Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Diplomaside Yeni Cephe... Doğu Asya 

Dr. Cem Kozlu 

1990Tı yıllarda dünyadaki tüm dengele­rin değişmesiyle başlayan süreç, siyasî açıdan bakıldığında evrimini tamamlamış gibi görün­se de dünya ile adeta yeniden tanışan bu ülke­lerin ekonomik evrimi hala sürmektedir. İçe dönük ekonomilerini, dünya sistemi ile birleş­tirme çabası içindeki eski Doğu Avrupa ülke­leri, hızla gelişen teknolojinin de kazandırdığı ivme ile Avrupa'nın kurumları içindeki rolleri­ni üstlenmeye başlamaktadırlar. 

Türkiye ise, ekonomisini dışa açma sü­recini Doğu Avrupa ülkelerinden çok daha önce başlatmasına ve küçümsenemeyecek bir yol kat etmesine rağmen, rakiplerinin perfor­mansı ile kıyaslandığında aslında yeterince uzun bir yol alamamıştır. Son yıllarda çok bü­yük atılımlar gerçekleştiren Doğu Asya ülkele­rinin sergiledikleri gelişim incelendiğinde Tür­kiye'nin gerçeği daha net biçimde ortaya çık­maktadır.

Türkiye'nin 1980'li yıllarda başlattığı kalkınma hamlesini sürdürdüğü dönemde, dünyanın bir başka köşesinde, Doğu Asya'da benzer bir mücadelenin içinde olan Japonya, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Singapur, Malezya ve Tayland, Türkiye'den çok daha büyük gelişmeler sergilemeyi başarmışlardır. 2000 yılında toplam nüfuslarının 1 milyarı aş­ması beklenen bu ülkelerde nüfusun en az 400 milyonunun ortalama gelir düzeyi bugünkü dünya zenginlik ortalamasınının üzerinde olacaktır. Hong Kong'lular eskiden sömürge oldukları İngiltere'den, Tayvanlılar Yeni Ze­landa1 dan, Singapurlular İtalyanlardan daha zengin olacaklardır. Sadece tüketim toplumu olmak yerine bir teknoloji ve üretim merkezi haline gelen Doğu Asya ülkelerinin sergiledik­leri performanslar ve yaratacakları potansiyel zenginlik, Türkiye'nin söz konusu ülkeler ile bugüne kadar uyguladığı diplomatik ilişkileri hızla ve kapsamlı biçimde genişletmesi gereği­ni de ortaya koymaktadır.

Asya Kaplanları olarak adlandırılan Ja­ponya, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Sin­gapur, Malezya ve Tayland'ın 1Ş6O-1990 döne­minde kişi başına yıllık GSMH ağırlıklı artış or­talaması % 6.5 olmuştur. Aynı dönemde Türki­ye ancak % 2.9'luk bir net büyümeyi gerçek­leştirebilmiştir. Sadece bu veri bile söz konusu ülkelerin, Türkiye açısından bir model olarak incelenmesi için yeterlidir. Kaldı ki Türkiye' nin bu ülkelere ilgisi bir model olarak incele­menin ötesine geçmeli ve ciddi işbirliği arayışlarını da kapsamalıdır. 

Coğrafi konumu açısından Avrupa'nın kurumları içinde yer almaya en yakın adaylar­dan biri olan ancak siyasi ve ekonomik uygu­lamalarının aldığı eleştiriler nedeniyle bu sü­reçte fazlasıyla zorlanan Türkiye, bunun en somut örneğini Avaıpa ile Gümrük Birliği gö­rüşmeleri sırasında yaşamaktadır. 

