Diplomatik Temsilcilikler İşlevini
Yitiriyor mu?
Dr. H. Bülent Olcay
Bilindiği gibi diplomasi en temel anlamıyla başka
ülkelerde ya da uluslararası toplantılarda bir
devleti temsil etme sanatıdır. Uluslararası
meseleleri barışçı yollarla çözmek, zor kullanmayı
önlemek, aynı zamanda kendi ülkesinin menfaatlerini
korumak görevi bu işi ustalıkla yapması beklenen
diplomatlara düşer.
Zaman içinde diplomasinin devletler arası
ilişkilerdeki rolü önemli ölçüde değişmiştir.
Diplomatların niteliği ve rolleri de, onlara
yüklenen misyon da, bir hayli başkalaşmıştır. Klasik
anlamda devlet başkanları, başbakan, dışişleri
bakanı ve meslekten diplomatlar dışında artık başka
kişi ve kurumlar da resmen ya da gönüllü olarak
diplomatik hayatta görev yapmaktadırlar. Gönderen
devlet adına görüşmelerde bulunma, karışık menfaat
ilişkilerini sezme ve analiz yeteneği, politikalar
geliştirme becerisi, başka ulusların müsbet-menfi
yanlarını iyi tesbit edebilme kabiliyeti, sosyal ve
eğitsel etkinliklerde aktif olarak bulunma
cevvali-yeti gibi hususlar günümüz diplomatının
'olmazsa olmaz' özellikleri arasındadır.
Uluslararası ilişkilerde her geçen gün değişen ve
yenilenen fırsatları ve,: riskleri
değerlendirmek ciddi, profesyonel insanlar ister.
Ticari malların, fikirlerin ve insanların hızla
yayıldığı ve kıtalar dolaştığı bir yüzyılda diplomat
artık 'yalnız adam' değildir. Onun, teknik
meselelerde danışacağı ve birlikte çalışacağı uzman
bir kadro ile birlikte bir ülkeden diğerine mekik
dokuması hiç de zor değildir. Her ne kadar
belgelere ve bilgilere bulunduğumuz odadan ulaşmak
artık internet sayesinde mümkünse de, kişisel
ilişkileri en üst düzeyde sürdürmeden ve sosyal
hayatın icablarından uzak kalarak başarılı olmak
bugün nala mümkün değil.
Yürütülen dış politikadaki başarısızlıklar
sebebiyle başka devletlere ya da halklara söverek ya
da onların eylemlerini kınayarak mazeret arama devri
kapandı. Pek çok geri bırakılmış ülke gibi
ülkemizde de dış politikaya dair kararlarda halkın
katılımı yok ve siyasal iktidarların değişmesi,
uluslararası platformlardaki hayal kırıklıkları,
başarısızlıklar bile temel dış politika
tercihlerinde bir değişiklik getirmiyor.
İdarecilerin, arkalarında kamuoyu desteği arama
lüzumu hissetmedikleri dış politika konularında
bağlı bulundukları bakanlıkta kimin oturduğunun da
pek önemi yok. Öte yandan parlamentolar hadiselerin
hızlı seyrinin de tesiriyle denetim dışı kalmakta,
yapılan uluslararası andlaşmaların "onanmasını
uygun görerek" bir tür havale işlemini
yapmaktadırlar.
Bir hükümetin belli konulardaki kanı ve görüşlerini
doğrudan doğruya diğer devletlerin ya da
uluslararası örgütlerin karar mercilerine iletmesi
anlamına da gelen diplomasi süreci esas olarak
ilgili devlet yetkilileri arasında görüşmeler
yapılması yolu ile cereyan etmektedir. Uluslararası
literatürde, 'savaş, diplomasinin bittiği yerde
başlar' şeklinde bir kanaat vardır. Uluslararası
problemleri barışçı yollarla çözmek ve zor
kullanmayı önlemek temel hedeftir.
