Değişimin Toplum, İşletmeler, İşçiler ve Çalışma Hayatına
Etkileri
Erdoğan Karakoyunlu
Dünyadaki hızlı değişim, globalleşme, liberalleşme,
teknolojik gelişmeler, bilginin kazandığı önem,
özellikle bilgi ve iletişim teknolojisindeki akıl
almaz gelişmeler sanayi devriminin yarattığı
geleneksel yaşamı, özellikle "iş yaşamı "ın çok
derinden etkilemiş ve çok köklü şekilde
değiştirmiştir.
Bu radikal ve hızlı değişim tabiidir ki tüm
ülkelerde değişimin aynı anda başlaması, paralel
yürümesi ve gelişmesi anlamına gelmemektedir.
Şüphesiz uygulamada ekonomik, sosyal ve kültürel
yapıya, gelişimi ve yeni iş devrimini algılama
hızına göre devreye girmede faz farklılıkları
olacaktır. Bu alanda başanlı ve başarısız örnekler
görülecektir. Ancak küçülen dünyamızda, dünyanın
tek bir pazar haline geldiği ve ülke sınırlarının
artık kalktığı bir ortamda bunun etkileri çok kısa
zamanda tüm ülkelerde hissedilecektir. Nitekim
hissedilmiştir de...
Kesin olan bir şey varsa o da şudur: geç kalan,
kaybedecektir.
Yeni bir "İş Devrimi "ni yaratan bu baş döndürücü,
köklü ve hızlı değişimin dayanakları ve etkileri
nelerdir?
Bu soruya çeşitli cevaplar vermek ve çok çeşitli
sayıda dayanak göstermek mümkündür. Ama bütün
bunların ayrıntılarına girmeden tek bir kelime ile
bu hızlı değişimi yaratan olguyu özetle ifade etmek
istersek buna "Globalleşme" olayı diyebiliriz.
Globalleşme kavramının arkasında "bilgi", "bilgi
işleme", "bilgi ve iletişim teknolojf'si
yatmaktadır. Diğer bir deyimle "Bilgi ve İletişim
Teknoloji-si"nin gelişmesi, kısaca "Teknolojik
Gelişim" ve sonuçları da demek mümkündür. Ancak
teknolojik gelişim ana nedenlerdendir, sonuç
değildir.
Globalleşme, ülkelerde sınırların kalkması,
bilginin genişlemesi ve tüm dünyaya yayılması, her
ülkenin bu bilgiden ve bu bilgileri kullanma
olanağına sahip olması, bilgi ve iletişim
teknolojisinin yaygınlaşması sonucu yeni
düşüncelerin, sistemlerin, olaylann ve ürünlerin
sınır tanımaksızın her yere girmesi ve girdiği
yerlerde de kendisine has etkileri doğurması
olayıdır.
Sanayi Devrimi ile nasıl köklü bir değişim
yaşanmış, farklı bir dünya ve sistem, farklı
kurumlar oluşmuşsa, şimdi de mevcut dünyamızı
kökten değiştiren yeni bir olgu doğmuştur.
Değişim Niçin Gerekli?
Alman filozof Friedrich W. Nietzche'nin güzel bir
sözü var: "Derisini değiştirmesini bilmeyen yılan
ölür". Gerçekten de dünyadaki gelişmeler tüm
organizasyonları günümüzde değişime zorluyor.
Değişimin nasıl gerçekleştirileceğinden önce
değişimin zorunluluğunu kavramak çok daha önem
taşıyor. Eğer değişimin kaçınılmaz olduğuna
inanırsak o zaman değişimi gerçekleştirmek konusunda
daha sa-mimi ve cesur adımlar atmamız mümkün ola-S
bilir. Bugün gelişmiş ülkelerde başta özel sek- tör
kuruluşları olmak üzere tüm organizasyonların mevcut
örgüt yapılarını, sistemlerini ve süreçlerini
yeniden inşa ettiklerini görüyoruz. Değişimin bir
zorunluluk olduğunu kavrayan şirketler Nietzsche'in
deyimiyle "derilerini değiştirmek" için uğraş
veriyorlar.
