Devleti Küçültmek Yada Wagner Kanunu
Son yıllarda yaygın bir ideolojik söylem haline
gelen devleti küçültme savlarının çabalarının
tartışmaya açılması gerektiği kanısındayım. devleti
küçültme ile milli gelir içinde yerel ve merkezi
yönetimlerce yapılan kamu harcamalarının payının
düşürülmesi kastediliyorsa bunu neden sonuç vermesi
güç çabalar olduğuna aşağıda değineceğim. devleti
küçültme ile kastedilen kamunun yeniden yapılanması
ve başka bir konuya geçeriz. yapılanma süreci
kamunun kaynaklarını daha etkin, verimli
kullanmasına yönelik çabalardır ve bunun sonucudan
bakarsanız kamu harcamasının milli gelir içinde payı
düşmek yerine yükselebilir.
Gelelim devletin küçülmesi yada daha teknik değişle
kamu harcamalarının milli gelirdeki payının
küçülmesine, bir başka deyişlede devletin görevi
olarak daha az harcama yapmasına kamunun ekonomideki
yeri ve böyüklüğü son yıllarda daha az harcama
yapmasına. Kamunun ekonomideki yeri ve büyüklüğü son
yıllarda iktisat yazınında artan bir biçimde
tartışılmaya başlanmıştır. bazı yeni çalışmaların
isimlerini vermek istiyorum; Joseph E. Stiglitz, The
Economic Role of State 1990; A: Meltzer-A. Cuklerman-S.
Richard, Political Economy, Oxford 1991; A. Peacock,
Public Choice Analysis in Historical Perspective
İktisat teorisinnde bir kanun var. birçok iktisatçı
bu kanunu test etmiş, batı ekonomilerinde uzun
dönemli veriler incelendiğinde genel olarak görülmüş
ki, kamu harcamalarının milli gelirdeki payı sürekli
artış içinde bir başka belirleme bu artışın bütçe ve
vergi sistemlerinden, federal yada merkezi yönetim
biçiminden, bürokrasinin büyüklüğünden ve diğer
kurumsal etkenlerden bağımsız olduğudur. bunu
küçültme çabalarıda genelde çok sonuç vermemiştir. o
zaman bu gelişmenin nedeni araştırılmış kamunun bu
büyüme olgusuna Wagner Kanunu denilmiştir. bu kanuna
göre kamu lüks bir maldır ve kamunun büyüklüğü ile
reel gelir düzeyi arasında pozitif bir ilişki
vardır. bu nedenle kamu, gelir arttıkça artan bir
oranla büyür, diğer bir değişle kamunun büyüme hızı
gelirin büyüme hızından daha yüksektir.Bu kanun bir
olguyu tespit etmektir.
o halde demokratik rejimlerde bu büyümenin nedeni
nasıl açıklanabilir? Bu konuda çeşitli yaklaşımlar
vardır bir yaklaşıma göre, bu büyümenin nedeni
bürokratların, politikacıların ve çıkar gruplarının
bütçe, vergileme ve yasal düzenleme yoluyla
kaynaklar üzerindeki kontrollerine ve harcamalarını
arttırarak güçlerini ve gelirlerini arttırmak
istemeleridir. özetle politikacı ve bürokrat ne
kadar büyük bir harcama yaparsa, ne kadar büyük bir
bütçeye sahip olursa o ölçüde daha güçlü olur.
Bir diğer yaklaşım, toplumdaki gelir dağılımı ve
insanların oy hakkını kullanmaları ile ilgilidir.
düşük gelirlere sahip insanlar devletin daha çok
vergi almasını düşük gelirli olan seçmenlerin toplam
seçmen içindeki oranının yükselmesi halinde, bunlar
daha fazla vergiyi ve devletin dağıtıcı
fonksiyonunun artmasını savunan politikacılara oy
vereceklerdir. o halde yine batılı ekonomilerde
devlet borçlanmasını artması nasıl açıklanabilir.
bunun açıklanması ise şöyle yapılmaktadır; kararlı
seçmen mevcut zenginler kadar gelecekteki zenginleri
de vergilemek istemektedir. yeniden bölüşümün
maliyetinin optimal dağıtımı yanlız mevcut nesilleri
vergilendirmez, çünkü ekonomik büyüme ile gelecek
nesiller şimdiki nesillerden daha zengin
olacaklardır. vergilemeni yükünün geleceğe
kaldırılması ile yeni nesiller arasında yeniden
dağıtılmaktadır.
