Diplomaside Yeni Cephe... Doğu Asya
Dr. Cem Kozlu
1990Tı yıllarda dünyadaki tüm dengelerin
değişmesiyle başlayan süreç, siyasî açıdan
bakıldığında evrimini tamamlamış gibi görünse de
dünya ile adeta yeniden tanışan bu ülkelerin
ekonomik evrimi hala sürmektedir. İçe dönük
ekonomilerini, dünya sistemi ile birleştirme çabası
içindeki eski Doğu Avrupa ülkeleri, hızla gelişen
teknolojinin de kazandırdığı ivme ile Avrupa'nın
kurumları içindeki rollerini üstlenmeye
başlamaktadırlar.
Türkiye ise, ekonomisini dışa açma sürecini Doğu
Avrupa ülkelerinden çok daha önce başlatmasına ve
küçümsenemeyecek bir yol kat etmesine rağmen,
rakiplerinin performansı ile kıyaslandığında
aslında yeterince uzun bir yol alamamıştır. Son
yıllarda çok büyük atılımlar gerçekleştiren Doğu
Asya ülkelerinin sergiledikleri gelişim
incelendiğinde Türkiye'nin gerçeği daha net biçimde
ortaya çıkmaktadır.
Türkiye'nin 1980'li yıllarda başlattığı kalkınma
hamlesini sürdürdüğü dönemde, dünyanın bir başka
köşesinde, Doğu Asya'da benzer bir mücadelenin
içinde olan Japonya, Güney Kore, Tayvan, Hong Kong,
Singapur, Malezya ve Tayland, Türkiye'den çok daha
büyük gelişmeler sergilemeyi başarmışlardır. 2000
yılında toplam nüfuslarının 1 milyarı aşması
beklenen bu ülkelerde nüfusun en az 400 milyonunun
ortalama gelir düzeyi bugünkü dünya zenginlik
ortalamasınının üzerinde olacaktır. Hong Kong'lular
eskiden sömürge oldukları İngiltere'den, Tayvanlılar
Yeni Zelanda1 dan, Singapurlular
İtalyanlardan daha zengin olacaklardır. Sadece
tüketim toplumu olmak yerine bir teknoloji ve üretim
merkezi haline gelen Doğu Asya ülkelerinin
sergiledikleri performanslar ve yaratacakları
potansiyel zenginlik, Türkiye'nin söz konusu ülkeler
ile bugüne kadar uyguladığı diplomatik ilişkileri
hızla ve kapsamlı biçimde genişletmesi gereğini de
ortaya koymaktadır.
Asya Kaplanları olarak adlandırılan Japonya, Güney
Kore, Tayvan, Hong Kong, Singapur, Malezya ve
Tayland'ın 1Ş6O-1990 döneminde kişi başına yıllık
GSMH ağırlıklı artış ortalaması % 6.5 olmuştur.
Aynı dönemde Türkiye ancak % 2.9'luk bir net
büyümeyi gerçekleştirebilmiştir. Sadece bu veri
bile söz konusu ülkelerin, Türkiye açısından bir
model olarak incelenmesi için yeterlidir. Kaldı ki
Türkiye' nin bu ülkelere ilgisi bir model olarak
incelemenin ötesine geçmeli ve ciddi işbirliği
arayışlarını da kapsamalıdır.
Coğrafi konumu açısından Avrupa'nın kurumları içinde
yer almaya en yakın adaylardan biri olan ancak
siyasi ve ekonomik uygulamalarının aldığı
eleştiriler nedeniyle bu süreçte fazlasıyla
zorlanan Türkiye, bunun en somut örneğini Avaıpa ile
Gümrük Birliği görüşmeleri sırasında yaşamaktadır.