Esasen, diplomasi devletlerin varlığı ile birlikte
başlamıştır, ancak batıda 13. yüzyılda İtalya'da
(Venedik Cumhuriyeti'nde) başlamış ve gelişmiştir.*1'
Öyle ki, Venedik Cumhuriyeti'nin diğer devletlerle
ticaret ilişkileri ve Bizans ile münasebetleri bu
devleti bir "elçiler okulu" durumuna getirmiştir.0
Venediklilerin uygulamaları ile ilgili olarak
Gönlübol kitabında şu ilginç detaylara yer
vermektedir: "Elçilerini uzak ülkelere göndermeleri
ve bir çok ülkelerle diplomatik temas halinde
bulunmalan Venedik yetkililerinin, elçilerine uzun
ve yazılı talimatlar vermelerini, diplomatik
arşivler tutmalarına ve çeşitli devletlerle
yaptıkları anlaşmalar hakkında siciller
bulundurmalarını gerektirmiştir. Venedikliler, 1269
tarihli bir yasa ile, çalışması ile ilgili sırları
açığa vurabileceği düşüncesi ile, diplomasi
temsilcilerinin eşlerinin kendilerine refakat
etmesini yasaklamışlar, buna karşılık, diplomasi
temsilcilerinin zehirlenmelerini önlemek için
aşçılarını beraberlerinde götürmelerini zorunlu
kılmışlardı
Diplomasi tarihinde ilk sürekli elçi 1455 yılında
Milano Dükü tarafından Cenova'ya alandı. Osmanlı
Devleti Avrupa'da asırlarca süper devlet olarak
hüküm sürdüğü sırada elçi bulundurma müessesesini
kullanmadı. İlk kez 1793 yılında III. Selim
tarafından Yusuf Agah Efendi Londra'ya
gönderilmiştir.' Hurewitz'in yerinde tesbitlerine
göre Osmanlı'nın sadece geçici elçiler göndermekle
ve yabancı elçileri kabul etmekle yetinmesinin
sebebleri olarak: "bu tutum Osmanlı Devletinin diğer
devletlere üstünlüğünü simgeliyor; zaten Osmanlı
için Avrupa ticari açıdan ehemmiyetli bulunmuyor;
müslüman olmayan devletlerle sürekli bir ilişki
cihad anlayışına ters düşüyordu."
Yakın zamanlara kadar diplomatlara kendi ülkesinin
menfaatleri için yabancı ülkelere yalan söylemeye
gönderilmiş kişiler nazarıyla bakılıyordu.
Diplomasinin yürütülmesinde kişisel diplomasi,
zirveler ve konferanslar, kuruluşlar arası
diplomasi, çok taraflı diplomasi gibi me-todlar
izlenmektedir.
Çağımızdaki meşhur diplomasi yazarlarından Harold
Nicolson, diplomasinin temelinin italyan değil
Fransız sistemine dayandığını öne sürmektedir,
italya'dan intikal eden verileri ayıklayarak bir
sistem haline getiren, diplomasi üzerine yazılar
yazan François de Calli-eres Avrupa'da en gelişmiş
diplomatik servise sahip olan ülkenin Fransa
olduğunu savunmuştur. Zaman içinde diplomasinin
dili de Latince'den Fransızca'ya dönüşmüştü. O
günlerden bu yana BM dahil çoğu uluslararası
örgütlerin (yazılı bir zorunluluk bulunmasa da)
resmî dil olarak Fransızcayı kullandıkla;;
görülmektedir. Italya'daki uygulanıştım ana
unsurları olan daim; diplomatik temsilcilik
bulundurma, görüşmelerde gizlilik, merasim ve
protokol esasları Fransa'da da aynen
sürdürülmüştü.
Jet uçakların, faks makinalarının, internet ve
e-posta imkanlarının bulunduğu, uydular
aracılığıyla başka ülkelerin ekonomik, askerî,
coğrafî ve diğer bilgilerine kolayca ulaşılabildiği
günümüzde hâlâ "daimî temsilcilik bulundurma"
gereksinimi olup-olmadığı sorgulanmaktadır.
İletişim teknolojilerindeki ve seyahat
imkânlarındaki gelişmeler siyasî liderlerin ve
dışişleri bakanlığı merkez teşkilâtı mensuplannın
başka ülkelerdeki diplomatik misyonları
(büyükelçileri) devre dışı bırakarak (by-pass
ederek) doğaldan iletişim kurmaları önemli sonınlar
oluşmaktadır. Diplomatik ve ekonomik açıdan sayısız
avantajlar sağlayan, konularında uzman kişilerin
doğaldan meseleleri görüşerek zaman kaybına, yanlış
anlaşılma ve hata yapma risklerine karşı daha
güvenli ve kısa bu yol daimî temsilciliklerin
geleceğini tehdit etmektedir
Uluslararası örgütlerin çoğalması, bölgesel
ittifakların oluşması (örneğin Avaıpa Birliği)
doğrudan görüşmeleri sağlayan (yani yerleşik
diplomat bulundurma gereğini azaltan) bir sebep
oldu. Diplomatların bilgi toplama ve siyasî rapor
yazma görevleri de uluslararası yazılı ve görsel
medyanın yaygınlaştığı günümüzde ve tabii gelecekte
diplomatların görevlerini ve yaptıkları işin
niteliğini değiştirmektedir. Körfez savaşında CNN
televizyonunun sürmekte olan bir savaştan bile
canlı yayın yapması bu konuda varılan noktayı
göstermektedir.
Bir zamanlar, dünyadaki ideolojik ve kültürel
farklılıklar gönderilen elçilerin bir anlamda
gönderildiği ülkeye "rehine" olması anlamına
geliyordu. Dünya liderleri arasındaki yakın temaslar
ve görüşmeler yüzyıllardır süregelen bir müesseseyi
ve bu mesleği yapanları son yirmi yılı aşkın bir
süredir artan bir hızla rahatsız ediyor. Bildiğimiz
en eski ve tipik örnek 1970'lerde İran'da görev
yapan William Sullivan'dır. Beyaz Saray ile Şah
arasındaki "doğrudan iletişim" sebebiyle "by-pass
edilmesinden" rencide olarak erken emekliliğini
istemişti.