Organizasyonları (holdingler, şirketler, küçük ve
orta ölçekli firmalar, kamu iktisadi teşebbüsleri,
kamu kurumlan ve saire) değişime zorlayan faktörler
neler? Değişim niçin gerekli? Organizasyonları
değişime, bir başka ifadeyle transfomasyona
zorlayan faktörleri şu şekilde sıralamamız mümkün:
* Globalleşme ve rekabet: Uluslararası ticarette
sınırların giderek ortadan kalkması ve artan
rekabet, organizasyonları daha iyi olmaya zorluyor.
Günümüzde rekabet artık yurt içindeki rekabetin
ötesinde "global rekabet" özelliğini kazanmıştır.
Dünya pazarlannda rekabet her geçen gün daha da
sertleşmektedir. Deyim yerindeyse uluslararası
pazarlarda "ega rekabet" ya da "hiper rekabet" söz
konusudur. Rekabet, organizasyonel değişimi gerekli
kılan en önemli faktördür.
* Uluslararası ve bölgesel entegrasyonların önem
kazanması: Bir taraftan Dünya Ticaret Örgütü ile
uluslararası ekonomik entegrasyon yönünde adımlar
atılırken öte yanda Avrupa Birliği, NAFTA, LAFTA,
APEC ve benzeri ekonomik entegrasyon hareketleri,
ülkeleri ve dolayısıyla organizasyonları ister
istemez değişime yöneltiyor.
' Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler: Bilgisayar
kullanımının yaygınlaşması; üretim sürecinde
robotlardan yararlanılması; telekomünikasyon
alanındaki hızlı gelişmeler tüm organizasyonları bu
yeniliklerden istifade etmeye zorluyor.
* Malzeme teknolojisindeki gelişmeler: Örneğin,
plastik sanayiinde teknolojik yenilikler malzeme
hafifliği ve ucuzluğunu getirmekte, dolayısıyla
birim başına üretim maliyetini düşürmektedir. Daha
düşük maliyetli ürün sunabilmek için şirketler ve
firmalar ellerindeki eski teknolojilerden kurtulmak
ve yenilerini satın almak zorunla kalmaktadırlar.
Aksi halde pazardaki paylarını kaybetmekle karşı
karşıya kalabilmektedirler.
' Yeni teknolojik buluşlar: Bu gelişme özellikle Ar-Ge
alanında organizasyonların politikalarını yeniden
belirlemelerine neden olmaktadır.
' Yeni oluşan pazarlardan pay kapma yarışı: Eski
Sovyetler Birliği'nden ayrılarak bağımsızlığını
ilan eden yeni oluşan devletlerde ve sosyalizmden
uzaklaşarak piyasa ekonomisine geçiş yapan eski
Doğu Bloku ülkelerinde yeni oluşan pazarlar, diğer
ülkelerdeki firmaların buraya yatırımlarını
artırmıştır. Ayrıca sosyalist ekonomiden hızla
piyasa ekonomisine geçiş yapan Çin önümüzdeki yüzyıl
içerisinde dünyanın en büyük pazarlarından ve belki
de süper güçlerinden biri olmaya adaydır. Özetle;
yeni oluşan büyük pazarlardan pay kapabilmek için
yoğun bir rekabet söz konusudur. Bu da şirketleri
değişime zorlamaktadır.
'Ekonomik kalkınmanın itici gücünün insan kaynağı
olduğunun anlaşılması: insan kaynağının giderek önem
kazanması ve şirketlerin "insan sermayesi"ne daha
fazla yatırım yapmaları organizasyonları değişime
zorlamaktadır. Başta özel sektör olmak üzere kamu
kurum ve kuruluşlarının, kısaca tüm
organizasyonların insan kaynaklarının yönetimine
daha fazla önem verdiklerini görüyoruz.
'Müşterilerin bilinçlenmesi ve müşteri
beklentilerinin değişmesi: Müşterilerin daha
bilinçli olması ve ihtiyaçlarını daha iyi tatmin
edecek mal ve hizmetlere yönelmeleri dolayısıyla,
üreticiler, müşterilerin istek ve beklentilerini
dikkate almak zorunda kalmışlardır. Günümüzdeki
kalite, hızlı servis, ucuzluk, ürünün estetik
değeri, emniyetli olması ve saire faktörler önem
kazanmıştır.