Asya Kaplanları ile geliştirilecek bir işbirliği,
Türkiye için Avrupa Birliği'nin yerine bir
alternatif oluşturulması boyutunda değil ancak
dengeleyici, yeni ilişkiler arayışı olarak
değerlendirilmelidir. Türkiye coğrafi konumu
nedeniyle dış ticaretinde Avrupa ile olan
yakınlığının yarattığı avantajları değerlendirmek
durumundadır. Ancak gözünü ve kulaklarını Doğu
Asya'ya çevirmesinin yaratacağı sonuçları da
ciddiyetle değerlendirmelidir.
"Asya Kaplanları" Nereden Nereye!
Türkiye herşeyden önce bölgedeki ülkelerin
deneyiminden yararlanma çabası içinde olmalıdır.
1950 yılında Türkiye'nin kişi başına milli geliri
200 dolar iken Japonya için bu rakam 133 dolardı.
1958 yılında Türkiye kişi başına milli gelirde 481
dolara ulaştığında Güney Kore 132 dolar, Tayvan 108
dolar, Hong Kong 257 dolar, Singapur 437 dolar,
Malezya 214 dolar, Tayland ise, 80 dolarda idi.
Asya Kaplanlarının yarattığı kalkınma mucizesi
1960'lı yıllarda, ihracata dayalı hızlı bir ekonomik
gelişme temposunun başlatılması ve bu çabanın
günümüze kadar kesintisiz sürdürülmesiyle
gerçekleştirilebildi. 1960-85 döneminde bu ülkelerde
kişi başına reel gelir 4 kat artı. Son 40 yıl
boyunca bu ülkelerin gerçekleştirdikleri ortalama
büyüme hızı % 8-9 arasında gerçekleştirmiştir.
1980'li yılların sonuna gelindiğinde, Asya
Kaplanlarının tümünün hızlı nüfus artışlarını da
kontrol altına almalarının etkisiyle kişi başına
düşen gelirin artış hızında Türkiye' nin iki katına
erişmişlerdir. 1992 yılında kişi başına milli gelir
Türkiye'de 1.630 dolar iken en düşük 5400 dolar ile
Güney Kore ve en yüksek 25.430 dolar ile Japonya
olmak üzere her biri sanayileşmiş, yüksek teknoloji
toplumu seviyesine ulaşmışlardır.
Kalkınma hamlesine Türkiye ile aynı noktadan
başlayan ancak bugün Türkiye'den oldukça ileri bir
noktaya ulaşmayı başarmış bulunan Doğu Asya
ülkelerinin Türkiye için bir model olarak
incelenmesi gereğinin bir başka nedeni de Singapur,
Tayland ve Malezya örneklerinin Türkiye'ye benzer
din ve ırk mozaiğine sahip olmalarıdır. Konfüçyüs
dininin, Budizmin ve Müslümanlığın yaygın olduğu
bu ülkeler kültürel yapı olarak da Türkiye'ye
Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine oranla daha çok
benzerlik göstermektedir. Avrupa'nın kemikleşmiş ve
hoşgörüden uzak kültürel bakış açısına karşın bu
ülkelerde hoşgörü ve birlikte yaşama arzusunun
yaygın olduğu ve hızlı ekonomik kalkınmanın da bu
anlayışı desteklediği izlenmektedir.
Ekonomide Devlet
Doğu Asya ülkelerini bir model olarak incelemek söz
konusu olduğunda kalkınmalarını sağlayan ortak
noktalar da net biçimde ortaya çıkmaktadır.
Kalkınmanın ardında yatan başarı da bu ortak
noktalardır esasen. Söz konusu ülkelerin en belirgin
ortak noktası 30-40 yıldan bu yana izlemekte
oldukları istikrarlı politikaların, uzun sürelerle
işbaşında bulunan politik ve bürokratik kadrolar
tarafından gerçekleştirilmesi, kısacası
sürekliliğin sağladığı istikrardır.
Devletin etkin ancak sınırlı müdahaleleriyle
biçimlenen, devletin "pazarı yönetici" ekonomi
politikaları ise, bir diğer ortak nokta olarak
karşımıza çıkmaktadır. En belirgin ve sürekli
uygulanan politika ise, ihracatı teşvik eden,
ihracata dayalı büyümeyi hedef alan uygulamalardır.