Asya Kaplanları ile geliştirilecek bir iş­birliği, Türkiye için Avrupa Birliği'nin yerine bir alternatif oluşturulması boyutunda değil ancak dengeleyici, yeni ilişkiler arayışı olarak değerlendirilmelidir. Türkiye coğrafi konumu nedeniyle dış ticaretinde Avrupa ile olan ya­kınlığının yarattığı avantajları değerlendirmek durumundadır. Ancak gözünü ve kulaklarını Doğu Asya'ya çevirmesinin yaratacağı sonuç­ları da ciddiyetle değerlendirmelidir. 

"Asya Kaplanları" Nereden Nereye! 

Türkiye herşeyden önce bölgedeki ülkelerin deneyiminden yararlanma çabası içinde olmalıdır. 1950 yılında Türkiye'nin kişi ba­şına milli geliri 200 dolar iken Japonya için bu rakam 133 dolardı. 1958 yılında Türkiye kişi başına milli gelirde 481 dolara ulaştığında Gü­ney Kore 132 dolar, Tayvan 108 dolar, Hong Kong 257 dolar, Singapur 437 dolar, Malezya 214 dolar, Tayland ise, 80 dolarda idi. 

Asya Kaplanlarının yarattığı kalkınma mucizesi 1960'lı yıllarda, ihracata dayalı hızlı bir ekonomik gelişme temposunun başlatılma­sı ve bu çabanın günümüze kadar kesintisiz sürdürülmesiyle gerçekleştirilebildi. 1960-85 döneminde bu ülkelerde kişi başına reel gelir 4 kat artı. Son 40 yıl boyunca bu ülkelerin ger­çekleştirdikleri ortalama büyüme hızı % 8-9 arasında gerçekleştirmiştir.

1980'li yılların sonuna gelindiğinde, As­ya Kaplanlarının tümünün hızlı nüfus artış­larını da kontrol altına almalarının etkisiyle ki­şi başına düşen gelirin artış hızında Türkiye' nin iki katına erişmişlerdir. 1992 yılında kişi başına milli gelir Türkiye'de 1.630 dolar iken en düşük 5400 dolar ile Güney Kore ve en yüksek 25.430 dolar ile Japonya olmak üzere her biri sanayileşmiş, yüksek teknoloji toplu­mu seviyesine ulaşmışlardır. 

Kalkınma hamlesine Türkiye ile aynı noktadan başlayan ancak bugün Türkiye'den oldukça ileri bir noktaya ulaşmayı başarmış bulunan Doğu Asya ülkelerinin Türkiye için bir model olarak incelenmesi gereğinin bir başka nedeni de Singapur, Tayland ve Malez­ya örneklerinin Türkiye'ye benzer din ve ırk mozaiğine sahip olmalarıdır. Konfüçyüs dini­nin, Budizmin ve Müslümanlığın yaygın ol­duğu bu ülkeler kültürel yapı olarak da Türki­ye'ye Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine oranla daha çok benzerlik göstermektedir. Avrupa'nın kemikleşmiş ve hoşgörüden uzak kültürel bakış açısına karşın bu ülkelerde hoş­görü ve birlikte yaşama arzusunun yaygın ol­duğu ve hızlı ekonomik kalkınmanın da bu anlayışı desteklediği izlenmektedir.

Ekonomide Devlet 

Doğu Asya ülkelerini bir model olarak incelemek söz konusu olduğunda kalkınmalarını sağlayan ortak noktalar da net biçimde ortaya çıkmaktadır. Kalkınmanın ardında ya­tan başarı da bu ortak noktalardır esasen. Söz konusu ülkelerin en belirgin ortak noktası 30-40 yıldan bu yana izlemekte oldukları istikrarlı politikaların, uzun sürelerle işbaşında bulunan politik ve bürokratik kadrolar tarafından ger­çekleştirilmesi, kısacası sürekliliğin sağladığı istikrardır. 