* Uluslararası ticarette standardizasyo-na
gidilmesi: Bugün artık şirketler eskisi gibi kolay
mal ihracatı ve ithalatı yapamıyorlar. Uluslararası
mal ihracı ve ithalinde bazı stan-dardizasyonlar
gerekiyor. Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO)nün
ISO-9000 kalite güvence sistem standartları giderek
yaygınlaşıyor. ISO kalite güvence standardına sahip
olmayan şirketlerin dış ticaretteki pazarlık
güçleri zayıflıyor, tç pazar açısından da bu
belgelere sahip firmalar diğerlerine göre daha
avantajlı durumdalar. Bu arada Avrupa Birliği'ne
üye ülkelere belirli şartlara uygun olmayan
ürünlerin girmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği
ülkelerinde ürünlerin üzerinde istenen şartlara
uygunluğu ifade etmek üzere CE işaretinin bulunması
zorunludur. CE, "Conformite Europe-enne"
kelimelerinin baş harflerinden oluşmakta ve
"Avrupa'ya Uygunluk" anlamına gelmektedir.
Gelişmelerin Toplumu Etkilemesi
Yukarıda kısaca temas edilen gelişmeler, hızlı ve
köklü değişimler toplumları da derinden
etkilemiştir. Yeni kavramlar, yeni ku-nımlar, yeni
metod ve sistemler ve iş alanında yeni "Şirket
Türleri" oluşturmuştur. Yeni iş devriminin sonucu
olan yeni ve yenilikçi tip şirket türüne "geleceğin
şirketleri" denmektedir.
Değişimin ekonomide, iş alanındaki etkisine
girmeden önce toplumdaki genel etkilerine kısaca
değinmekte yarar vardır.
Değişim sonucu oluşan globalleşme ile birlikte tüm
dünyada yeni kabuller, yeni eğilim ve kurumlar
ortaya çıkmıştır. Örneğin:
- Demokrasi
- İnsan hakları
- Ekonomide liberalizm
- Çevre gibi...
Değişim rüzgarları ile birlikte bu kavramlar
ülkelere hızla yayılmakta ve bunların gereklerinin
yerine getirilmesi söz konusu olmaktadır. Tüm
ülkeler farklı ölçülerde de olsa bu yöndeki
değişimlere cevap verebilme gayretine girmektedir.
Bu değişime uyum gösterebilmek için "Yeniden
Yapılanma" (restruct-ring, reengineering)
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Zira yeniden
yapılanmadan, dünyadaki değişimi inkar veya ilımal
ederek geleneksel kurum ve kurallarla toplumun
ihtiyaçlarına cevap vermek mümkün değildir. Bu
imkansızlık hem politika ve toplum, hem ekonomi,
hem de iş hayatı için geçerlidir. Toplumun her
kesimini ve kurumunu ilgilendiren "yeniden
yapılanma" gayret ve ihtiyacının sebebi budur. Bu
ihtiyacın dürtüsü ile sadece işletmeler ve ekonomi
değil, toplumun diğer kurumları (politik sistem,
parlamento, bürokrasi, genel ve yerel yönetimler,
eğitim, sağlık, adalet kurumları vs...) da yeniden
yapılanma olayı ile karşı karşıyadır. Tabiatı ile
işyerleri, işletmeler, sendikalar gibi kurum ve
kuruluşlar da... Zira bütün bu mevcut kurumlar, bir
sanayi toplumunda çalışmak için tasarlanmıştır. Bu
nedenle yeni dönemin, yeni iş devriminin
ihtiyaçlarına cevap veremezler.
Değişimin İşletmeleri/Ekonomiyi Etkilemesi
Globalleşme, kollektivist ekonominin çökmesinden,
Sovyet blokunun dağılmasından sonra "liberal
ekonomiyi tüm dünya için geçerli genel ekonomik
sistem haline getirmiştir. Liberal ekonominin temel
mekanizması, yön verici aleti de "Rekabet'tir.
Ticaretin serbestleştirilmesi, sınırların açılması,
ucuz ve kaliteli ürünlerin satılabilir ürünler
haline gelmesi, pazarların genişletilmesi, ülkeleri
ve işletmeleri rekabet edebilir ürün üretmeye
mecbur etmektedir.
Bu nedenle rekabete cevap vermek, rekabet gücünü
artırmak iktisadi işletmeler için olduğu kadar,
ülkeler için de bir hedef ve görev olmuştur. Zira
rekabete cevap veremeyen ürün veya hizmetin bir
anlamı kalmamaktadır. Bu nitelikte mal veya hizmet
üreten işletmeler piyasadan silinmeye mahkumdurlar.