Asya Kaplardan, "Özel Sektör dostu" yaklaşımlarını
yıllarca sürdürererk, istikrarlı bürokratik
kadrolar ile özel sektör arasındaki uyum ve
yakınlığı kolaylıkla sağlamayı başarmışlardır.
Dışa Açık Yaklaşım
Başarının bir başka temel unsuru ise, "dışa açık
olmak" biçiminde ifade edilebilecek yaklaşımdır. Bu
sadece ihracata dayalı büyüme anlamında değil,
yabancı sermayeye ve teknolojiye açık olmak ve
uluslararası rekabetten korkmamak olarak
anlaşılmalıdır. Söz konusu ülkelerde tüm sanayiler
uluslararası piyasalara açılmaya ve başarılı olmaya
adeta zorlanırken, bundan kaçanları kurtaracak
"devlet baba" anlayışı ise, sistemde kesinlikle yer
almamaktadır.
Devlet tarafından uluslararası rekabete itilen ve
desteklenen sektör ve şirketler, kendilerine
tanınan teşvik olanaklarının ciddi ekonomik denetim
birimleri tarafından izlendiğinin bilinci içinde
faaliyet göstermektedirler. Devlet desteği alan
şirketler girdikleri verimlilik ve uluslararası
normları yakalama yarışında başansız olduklarında
kendilerine tanınan olanakların hızla geri
çekileceğini de bilerek maceralara atılmaktan
sakınmaktadırlar. Bu ilkeler çerçevesinde de
verimlilik, yüksek teknoloji ve uluslararası rekabet
gücüne ulaşmak şirketlerin, ve sektörlerin
öncelikli hedefleri olarak ortaya çıkmaktadır.
Teşviklerde Süreklilik Ve Eğitim
Bu politikalarda başarıyı getiren son derece önemli
olan bir başka nokta ise teşvik sistemlerinin
siyasî gelişmelerden bağımsız bir şekilde ve
istikrarlı biçimde süregelmesi olmuştur.
Ancak, devletin rolü sadece bunlarla sınırlı
değildir. Devlet, işgücü kalitesini yüksek tutacak
eğitim sistemini oluşturmak, bilim ve teknoloji
politikalarının rekabet şansı en yüksek sanayilerde
odaklaştırmak ve gerekli modern iletişim, ulaşım ve
enerji altyapısını geliştirmek gibi son derece
önemli işlevleri de yerine getirmektedir.
Eğitim ve teknolojiye verilen önemin Asya
Kaplanlarının başarısındaki etkisini bu alanlara
ayrılan kaynakların yüksekliğinden de algılayabilmek
mümkündür. Eğitim için ayırdığı kaynakları yüksek
öğretim yerine ilk ve ortaöğretime akıtan Doğu Asya
ülkeleri böylece işgücünün niceliğinden çok
niteliğini geliştirerek önemli bir avantaj
yakalamıştır. Kaynakların eğitimde nasıl
kullanıldığı Güney Kore örneğinde çok net biçimde
görülmektedir. Güney Kore eğitim bütçesinin sadece
% 10'unu üniversitelere aktarırken Venezuela
bütçesinin % 43'ünü üniversitelerine ayırmaktadır.
Güney Kore türü bir eğitim modelinin, işgücünün
büyük çoğunluğunun niteliğini yükseltmek dışında bir
işlevi de yaygın ilk ve ortaöğretimin sonucu gelir
dağılımını düzelt-mesidir. Kitlelerin eğitim
düzeyinin yükselmesi tüketim gücünün artması ve
sonuçta hızlı büyümeci ve özel sektörcü politikalara
destek sağlamaktadır.
