lerde 0.54 olan oran, 1990'larda 0.34 olarak
bulunmuştur. Bir dönemde Türkiye'de ortalama kişi
başına düşen GSMH 1995 yılı için 2685 dolar iken,
tarım kesimi için bu kıı gelir 900 dolar
civarındadır.
C- Ekonomik Büyüme Hızı ve Sektörel Gelişmeler
Bir ekonomide büyüme hızı, ülkenin GSMH'sı kadar
önemlidir. Bu hız, gelirin cari fiyatlarla artışı
olarak ifade edilebileceği gibi, sabit fiyatlarla
artış oranı olarak da belirlenebilir. Genelde
ekonomi teorisinde büyüme hızı, sabit fiyatlarla
GSMH'daki yıllık artıştır. Diğer bir deyişle, reel
milli gelirde bir önceki yıla oranla gerçekleşen
artış hızıdır Bunda, bu dönemde uygulamaya konulan
I. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nm önemli etkisi
olmuştur. II. Dünya Savaşı (1939-1945), tüm dünya
ülkelerinde olduğu gibi Türkiye Ekonomisi üzerinde
de olumsuz etkiler yaratmıştır. îsmet inönü'nün
Başbakanlık yaptığı 1939-1949 döneminde, II. Beş
Yıllık Kalkınma Planı uygulamaya konulamamış, dıger
umsuz faktörlerin de etkisiyle milli gelir
azalmıştır. Savaş sonrasında ekonomik büyüme
hızlanmıştır. 1949 yılında kötü hava şartları
dolayısıyla tarımsal üretim düşmüş, Demokrat
Parti'nin iktidara geldiği 1950 yılından sonra
ekonomik faaliyetler canlanmıştır. 1950-1953
döneminde GSMH yılda ortalama %11.3 oranında
artmıştır. 1954 yılında kuraklık sebebiyle, tıpkı
1949'da olduğu gibi tarımsal üretim ve dolayısıyla
GSMH azalmıştır. 1955-1959 yılları arasındaki
büyüme, 1950-1953 dönemine göre daha düşük
seviyelerde gerçekleşmiştir. Askeri müdahale
yıllarını kapsayan 1960-1961dönemine göre kalkınma,
belli bir plana bağlanmıştır. Planlı dönemin
başlangıç yıllarında (1963-1977) ekonomik büyüme
hızının hedefi, yılda ortalama %7 olarak
belirlenmiştir. Planlı kalkınma dönemi öncesinde,
bu şekilde somut bir büyüme hızı hedefi olmamıştır
Yukarıdaki tabloda 1963 yılından itibaren
uygulamaya konulan planlı döneme ait yılların
büyüme hızları sunulmaktadır.
Tablo-3'den de anlaşılacağı üzere Türkiye'de
Birinci ve İkinci . Beş Yıllık Kalkınma Planlannda
hedeflenen;büyüme hızı %7'dir. BBYKP döneminde
(1963-1967) büyüme hızı %6.6 olarak, İBYKP döneminde
ise %7.2 olarak gerçekleşmiştir. Üçüncü Beş Yıllık
Kalkınma Planı hedefi %7.4 olarak belirlenmesine
rağmen, sonuç %6.5 şeklinde gerçekleşmiştir.
1979-1983 dönemini kapsayan Dördüncü Beş Yıllık
Kalkınma Planında hedef %8 olarak belirlenmiş,
fakat büyüme hızı %2.1 olarak gerçekleşmiştir. Bu
sonuç da, planlı dönemler arasındaki en düşük büyüme
hızı olmuştur. Bu sonuç üzerinde ise, 1979-1980
ekonomik bunalımının ve 24 Ocak 1980 Ekonomik
İstikrar Kararlarının önemli etkisi olmuştur.
1985-1989 yıllarını kapsayan Beşinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı döneminde büyüme hızı hedefi %6.5
olarak belirlenmiş, gerçekleşme ise %5 olmuştur.
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)
hedefi %7 olarak belirlenmiş, fakat %3.5 olarak
gerçekleşmiştir. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma
Planı döneminin 1990-1993 yıllan arasında GSMH
büyüme hızı yıllık ortalama %6 seviyesinde
gerçekleşmiştir. Bu dönemde yüksek kamu açıkları ve
kısa vadeli sermaye girişi ile desteklenen iç talep
genişlemesi, büyümenin itici gücünü
oluşturmuştur. 5 Nisan 1994 kararları ile
uygulamaya konulan istikrar önlemlerine bağlı olarak
iç ta- lebin önemli ölçüde daralması sonucunda,
sabit fiyatlarla GSMH 1994 yılında Cumhuriyet
tarihinin rekor eksi büyümesine ulaşarak %6.1
oranında gerilemiştir. Böylece, Altıncı Beş Yıllık
Kalkınma Planı döneminde ortalama GSMH büyüme hızı
%3.5 olarak gerçekleşmiştir.
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde
(1996-2000) ise, GSMH'nın yılda ortalama %5.5-7.1
arasında artacağı öngörülmüştür. Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının yürürlüğe giremediği 1995 yılında
Türkiye'de büyüme hızı %8.0 olmuştur. 1996 yılında
%7.1, 1997 yılında ise %6.0 olarak büyüme hızı
gerçekleşmiştir.