Çağın ve rekabetin gerektirdiği yapılanmayı
gerçekleştiremeyen ülkeler de geri kalan
memleketler sınıfına gireceklerdir.
Değişim, ilk olarak ekonomiyi ve iktisadi
işletmeleri etkilemiştir. Bu kuruluşların
yönetimlerini, üretim ve yönetim tekniklerini,
ürünlerini öncelikle etkilemiştir. Bu nedenle
yeni dünya şartları karşısında "yeniden
yapılanmaya" ilk geçenler işletmeler olmuştur.
İşletmelerde dramatik organizasyon değişiklikleri
yapılmıştır. Kademeler azaltılmış, yönetim
kademelerinin rolleri ve etkinlikleri değişmiştir.
Bilgisayarlar sayesinde herkes direkt olarak bilgi
edinebilir olmuştur. Bu ortamda "dene-tim"in yerini
"eğitim" almıştır. Bilgi, uzmanlık değer
kazanmıştır. Hedeflere varma, herkes tarafından
yakından izlenir olmuştur.
Değişim, ekonomik hayatı etkilemiştir. Bu etkileme
şirketleri baştan aşağı yenilenmeye, yeniden
yapılanmaya itmiştir.
Küresel ticari pazar, şiddetli uluslararası rekabet,
"işletmelerin yapışım" değiştirmiştir. "Üretim
teknikleri", "Yönetim teknikleri" işletme ve
organizasyonların rolleri de değişmiştir. İşletmeler
baştan aşağı yenilenme ihtiyacı ile karşı karşıya
gelmişlerdir.
20. asır başlarında, ABD'de otomobil üretiminde
FORD döneminde kurallan oluşan ve etkisi 50 yıl
süren "Seri Üretim "den, "Yalın Üretim "e
geçilmiştir. Yalın üretim, ürün tasanmm-dan
başlayan, hizmet sunumu halkasının sonuna kadar
olan tüm planlama, tedarik, üretim, satış,
pazarlama safhalarını ve işlemlerini kapsayan iş ve
işlemlerde iyileştirmeleri ve verimliliği öngören
bir sistemdir. Yalın üretim işletmelerde ve
ürünlerde, üretim sisteminde katma değeri olmayan
"boş zaman'ların, lüzumlu olmayan tüm işlerin ve
her türlü fazlalığın ortadan kaldırılacağı,
işletmenin bünyesinde, bir gram bile fazla yağın
bulunmadığı, kişi veya işletmeleri zıpkın gibi yapan
bir sistemdir. Uluslararası şiddetli rekabet
"yalın" olmayı, hızlı ve verimli çalışmayı
gerektirmektedir.
Yalın üretimi tasarlayanlar ve gerçekleştirenler
Japonlar olmuştur. Japonlar hem teknolojiyle hem de
yeni "yönetim düzenlemeleri" ile başarılı oldular
ve yeni iş devrimini yarattılar. Onlar için başarı
unsuru "zaman" ve
"yöntem"di. Zamanı iyi kullandılar, hızlı hareket
ettiler. Yarattıkları yeni yöntem ve ürünler-le daha
ucuz ve kaliteli ürünler meydana getir-diler. Bu
yolla pazara hakim oldular, rakiplerine meydan
okudular. Bu alanda gerçekleştirdikleri büyük
basanları nedeniyle başta ABD piyasası olmak üzere
bir çok piyasayı ele geçirdiler. Hakimiyetlerini
kurdular. Dünyanın hem korktuğu, hem de örnek olarak
taklit etmek istediği bir ülke konumuna geldiler.
Getirdikleri hız ve dinamizm sonucu tabiatıyla,
esnek olmayan, "Hantal İşletme" kavramı ve
uygulaması tarihe karıştı.
Belirtmek gerekir ki Japonların başarısı başlangıçta
teknolojik yenilikten, bilgisayar ve otomatik
makinalara dayanmaktan çok gerçekleştirdikleri
"işletmesel yenilik"te yatar. Zira yalın üretim ilk
uygulamasında Japonların kullandıkları makina ve
teçhizat, atölyelerinde mevcut olanlardı. Yani ileri
teknoloji ürünü olan gelişmiş makinalar, robotlar
değildi. Kendilerine üstünlük sağlayan unsur,
mevcut makina ve teçhizatı kullanarak, fakat farklı
yönetim ve üretim metodlarını geliştirmek
olmuştur.