Devletin etkin ancak sınırlı müdahalele­riyle biçimlenen, devletin "pazarı yönetici" ekonomi politikaları ise, bir diğer ortak nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. En belirgin ve sürekli uygulanan politika ise, ihracatı teşvik eden, ihracata dayalı büyümeyi hedef alan uygu­lamalardır. Asya Kaplardan, "Özel Sektör dostu" yaklaşımlarını yıllarca sürdürererk, istikrarlı bü­rokratik kadrolar ile özel sektör arasındaki uyum ve yakınlığı kolaylıkla sağlamayı başar­mışlardır. 

Dışa Açık Yaklaşım 

Başarının bir başka temel unsuru ise, "dışa açık olmak" biçiminde ifade edilebilecek yaklaşımdır. Bu sadece ihracata dayalı büyü­me anlamında değil, yabancı sermayeye ve teknolojiye açık olmak ve uluslararası rekabet­ten korkmamak olarak anlaşılmalıdır. Söz ko­nusu ülkelerde tüm sanayiler uluslararası piya­salara açılmaya ve başarılı olmaya adeta zor­lanırken, bundan kaçanları kurtaracak "devlet baba" anlayışı ise, sistemde kesinlikle yer al­mamaktadır. 

Devlet tarafından uluslararası rekabete itilen ve desteklenen sektör ve şirketler, ken­dilerine tanınan teşvik olanaklarının ciddi eko­nomik denetim birimleri tarafından izlen­diğinin bilinci içinde faaliyet göstermektedir­ler. Devlet desteği alan şirketler girdikleri ve­rimlilik ve uluslararası normları yakalama yarı­şında başansız olduklarında kendilerine ta­nınan olanakların hızla geri çekileceğini de bi­lerek maceralara atılmaktan sakınmaktadırlar. Bu ilkeler çerçevesinde de verimlilik, yüksek teknoloji ve uluslararası rekabet gücüne ulaş­mak şirketlerin, ve sektörlerin öncelikli hedef­leri olarak ortaya çıkmaktadır. 

Teşviklerde Süreklilik Ve Eğitim 

Bu politikalarda başarıyı getiren son de­rece önemli olan bir başka nokta ise teşvik sis­temlerinin siyasî gelişmelerden bağımsız bir şekilde ve istikrarlı biçimde süregelmesi ol­muştur. 

Ancak, devletin rolü sadece bunlarla sınırlı değildir. Devlet, işgücü kalitesini yüksek tutacak eğitim sistemini oluşturmak, bilim ve teknoloji politikalarının rekabet şansı en yük­sek sanayilerde odaklaştırmak ve gerekli mo­dern iletişim, ulaşım ve enerji altyapısını ge­liştirmek gibi son derece önemli işlevleri de yerine getirmektedir. 

Eğitim ve teknolojiye verilen önemin Asya Kaplanlarının başarısındaki etkisini bu alanlara ayrılan kaynakların yüksekliğinden de algılayabilmek mümkündür. Eğitim için ayırdığı kaynakları yüksek öğretim yerine ilk ve ortaöğretime akıtan Doğu Asya ülkeleri böylece işgücünün niceliğinden çok niteliğini geliştirerek önemli bir avantaj yakalamıştır. Kaynakların eğitimde nasıl kullanıldığı Güney Kore örneğinde çok net biçimde görülmekte­dir. Güney Kore eğitim bütçesinin sadece % 10'unu üniversitelere aktarırken Venezuela bütçesinin % 43'ünü üniversitelerine ayır­maktadır. 

Güney Kore türü bir eğitim modelinin, işgücünün büyük çoğunluğunun niteliğini yükseltmek dışında bir işlevi de yaygın ilk ve ortaöğretimin sonucu gelir dağılımını düzelt-mesidir. Kitlelerin eğitim düzeyinin yükselme­si tüketim gücünün artması ve sonuçta hızlı büyümeci ve özel sektörcü politikalara destek sağlamaktadır. 