DİE'nin yeni milli gelir serisine göre 1968 yılında
GSMH içinde tarım sektörünün payı %30 iken (sabit
fiyatlar) 1990'lı yılların ortalarında %15'lere
düşmüştür. Buna karşılık sanayinin payı da %26'dan
%58'lere yükselmiştir. Bu oranlardaki değişmelerden
çıkan sonuç şudur: Türkiye ekonomisinde tarım
sektörünün son 25 yıl içinde milli gelire katkısı
yan yarıya azalırken, hizmet sektörünün katkısı
kabaca yandan fazla, sanayinin katkısı ise dörtte
birden biraz fazla artmıştır.
III.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 tarihinde ekonomik
bakımdan çok güç şartlar altında kurulmuştur.
Cumhuriyetin ilanından sonraki yıllarda ülkemiz
geçirdiği savaşlar nedeniyle, ekonomik yönden
oldukça fakir bir durumdaydı. O yıllarda halk
özellikle tarım sektörü ile ayakta kalmaya
çalışıyordu. Bu nedenle Atatürk, 1923 yılında İzmir
İktisat Kong-resi'ni toplamış ve ekonomik hayatın
iyileştirilmesi için pek çok kararlar alınmış ve
yabancı devletlere ve sermayeye ihtiyaç duymadan,
ülke imkanlarıyla milli ekonominin düzeltilmesi ve
sanayileşme ve kalkınmanın sağlanması amaçlanmıştır.
Nitekim daha sonraki yıllarda sanayileşme
hamlelerine girişilmiş ve pek çok sınai tesis
devlet tarafından kurulmuştur. 1933-1938 döneminde
ekonomik kalkınmada devlet faaliyetleri artırılmış
ve ekonomik hayatta devletçilik prensipleri hakim
olmuştur. Bunun nedeni de, daha hızlı ekonomik
kalkınmayı gerçekleştirmek için, devletin temel
endüstrileri bizzat kurması ve işletmesi gerektiği
inancıdır. Devletçilik politikası 1933-1937
yıllarını kapsayan beş yıllık sanayi planı ile
uygulanmaya başlanmıştır. Bu planın amacı,
hammaddesi memleket içinde üretilen veya
üretilebilecek sanayii Türkiye'de kurmak olmuştur.
Özellikle dokuma, kağıt, toprak, demir-çelik sanayii
üzerinde durulan sektörler olmuşlardır.
1939 yılında II. Dünya Savaşı'mn ortaya çıkmasıyla
birlikte ekonomik büyüme ve kalkınma çabalan
azalmıştır. Çünkü, II. Dünya Savaşı'mn
başlamasından sonra milli kaynaklarımızın çoğunluğu
savunma harcamalarına ay-nlmıştır. Savaş sonrasında,
devlet masraflan artış gösterdiği için, hükümet
yeni vergiler getirerek, gelirini artırmak
istemiştir. 1940-1950 arası dönemde Türkiye
Cumhuriyeti dış borçlanmaya ve dış yardıma açılmaya
başlamıştır.
1950-1960 yılları arasında Türkiye önemli
ilerlemeler kaydetmiş ve ekonomimiz durgun halinden
çıkarak, yükselme devresine girmiştir. Bu dönemde
altyapı yatırımlarına ağırlık verilmesi ve kredi
politikasında genişletici bir yola gidilmesi
nedeniyle enflasyonist etkiler ortaya çıkmıştır.
1960 yılından sonra ise, ekonomik büyüme ve
kalkınmanın planlı bir şekilde gerçekleştirilmesi
amacıyla, beşer yıllık dönemler halinde oluşturulan
planlı döneme girilmiştir. Planlama dönemine
girilmesinin amaçları olarak, fiyat istikrarı ve
tam istihdamın sağlanması, yatırımların
arttırılması, ülkemizdeki sınırlı kaynaklarla
optimal üretim düzeyine ulaşılması, halkın yaşam
seviyesinin ve refahının yükseltilmesi gibi amaçlar
sayılabilir. 1963 yılından itibaren 1994 yılı sonuna
kadar Türkiye'de, Birinci, ikinci, Üçüncü,
Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Beş Yıllık Kalkınma
Planları uygulanmıştır. Şu anda ise, 1996-2000
yıllarını içine alan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı uygulanmaktadır.
1996-2000 yıllanın kapsayan Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı'nm ana hedefi, küreselleşmenin
avantajlanndan yararlanarak ekonomik büyüme ve
kalkınmayı gerçekleştirmek ve Türkiye'nin gelişmiş
dünya ülkeleri arasında yerini almasını
sağlamaktır.
Sonuç olarak, Türkiye'nin ekonomik yönden büyümesini
ve kalkınmasını sağlayabilmek için, öncelikle
enflasyon oranının düşürülmesi, sanayileşme
çalışmalannın hızlan-dınlması, ekonomide özel
sektörün payının arttırılması, kaynak tahsisi
yapılırken yatınmla-ra ağırlık verilmesi
gerekmektedir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesiyle,
ülkemiz dünya üzerindeki gelişmiş ülkeler arasına
girebilecek ve Cumhuriyetin kurucusu, büyük önder
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün gösterdiği yolda
ilerlemeye devam edecektir.
|