Sanayide buna kısaca FORD ile TOYOTA farkı denir.
Bu iki ünlü üretim sistemi ve yaklaşımı arasındaki
fark, fabrikadaki organizasyona, işçilerin beceri
ve ustalığına; imalatçılar, tedarikçiler ve
müşteriler arasında eski sistemin tamamen tersi
olan ilişkilere dayanmaktadır. Bu yeni ve farklı
yaklaşımda girdi ve ara malı tedarik eden yan sanayi
firmalarının, mükemmele yakın kalitedeki mallan,
stok yapma ihtiyacı doğmadan tam zamanında (just in
time) ana firmaya teslim etmesi, eski tedarikçilere
sahip çıkılması, onlarla bütünleşme, üreticilerin
makina-ları doğru ve verimli çalıştırmaları,
müşterilerle ilişkilerin bambaşka bir felsefe ve
boyutta ele alınması söz konusudur.
Rekabette kalıcı ve sürekli başarıyı getiren
etkenler yenilikçilik, yeni ürünler, yeni yöntemler,
pazara hızla uyum sağlama ve geliştirilebilen
üstünlüklerdir; talebe uyum yeteneğidir.
Yukarıda belirtilen bütün gelişmelerin amacı ve
hedefi "verimlilik'tir. Toplam verimlilik elde
etmektir. Diğer bir deyimle işletmede her şeyde
verimlilik sağlamaktır.
işletmede, yönetimde, üretimde, malzemede,
işçilikte vs... verimlilik. Verimli çalışma herşeyin
temeli oldu. Bu nedenle işletmelerde şu formül
oluşmuştur.
VERİMLİLİK - AYAKTA KALMA
Yeni işçi Türü
Yeni iş devrimi sisteme uygun "işçi"
gerektirmektedir. Sisteme uygun işçi/çalışan
olmadıkça başarı sağlanamaz, yeni şirket türü
yaratılamaz.
1970'lerden sonra basitleştirilmiş 1920'ler-deki
işçi tipi ve görevleri tamamen değişmiştir. Seri
üretim sisteminde işçilerden sadece belirli şeyleri
yapmaları istenir ve beklenirdi, daha fazlası değil.
Oysa yeni iş devriminde işçi ve çalışanlardan çok
daha fazla şeyler beklenmektedir. Sadece
kendilerine söylenenleri değil, söylenmeyenleri de
yapmaları, tüm beceri ve yaratıcılıklarını
kullanmaları da istenir, işçilerin tek iş değil,
farklı işleri yapacak yetenek ve becerilere sahip
olmaları beklenir. Ekip çalışması yapacak
yetkilendirilmiş, uzman, becerikli ve eğitimli
işçiler artık söz konusudur. Onlar, üretim ve
sistemin başarısı ile ilgilenecek, bu sistemin bir
parçası olacaklardır. Kalite, üretim, hata
seviyeleri, satış hacmi gibi unsurlar onları ve
temsilcilerini de artık geçmişten farklı olarak
yakından ilgilendirecektir.
işçiyi yeri doldunılamaz kılan şey, eğitimi ve
becerisidir.
"Eğitim seviyesi" ile "verimlilik" arasında sıkı
bir ilişki vardır. Eğiüm seviyesi arttıkça
verimlilik artar. Hatalı ürünler ile ıskarta
oranlan düşer. Kalite yükselir.
işçiler de sürekli değişimle başa çıkabilmek için
gerekli kavram ve becerilerle donatılmalıdırlar.
Hiç kimse yarım milyon dolarlık bir robotu
çalıştırmak için kalkıp sokaktan adam almaz. Yeni
sistem geleneksel kol işçiliğini değil, aksine
bilgili ve eğitimli işçiliği istemektedir, imalat
işçileri "bilgi işleme"ye dönüşmüştür. Yeni düzende
imalatta çalışanların dahi bir çoğu "hizmet" üretir
hale gelmiştir. Çağdaş işletmelerde insan
varlıkları belirleyici bir rol oynamaktadır. Başarı
için hepsinin işbirliği ve katılımı gereklidir.