Ne var ki, siyasî liderlerin birbirleriyle
görüşmeleri, fikir alış-verişinde bulunmaları vs.
hem kısa süreli olmak, hem de görüşen şahısların
kişilikleriyle sınırlı kalmak durumundadır. Yani
diplomatik temsilcilikler avam tabiriyle "hancı",
siyasi liderler ise "yolcu"dur.
ABD Başkanı John F. Kennedy'nin cenazesine katılan
Fransa Cumhurbaşkanı General de Gaulle, Fransa'yı
Amerika'da en üst düzeyde temsil etmişti. Ancak
sair zamanlarda başka ülkelerle de çok hayati
ilişkileri olan ülkesinin temsili hiç şüphesiz bu
ülkelerde bulundurulan yerleşik diplomatları
sayesinde mümkün olmaktaydı. Kaldı ki, bir devlet
başkanı için başka bir ülkede uzun süre kalmak
olanaksızdır. Daimi temsilcilikler bir devletin
geleneğini ve önemini sürekli hatırlatan;
diplomasinin günübirlik olaylara münhasır bir iş
olmayıp, devamlılık arzeden bir niteliği olduğunu
gösteriyor.
Öte yandan, bir devlet başkanı ya da siyasal lider
için ziyaret ettiği ülkedeki kendi diplomatik
temsilcilikleri güvenlik, sağlık, istihbarat vs.
açıdan sayısız faydalar sağlamaktadır. Yeni kurulan
ya da bağımsızlığını kazanan •devletler için de
günümüzde daimi temsilcilikler, bu devletlerin "isbat-ı
vücut ettiklerini" göstermesi hasebiyle önemli
"prestij" sağlamaktadır.
Viyana Konvansiyonu, diplomatik misyonların
gönderen ve kabul eden ülkeler arasında dostane
ilişkileri geliştirmek üzere çalışacağını
belirtmektedir Ne var ki doğal olarak her diplomat
kendi ülkesinin politikalarını savunmak ve
dolayısıyla bulunduğu ülkenin politikalarıyla /aman
zaman çatışan tutumları sergilemek durumundadır.
Karşı bir görüşe göre de, eğer bir diplomat
gönderildiği ülkede saygınlık uyandırır ve işini
yürütmeyi becerirse, kendi devletinin menfaatine
hizmet etmiş sayılmalıdır
Diplomat, bulunduğu ülkenin ekonomik durumunu, dış
politikasını, silahlı kuvvetlerinin yapısını ve
moral durumunu, devlet başkanı ve siyasi liderlerin
sağlığını, hükümetteki güç dengelerini, muhtemel
bir seçimde ortaya çıkacak tabloyu, muhalefetin
gücünü ve benzeri hususları, değerlendirme ve
öngörülerini kendi ülkesine rapor etmek
dunımundadır. ABD'nin 1932-41 yılları arasında
Japonya'da bulundurduğu büyükelçi Joseph Grew'in bu
görevi sırasında, Washington'a yukanda sözünü
ettiğimiz hususları içeren mahiyette altı bin rapor
yazdığı kaydedilmektedir
Bulunduğu ülkede bir diplomata açılan kapılar o
ülkeye bilgi toplama amacıyla gönderilecek bir
casusa, gazeteciye ya da özel görevlendirilmiş
elçiye açılmamaktadır. Yerleşik diplomat en kötü
durumda sınır-dışı edilerek cezalandırıldığı halde,
kısa süre için belli görevlerle gönderilen sözünü
ettiğimiz diğer kişiler "casusluk yaptıkları"
suçlamasıyla idam edilebilirler. İngiliz gazeteci
Farzad Bazoft'un Irak'ta idam edilmesi buna örnek
olarak gösterilebilir. Kaldı ki kendilerine
sağlanan dokunulmazlık sebebiyle yazışmaları ve
ülkeye giriş-çıkışlan diğer kişilere oranla daha
güvenli olan diplomatların çalışmaları, rapor ve
yazışmaları "sansür" edilememektedir. Bulundukları
ülkenin düşünce yapısı ve mentalitesini kapmış bir
personelin yazacağı rapor hiç şüphesiz daha gerçekçi
ve sağlıklı bulunmaktadır.
Öyle ise, artık günümüzde başka devletler nezdinde
"daimi temsilcilik" bulundurmaya gerek kalmadığını
savunmak yerine gelişen teknolojiye ayak uyduracak;
eskiye oranla artan barış ve hoşgörü ortamına
katkıda bulunacak kafa yapısına sahip diplomatlar
yetiştirmek ve onları bulundukları ülkelere de
faydası dokunan fertler haline getirmek zorundayız.
|