Batılı ekonomilerde devletin yada kamunun
büyüklüğüne geri dönersek bazı ilginç rakamlarla
karşılaşırız; İsveçte %60'ın üzerinde; Avusturya;
Belçika; İtalya; Fransa ve Norveçte %50'nin
üzerinde, Almanya, Kanada ve İngiltere de %40
üzerinde; ABD, Avustralya ve Japonyada %35in
üzerindedir. Kuşkusuz bu genel rakamların harcama
türleri itibariyle ülkeler arasında büyük
farklılıklar vardır. Fransa, Almanya ve ABD gibi
ülkelerde sosyal güvenlik harcamalarını payı birinci
sıradadır ve giderek yükselmektedir. buna karşılık
şimdilik Japonya da en büyük paya eğitim sahiptir.
ABD'de 1950lerde kamu harcamalarının %51'ini savunma
harcamaları oluştururken 1990'da bu %27ye
gerilemiştir. buna karşılık sosyal güvenliğin payı
aynı sürede %11'den %33'e çıkmıştır.
Ülkemizde kamunun ekonomideki büyüklüğü üzerinde çok
sağlıklı bir rakam yoktur. değişik tasniflere göre
değişik rakamlar bulunması olası. Ancak, bu payın
30lar civarında olduğunu yada buna yaklaştığını
söylemek yanıltıcı olmayabilir. diğer yandan resmi
rakamlar üzerinde bazı kuşkular var. gerçektende
ülkemizde kayıt dışı ekonominin göreli payının
batılı gelişmiş ülkelere kıyasla daha yüksek olması
nedeniyle aslında kamunun payının resmi rakamlarda
daha düşük olması büyük bir olasılık. zaten konumuz
bu oranın tam olarak kaç olduğu değil. Ülkemize
ilişkin bazı veriler kamunun payının zaman içinde
büyüme zorunda kalacağının göstergesi. Bunların
bazılarını bir çırpıda sıralayalım; birincisi gerek
teorik yaklaşımlar gerekse batılı demokrasilerdeki
gelişim gösteriyor, ülkemizin milli geliri
yükseldikçe kamuya olan talep büyüyecektir, ikincisi
nüfusumuzun yaşlanması ve yaşlanmasa bile
politikacıların düzenlemeleri ile sosyal güvenlik
kurumlarını üzerindeki yük arttıkça sosyal güvenlik
harcamalarının payı kaçınılmaz olarak yükselecektir.
Üçüncüsü halkımız gerek merkezi yönetimden gerek
yerel yönetimden daha çok kamu hizmeti istiyor.bu
isteğe politikacılar karşı duramaz. Dördüncüsü
ülkemiz gelişmekte olan bir ülke ve bu nedenle alt
yapısını büyütmek, yenilemek ve iyileştirmek
durumunda.
Bütün bunlara karşın devletin ekonomide
küçülebileceği iki alan var. birincisi Kitlerin
özelleştirme ve kapatma dahil yeniden
yapılandırılması. İkincisi doğrudan ve dolaylı
verilen sübvansiyon sisteminin gözden geçirilmesi.
yalnız tarım kesiminde değil, sanayi ve ticaret
kesiminde de. ancak hemen belirteyim teorik anlamda
kamusal mal üreten kamu tekellerin gelirlerinin
özelleştirilmesini aslında teknik anlamda kamunun
küçülmesi diye düşünmemek gerek.
|