Birlik duygusu içinde hareket etmeleri, eğitimli ve
nitelikli, becerikli olmaları beklenmektedir.
işletmeler ve Kader Birliği
Yukarıda belirtilen gelişmeler göstermektedir ki
ekonomide işletmeler daha özel bir konumdadırlar,
işletmeleri ayakta tutmak, onları güçlendirmek,
rekabet edebilir niteliğe kavuşaırmak ve bu yolla
rekabette üstünlük avantajını elde edebilmek en
önemli hedeflerden birisi olmaktadır. Sistemiyle,
üretim teknolojisiyle, sahip olduğu insan varlığı
ile (mavi gömlekli ve beyaz gömlekli) işletmelerin
rekabet dünyasındaki özelliği artık bir "çıkar
çatışması"değil, "çıkar birliği"dir. Diğer bir
deyimle işyeri ile çalışanlar (ve onların
temsilcileri olan örgüt) arasındaki ilişki bir
"Kader Birliği" ilişkisidir. Zira ekipteki
oyunculardan her birinin oyunu iyi oynaması
gerekmektedir. Bir spor müsabakasında ve bir spor
ekibinde ol-duğu gibi, takımın başarısı her
oyuncunun oyunu iyi oynamasına bağlıdır. Burada tam
bir hedef ve kader birliği söz konusudur. Takımı
oluşturan tüm elemanların birlik duygusu içinde,
işbirliği yapması tüm beceri ve yaratıcılığını
ortaya koyması; harekete tüm imkan ve kabiliyetleri
ile katılması gereklidir. Buradaki "kader birliği"
sadece işletme ile çalışanlar arasındaki
ilişkilerle sınırlı değildir. Kader birliği çemberi
bunların yanında yan sanayicileri, müşterileri de
kapsamaktadır. Tabii sendikala-n da...
Dünyadaki ve global pazardaki bu gelişimin sonucu
işletmelerin kazandığı bu konum "işyeri güvencesi "ni
çok ağırlıklı bir şekilde tekrar gündeme
getirmiştir. Yapısı ve işleyiş şekli itibarı ile
işletmeler gerekli teknolojiyi getiremez ve yeniden
yapılanmayı başaramazlar-sa, çalışanları ile
bütünleşemezlerse rekabet dünyasının gerektirdiği
ucuz ve kaliteli üretimi yapamazlarsa, her gün
değişen oynak piyasa-nın gelişmelerine esneklik
göstererek cevap veremezlerse ayakta kalmalarına
imkan yoktur. Bu nedenle başarılı olma ve ayakta
kalma sonınu sadece işletme yöneticilerinin
değildir. Tüm sistem işletmelere bu imkan ve ortamı
sağlamalıdır. Çünkü temel kurum "işyeri"dir,
"işletme"dir. Oysa uygulamada görülen, işçi için "iş
güvencesi"ne ağırlık vermek, işyeri güvencesini
ikinci plana atma şeklindedir, işçi için gerçek iş
güvencesi verimli ve ayakta kalabilen işletmedir.
Bu gerçek gözardı edilmektedir.
Global ekonominin "Global Kurallar"a ihtiyacı
vardır. Bu açıdan çalışma hayatıyla ilgili hukuki
düzenlemeler özel bir önem kazanmaktadır. Bu
konudaki hukuki düzenleme dünyadaki gelişime uygun
bir çalışma ortamı hazırlamalıdır. Global ekonomiye,
liberal ekonomi düzenine uygun bir endüstri
ilişkileri hukuku mevcut olmazsa, sistem,
işletmeleri "esnek" olmak yerine hantallığa iterse,
işletmeler ekonominin gerektirdiği' süratli
kararları hızla alıp uygulama imkanından mahrum
bırakılırsa, böyle bir ortam içerisinde başarılı
olma- ları beklenemez.
Bu bakımdan çalışma hayatı ile ilgili hukuki
düzenlemeler yapılırken bu gerçekler gö-zönünde
bulundurulmalı, bunun gerekleri yerine
getirilmelidir.
Burada karşımıza çıkan temel bir kavram "Esneklik"
olmaktadır. Son derece değişken piyasa şartlan
karşısında işletmeler esnek olmak durumundadırlar.
Burada esneklik deyimi en geniş anlamda
kullanılmıştır, işletmelerin ayakta kalmak,
uluslararası rekabete uyum sağlamak için gerekli
kararları süratle alması ve hızla bunu uygulamaya
koyabilmesi bu tarifin içine girmektedir, işletme
bünyesinde yeni yatırımlara gidilmesi,
organizasyonel bünye değişiklikleri bu tarif içine
girdiği gibi çalışanların kadrosunu ve niteliklerini
belirle-
mek de keza bu tarifin kapsamını oluşturur.