Bürokrasiye Güven
Türkiye'de devletin hantal yapısı ve ağır
işlemesinin sorumlusu olarak görülen bürokrasi,
Doğu Asya ülkelerinde çarkın en iyi çalışan ve en
güvenilir dişlilerinden biridir. Örneğin Türkiye'de
ve diğer bazı kalkınmakta olan ülkelerde sorun
yaratan teşvikler konusu, Doğu Asya ülkelerinde
oldukça temiz ve şaibeden uzak biçimde
dağıtılmaktadır.
Bürokrasiye duyulan bu güvenin nedeni, bu mevkilere
getirilenlerin toplum içinde saygın kişiler
olmasının yanısıra, özel sektör düzeyindeki ücret
politikaları ve etkin bir devlet personel rejiminin
uygulanmasıdır. Asya Kaplanları, geri kalmışlığın ve
ülkelerin siyasal istikrarsızlığının başlıca nedeni
olarak kabul edilen "yolsuzluk" sorununu bertaraf
ederek, başarılarını adeta garantilemişlerdir.
Doğu Asya ülkelerinde güvenilir bürokratik
kadrolar, kalkınma hamlelerinin rehberliğini
üstlenerek politik kadroların da en önemli avantajı
olabilmektedir. Bürokrasinin bu denli başarılı
olmasının temelinde ise, üniversitelerin en
başarılı mezunlarının geleneksel olarak bürokrasiye
katılmaları yatmaktadır. Japonya'da en başarılı
öğrenciler sırası ile Maliye, Uluslararası Ticaret
ve Sanayi Bakanlıkları ve Dışişleri Bakanlığı
tarafından açılan sınavlarla yerlerini bulmakta,
daha sonra ise, sıra Merkez Bankası'na ve özel
sektöre gelmektedir. Kısacası ülkenin yetiştirdiği
"en iyiler" kamu kanadında görev almaktadırlar.
Doğu Asya ülkeleri gerçekleştirdikleri kalkınma
hamlesi sürecinde, benzer dönemleri yaşayan hemen
her ülkenin karşılaştığı alışılmış sorunları
kararlı, sistematik ve sürekliliği olan uygulamalar
ile aşmayı başarmışlardır ve bu açılardan benzer
sorunları yaşayan Türkiye için model niteliği
taşımaktadırlar.
Uzun yıllardır sürdürdükleri istikrarlı
politikaların ardından bugün dünyanın en zenginleri
arasına girmeye başlayan Asya Kaplanlarının yatırım
potansiyeli de giderek artmaktadır. Örneğin 20
milyonluk Tayvan'ın 100 milyar dolarlık döviz
rezervi bulunmaktadır. Türkiye geliştireceği
diplomatik ilişkilerin yardımıyla Japonya örneğinde
olduğu gibi diğer ülkelerin yatırımlannda da pay
almanın yollarını aramalıdır.
Asya Pasifik Bölgesi, 2000 yılında dünya üretiminde
ve ticaretinde en etkin bölgelerden biri olacaktır.
Bölge ile geliştirilecek dengeli ticaret
ilişkileri, eğitim ve teknolojide elde ettikleri
başarılardan alınacak örnekler çok iyi
değerlendirilmelidir. Ekonomiden eğitime,
teknolojiden siyasete kadar uzanan bu ağın
örülebilmesi ile Türkiye Doğu Asya ülkeleriyle
yakın, sıcak ve sürekli diplomatik ilişkiler içinde
olmalıdır.
Doğu Asya'ya giden yol, Orta Asya'dan geçer. Türkiye
Orta Asya'daki bir çok yatırımında Doğu Asya
sermayesi ve teknolojisi ile işbirliği içinde olmak
yönünde de ilişkiler geliştirmelidir.
Türkiye, sertleşen rekabet ortamında, tüm
alternatifleri gözden geçirmeli ve kendisine model
olacak, seçenek yaratacak oluşumlara gözlerini
kapamamalıdır. Geleneksel politikalarının dışına
çıkabilme esnekliğini göstermesi, özlemi duyulan
gelişmeleri yakalamayı da hızlandıracaktır.
|