Bürokrasiye Güven 

Türkiye'de devletin hantal yapısı ve ağır işlemesinin sorumlusu olarak görülen bürok­rasi, Doğu Asya ülkelerinde çarkın en iyi çalışan ve en güvenilir dişlilerinden biridir. Ör­neğin Türkiye'de ve diğer bazı kalkınmakta olan ülkelerde sorun yaratan teşvikler konusu, Doğu Asya ülkelerinde oldukça temiz ve şaibeden uzak biçimde dağıtılmaktadır. 

Bürokrasiye duyulan bu güvenin nede­ni, bu mevkilere getirilenlerin toplum içinde saygın kişiler olmasının yanısıra, özel sektör düzeyindeki ücret politikaları ve etkin bir dev­let personel rejiminin uygulanmasıdır. Asya Kaplanları, geri kalmışlığın ve ülkelerin siyasal istikrarsızlığının başlıca nedeni olarak kabul edilen "yolsuzluk" sorununu bertaraf ederek, başarılarını adeta garantilemişlerdir.

Doğu Asya ülkelerinde güvenilir bürok­ratik kadrolar, kalkınma hamlelerinin rehber­liğini üstlenerek politik kadroların da en önemli avantajı olabilmektedir. Bürokrasinin bu denli başarılı olmasının temelinde ise, üni­versitelerin en başarılı mezunlarının gelenek­sel olarak bürokrasiye katılmaları yatmaktadır. Japonya'da en başarılı öğrenciler sırası ile Ma­liye, Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlıkları ve Dışişleri Bakanlığı tarafından açılan sınav­larla yerlerini bulmakta, daha sonra ise, sıra Merkez Bankası'na ve özel sektöre gelmekte­dir. Kısacası ülkenin yetiştirdiği "en iyiler" ka­mu kanadında görev almaktadırlar. 

Doğu Asya ülkeleri gerçekleştirdikleri kalkınma hamlesi sürecinde, benzer dönemle­ri yaşayan hemen her ülkenin karşılaştığı alışılmış sorunları kararlı, sistematik ve sürekli­liği olan uygulamalar ile aşmayı başarmış­lardır ve bu açılardan benzer sorunları yaşa­yan Türkiye için model niteliği taşımaktadırlar. 

Uzun yıllardır sürdürdükleri istikrarlı politikaların ardından bugün dünyanın en zenginleri arasına girmeye başlayan Asya Ka­planlarının yatırım potansiyeli de giderek art­maktadır. Örneğin 20 milyonluk Tayvan'ın 100 milyar dolarlık döviz rezervi bulunmaktadır. Türkiye geliştireceği diplomatik ilişkilerin yar­dımıyla Japonya örneğinde olduğu gibi diğer ülkelerin yatırımlannda da pay almanın yol­larını aramalıdır. 

Asya Pasifik Bölgesi, 2000 yılında dün­ya üretiminde ve ticaretinde en etkin bölgeler­den biri olacaktır. Bölge ile geliştirilecek den­geli ticaret ilişkileri, eğitim ve teknolojide elde ettikleri başarılardan alınacak örnekler çok iyi değerlendirilmelidir. Ekonomiden eğitime, teknolojiden siyasete kadar uzanan bu ağın örülebilmesi ile Türkiye Doğu Asya ülkeleriyle yakın, sıcak ve sürekli diplomatik ilişkiler için­de olmalıdır.

Doğu Asya'ya giden yol, Orta Asya'dan geçer. Türkiye Orta Asya'daki bir çok ya­tırımında Doğu Asya sermayesi ve teknolojisi ile işbirliği içinde olmak yönünde de ilişkiler geliştirmelidir. 

Türkiye, sertleşen rekabet ortamında, tüm alternatifleri gözden geçirmeli ve kendisi­ne model olacak, seçenek yaratacak oluşum­lara gözlerini kapamamalıdır. Geleneksel poli­tikalarının dışına çıkabilme esnekliğini göster­mesi, özlemi duyulan gelişmeleri yakalamayı da hızlandıracaktır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005