"Esnek çalışma şekilleri" de bu kavrama dahildir.
Zira ekonominin yeni işler yaratmaya ihtiyacı
vardır, işsizlik sorununu gidermenin çaresi yeni
işlerin yaratılması, girişimciliğin
desteklenmesidir. Bunu sağlamak için uygun bir
ortamın sağlanması zorunludur. Hükümetlerin görevi
gerek hukuki düzenlemelerle, gerek teşvik edici
kararlarla girişimcileri, yatırımcıları yeni iş
yaratmaktan soğutmak ve uzaklaştırmak değil, tam
tersine bu konudaki engelleri temizleyerek yatırım
yollarını açmak, yeni iş yaratmayı
kolaylaştırmaktır. Aksi durumda yatırımcılar ya
yeni işlere girişmek için heyecan duymaz ve
yatırımdan uzak dururlar veya yatırımları şartların,
iş ortamının daha müsait olduğu ülkelere
kaydırırlar. Dünya uygulaması bu gibi davranışların
örnekleri ile doludur. Almanya'da işçi, işveren
Federal Hükümet arasındaki 24.1.1996'da imzalanan
"Almanya'da İstihdamı ve Ulusal Sanayi Koruma
Anlaşması" en son örnektir. Bunu, benzer
anlaşmaların izleyeceğinden kuşku yoktur.
Ülkemizde yeni yatırım yapma, yeni iş yaratma
açısından ortamın müsait ve teşvik edici olduğunu
söylemek maalesef mümkün değildir. Aksine istihdama,
işsizliği azaltmasına büyük ihtiyaç duyulmasına
rağmen, iş yaratma imkanları caydırıcıdır,
işletmelere getirilen yükler, yüklenen hukuki ve
mali mükellefiyetler, yeni işler yaratma, rekabet
ve esneklik kavramlarına tamamen ters düşmekte,
yatırımı teşvik yerine caydırmaktadır.
Sonuç
21. Yüzyıla hazırlık yapmamız gereken bir
dönemdeyiz. Kaybedecek zamanımız yoktur.
Toplumumuz, "Bilişim Çağı"na geçme döneminde günlük
işlerle uğraşarak zaman ve imkanları heder etmiştir.
Türk toplumu, kamu kesimindeki atâlet ve
verimsizlikten şikayetçidir ve bu durumun devamı
halinde çağın yakalanamayacağından, Avrupa
Birliği'ne entegre olunamayacağından, uluslararası
seviyede rekabet edebilirliğin sağlanamayacağından
endişe etmektedir. Bu konuda boşa geçirilecek bir
tek günümüzün bile olmadığı kanaatindeyiz. Ekonomi
ve siyasette yeni bir sayfa açılmalı, toplumun her
kesimi doğru hedefler etrafında kenetlenmeli,
rekabetçi stratejiler belirlenmeli, doğru ve hızlı
kararlar alınarak hem özel sektörde, hem de kamu
sektöründe eksiklerimiz süratle giderilmelidir.
Özetlersek müthiş bir gelişme gücüne, dinamizme,
potansiyele ve atılım şevk ve iradesine sahip olan
ülkemizin el ve ayak bileklerindeki zincirlerin
çözülmesi beklenmektedir.
Özel sektörün kendi yaptıkları ile yetin-memesi ve
başarılı, çağdaş gelişme çizgisine gelmiş bir kamu
sektörünü özlemesinin, bunu her vesile ile ısrarla
vurgulamasının sebebi budur. Bu konuda hükümetin
parlamento içinde ve dışında güçlü bir desteği
mevcuttur. Vatandaş olarak hükümetimizin zaman
geçirmeden bu ortamı oluşturmasını, ülkemizi ileri
yıllara taşıyacak köklü reformları yapmasını, kamu
kesiminin süratle yeniden yapılanmasını, değişimin
bu kesimde de gereklerinin yerine getirilmesini
bekliyoruz.
Çünkü oyunun kuralları temelinden değişmiştir.
Değişimin ne kadar köklü ve kapsamlı olduğunu
belirtmesi bakımından Güney Kore'nin en güçlü
kuruluşu Samsung'un Başkanı LEE KUN HEE'nin şu
sözlerini hatırlıyorum: "Eşleriniz ve çocuklarınız
hariç, her şeyi değiştirin."
|